Yerel Haber Hattı 0536 266 79 69
KONUŞMAYI BAŞLAT
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

CEMİL ÖZYURT/ GAZETE HABERTÜRK

YAZI DİZİSİ 1

Sultan Abdülmecid Han’ın 3. kuşak torunu, bugün hayattaki Osmanlı Hanedan üyelerinin en yaşlısı ve Hanedan Reisi Şehzade Osman Bayezıd Efendi, Osmanlı İmparatorluğu devam etseydi tahta III. Bayezıd olarak oturacaktı. Hanedan 1924’te sürgüne gönderildiğinde, annesi Şadiye Hadice Hanımefendi’nin karnında 6 aylıktı. 23 Haziran 1924’te Fransa’da, sürgünde doğan ilk şehzade oldu. Babası Şehzade İbrahim Tevfik Efendi, Sultan Abdülmecid’in oğullarından Şehzade Mehmed Burhaneddin Efendi’nin oğluydu. Şehzade İbrahim Tevfik Efendi, amcası Sultan II. Abdülhamid tarafından yetiştirilmişti ve sürgünün ardından ailesiyle gittiği Fransa’da 31 Aralık 1931’de vefat etti. Henüz anne karnındayken ilk göçünü yaşayan Şehzade Osman Bayezıd Efendi, babasının ölümünden 10 yıl sonra, 17 yaşındayken, annesi ve kendisinden 4 yaş büyük ağabeyi Şehzade Burhaneddin Cem Efendi ile birlikte bu defa Fransa’dan ABD’ye göçtü.

91 YAŞINDA AMA HİÇ EVLENMEDİ

2. Abdülhamid’in torunu Şehzade Osman Ertuğrul Efendi’nin 2009’da vefat etmesiyle Osmanlı Hanedanı’nın 44. Reisi olan Şehzade Osman Bayezıd Efendi, taşıdığı unvanın tam aksine “sade” bir hayat yaşıyor ve kendini öyle mutlu hissediyor. 91 yaşında olmasına rağmen, halen tüm gündelik işlerini kendisi görebiliyor. Hiç evlenmedi. Nazik, espritüel, gururlu, düşündüklerini eğip bükmeden direkt söyleyen, hafızası çok güçlü, “Hayatımda enteresan bir şey yok’’ diyecek kadar da mütevazı bir karakter. Sürgünün ardından Türkiye’ye ilk kez 1985’te ayak bastı. Son olarak ise 2011’de gitti. 

2. DÜNYA SAVAŞI’NDA ABD ORDUSUNDA ASKERDİ

Şehzade Osman Bayezıd Efendi, 3 erkek çocuk sahibi olan Şadiye Hadice Hanımefendi ve Şehzade İbrahim Tevfik Efendi çiftinin bugün hayatta kalan tek oğulları. Şehzade Osman Bayezıd’ın Kadriye Sultan, Fatma Zehra Sultan, Rabia Nilüfer Sultan, Ayşe Fethiye Sultan, Fevziye Sultan isminde, baba bir anne ayrı kız kardeşleri de oldu. Zira Türkiye’den sürgüne giderken, ailenin yanında, Şehzade İbrahim Tevfik Efendi’nin ikinci karısı da vardı. Ancak kız kardeşlerinin hepsi zaman içinde başka yerlere dağıldı. Yıllar sonra ağabeyi Şehzade Burhaneddin Cem Efendi, kız kardeşi Nilüfer Sultan’ı Cezayir’de buldu. O sırada Şehzade Osman Bayezıd Efendi Amerikan ordusunda askerdi ve 2. Dünya Savaşı sonrası dönemde Almanya’da görev yapıyordu.

‘ANNEM SÜRGÜNE GİDERKEN ÇEYİZİNİ BİLE YANINA ALAMADI’

Nilüfer Sultan’ın ABD’ye gelebilmesi için ağabeyi Şehzade Burhaneddin Cem Efendi’nin “Gerekirse ordudan ayrıl, Nilü- fer’i ABD’ye götür” sözünü dinledi, ordudan ayrıldı. ABD’ye döndü- ğünde yanından Nilüfer Sultan da vardı. Nilüfer Sultan ömrünün sonuna kadar ABD’de yaşadı. Ağabey Şehzade Burhaneddin Cem Efendi 2008’de New York’ta vefat etti. Şehzade Osman Bayezıd Efendi’nin kız kardeşlerinden de hiçbiri bugün hayatta değil. Son olarak, uzun yıllar UNESCO’da çalışan Fevziye Sultan, 9 Nisan 2014’te Fransa’da yaşamını yitirdi. Şehzade Osman Bayezıd’ın, sürgüne dair en çok içine yer eden konu, ailenin Türkiye’den “apar topar” gönderilmiş olması. “24 saat vaktiniz var, ne taşıyabiliyorsanız alabilirsiniz, demişler. Ama ne taşı- nabilir ki! Annem düğün çeyizini dahi alamamış’’ diyerek anlatıyor. Annesi Şadiye Hadice Hanımefendi, baba tarafından da varlıklı bir ailenin kızıydı. Babası, 93 Harbi kahramanı Çürüksulu Gürcü Bahri Paşa’ydı. İstanbul Salacak’taki ünlü kırmızı Çürüksulu Yalısı, dedesinin yeğeni Çürüksulu Ahmet Paşa’ya aitti.



