Yerel Haber Hattı 0536 266 79 69
KONUŞMAYI BAŞLAT
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

YAVUZ SEMERCİ / HABERTÜRK

YAZI DİZİSİ 1

Aslı Baş genç ve güzel bir kadın. Ruh hastası gibi tanıtıldı. Kıskançlık krizine girip intihar ettiği söylendi. Tekerlekli sandalyeye mahkûm turizmci Ahmet Bayer ve 2 tanığın ifadesi olay üzerinde bir yalan rüzgârı tartışması başlattı. Belki de ruh hastası Aslı değildir... İşte yaşananlar....

Aslı Baş 2010’da ünlü turizmci Ahmet Bayer’in otelinde öldü. İntihar ettiği söylendi. 2 yıl sonra Ahmet Bayer’in 2 oğlu cinayetten tutuklandı. Dava halihazırda sürerken, çocuklar tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Burada okuduğunuz hikâye davanın bugüne kadar resmi dosyalarına giren ifadelerden derlenmiştir. Ayrıca kimi tanıkla yüz yüze görüşülmüştür.

YENGESİ YELİZ ANLATIYOR

Bodrum’da her şey olması gerektiği gibiydi. Öyle gözüküyordu. Saat 03.16’yı gösterdiğinde çalan telefonun sesiyle yerinden zıpladı. Kocası uyuyordu. Uyanmasını beklemeden telefonu kaptığında, arayanın Aslı olduğunu görünce endişelendi. Bir terslik vardı. Hiç gece yarısı aramazdı bu kız. En son görüşmelerini 4 gün önce yapmışlardı. Aslı İstanbul’dan geleli neredeyse birkaç hafta olmuştu ama o ağabeyinin evinde kalmaktansa, arkadaşının otelinde kalmayı tercih ediyordu. Hak da veriyordu. Genç bir kadındı. Evlilik planlarından yeni vazgeçmiş, kafasını dinlemek, bu sırada da para kazanmak için Bodrum’a gelmişti.

- Hayırdır Aslı, bir şey mi oldu?

“Özür dilerim bu saatte uyandırdım’’ diyen Aslı değildi... Kendini tanıttı.

- Ben Aslı’nın arkadaşı Ahmet Bayer. Kocanızla konuşabilir miyim? Çok önemli.

Ses öylesine üzgün geliyordu ki kötü bir şey olduğunu anlamıştı. “Ne oldu?” bile diyemedi. Telefonu, yatakta şaşkınlıkla kendisini yarı uykulu izleyen kocasına uzattı.

“Tayfun Bey. Çok üzgünüm. Kardeşiniz Aslı Hanım az önce terastan düştü. Şimdi Bodrum’daki Universal Hospital’a götürüyorlar.’’

“Kaza mı, nasıl, ne zaman?’’ sorularının yanıtını aldı mı yoksa telefon mu kapandı? Önemi yoktu; hemen giyindiler ve aceleyle evden çıktılar...

‘SET DUVARINDAN AŞAĞIYA DÜŞTÜ’

Karı-koca hastaneye vardıktan birkaç dakika sonra ambulans Yalıkavak’tan hastaneye henüz ulaşmıştı. Kapıda doktorlar, hemşireler hazır bekliyordu. Hastanın durumunun ciddiyetinden haberdar edilmişlerdi. Aslı, ambulanstan indirilirken, onun yüzünü son kez göreceklerine ihtimal vermiyorlardı. Kocası Tayfun olayın şokundaydı. Karı-koca birbirlerine sarıldılar. Tayfun bir yere oturduğunda Aslı ameliyathaneye alınmıştı. Yeliz, kocasının yanından ayrılıp ambulansla gelen Nilgün’le tanıştı. Yanında kısa saçlarını geriye taramış, oldukça kilolu, 25 yaşlarında bir delikanlı vardı. Ahmet’in oğlu Hakan olduğunu çok sonra öğrenecekti. O sıra Nilgün’ü de Ahmet’in ablası sanacaktı.

Nilgün o kısacık anda Aslı’nın bahçede bulunan set duvarından aşağıya düştüğünü söylemişti... Herkes gibi o da üzgündü...

‘ASLI İNTİHAR ETTİ’

Aslı’nın ölüm haberi geldiğinde saat 04.35’i geçiyordu. Tayfun artık başını kaldıramaz haldeydi. Ağlıyordu. Bodrum Savcısı, o an çekilmiş Aslı’nın ceset fotoğrafını teşhis etmesi için gösterdiğinde Tayfun sadece yüzüne bakmıştı. Zaten savcı da ifadesini alamayacağını anlayınca Ölü Muayene/Otopsi Tutanağı’na karısı Yeliz’in ifadesini koymuştu. İfadede 2 saat içinde olanları anlatmıştı.

Bodrum Cumhuriyet Savcısı Ramazan Oruç, Nilgün’ü bulamamıştı. Otele dönmüş olmalıydı. Nasıl olsa birazdan olay yerine adli kolluk görevlileriyle gidecekti. Orada ifade alabilirdi. Ama Hakan oradaydı. “Anlat oğlum, ne oldu?” dediğinde ifadesi şöyle olacaktı Hakan’ın:

“Aslı babamın kız arkadaşıydı. Kendisini 4 yıldır tanıyorum. Galiba modellik yapıyordu. Bizim evde 3-4 haftadır kalıyordu. O gece Kardeşim Volkan, kız arkadaşı Pelin, babam, Aslı ile birlikte Havana adlı kulübe gittik. O gece sadece ben içki içmedim. Eve geldikten sonra kardeşim Volkan ve Pelin odalarına çekildi. Biz terasa çıktık. Ben evin salonunda bilgisayarın başındaydım. Aslı en son civciv kümesinin oradaydı. Düştüğü yere 1.5 metre uzaklığındadır civciv kümesi. Onu gördükten tahminen 45 saniye veya 1 dakika sonrasında bahçeden çığlıklar duydum. Hemen dışarı çıktığımda herkes bahçe merdiveninden aşağıya doğru koşuyordu. Ben arkalarından koştum ve Aslı’yı kayalık taş zemin üzerinde sırtüstü yatar vaziyette gördüm. Sonra herkes olay yerine geldi. Hastaneye geldik. Öldüğünü söylediler.’’

Hakan bu ifadeyi verdiğinde, saat 00.06’yı geçiyordu. Hava aydınlanmıştı. Tarih 21 Temmuz 2010 idi. Ve Hakan ev dediği tesiste kamera olduğunu ve kayıtlardan Aslı’nın düştüğü yere hiç gitmediğinin ortaya çıkacağını biliyor muydu bilinmez. Zaten birkaç saat sonra kardeşi Volkan’ın “Biz uyuyorduk. Hakan kapıyı yumruklayarak bizi uyandırdı, ‘Aslı intihar etmiş’ dedi’’ diyeceğini veya tanıkların “Hakan’a biz haber verdik, ‘Koş aşağıya, Aslı intihar etti’ dedik” diyeceklerini de bilemezdi... Senaryo mu değişmişti yoksa Hakan olayları heyecanla yanlış mı anlatıyordu? Çok sonra herkesin bir fikri oluşacaktı. Ama o gün, o saat savcıya bunları söylemişti.

Savcı düşme senaryosuna inanmış görünüyordu. 2 yıl sonra davanın nasıl içinden çıkılmaz hale geleceğini öngöremezdi. Yıllar sonra kendi kendine “Keşke işi daha başta sıkı tutsaydım’’ demiş olabilir ama o an, o sırada her şey normal gözüküyordu. Nitekim Yalıkavak Jandarma Karakolu tarafından tutulan Olay Raporu’nda olayın oluş şekli şöyle kayda geçiyordu:

“İşletmeciliğini Ahmet Bayer’in yaptığı Clup Flipper Oteli’nde, Ahmet Bayer isimli şahsın arkadaşı olan Aslı Baş isimli şahıs, Clup Flipper Oteli’nin içinde bulunan villanın ikinci katındaki terasta dikkatsizlik, tedbirsizlik nedeni ile dengesini kaybederek düşmesi neticesinde yaralanmıştır. Mağdur kaldırıldığı Bodrum Alman Hastanesi’nde yapılan müdahaleye rağmen hayatını kaybetmiştir...’’

Demek ki jandarma aranırken de jandarma olay yerine geldiğinde de ev (işletme) halkından aynı bilgileri almıştı. Bir tesis yöneticisi yıllar sonra “Ahmet Bey beni aradı, ‘Aslı düştü. Ambulans çağırın’ dedi’’ diyerek resmi ifade vermişti. Resmi ifadeler arkadan gelecekti nasılsa... Savcı bey ayaktaydı... Uyanıktı ve gerekli soruları soracaktı!

‘BU İNTİHAR OLAMAZ’

Yeliz, eve döndükten sonra yıkılmış ve “Bunu anneme- babama nasıl söyleyeceğiz?” diye dövünen kocasını yatıştırmaya bile çalışmadı. Artık birinin ayakta kalması gerekiyordu. Komşudan aldığı sakinleştiriciyi kocasına verdi. Duşunu yaptı ve Aslı’nın düştüğü yere gitmek için yola çıktı. İçinden “Ah be Aslı’m neden dikkat etmedin? O gece çok mu içtin?’’ diye hayıflanıyordu. Evin önünde jandarma ve görevlilere kendini tanıttı. “Başınız sağ olsun” diyenlerle selamlaştı. Aslı’nın düştüğü deniz tarafına bakan daracık taş koridora merdivenlerden çıktı. Bir jandarmanın “Kafasını buraya vurmuş’’ dediğini duyar gibi oldu. Yukarıya baktı. Aslı’nın o şimşir çitin neresinden düştüğünü kendince hesaplarken, “O kelimeyi yanlış mı duydum?” diye bir kez daha sordu:

- Ne diyorsunuz siz?

- Hanımefendi, tanıklara göre genç kadın buradan atlayarak intihar etmiş...

