Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        HERHANGİ bir şeyi beğenmeden önce üzerinde çok uzun süre kafa patlatırım. Beğenmemenin o kadar kolay bir seçim olduğuna inanmıyorum. Hayattaki her şey o kadar akıl almayacak güzellikte yaratılmış ki, beğenmedim demeden önce en az bir kere yutkunuyorum. Çoğu zaman kendimde herhangi bir şeyi beğenmeyecek bir iktidar, bir üstünlük göremiyorum. Bu yüzden cümlelerime genelde sesimi hafif incelterek ve tedirgin bir şekilde "bence" ile başlamayı tercih ediyorum. "O öyledir, bu da böyledir, ondan şu da şöyledir kardeşim" demek bana bir tür palyaçoluğu andırmaktan ileri gidemiyor.

        BOZUK PARA GİBİ

        Herhangi bir şeyi insanların "beğenisine" sunmak da çoğu zaman kendimize yapılmış büyük bir haksızlık gibi geliyor. Uzaktan bakınca dev sanatçıların ne olduğu belirsiz insanlar tarafından hırpalanışı, koskoca işadamlarının geldiği haller, politikacıların kendilerini düşürdükleri durumlar bana insanların aslında ne kadar adaletsiz, riyakâr ve üstünkörü oldukları izlenimini veriyor. Alkışlar da, burun bükmeler de aynı insanlar tarafından geliyor. Onların canları sizin değerinizi nereye koymak isterse oraya gidiveriyorsunuz. Bu sadece insanlar için geçerli bir durum değil. Medeniyetler, eşyalar, hayvanlar, tablolar, kitaplar, mekânlar içinde geçerli. Bozuk para gibi harcayabiliyoruz her şeyi, hem de hiç yutkunmadan...

        Yazıma başlamadan önce Twitter'a şu cümleyi yazdım: "Bir şeyi beğenmeden önce, onu beğenmeyecek donanıma sahip miyim diye kendine bir sorman lazım." Gelen cevaplar bir hayli beklendikti. "Bir yemeği beğenmemek için aşçı, bir mekânı beğenmemek için mimar mı olmam lazım?" demişler. Elbette o kadar uzun boylu değil. Ama "Bence" demenin nezaketi diye bir şey var. Herkese göre hoş olmayan şeyler her zaman var olacaktır. Fakat hemen hemen herkesin, haddine olmayan şeylere burnunu sokmak istemesini anlamak mümkün değil. Bilmediğin konularda bile ahkâm kesme istemi, kulaktan dolma bilgilerle birilerini, bir şeyleri kışkırtma hali haddini bilmemek değil de nedir?

        Özgürlük, kendinde olmayan donanımla her istediğine laf edip, her konuyla ilgili görüş belirtmek değil ki! Haddimizi bilmeyen bir toplum olduk. Hepimiz her konuda otorite sahibiymişiz gibi bir tavırdayız. Çoğu zaman çok konuşuyor ve boş konuşuyoruz. Bu boş konuşmalar da, konuşulan boşluk da, anlamaya çalışan insanların kafalarında bir yerlerde daha büyük boşluklara sebep veriyor.

        ÖNCE BİLGİ GELİR

        Twitter'da şunu da sormuşlar bana: "Donanım derken ne demek istediniz?" Donanım bir insanın edindiği bilgi ve tecrübelerin toplamıdır. Bizler en az bir konuda çok iyi olalım. Bu konu hakkında söylenmiş her şeyi bilmeye, öğrenmeye çalışalım. Bunu başkalarının ağzından değil, gerekli otoriteler aracılığıyla öğrenelim. Hayata dair değerlere sakız muamelesi yapmayalım. Hassas konularda cahilce ortaya çıkıp Don Kişot'luk oynamayalım.

        Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olunacağına inanıyoruz. Şimdi diyeceksiniz ki, "Bir konuyu bilip diğerleri karşısında susacak mıyız?" Hayır, sadece haddimizi bileceğiz. Bir ülkenin, bir toplumun, bir şehrin, bir ilçenin, bir mahallenin, bir apartmanın, bir hanenin, bir ailenin, bir kişinin başına gelenler önce bir hadsizlikle başlar, sonra başkaları ondan güç alır, koca bir hadsizlik içerisinde yürür gideriz. Sonrasında etrafa baktığımızda değer diyeceğimiz şeyler hadsizlerin izin verdiklerinden ibaret olur, yazık olur.

        Diğer Yazılar