Hanedan Reisi Şehzade Osman Bayezıd Efendi (oturan), Necla Hanım Sultan (siyahlı), Şehzade Cengiz Nazım Efendi (ayakta) ve eşi Suzanne Nazım Hanımefendi (mavili).

KOYU KATOLİK GÖRÜMCE OSMANLI GELİN İSTEMEDİ

Şadiye Hadice Hanımefendi çok güçlü ve karizmatik bir kişiliğe sahipti. Savaş yıllarında tek başına Fransa’dan Romanya’ya gitti. Çok zengin olan annesine ait malları sattı. “Türkiye’den kovuldukları için” üzgündü, ama asla geriye bakmadı. Çocuklarına da mümkün olduğunca Türk ve Müslüman bilinci aşılamaya çalıştı. Kuran öğrenmeleri için eve özel hoca getirdi. Şehzade İbrahim Tevfik Efendi’nin ölümünden sonra, “apartman toplantısında” tanıştığı karşı komşusuyla ikinci evliliğini yaptı. Ancak ikinci kocasının ailesi koyu Katolik’ti. Kayınvalide ve iki görümce, Müslüman gelinden pek hoşlanmamıştı. Ancak evlilik yine de gerçekleşti. Şehzade Osman Bayezıd, öz babasını ise şu cümlelerle anlatıyor: “Çok iyi piyano çalardı. Hatta piyanist olarak çalışması için Fransa’da farklı müzik evlerinden teklif aldı. Hepsini reddetti.” Şehzade Osman Bayezıd, 1941’de annesi ve ağabeyi Şehzade Cem Efendi ile New York’a ilk geldikleri günü de dün gibi hatırlıyor. Kardeşi ile dünyanın ilk gökdelen tarzı rezidansı Tudor City Apartmanları’nda oturdukları dairenin dar ve ince penceresinden dışarı bakıp “Sanırım çok fakiriz. Yoksa bu kadar küçük pencereli bir evde oturmayız’’ diye konuştuklarını anlatıyor. Şehzade Osman Bayezıd, ABD’de 45 yıl kütüphanelerde 15 dilde kitap çevirisi yaparak geçimini sağladı. 1997 yılında emekliye ayrıldı.

TÜRKİYE’Yİ İLK KEZ 61 YAŞINDA GÖRDÜ

Hanedan Reisi Şehzade Osman Bayezıd, Hanedan’ın erkek üyelerine ülkeye dönüş yasağı 1974’te kalkmasına rağmen, Türkiye’yi ilk kez annesinin ısrarıyla 1985’te ziyaret etti. “Annem, ikinci eşi vefat edince Türkiye’ye dönmüştü. Bana da ‘Gel bir kez Türkiye’yi gör’ dedi. Ülkeden kovulmuştuk, gitmek istemiyordum ama annemi kıramadım. Gittiğimde ülkeyi çok beğendim. Banka sırasında yaşlı olduğumu gören gençler bana sandalye getirdiler. Çok hoşuma gitti” diyor. Sonrasında her yıl düzenli olarak Türkiye’yi ziyaret ettiğini ama yerleşmeyi hiç düşünmediğini söyleyip ekliyor: “Türkiye’de gömülmek gibi bir talebim de yok.”



Şehzade Osman Bayezıd, 31. Osmanlı Padişahı Sultan Abdülmecid Han’ın (solda) 3. kuşak torunu. Babası Şehzade İbrahim Tevfik Efendi (ortada). Osman Bayezıd’ın gençlik yılları (en sağda).