Yeliz o anda yaşadığı şoktan mı yoksa kızgınlıktan mı kendinde olmamasından mı, terasa çıktığında bir manzara gördüğünü anlatır: “Ahmet Bayer ve şirket avukatı Mukaddes Çelebi’nin samimi bir şekilde kıkırdayarak güldüklerini gördüm. Bu intihar olamazdı....’’

‘DÜŞTÜĞÜ YER TAMAMEN TEMİZLENMİŞTİ’

Saat 09.30... Terasta savcı bey, katip ve olayın 3 görgü tanığı çay eşliğinde ifade süreci başlamıştır. Bu manzara Yalıkavak Jandarma Karakolu Komutanı İbrahim Dündar tarafından yıllar sonra mahkemede “Aslında olay mahallinde yadırgatıcı bir durumdu. Aslı’nın düştüğü yer tamamen temizlenmişti. Sabah bile beklenmemişti. Üstelik savcı beye 3 tanığın aynı yerde ifade vermemesi gerektiğini söyledim. Çünkü bana göre şüpheli bir durum vardı. Aslı’nın odası özellikle dağınık bırakılmış ve sakinleştirici ilaçlar rastgele 2 odalı misafirhaneye dağıtılmıştı. Ayrıca çitleri gördüğümde bir kişinin kolayca intihar edemeyeceğini düşündüm. Bunları savcı beye de söyledim...’’

Şüphe için olay yerinin yani Aslı’nın düştüğü yerin o gece 04.30 gibi yıkatılması bile yeterliydi halbuki... Kim bu emri vermişti? Herkes suçu birbirinin üzerine atıyordu. Masum bir ifade o gün için kabul edildi:

“Otelde kalan müşteriler rahatsız olmasın diye temizlenmiştir.’’

Bir başka şey daha söylendi:

“Aslı’nın yakınlarına üzülmesinler diye intihar ettiğini söylemedik. Yaşarsa, utanır diye...’’

Ne o gün ne de aylar boyunca hiç kimse, “Peki ama jandarmaya niye ‘İntihar etti’ demediniz?” diye sormadı. Davacılar bu durumu “Senaryoyu değiştirdiler’’ diye açıklıyor...

Olaya geri dönelim. Öğlene doğru, terasta, Aslı’nın düştüğü yerde masada oturan 3 tanık çaylarını yudumlarken olayı en ince ayrıntısına kadar gördüklerini belirtirler. Ahmet Bayer, Nilgün Uyar, Beyhan Straessner savcının sorularını sırayla yanıtlarken, Aslı’nın 6.5 metre koştuğunu belirterek, “Şimşir çitin üzerinden balıklama atladı’’ derler. Ahmet Bayer çok sonra bu ifadeyi değiştirecek, “Çite koştu. Çit kendisini engellediği için iki eliyle ayırıp içine girdi ve atladı’’ diyecektir ama o gün ifadesi balıklama atlamak şeklindedir. Ve tanıklar Aslı’nın kıskanç, intihara meyilli, arıza çıkaran, ilaç kullanan ve o gece sarhoş olduğunu ileri sürerler. Nasıl olsa kanında alkol çıkacaktı. Adli Tıp raporu geldiğinde ifadeleri vermişlerdi elbette: “Aslı’nın kanında alkol yok ve antidepresan ilaç almamış.’’

Hastanede “Düştü’’ denilen Aslı için birkaç saat sonra “İntihar etti’’ denilmesinden kimse şüphelenmemiştir. Hatta o gece ambulansta ön tarafta oturan kadın da Nilgün’dür. Ve şoför “Yanımdaki kadın bana ‘Düştü’ dedi’’ diye ifade verecektir. O gece Ahmet Bayer’in şüphe çeken telefon trafiğini de araştırılması mümkün değildi.

Üstelik Aslı öldükten sonra yengesinin Aslı’nın telefonundan aranması ve telefonun da Aslı’nın “Hiç açılmadı’’ denilen odasında bulunması da dikkat çekmemiş olabilir. Ama aile “İntihar etti” denildikten sonra işin peşini hiç bırakmayacaktı.

“Şimşir çit, 1 metre yüksekliğinde, 91 cm genişliğinde. Arkasında da 20-25 santim genişliğinde, 30 santim yüksekliğinde beton yükselti var. İntihar edilen yükseklik 6.5 metredir. Elinizle üzerine bastırdığınızda diken batma hissi veriyor. Ellerinizle bitkileri ayırmak neredeyse imkânsız...’’

Aslı’nın babası Mehmet Yavuz Baş’ın jandarmanın olay yeri görüntülerini izlerken, videoyu çeken kolluk görevlisinin bu sözlerini duyduğunda şüpheleri bir kez daha artar. Gözyaşlarını silerken “Hayatımı bu olayın aydınlatılmasına adayacağım’’ der. Aslında soruşturmanın açılmasını da o sağlamıştır. İstanbul’da göreve yeni başlayan bir savcı ile yaptığı konuşma neredeyse unutulan dosyanın yeniden masanın üzerine çıkmasını sağlar. 

*

Aylar sonra mahkemenin görevlendirdiği ilk bilirkişi raporu ortalığı karıştıracaktır. Özeti basittir: Aslı’nın söylendiği gibi atlayarak düşmesi fizik kurallarına aykırıdır. Tanıkların ifadesi kamera kayıtlarına göre çelişkilidir. Düşüş incelendiğinde tanıkların söylediği düşme gerçekleşmez. Bu bir intihar vakası değildir....’’

 

YAZI DİZİSİ 2

Aslı öldüğünde üzerinde bulunan elbise kayboldu ancak savcı ilgilenmedi bile

BODRUM... Deli sıcak günleri bitmiş, ünlü tatil beldesi harika bir iklim hüküm sürmekteydi... Sıcak artık yakmıyor, tam tersi insanın içini ısıtıyordu. 2011 yılının ekim ayı olmalıydı. Yaşlı adam, adliyeye girerken “Bu kaçıncı gelişim?’’ diye mırıldandı. Geliş sayısını hatırlamak değildi amacı. Sahipsiz kalışlarına hayıflanıyordu. Adliye önünde çadır kurmayı bile düşünüyordu artık...

*

“Savcı bey ile görüşmek istiyorum’’ dediğinde aldığı yanıta ilk tepkisi, “Çok şükür Allah’ım’’ olmuştu. Yeni bir umut doğmuştu. Çünkü o savcıyı hiç sevmemişti.

Kızının ölümünün üzerinden 1 ay bile geçmeden “Kızım öldürüldü’’ diye ağlarken, aynı savcının, odasından çıktığı sırada sekreterinin yanında kendisine “Jandarmaya git. ‘Davacı değilim’ diye ifade ver’’ dediğini ileri sürüyordu.

“O gün anlamamıştım ne demek istediğini. Hayatımda karakol görmedim. Sonra düşününce keşke o gün jandarmaya gidip ‘Savcı bey böyle dedi, ben ise davacıyım’ diyerek kayıt altına aldırsaydım’’ diyecekti günün birinde, olayı araştıran gazeteciye...

*

Baş’ın avukatları, çok sonra savcıyı HSYK’ya eksik inceleme yaptığı gerekçesiyle şikâyet edip bu iddiayı da eklemişlerdi. Müfettiş incelemesi başlatmışlardı savcı hakkında. O belgeyi de okumuştu gazeteci. Hiç kimse böyle bir olaya tanıklık etmemişti. Müfettişler, soruşturma artık mahkeme safhasına geçtiği için 17 ay neden dosyada bir ilerleme kaydedilmediğini, soruşturmanın anlamsızlığını da rapora yazmışlardı. Nihayetinde dava yoluna girmişti. Yine de savcı hakkında disiplin cezası verildiğini hatırlatmalı...

*

Hemen başsavcının yolunu tuttu. O da değişmişti. Yeni bir başsavcı gelmişti. Kendini tanıttı. “Ben Mehmet Yavuz Baş... Aslı Baş’ın babasıyım. 15 ay geçti. Kızım düştü mü, intihar mı etti, öldürüldü mü hiç kimse bir şey söylemiyor. Dava dahi açılmadı. ‘Bugün git, yarın gel’ yapılıyor.’’

Dosyaya bakan savcı arandı. Yeni savcı Bilgin Bakır’ın karşısındaydı. Derdini anlattı. “Öldürdüler kızımı” dedi. “Eski savcı bizi oyaladı” dedi...

Savcı bey inceleme sözü verdi. Ama muhtemelen savcı da her acılı ana-baba gibi olayı abarttığını düşündü.

Baba ilk kez umutlanmıştı. O gün eve, Antalya’ya mutlu döndü.

*

1 ay sonra tekrar Bodrum’daydı. Bilgin Bakır’ın anlattıkları hoşuna gitmedi. Belli ki işler yine ağırdan gidecekti. Büyük bir hayal kırıklığı yaşıyordu.

“Bakın savcı bey ben sizi tanımam. 17 aydır şu oturduğunuz makam beni mağdur etti. Sizden değil, bu makamdan şikâyetçiyim’’ dedi. Sesi ağlamaklıydı. Ayağa kalktı savcının ne diyeceğini dinlemeden kapıyı çarpıp dışarı attı kendisini.

Savcı bey arkasından koştu. Koridorda durdurdu.

“Dur amca. Hele bi sakinleş. Gel bir çayımı iç...’’

*

Bu görüşmenin hemen ardından 26.12.2011 tarihinde şikâyetçi Mehmet Yavuz Baş imzalı bir dilekçe verildi savcılığa... “Ahmet Bayer’in ifadesine göre ‘Abime değil intihar etmeye gidiyorum’ diyerek intihar edilemeyecek bir yüksekten atladığı iddia edilmektedir. Bayer kızımın bir şişe şarap içtiğini belirterek yalan söylemektedir. (Adli Tıp raporunda alkolsüz olduğu, toksin olmadığı açıkça belirtilmiştir.) Neden, hangi insan, 1.85 boy ile ayağındaki flip flop terlikleri bile çıkarmadan masadan kalkıp 6.30 metreden denize atlar gibi balıklama atlar? Çünkü olay farklıdır. Eğer dedikleri gibi atlasaydı, kızımın cesedinin baş tarafı duvara bakacaktı. Ayak tarafları ise binaya doğru idi. Başı ise denize doğru. Şimdi kızım havada bir kere dönüyor olsa bile ayakları ters tarafta olmalıydı.... Bu düşüş yerinin, kan lekesinin krokileri nerede? Neden orası temizlendi? Kızım sırtüstü düşmüştür. Keşif talebimiz 1 yıldır yapılmamaktadır. Olay yeri krokisi çizilmemiştir. Otelin kamera kayıtları incelenmemiştir...’’

*

Gazeteci şaşkınlığını notlarına şöyle geçirecektir:

“Bir kadın için ‘İntihar etti’ deniliyor. Tanıklar çelişkili ifadeler veriyor. Ve kamera kayıtları 17 aydır incelenmiyor... Bu konuya eğil...”

Gazeteci, soruşturma dosyasını incelerken, eski savcının kamera görüntüleri incelemesi için jandarmaya CD’leri gönderdiği, gelen yanıtta ise inceleme yapılamadığı ve görüntülerin açılamadığı bilgisini görür. Sonra ne yapılmıştır...

*

Acılı babanın dilekçesini alan yeni savcı Bilgin Bakır’ın ilk işi, jandarmayı yanına alarak olay yerine gitmek olur. Kamera görüntülerini ve dosyayı açacak programı alır ve mahkeme kararı ile görüntüleri inceletir. Ve soruşturmanın düğmesine basılır. Ardından yeni savcı Bülent Baki görevi devralır. Yine ifadeler alınır. Tanıkların bir kısmı artık sanık olmuştur. Telefonlar dinlemeye alınır. Ve Aslı Baş’ın ölümü üzerinden 29 ay geçtikten sonra dava açılır...

SAVCI TANIĞI DİNLEMEDEN GÖNDERDİ

GAZETECİ hâlâ kendisine aynı soruyu soruyor: “Savcı olsaydım o gün ne yapardım?” Savcı değildi. Savcı bir arkadaşına sordu.

O da gazeteciye dedi ki:

“Anlattıklarını özetliyorum: Genç kadının düştüğü yer yıkanmış... Jandarmaya ‘Düştü’ denilmiş. Olay bu şekilde jandarma kayıtlarına geçmiş. İlk ifadeler düşme şeklinde olmuş. Hastanede olayın görgü tanığı olan Nilgün’ün ifadesini savcı almamış. Aylar sonra şikâyet üzerine söz konusu savcı HSYK müfettişine ifade vermiş. Savcı, kolluğun Nilgün’ü olayın tanığı olarak bildirmediğini ve Nilgün’ün gittiğini görmediğini söylemiş. Ama ifadeleri yazan kâtip ise müfettişe bir kadının savcı beye ‘Ben kendimi iyi hissetmiyorum. Eve gideyim ifademi sonra vereyim’ dediğini söylemiş. Sonra olay yerine dönüldüğünde bu kez tanıklar “İntihar etti” diye, hem de birbirlerinin duyacağı şekilde ifade vermişler. Kadının düştüğü an üzerinde olan kıyafet kaybolmuş. Ki bak bu çok önemli. Nasıl atladığını, giysinin önünde mi arkasında mı yırtıklar olup olmadığını ortaya çıkarabilirdi. Savcı bunu bile araştırmamış.

Evde bulunan hizmetçilerin ifadesi o gün alınmamış. Ki anlattığına göre 1.5 yıl sonra ifadeleri alınmış. Volkan Bayer’in sevgilisinin ifadesi alınmamış. Hakan’ın ‘Birlikte film izledik’ dediği genç kızın ifadesi alınmamış. Tanıkların fiziki incelemesi yapılmamış. Alkollü olup olmadıklarına bakılmamış. Genç kadının tırnakları içinde doku araması olmamış. Aslı’nın sırtüstü düştüğü ortaya çıkmış. ‘Sırtında ve sol kolunda düşmeden değil, sürtünmeden kaynaklı yaralanma var. Sol kulak arkasında düşmeden mi, yoksa yukarıda mı oluştuğu anlaşılamayan bir yara var’ diye resmi raporlar olduğunu söylüyorsun. ‘Yüzü aşağıya dönük atlayan birinin 1.2 saniye içinde, kendi ekseninde 180 derece dönüp bu kez yüzü havaya dönük sırtüstü yere düşmesi ve bu arada da havada sırtında yaralar oluşmasının imkânsızlığını bilirkişi ortaya çıkardı’ diyorsun. ‘Tanıkların ‘Balıklama atladı’ senaryosunun çöktüğü ileri sürülüyor’ diyorsun. Doğru mu?”

- Evet. Bu söylediğim şeyler dosyada yer alıyor.

- Sana tavsiye edeceğim tek şey var. Gazeteni ikna et, yazı dizisi yap...

Gazeteci de dostunun tavsiyesini dinledi...

YAZARIN NOTU

Yayını durdurma girişimini mahkeme reddetti

BU olayın taraflarına açık bir çağrıda bulunmak istiyorum. Binlerce sayfa doküman ve belge masamın üzerinde. Burada yazdıklarım o bilgilerin derlenmesi ve okur ile paylaşılmasından ibarettir. Şu anda, Muğla 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde “bir suçu gizlemek veya başka bir suçun delillerini gizlemek ya da yakalanmamak amacıyla öldürme suçundan sanık Ahmet Bayer’’ de dahil olmak üzere herkes ile görüşmeye açığım. yavuz.semerci@ hotmail.com adresine yollayacakları bir bilgi notu ile kendilerine ulaşabilirim. Sanık avukatlarına ve içlerinde yer alan şu anda Galatasaray Kulübü Başkanlığı’nı da yapan değerli hukuk adamı Duygun Yarsuvat’a haddim olmayarak bir tavsiyede bulunacağım. Yayın yasağı talep etmeyiniz. Dün mahkemeye bu yönde ulaşan talebiniz reddedilmiş. Mahkeme heyeti oybirliği ile “Yargılamanın kovuşturma aşamasında bulunduğu, dosyaya ilişkin herhangi bir gizlilik kararı bulunmadığından talebin reddine’’ kararı vermiş. Hatırlatmalıyım ki, olay daha soruşturma aşamasındayken Ahmet Bayer, Hürriyet’in etkili isimlerinden Ayşe Arman’a soruşturmayı etkileyeceğini bile bile röportaj vermiştir. O gün röportajda Aslı Baş kıskanç, intihar eğilimli, gösterilmiştir. Röportaj ile hâkimler etki altına alınmaya çalışılmış ve tutuklu sanıkların dışarı çıkmasını sağlamaya dönük yayın faaliyeti yapılmıştır. Ayşe Arman da buna alet olmuştur. O gün yargılama sürecine hassasiyet göstermeyen sanıkların, tüm delil ve ifadelerin mahkeme safhasına geldiğinde yapılan yayına itirazı saçma ve anlamsızdır... Kararı en nihayetinde hâkimler verecektir ve burada dile getirilenler inceledikleri dosyanın içindedir.

 

YAZI DİZİSİ 3

Aslı bir kedi olmalı!

Aslı Baş’ın balıklama veya çitin içine girerek atlayıp o şekilde düşmesinin mümkün olamadığı anlaşılınca, “Havada kendi ekseninde dönmüştür” teorisi ortaya atıldı. Ama bunun da imkânsızlığı raporlara yansıdı

GAZETECİ günlerdir aynı tedirginliği yaşıyor. Konuyu okura anlatırken, kişisel duygularından arınmayı başarabilecek mi? Okudukları öfkelendiriyordu kendisini. Şüphenin ispat edilmemesi halinde sanıkların bundan faydalanması gerektiğine yönelik temel hukuk kuralını aklından hiç çıkarmıyordu. Aslı Baş’ın “1 metre yüksekliğinde, 91 santim genişliğinde şimşir çiti balıklama veya içine girerek atlayıp öyle düşmesi” ve otopsi raporlarına göre üzerinde tek bir çizik olmaması (dizi haricinde, onun da bitki kaynaklı olup olmadığı tartışmalı) şüpheli bir durumdu. Nitekim okuduğu raporlar bu gerçeğin altını çiziyordu. Ortada “İntihar olamaz’’ hatta “Cinayettir’’ diyen raporlar vardı. O raporları okurlarla paylaşmalıydı. Bilgisayarın başına oturduğunda özel telefonu çaldı:

- İyi günler ben Ahmet Bayer. Bugün yazınızda benimle de görüşebileceğinizi söylemişsiniz. Onun için aradım. Keşke yazıya başlamadan önce beni arasaydınız.

- Ahmet Bey, dava dosyalarınızda olayın nasıl olduğuna dair en az 5 ifadenizi okudum. Bunlardan farklı yeni bir bilgi paylaşacağınızı düşünmedim açıkçası.

- Şüphesiz ama dosyada bizim lehimize olan noktaları size göstermeyi isterdim.

- Dizi henüz başladı. Göstermeyeceğim kanaatine nasıl ulaştınız bilmiyorum.

- O zaman yarın yanınıza geliyorum...

- Memnuniyetle...

*

Gazeteci tekrar işine döndü. Tanıkların iddia ettikleri gibi bir ölüm olayının gerçekleşmesinin mümkün olup olmadığını okura nasıl gösterecekti? Okur teknik ayrıntıdan sıkılabilirdi. Yine de bu dava hakkında bir fikir sahibi olmak isteyenlerin öncelikle sanıkların ve iddia makamının ve de olayın bilirkişilerinin ne dediklerini anlaması gerekiyordu. Gazetecinin Aslı Baş olayını irdelemesinin temel nedeni de bu konuda kendi kafasında büyük şüphe oluşmasıydı... Ve başladı ilk bilgileri okurla paylaşmaya:

OTOPSİ RAPORUNA GÖRE

Aslı’nın bacaklarında, basen ve karın kısmında, göğüs ve baldırlarında ve bunların ön veya arkalarında şimşirin (odunsu dalların) neden olduğu, kestiği veya çizdiği tek bir yara yok... (Yani Aslı nasıl atladıysa veya atıldıysa çite dokunmuyor. Sadece avuç içinde bir zedelenme, kızarıklık, çökme görülüyor.)

Aslı’nın sol kol dış bölgesinde dirsek ile bilek arasında düşerken gerçekleşen sürtünme (şimşirden kaynaklanmayan) çizikleri var.

Sağ avuç içinde baş parmaktan avuç içine kadar bir ezilme.

Sol avuç içinde gene iki adet ezilme ve bir adet de 2 cm uzunluğunda kesi var. Boyundan yarı bele kadar inen sürtünmeden kaynaklı izler...

Baş sol arka bölgesinde kemiğin de göçmesiyle oluşan kafada içe doğru göçük var.

*

Tüm raporlar (lehte veya aleyhte) sol kol dış bölgesindeki ve sırtındaki sürtünmenin, çitin hemen arkasında kalan beton duvardan kaynakladığını söylüyor.

BALIKLAMA ATLAMA TEORİSİ

“Bu atlama şekli neden önemli?” diye sorabilirsiniz. Çünkü Aslı sırtüstü yere düşüyor. Ve kafası da duvar tarafına değil deniz tarafına bakıyor.

Gözünüzde canlandırın. Aslı 6.5 metre, ayağında parmak arası sandalet ile koşuyor. Çite geldiğinde 1 metre yükseğe çıkıyor, göğsü ileride, balıklama tarzı... 90 santim genişliğinde çiti bu şekilde aşarken, intihardan vazgeçiyor. (Tanıkların olasılık olarak söylediği savunmasından) Sol avuç içi ile şimşiri kavrıyor. Sola 180 derece dönüyor. Arka üstü düşüş başlıyor. Çitin arkasındaki zemine önce kolunu, sonra sırtını çarpıyor ve sırtüstü yere düşüp ölüyor. (Bayer’in simülasyon yaptırarak basına dağıttığı bu teoriyi Adli Tıp Vakfı adlı özel bir kurum hazırlamış. Raporun altında Prof. Abdi Özaslan, Prof. Fatih Yavuz ve Uz. Dr. Cüneyt Atasoy’un imzası var.)

*

Bu arada mahkemeye sunulan bir başka rapor var... Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’nde ilginç bir deney yapılıyor. Boyları yaklaşık 1.84 metre, ortalama kiloları 70 olan 5 kadın sporcu, Ahmet Bayer ve diğer tanıkların ifadesine uygun bir şekilde, yüksekliği 1 metre, genişliği 91 santim olan (Aslı Baş’ın atladığı varsayılan) bir engelden atlama tekniği ile atlatılıyor.

6.5 metre de yaklaşma mesafesi veriliyor. Hiçbiri temassız geçemiyor. (Yazarın notu: Aslı ise temassız geçiyor. Ve üstelik bir de şimşirden aldığı destek ile yüzü şimşire bakarken, havaya bakar hale geliyor. Bu da yetmiyor. Ayaklarını havaya kaldırıyor, sırtüstü çitin dibindeki betona vurarak düşme hareketine başlıyor! Kedi gibi yani.)

*

ODTÜ Fen Fakültesi Fizik Bölümü’nden alınan resmi bilirkişi raporunda da şunlar yazılı:

“Aslı Baş’ın son pozisyonu ve konumu göz önüne alındığında Aslı Baş’ın çalılıkları geçerken, yüzünü villaya dönüp kendini duvar üzerinden aşağıya bırakması ile meydana gelen serbest düşme hareketinin olması lazım. Bu ise tanık beyanlarıyla çelişiyor.”

ÇİTİN İÇİNE GİRME SENARYOSU

Eğer Aslı şimşirin içine koşarak geliyor, bir ayağıyla içeri giriyor ve iki eliyle çitleri açıyorsa, ayağı takılarak sırtüstü düşmesi normal ama bu teoriyi desteklemeyen bir şey var: Vücudunda ve ellerinde şimşirin sert dallarının yarattığı çizikler yok...

*

Bayer’in bir başka ifadesine göre ayağını çite dayayarak (sol dizindeki 2 santimlik çizik ile desteklenen teori) atlama işlemi için havalanmaya başladığına göre nasıl oluyor da neredeyse 1 metre geçtiği halde sol eliyle şimşiri tutuyor ve dönüyor ve de hemen çitin bittiğindeki betona çarparak sırtüstü düşüyor? Ve vücudunda tek bir çizik oluşmuyor?

*

Gazeteci bu notları yazdıktan sonra “Nasıl olsa bunları yarın Ahmet Bayer’e de sorarım” diyerek yazısını noktalıyor...

ADLİ Tıp Kurumu İzmir Adli Tıp Grup Başkanlığı Morg İhtisas Dairesi (Sayı 2012/5892/3055)

Sonuç: Aslı Baş’ın otopsisinde tespit edilen saçlı deri ve altındaki kafatası kırığının tarif edilen bölgeye künt yüzeyli sert bir cisimle vurularak oluşabileceği gibi başın künt sert bir zemine yüksekten düşmesi ya da çarptırılması ile de oluşabileceği, aralarında tıbben ayrım yapılamadığı kanaatini bildirir rapor...

3 TANIK, 3 FARKLI İFADE

Balıklama atladı, yok çite girdi atladı

ASLI Baş’ın ölümünü görenler o gün ne dedi? Resmi ifadelerinden...

İfade tarihi: Tarih 21/07/2010

- Ahmet Derya Bayer (Görgü tanığı): Büyük adımlarla bahçe çitlerine doğru koşmaya başladı. Ve çitlerin üzerinden balıklama kendisini boşluğa bıraktı.

- Beyhan Strassner (Kuzugüdenlioğlu) (Ahmet Bayer’in arkadaşı. Yurtdışında yaşıyor. Görgü tanığı): Birkaç adımdan sonra hızla denize doğru koşmaya başladı ve evin bahçesini çevreleyen tahminen yüksekliği 90 cm olan ve çit şeklindeki bahçe duvar kenarında bulunan lükstür bitkisinin üzerinden havuza atlar gibi balıklama atladı.

- Nilgün Okur (Bayer’in akrabası. ABD’de yaşıyor. Görgü tanığı): Aslı yüzünü denize dönerek denize doğru koşmaya başladı ve evin bahçesini çevreleyen çit şeklinde bahçe duvar kenarında bulunan lükstür bitkisinin içine doğru girdiğini ve oradan atladığını gördüm. Ben balıklama atladığı şeklinde görmedim.

Şimdi aynı tanıkların “Aslı’nın düşme pozisyonu anlatılanlara uygun değil’’ şeklinde bilirkişi raporları gelmeye başladıktan sonra verdiği ikinci ifadelere bakalım:

Tarih: 15/02/2012

- Ahmet Bayer: Önce 3-4 yavaş adımla havuzun yanına yürüdü, ondan sonra büyük adımlarla çitlere doğru koşmaya başladı. Koşarken bir ayağıyla çitlere girdi, çitler yavaşlattı, elleriyle ayırarak çitlerin içerisine girerek aşağıya atladı.

- Nilgün Bayer: İlk ifadesini tekrarladı.

- Beyhan Strassner (Kuzugüdenlioğlu): Aslı çimenlerin başladığı yere gelmesinden sonra hızlandı. Büyük adımlar atarak koşar hale geldi ve üst kısmını boşluğa bırakarak aşağıya doğru atladı. Ben bunu mevcut Türkçem ile balıklama olarak ifade edebilirim. Aslı’nın atlayış şekli kesinlikle ayaklarıyla yere atlama veya ayaklarının altta olduğu bir atlama şekli değildi. Koşarak ve çitlerin oraya geldiğinde de göğsünü öne fırlatarak yaptığı bir hareket şekliydi. Belki buna uçma da diyebiliriz.

Alın size fizik!

IŞIK Üniversitesi Fizik Bölümü’nden Doç. Dr. İsmail Karakurt’un raporu: Aslı Baş’ın düşmesine ilişkin tespiti şöyle (23.05.2013 tarihinde verilmiş):

“Düşme süresi 1.2 saniye. Maktulün kütle merkezi duvardan 1.45 metre uzaklıkta. Düşme mesafesi dikkate alındığında düşme başladığında yatay ilk hızının yaklaşık 1.2 metre/saniye olması gerekir. Bir kişinin 1 metrelik çiti ve arkasındaki duvarı aşabilmesi için çite yaklaşım hızının 3.7 metre/ saniye olması gerekir. Geliş hızının 3.7 metre/saniyeden 1.2 metre/ saniyeye düşmesi için yavaşlatıcı bir etki gerekir. Aslı Baş’ın koşarak yatay pozisyonda refleks bir hareket ile bir eliyle çit bitkisini yakalaması neticesinde kendi ekseni etrafında 180 derece dönerek sırtüstü pozisyona gelmesi ve 1.45 metre açığa düşmesi için bitkiyi kavrayan el nedeniyle var olabilecek bir yavaşlatıcı kuvvet 400 N’den (Newton) büyük olur. (1 Newton: 100 gramlık kütleye etki eden yerçekimi kuvvetinin büyüklüğü) Aslı Baş bu şekilde düştü ise bu durumda vücudunda kırıkların, çiziklerin ve morartıların mevcut verilerle uyumlu olması gerekir...” (Yazarın notu: Basit anlatımı ile cismin doğrultusunu, yönünü, şeklini ve hızını değiştirebilen her türlü etkiye kuvvet deniyor.)

 

YAZI DİZİSİ 4

‘Aslı’yı neden öldüreyim söyleyin lütfen bana’

Ahmet Bayer’le 2 saat görüştük. Lafı hep aynı noktaya getirdi: “Aslı’yı neden öldüreyim. Öldürmek isteyen kişi orada bunca tanık arasında böyle bir tesiste mi yapar.’’

AHMET Bayer, yanında avukatıyla geldi. Neredeyse 2 saate yakın sohbet ettik. Savcılık ve mahkemede verdiği ifadeleri tekrar etti. Detaylara ilişkin sorularımda ise bir benzetmeyi birkaç kez tekrarladı: “Şöyle düşünün, bir araç bir başka araca çarpıyor. Tanıklar ‘Sinyal verdi mi, vermedi mi? Nereden geldi? Hızlı mıydı, yavaş mıydı?’ diye ifadeler veriyor ve herkes tanıkların ifadesi üzerinden olayı tartışıyor. Bizim olay da buna döndü. Siz şimdi ‘O tanık böyle demiş, bu kişi böyle demiş’ diye soru soruyorsunuz. Bence bunlara takılmayın. Olay bir intihardır..’’

Kendisine odaklandığım noktanın tanık ifadelerinden çok atlama şekli ve olayı aydınlatacak delillerin (şu veya bu nedenle) karartılması veya kaybolması olduğunu hatırlattım. Yaptığım söyleşi tahminimin üzerinde uzadı. Yazıyı deşifre etmek zaman alacaktı. O yüzden söyleşiyi yarına bırakıyorum. Ama bir izlenimimi aktarmalıyım. Ne konuşursak konuşalım, lafı hep aynı noktaya getirdi:

“Allah aşkına söyleyin, benim Aslı’yı öldürmek için bir nedenim olabilir mi?’’

“Aslı’yı neden öldüreyim. Öldürmek isteyen kişi orada bunca tanık arasında böyle bir tesiste mi yapar.’’

Son kez tekrarladığında “Ben ne bileyim Ahmet Bey... Benim okuduklarımdan, yakınlarından, Aslı’nın arkadaşlarından intihar etmesini gerektirecek bir gerekçe bulamıyorum. ‘Aslı’yı neden öldüreyim?’ sorusu ne kadar karşılığını bulamıyorsa, ‘Aslı neden intihar etti?’ sorusu da havada kalıyor. Bildiğim bir şey var ise, Aslı’nın anlattığınız şekilde atlamasının imkânsızlığı. Kafasındaki yarığın, yerde mi yukarıda mı olduğunun tespit edilemeyeceğini ve düşme sırasında kafasını söz konusu merdiven uzantısına çarpıp çarpmadığının anlaşılamadığını, hatta kafada oluşan yaranın o düşüş şekliyle solda değil sağda olacağını belirten bilirkişi raporları var. Üstelik o yerin yıkanmış olması, elbisesinin kaybolması, atlama mı düşme mi olduğunun kesin olarak ortaya çıkarılmasını engelliyor. Bir savcı veya kolluk görevlisi yapması gerekenleri yapmayınca oluşan durumun ya mağduru olacaksınız ya da suçtan yırtacaksınız. Bilemem. Üstelik intiharın nedenini kıskançlık gösteriyorsunuz. Bu nedenle Aslı’nın sizinle ilişkisinin olup olmadığını sorgulamak, detaylara girmek önemli... Ben gazeteci olarak senaryonuzun boşluklarına yönelmem lazım. Şüpheci olması gereken benim. Ortada hayatını kaybeden birisi var” cevabını verdim.

Bayer, dün bu sayfada aktardığım, kendileri lehine olduğunu söylediği raporu gösterdi. Yarın onun ağzından tekrar aktaracağım. Ancak bir nokta ilgimi fazlasıyla çekti. Aslı Baş ile sevgili olduklarını söyleyince sağlıklı bir erkek gibi cinsel yaşamları olup olmadığını sordum, “Elbette vardı” dedi. Halbuki ben bir yerde avukatı Duygun Yarsuvat’ın dilekçesini okuduğumu hatırlattım. Orada belden aşağısının hiçbir şey hissetmediği yazıyordu. “Olur mu canım” demekle yetindi. Bir şey daha fazlasıyla kafamı kurcaladı. Aslı’nın doğum gününde birlikte olduklarını söyledi. Ne yaptıklarını hatırlamamıştı. İlerleyen dakikalarda “Doğum gününde ona telefon hediye ettim” dedi. Olayı araştırırken sanki doğum gününde Aslı’nın nişanlısıyla olduğuna dair bir bilgi almıştım. Yarın bu konuda konuştuğum kişiye danışacağım.

Bana şimdi müsaade. Çözülmesi gerek koca bir söyleşi var...

Bayer: Öldürmek isteyen kişi orada bunca tanık arasında böyle bir tesiste mi yapar?

Semerci: Aslı’yı neden öldüreyim sorusu ne kadar karşılığını bulamıyorsa, Aslı’nın neden intihar ediyor sorusu da havada kalmıyor mu?

BAYER’İN AVUKATI BİLİRKİŞİYE GİDİNCE BAKIN NELER OLDU?

TANINMIŞ bir avukattan gelen telefonu sektirmeden açtı. Zaten tanışıyorlardı.

“Merhaba Uğur Bey (Kurtulan)... Bir avukat dostum, Onur Gündüz sizi ziyaret etmek istiyor. Uygun bir saatte sizinle görüşmek istiyor...”

Randevuyu verdi. Deniz manzaralı Sarıyer’deki şirketin kullandığı işyerinde buluştuklarında, bu görüşmenin Aslı Baş davasına konu olacağını ve bir avukatın Ahmet Bayer’in avukatlığından çekilmesine yol açacağını bilemezlerdi...

*

Tarih 19/09/2012... Bodrum... Clup Flipper’da olay yeri keşfi yapılmakta. Bayer’in avukatı bilirkişilerin, bilirkişi yeteneğine sahip olmadığının zapta geçmesini istiyor. Bunu söyleyen kişi Onur Gündüz. Suçladığı bilirkişi heyetinin başındaki kişi ise Ulusal Kriminal Büro adlı şirketin direktörü Uğur Kurtulan’dır. Halbuki çok değil birkaç hafta önce Sarıyer’de görüşmüşlerdi. Kurtulan hemen atılır ve “Savcı bey bu avukat 15 gün önce gelip ‘Sizin yazdığınız rapor üzerine Bayer Ailesi’nden tutuklamalar oldu. Dosyayı incelememişsiniz. Bir daha inceleyerek bize de bir rapor verin’ dedi. Dosyayı kapatmak istediler. Lütfen bunu da kayda geçirin’’ der.

Ok yaydan çıkmıştır. Savcı, Bayer’in avukatının bilirkişiyi etkilemekten dolayı dava açılmasını sağlayacak işlemlere hemen başlar. Kamu davası açılır.

Kurtulan, büroya gelen herkese (ki bu satırların yazarı da) “Geleni kayda alırız. Söyleriz de. Sizinle konuşmalarımız da kayıt altındadır’’ demekten çekinmez.

İstanbul 19. Ağır Ceza Mahkemesi’nde Onur Gündüz yargılanır. Duruşmada, “Gündüz’ün parası neyse vereceğiz” dediği öne sürülür. Görüşmenin olduğu belgelidir, fotoğraflar ortaya çıkar. Ancak Kurtulan, gazeteciye duruşmada ifadesini şöyle anlatır:

“Aslında bir avukatın mesleğini bitirecek bir gelişmeydi. Ama gönlüm elvermedi. Hâkime o görüşmeyi olduğu gibi anlattım. Avukatın bir yanlışa düştüğünü söyledim. Ve ‘Bir şikâyetim yoktur’ dedim...’’

2013/405 esas No’lu dosyayı gazeteci de inceler. Bayer’in avukatı Gündüz de savunmasında özetle bilirkişi raporunda elle yazılmış bir bölüm olduğunu ve o notta “Aslı Baş düşmemiştir, atlamamıştır, atılmıştır’’ yazdığını, dosyayı daha detaylı araştırmak için bilirkişiyi aradığını ve buluştuklarını anlatır... Bilirkişiyi etkilemek maksatlı bir buluşma olmadığını ileri sürer. Mahkeme, sanığın üzerine atılı suçun işlendiği sabit olmadığından ilgili madde gereği beraat verir.

Hatta mahkeme der ki: “Bilirkişiye 1 milyon TL önerildiğine ilişkin gazete haberini hazırlayan Bilge Eser dinletilmek istenmişse de gazetecinin haber kaynağını açıklama mecburiyeti olmadığından beyanına gerek yoktur.”

Bu olay Avukat Gündüz ile Ahmet Bayer’in yollarının ayrılmasına yol açar. Avukat görevden çekilmiştir.

Gazetecinin edindiği bir bilgi vardır. Çok sonra Bayer’in halen yanında bulunan bir başka avukat, aynı bilirkişiye 3 kez gitmiştir. Kurtulan doğrular. Gazeteci kendisine, kamuoyuna sanki kendileri hazırlamış gibi Aslı Baş’ın nasıl intihar ettiğine dair bir simülasyonun getirilip getirilmediğini sorar...

Direktör güler: “Buraya her geleni, evrakı, kişiyi, konuşmayı kayıt altına alırız. Eğer bize bir şey göstermişlerse ve bunu bizim bilgisayarda yapmışlarsa görüntü bizim bilgisayarımıza da kaydedilir. Eğer böyle bir şey var ise, İTÜ hocalarının iki ay sonra sanki kendi hazırlamışlar gibi basına sunduğu söylenen simülasyon, sanırım ekim başından beri bizde olmalı. Ama dediğim gibi size bir bilgi vermem doğru olmaz!”

*

Gazeteci bu soruyu söz konusu avukata sordu. Ertesi gün okurlarına yanıtını anlatacak. O gün bilirkişi kurumundan çıkarken kendi kendine şunu soruyordu:

“Bu ülkede her şey bu kadar karışık mı olmalı. Gözü yaşlı bir annebaba- kardeş var. Cinayetle suçlanan bir baba ve oğullarının yaşadıkları ortada. Bu olayın bir savunma, bir iddia tarafı var. Hiç kimsenin etki etmemesi gereken bilirkişilik kurumu var. Ama her şey birbirine karışmış. Etik davranış kenara itilmiş. Olayı kurcalayan gazeteciler ‘katil değil’ veya ‘katil’ tespiti yaparak yazılar yazıyor. ‘Arkadaşım zorda’ diye kendi cemaatini devreye sokan insanlar ortaya çıkıyor.”

Gazeteci bu işe bulaştığı için rahatsız mı?

“Asla. Belki genç bir savcı, bir ambulans şoförü, bir hâkim, bir bilirkişi, bir avukat, bir kolluk görevlisi 4 yıldır süren bu davada yapılamayanlardan ders alır. Kim bilir belki bir başka olayda adaleti sağlayacak adımlar için küçük de olsa bir tecrübe edinir. Az şey mi?”

Adalet sağlandığında o nasıl bir karar ise umalım ki Aslı’nın, o genç kadının ruhu da huzura kavuşur...

 

YAZI DİZİSİ 5

BAYER: Aslı ile sevgiliydik. Doğum gününde birlikteydik

TARKAN: Aslı ile evlenecektik. Doğum gününü birlikte kutladık

Ahmet Bayer, yanında avukatı Mukaddes Cebeci ile birlikte gazeteye geldi. Elinde, aleyhinde olduğu söylenen 13 temel noktayı kendilerince çürüten yanıtları içeren kalınca bir klasör vardı.

Ve söze “2 bin küsur sayfalık dava dosyasında Aslı Baş’ın öldürülmüş olduğu iddiasını ispat edecek tek bir delil yoktur, emare bile yoktur, maddi bir bulgu yoktur’’ diye başladı.

Ben de “İntiharın kuşkulu olduğunu, bir insanın o çiti söylediğiniz gibi atlaması ve o şekilde düşmesinin imkânsızlığını anlatan bir dolu resmi bilirkişi raporu var. Bu soruya verilecek yanıt sanırım davanın seyrini belirleyecek’’ dedim. Ve anlatmaya başladı:

- Muğla Adli Tıp Şube Müdürlüğü’nde görevli uzman Doç. Dr. Bülent Sarvan’ın hazırladığı rapor, Aslı’nın atılmış olamayacağını, atlamış olabileceğini net olarak göstermiştir.

OKURA NOT: Raporda “Aslı’nın kolundaki ve sırtındaki paralel yaralanma izlerinin sert bir zeminden kaynaklandığı mümkündür” deniliyor. “Çitin arkasındaki sert zemine değmiştir” deniliyor. “Vücudunda darp izi yoktur” deniliyor. Aslı’nın intihar eğilimli olduğu vurgulanıyor. Üstelik raporda Aslı’nın içki ve ilaç aldığına dair tek bir emare bulunmadığı da belirtiliyor. Ve sonuç cümlesi şöyle bitiriliyor: “Aslı Baş’ın vücudunda darp izi-cebir izi olmadan 130 santim öteye atlaması veya mukavemet etmemesi halinde iki kişi tarafından atılması mümkün.”

Ahmet Bayer, yanında getirdiği ve olayın geçtiği terasın kuşbakışı çizimini göstererek “Nilgün ve Beyhan ile burada otururken Aslı geldi, baş başa görüşmek istediğini söyledi” dedi.

- Neden bu masanın yanındaki bu yere geçtiniz? Özel konuşacaksanız, çitin yakınında olan bar masası ve sandalyelerin olduğu yere geçmediniz? Olay yeri tutanağında yer alan videoda öyle bir oturma grubu var.

- Bilmem. Öyle çok gizli bir şey konuşmak istiyor gibi gelmedi bana. Önce şunu söyleyeyim. Aslı ile Haziran 2006 tarihinde tanıştık. O yıl vurgun yedim. Almanya’ya benimle geldi. 6 ay benimle kaldı. Deniliyor ki: “Aslı ile iş ilişkisi vardı.” Bu tamamen yalandır. Aslı benim sevgilimdi. Kız arkadaşımdı.

- İntihar ettiğinde de mi sevgilinizdi?

- Tabii.

- Ne zaman başlamıştı?

- 2006’da.

- Onu sormuyorum, bir ara ayrıldınız. Sonra ne zaman birlikte olmaya başladınız?

- 2010 Ocak ayında sevgilisi Tarkan ile birlikte bir yerde karşılaştık. Sonra dostluğumuz devam etti. En son Aslı bana dedi ki: “Ben Tarkan’dan ayrıldım. Bir psikoloğa gittim. İlaç verdi. Şimdi çok iyiyim.” Benim Aslı’dan ayrılma nedenim buydu. Her hafta bir kıskançlık krizi yaratıyordu. Yıprandığım için ayrıldık. Sonra böyle deyince tekrar başladık.

OKURA NOT: Bu tarihlerde Aslı kendi evinden ayrılmış, bahsedilen tarihlerde Tarkan ile evlenmeye karar vermiş. Ama gel-git bir ilişki yaşıyor. Gariplik şurada. Aslı, o tarihlerde arkadaşı Deniz Gökçe’nin tek odalı evinde yaşıyor. Deniz, Bayer ile ilişkisinin başladığına dair bir şey söylemediğini, hatta daha sonra Bodrum’a gittiğinde Ahmet ile bir ilişkisi olup olmadığını sorduğunu, onun ise “Nasıl olabilir ki? Belden aşağısı tutmayan birisi ile nasıl olabilir ki...’’ dediğini söyleyecektir.

- Ocak ayında mı?

- Hayır nisan, mayıs gibi... Ondan sonra İstanbul’da birlikte olmaya başladık tekrar. Sonra “Hadi gel Bodrum’a gidelim. 1 ay boyunca her şey çok güzel gidiyor Aslı bak ne güzel” dedim.

- 3 haftadır mı yanınızdaydı?

- Bodrum’a ne zaman geçti tam hatırlamıyorum ama mayıs sonu gibi başladık. Ondan sonra haziranda 10-15 bilemiyorum tam tarihi Bodrum’a geçtik.

- Mayıs ayında siz özel bir birlikteliğe başladınız değil mi?

- Evet. 3-4 hafta kaldık Bodrum’da, ondan sonra kızlarım gelecekti Bodrum’a.

- Kızınızın doğum gününü Aslı’nın organize ettiğine dair bir şey duymuştum.

- Yok canım evde doğum günü yaptık. Ne organizasyonu olur ki...

- Doğum günü demişken Aslı’nın doğum gününü de birlikte mi kutladınız?

- Hatırlamıyorum. parti yapmadık.

- Peki ne yapmıştınız? Yemeğe filan mı çıktınız?

- Onu bilemiyorum. Hatırlayamadım.

- Peki devam edelim.

- Neyse. İntiharın olduğu gece yemeğe gittik. Suratı asıktı. Kalktı, dışarı çıktı. Geri geldi. “O kız kim, o kız kaşar” dedi. “Kim?” dedim. Bir aile dostumun kızı masadaydı. “Seni tanıştırmaya getirdiler” dedi. “Deli misin?” dedim. Oraya taktı, taktı ve sardı. Sonra hiç konuşmadı.

- Peki sizinle tekrar ilişkiye başlayınca önceki ilişkilerinizi sorguladı mı?

- Hayır. Hiç sorgulamadı. Sadece o geceye özgü bir sarma vardı. Sonra “Ben ağabeyime gitmek istiyorum” dedi. “Tamam” dedim. “Ağabeyim beni alacak” dedi. “Peki.” Sonra “Ağabeyim gelemiyor, şoför ayarlar mısın?” dedi. “Peki.” Sonra gelip oturdu. Başladı konuşmaya yarım saat. Ben dinledim. En son “Eski karın seviyor mu?” dedi. Telefonlarıma bakmış. Ben “Aslı tekrar bu kıskançlıklar başlayacaksa ben bu ilişkiyi sürdüremem” dedim. “İstersen ağabeyine git. İstersen psikoloğuna git. Ama ben bu ilişkiyi böyle sürdüremem” dedim. “Öyle mi” dedi. Telefonunu bıraktı, kalktı...

- O telefon da tartışma konusu oldu.

- Kendi telefonunu bıraktı. Ona ben hediye telefon almıştım. Doğum günü hediyesi olarak telefon almıştım.

- Doğum gününde mi aldınız?

- Evet ama o gün mutlaka bir şey yapmışızdır. Ama ne yaptığımızı hatırlayamıyorum.Yemek filan. O geceye dönersek... Aslı telefonu bıraktı. (Bu arada Bayer sessizleşti.) Görüyorsunuz öyle tali şeylerle uğraşıyoruz ki... Farz et ki bir araba burada duruyor. Diğer araba da geldi buna çarptı. Şimdi üç tanık var. Bir tanık diyor ki : “Şöyle düz geldi çarptı.” Diğeri diyor ki: “Kavisli geldi çarptı.” Biri de diyor ki: “Sol sinyal verdi çarptı.” Buradaki ana fikir nedir? Duran arabaya giden arabanın çarpması. Detaylara boğulmanın âlemi var mı? Ben diyorum ki: “Böyle atladı.” Bayhan diyor ki: “Şöyle atladı.” Neticede üçümüz de tanık olduk.

OKURA NOT: Bayer’in Aslı’ya bir telefon aldığı doğru. Ama tarihi yanlış hatırlıyor. Aslı’nın arkadaşı Deniz, “Mayıs ayının başında telefonu eve getirdi. ‘Ahmet Bayer aldı’ dedi. Uzun bir süre kullanmadı” demişti. Ancak “Aslı’nın doğum gününde birlikteydik” ifadesi gerçeği yansıtmıyor. Tarkan’ın bana anlattığına göre Aslı ile birlikte o gece Beyoğlu’nda Clup 29’da yemek yemişler. Gece de Safir Otel’de kalmışlar. Belgesini istedim, gönderdi. Otele giriş tarihi 17/06/2010. Çıkış bir gün sonra. Toplam 346 Euro ödenmiş. Fatura üzerinde Aslı’nın adı da var. Tarkan, temmuz başına kadar Aslı ile 3 ay boyunca birlikte olduklarını, evlilik hazırlığı yaptıklarını, Aslı’nın haziranda mankenlik yarışmasında jüri üyesi olduğu için birkaç günlüğüne Bodrum’a gittiğini de ekledi.

- Niye o gece olanları kimse hissetmedi? Gece yemeği kastediyorum.

- Valla öyle gürültülü bir kavga olmadı.

- Yani kimse kavga ettiğinize şahit değil.

- Evet değil.

- O gece eve otomobilde beraber gittiniz. Kavga ettiniz mi?

- Çıt yok. Tek kelime etmedi.

- Konuşmadınız.

- Hayır. Kapıda benim telefonumu istedi. “Ağabeyimi arayacağım” dedi. Aslı atladıktan sonra ağabeyini aramak için “Telefonumu getirin” dedim. Aslı galiba benim telefonumu masanın üzerine bırakmış. Baktım aramalarda; ağabeyini hiç aramamış.

OKURA NOT: Telefon kayıtlarına göre Aslı veya bir başkasının telefonundan o gece Aslı’nın ağabeyi aranmamış.

- Sonra siz onun telefonundan ağabeyinin eşini arıyorsunuz.

- Yeliz’in telefonu yok bende. Bıraktığı telefondan Yeliz’i aradım.

- Bildiğim kadarıyla Aslı’nın telefonu ölümünden sonra kilitli odasında bulunmuş. Biri mi indirmiş?

(Araya avukatı giriyor. “Hayır” diyor.)

- Sizin bir ifadenizde “Savcı bey odasına götürmüş olabilir” diye bir şey okumuştum.

- Hayır, hayır yanılıyorsunuz. Sadece iki telefonu varsa bir tanesi oradan çıkmış olabilir.

- Aslı’nın hiç iki hattı olmamış. Tek hattı varmış. Neyse. O gece yemekte bir kadeh tokuşturmama meselesi olmuş. Oğlunuzun sevgilisi öyle hatırlıyor.

- Aslı “Herkes ile tokuşturuyorsun benimle tokuşturmuyorsun” dedi. Suratı beş karıştı.

- Pelin’in ifadesini okudum. Siz geldikten sonra Aslı’yı üzgün görünce Aslı ona demiş ki: “Ahmet bana değer vermiyor.” Pelin de “Olur mu canım? Bak seni herkesle tanıştırdı” filan demiş. Olay sırasında o katta kim vardı? Olaydan çok önce Pelin ve Volkan aşağıya iniyorlar ve çıkmıyorlar.

- Evet Hakan da köpeği gezdiriyor.

- Haydut isimli köpeği galiba. Onun kim olduğuna dair bir tartışma vardı. Kameralarda iyi görünmüyor.

- Biz bu bilgiyi verdik. Kameraların gece görüş özelliği yok. Kimse anlamadı.

- Orada Beyhan, Melis, Hakan, Murat, ben, Nilgün var. Sonra Aslı geldi. Murat kapıda. Sonra o anlattığım konuşma. Kalktı, odasına gidecek sandım. Kararını şu bir-iki saniyede vermiş olmalı. Çimlere gelince koştu ve atladı.

- Peki bu ifadenizi okudum. Benim takıldığım nokta atlama. Otopsi fotoğraflarını gördünüz mü? Vücudunda şimşir kaynaklı çizik olmamasını neye bağlıyorsunuz?

- “Vücudunda çizik yok” diye bir şey diyemezsiniz.

(Bu arada tüm otopsi görüntülerini masaya koyarak açtım.)

- Sadece dizinin üzerinde 2 santimlik bir çizik var. Şimşir bitkisine giren birinin nasıl atladığını tam görememiş olabilirsiniz? Ama o bitkinin izleri olmamasını nasıl açıklıyorsunuz?

- Atladığı yer loş bir ışık olan bir yer. Tam görmezsiniz. Atlama dediğiniz şurada koşu ve yarım saniyede gözden kayboldu. Benim gördüğüm koştu ve üzerinden atladı.

- Çizik olması gerekmiyor mu Ahmet Bey?

- Ben Adli Tıp uzmanı değilim.

- Evet ama tüm hikâye de oradan çıkıyor. En nihayetinde diğerlerinin ne yaptığı ayrı bir tartışma. Aslı atladığı zaman yüzünü gördünüz mü?

- Nasıl göreceğim Yavuz Bey?

- Peki size bir bilirkişi raporu okuyorum.

- Hangisini?

- Prof. Mehmet Parlak, Doç. Yusuf İpekoğlu ve Turgut Fakıoğlu hazırlamış. Aslı’nın düşme açılarını inceleyerek diyorlar ki: “Bu olayın gerçekleşmesi için Aslı’nın çalılıkları geçerek yüzünü villaya dönüp kendisini aşağıya bırakması lazım.” Ayakları havada elbette... Bu nasıl oluyor?

Bahsettiğiniz rapor diyor ki: “Atlamış olsaydı 5 metre ileri atlaması gerekirdi.” Aslı 4-5 adımla koşuyor ve oradan atlıyor. 1 metre de çitin uzunluğu. 6.5 metre ileriye. Türkiye kadınlar atlama rekoru kaç biliyor musunuz? Bu mümkün mü? Böyle hata olur mu?

- Hata ne?

- O rapor diyor ki: “Balıklama atlama teorisi gerçek ise Aslı’nın duvar dibinden 4.5 metre ile 6.5 metre arasından bir mesafeye düşmesi gerekirdi. Düştüğü yerde olmazdı” diyor. Başka bir şey soracağım. Aslı sizin gördüğünüz gibi atladıysa ne zaman döndü ve arka üstü düştü? Tüm raporlara göre havada kendi ekseninde dönmüş ve çitin yanındaki beton duvara sürterek aşağıya düşmüş.

(Bu noktada Adli Tıp Vakfı’nın hazırladığı ve önceki gün okur ile paylaşılan ve “Aslı bir kedi mi” başlığı ile sunulan raporu gösteriyor.)

 

YAZI DİZİSİ 6

‘İntiharı tetikleyen ilaç kullanıyordu!’

AHMET Bayer ile sohbetimizde lehte ve aleyhte olan raporları konuştuk. ODTÜ raporuna yönelik kızgınlık ortadaydı. Haklarında dava açılmasına yol açan ilk raporu hazırlayan Ulusal Kriminal’in yetersiz bir bilirkişi olduğunu söylerken, ikinci raporun 90’ıncı sayfasındaki şu bilgiyi gösterdi:

“Volkan Bayer ve Pelin fiilen bu olayın dışındadır. Çok kuvvetle muhtemelen Ahmet Bayer de bu işte aktif suçlu olarak algılanmamakta ve fakat çok çelişki yaratan koruyucu ve saklayıcı ifadeler verdiği düşünülmektedir. Hakan Bayer’e de direkt suç tevcih etme gibi bir durum da söz konusu olamaz...’’

Bilirkişi, kişileri olayın dışına çıkarırken olayın bir atılma olduğunda ısrarcı. Bayer bu çelişkiye dikkat çekti. Dünden kalanlarla görüşmemizi aktarayım...

■ “Balıklama atladı” diyorsunuz...

- Hayır ben demiyorum.

■ İlk ifadenizi okudum, “Balıklama” diyorsunuz.

- Balıklama lafını kullanan ben değilim. Bu kelimeyi savcı bey kullandı. Beyhan dedi ki: “Şöyle atladı.” Savcı bey, “Balıklama mı?” dedi. Beyhan da “Benim Türkçe’m yeterli değil. Siz balıklama diyorsanız öyle atladı” şeklinde ifade verdi.

■ Siz önce “Balıklama” dediniz, sonra “Elleriyle çiti ayırarak içine girdi”. Türkçe’niz de gayet iyi. Bir bilirkişi raporu diyor ki: “Çite böyle giren kişinin ellerinde, kollarında çizikler olması lazım.” Yok ama...

- Bakın sol bacağı bitkiyle temas ediyor. (Kendilerinin uzmanlardan aldığı raporu ve rapora göre düzenlenmiş simülasyonu göstererek). Sol eliyle bitkiyi kavrıyor. Ondan sonra bu tutunma neticesinde dönüyor ve düşüyor. Adli ve tıbbi açıklaması böyle...

■ Evet sizin lehte dediğiniz raporlar ve diğerleri de sırttaki sürtünmenin çitin dibindeki beton çıkıntıdan olduğunu söylüyor. Ama aksilik şurada: Bir kişinin balıklama atlarken çalıya sol eliyle tutunup (70 kilo) öyle bir dönmenin olamayacağı. Sizin rapor diyor ki...

- Benim rapor değil, adlı tıp uzmanlarının raporu...

■ Peki o rapor diyor ki: “Sol bacak dize değiyor, ardından da sol eliyle kavradığı şimşir onu 180 derece ters döndürüyor. Yüzü şimşire bakarken düşme başlamadan önce yüzü havaya bakar hale geliyor. Sonra hiçbir şekilde (sırtı, önü) şimşir ağacına değmeden dibindeki betona sırtüstü çarparak indi.” Bana şu resimlerden Aslı’nın vücudunda bir şimşir çiziği gösterebilir misiniz?

- Şimşir çiziği olup olmadığını bilemem. Bakın ölü muayene otopsi raporu diyor ki: “Hiçbir darp ve cebir izine rastlanmış.” Gördünüz mü yazıyor.

■ Evet başındaki derin yara daha önce olmadıysa...

- Ne demek daha önce olmadıysa? Başındaki yaranın nerede olduğu belli. Düştüğünde oluyor.

■ Ben “Düştüğünde mi düşmeden önce mi yaralanmanın olduğu anlaşılmamış’’ denilen bir raporu okurla paylaştım.

- İzmir Adli Tıp’a bir soru soruyorlar. “Nerede olmuştur?” diye, onlar da “Öyle de olabilir, böyle de olabilir” demişler. Ya arkadaş, burada güvenlik kamerasının görüntüsü var. Kızcağız düşüyor ve kafayı vuruyor.

■ Peki o zaman buna ne diyorsunuz? Başka bir bilirkişi raporu diyor ki: “Kafanın sol arkasında görülen yaralanmanın düşme esnasında olması mümkün değil. Bir yaralanma olacaksa düşüşe göre sağ tarafta olması gerekirdi.”

- Gel Allah aşkına şuna bak. (Videoyu gösteriyor.) Burada kafayı çarpıyor mu? Çarpıyor. Kafada yara oluşması lazım.

■ Ben yorum yapmıyorum. Raporu okuyorum. Fikrimi sorarsanız, 70 kilo ağırlığında bir genç kızın ayağında terlikle koşup çitin üzerine yükselmesi, çitteki şimşiri eliyle tutup dönmesi, bu arada bacaklarında ve baldırında hiçbir odunsu iz bırakmadan dönmüş olması ve çitin dibindeki betona sırtına çarpacak kadar bacağını havaya kaldırmış şekilde düşmesi mantıklı gelmiyor. Allah aşkına söyler misiniz; 1.85 metre boyundaki biri, 90 santimlik çitin üzerinde balıklama seyrederken, seyrettiği an zaten göğüs tarafının çiti geçmiş olması gerekmiyor mu? Nasıl olup da kendini geri çekip dönüş yapabildi? Nasıl geri dönüp iz bırakmadan bu hareketleri yaptı?

- Yavuz Bey, Muğla Adli Tıp raporuna bakabilir misiniz? Başkaları da var. Burada bakın ne diyor. “Darp yok” diyor. Bakın “İntihar eğilimli” diyor?

■ Onu nasıl tespit etmişler?

- Aslı bu olaydan 8 ay önce intihara teşebbüs etmiş.

■ Evet kendi giderken böyle demiş. Ve aslında intihar edecek miktarda ilaç almamasına rağmen midesi yıkanıp eve dönmüş.

- Eski sevgili ne diyor; “Birdenbire agresifleşirdi” demiş. Psikolog ne diyor; “Öfke patlamalarıyla bana geldi” diyor. Venlafaksin etken maddeli bir ilaç vermiş. Bu ilaç, intihar eğilimini artıran bir ilaç.

■ Evet ama o gece aslında bir ilaç bulgusu yok.

- Evet ama bakılmamış ki?

■ Siz o gün bu ilacı aldığını mı söylüyorsunuz?

- Bilmiyorum ki... Yanında taşıdığı ilaç kutusu vardı.

Bayer: Aslı’yla karı-koca gibiydik
Bakıcı: Aynı odada hiç görmedim

■ Peki sizin senaryonuza geri dönelim.

- Valla iki kız çocuğuma tanıştırdığım, “Birlikte hayatımı devam ettireceğim” dediğim birisini ben niye öldüreyim? Bir mantığı var mı?

■ Belki bir kaza oldu. Sonrası işler karıştı.

- Niye kaza olsun? O zaman kaza diye anlatırız.

■ Her şey normal. Ama “Acılı aile feryat ediyor” denmiyor. Çelişkiler ve yargı bunu geç de olsa araştırıyor. En nihayetinde cinayete teşebbüsten yargılanıyorsunuz. Bu arada çok özel değilse cinsel ilişkiniz yoktu değil mi?

- Olur mu canım Aslı ile karı-koca gibiydik.

■ Ama aynı odada yatmıyordunuz...

- Aslı 3 hafta öncesine kadar benimle aynı odada yatıyordu. Kızlarım geldi. Kızlarımla tanıştıracağım ama kızlar pat diye babamla beraber görmesinler dedim, aşağıya indi. İlk iddianameyi okudunuz mu? Savcı bey, “Hakan, 9 dakika önce oraya geri geliyor. Aslı ile tartışıyor. Aslı’yı darp ediyor. Mukavemet ediyor. Hakan onu kendinden geçecek hale getiriyor. Sol kolunu kırıyor” görüşünde. Buyrun buradan yakın. Otopsi raporlarında ise düşme kaynaklı kırıktan bahsediyor.

OKURA NOT: Ahmet Bayer’in evinde kocasıyla hizmetli olarak çalışan Sayyora Umırova, 02.11.2012 tarihinde Savcı Bülent Baki’ye verdiği ifadede şunları söylüyor: “Aslı Hanım olayın olduğu günden 15-20 gün önce gelmişti. Ben bu süreçte Ahmet Bey’in odasında kaldığını hiç görmedim. Kahvaltıya hep kaldığı odanın merdivenlerinden çıkarken görürdüm.’’

Bayer: Aslı odadaydı Kayıtlar: Yanındaydı

■ Hakan ile Aslı arasında ölmeden önce yapılan telefon görüşmesi şüphe çekiyor.

- O da bir saçmalık. Hakan aramadı, ben aradım.

■ Hepiniz aynı kattasınız o sırada, niye telefon ediyorsunuz ki?

- Evi gördünüz mü, 2.5 bin metrekareden bahsediyorum.

■ Aslı yanınızda değil mi?

- Aslı yoktu ortalıkta. Katta dolaştım. Oradan telefonu aldım, Aslı’yı aradım. Benim telefonum Aslı’daydı. Aslı “’Eşyalarımı topluyorum. Şimdi yukarı geleceğim” dedi. Konuşmamız bu kadar. Tekrar sorayım; ben aramadım da Hakan aradı, ne fark edecek?

OKURA NOT: HTS ve kamera kayıtlarına göre: Aslı son kez Ahmet Bayer’in yanına saat 01.48.34’te çıkıyor. Kamera kayıtlarına göre Hakan da o katta. Saat 01.59.03... Hakan Bayer, Aslı’yı arıyor, 43 saniye konuşuyor. Yani Bayer’in “Ben aradım” dediği telefon görüşmesi bu. Arandığında hepsi orada. Saat 02.02.12’de Hakan köpek ile aşağıya iniyor ve saat 02.24.17’de geri geliyor. Saat 02.33.36 Aslı düşüyor. Bu kayıtlara göre bu telefon görüşmesini hele de Ahmet Bayer’in yapması fazlasıyla şüpheli bir durum olarak kayıtlara geçiyor.

Hakan neden ‘İntihar’ demedi?

■ Oğlunuz Hakan hastanede “Aslı düştü” diye ifade veriyor. Jandarma “Düştü” diye olay oluş raporu düzenliyor. Nilgün Hanım hastanede ifade vermiyor, savcıdan izin istiyor. Savcı “Ben izin vermedim” diyor, savcıyı kâtip yalanlıyor, “İzin aldı” diyor.

- Benim bildiğim Nilgün Hanım, savcıdan “İfademi evde verebilir miyim?” diyerek izin alıyor.

■ Peki Hakan neden “Düştü” diyor savcıya? “İntihar etti” diyen tanık Nilgün Hanım o sırada hastanede yanında. Herhalde olayı ona anlatmış olmalı.

- Onu Hakan’a sormak lazım.

■ Siz sormadınız mı?

- Hayır. Üstelik Hakan olayı görmedi. “Düştü” demiyor üstelik.

■ “Düştüğü yere yakın yerde gördüm” diyor. “Daha önce oradan hiç düşen olmamıştı” diyor. İntihardan ise bahsetmiyor. Hakan’ın intihar ettiğine dair bir bilgisi yok öyle mi?

- Evet. Görmediği için sorulduğunda öyle demiş. Sürekli bir komplo teorisi üretiliyor. Üzerindeki elbise kayboldu falan. Ya bu elbiseyi kim yok etti? Doktor. Ambulansın doktoru. Acil müdahalede hastanın üzerindeki elbiseyi kesip orada bırakmışlar. Elbiseyi ben mi çaldım? Bakın hâlâ araba sinyal vermiş mi vermemiş mi onu konuşuyoruz.

■ Ben onu konuşmuyorum.

- Olayın özü şu: Duran arabaya çarpmıştır.

■ Benim aklımın almadığı şu: İntihar ettiğini bilen bir genç (oğlu Hakan) neden jandarmaya bunu söylemedi? Sanık avukatları daha sonra senaryonun değiştiğini söylüyorlar.

- Niye değişsin?

■ Ben nereden bileyim! Bildiğim bir şey var. Hakan oraya gittiğinde ifadeler doğru ise intihar olduğunu biliyor olmalı. Çünkü Yeliz (oğlu Volkan’ın sevgilisi) ve Volkan olayı anlatırken, “Hakan bizi uyandırdı. ‘Koşun Aslı intihar etmiş’ dedi” şeklinde ifade vermiş.

- İfadelerin birinde de “Bize ‘Atladı’ diye söyledi” yazıyor ama...

İhsan Kalkavan’dan yardım istiyor

BİR gazetede yayımlandı. Yazı dizisi sırasında bana da ulaştı. Dinledim. Bayer, oğullarının tutuklanması sürecinde yasal olarak dinlemeye alınıyor. Bu dinlemelerin büyük kısmı özel hayatla ilgili ve imha edilmesi gerekiyor. Sanırım bazıları edilmiyor. Edilmeyenlerin içinde aslında davaya konu olabilecek nitelikte görüşmeler var. Örneğin, İhsan Kalkavan’la muhabbeti. Bayer, Kalkavan’dan yardım istiyor. Kendisine “Ne yardımı aldınız?” diye sordum. “Avukat arıyordum. O yüzden aradım. Birkaç önerileri oldu. Görüştüm ama anlaşamadım” dedi. Benim dinlediğim konuşmada ise Kalkavan çok üzülüyor. Ve Bayer’e “Sana bölge temsilcimiz Zeki Uyar’ı gönderiyorum’’ diyor. Bodrum Merter Koleji Müdürü Zeki Uyar da kayıtlara takılıyor. Ve konuşmalardan davayla ilgili konuşmak üzere birkaç kez eve geldiği anlaşılıyor. Sonra ne olduğunu ise bilmiyorum.

Ayşe Arman, hâkimlerin etkileneceğini söylüyor!

BİR başka konuşma ise gazeteci Ayşe Arman ile Ahmet Bayer arasında geçiyor. Arman röportajın, Bayer’in çocuklarının tutukluluk halini görüşecek mahkemeyi olumlu etkileyeceğini düşünüyor. Hatta konuşmada “Geri zekâlı olmayan herkes durumu anlar” diye ifade ediyor. Ve ilginç bir şey daha yapıyor. Röportaj yayımlanmadan görsün diye Ahmet Bayer’e gönderiyor. Bu durumu Bayer’e sordum. Önce “Yok göndermedi’’ dedi. Sonra “Hatırlamıyorum’’ diye düzeltti.

BAKMADAN GEÇME