‘KOVA ALIP DOLMABAHÇE’NİN CAMLARINI SİLECEKTİM’  

“Türkiye’ye ilk gidi- şimde dedelerimin yaptırdığı sarayları da gezdim. En çok Dolmabahçe Sarayı’nı beğendim. Ancak Dolmabahçe’yi ziyaret ettiğimde camların kir içinde olduğunu görünce, dayanamayıp görevliye ‘Burası turistik bir yer. Saray camlarının kir içinde olması utanç verici, neden temizlemiyorsunuz?’ dedim. ‘Ödenek yok’ cevabını verdi. ‘Bunun için ödeneğe ne gerek var, yarın elimde bir kova ve sabunlu suyla gelip ben temizlerim’ diye çıkıştım. Ertesi gün gittiğimde camlar tertemizdi.” 

‘TÜRKİYE’YE DÖNEN HANEDAN MENSUPLARI İZLENİYORDU’

“Hanedan’ın kadın mensupları için sürgün kararı 1952’de kaldırıldı. Annem Şadiye Hadice Hanımefendi, Türkiye’de sürekli gizli polislerce izleniyordu. Hatta bir seferinde, ağacın arkasına saklanmayı deneyen ancak şişman olduğu için bunu başaramayan polisi yanına çağırıp ‘Madem tüm gün beni takip edeceksin, bir işe yara, şu alışveriş poşetlerini taşı’ demiş.”



"TOPLAMA KAMPI KORKUSU YAŞADIK"

“2. Dünya Savaşı yıllarında işgalci Almanlar, Türkiye’nin Almanya’ya karşı savaşa girmesi durumunda bizi rehine olarak kullanmak için Fransa’dan çıkışımıza izin vermiyordu. Fransa’dan ayrılabilmemiz için, ABD’deki Türkiye Büyükelçiliği’nden ‘Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmadığımıza’ dair bir belge almamız gerekiyordu. Büyükelçi Münir Ertegün, belgeyi vermedi. Onun yüzünden, Almanlar tarafından toplama kampına götürülme korkusuyla 1 yıl daha Fransa’da yaşamak zorunda kaldık. Daha sonra ABD’ye gittiğimde Münir Ertegün’ün suratına bir yumruk patlatmak için soluğu büyükelçilikte aldım. Ama karşımda ufak tefek birini görünce vazgeçtim.” 

‘ASKERDE DAYAK YEDİKTEN SONRA ADIM ‘ÇILGIN TÜRK’E ÇIKTI’

“Askerde kamptayken, bir gece üzerime çullanan 3 kişiden dayak yedim. Yanımdan hiç ayırmadığım bıçağı etrafımdakilere göstererek ‘Bir daha yatağıma yaklaşan olursa, boğazını keserim’ diye çıkıştım. O günden sonra askerde bana ‘Çılgın Türk’ lakabını taktılar.”

‘ATATÜRK, TÜRKİYE’Yİ BİR AVUÇ TOPRAĞA SIKIŞTIRILMAKTAN KURTARDI’

Şehzade Osman Bayezıd, “Atatürk ile ilgili ne düşündüğü” sorusuna şu yanıtı veriyor: “O, Türkiye’yi, Anadolu’da bir avuç toprağa sıkıştı- rılmaktan kurtardı. Annemden Türkiye hakkında hiçbir zaman kötü bir şey duymadım. Türkiye’yi çok seviyordu, sürgün kalkınca döndü.” 

HAYATTA 25 ŞEHZADE 16 SULTAN VAR

Osman Gazi’nin soyundan gelen erkeklere ‘şehzade’, kızlara ‘sultan’, sultanların Hanedan’dan olmayan bir erkekle evlediklerinde doğan erkek çocuklarına ‘sultanzade’, kız çocuklarına ise ‘hanım sultan’ deniliyor. Bugün hayatta 25 şehzade, 16 sultan, 23 sultanzade, 13 de hanım sultan var. 

3 KITADA HÜKÜM, 4 KITADA SÜRGÜN

3 kıtada 622 yıl hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu’nun son kuşak temsilcileri, 3 Mart 1924’te halifeliğin kaldırılmasıyla Türkiye’den sürgüne gönderildi. Sürgün kararı çıktığında 36’sı erkek, 48’i kadın ve 60’ı çocuk 144 Hanedan mensubu vardı. Bir ay içinde ülkede aileden kimse kalmadı. Kadınlar için 28, erkekler için 50 yıl sürecek sürgüne giderken, Hanedan mensuplarına, sadece gidişe imkân tanıyan birer pasaport verildi. Bir de, harçlık olarak 2 bin İngiliz Sterlini...

O gün sürülen Osmanlı Hanedanı üyelerinin torunları halen 4 kıtada Fransa, İngiltere, İspanya, İsviçre, Suriye, Lübnan, Mısır, Ürdün, Meksika ve ABD gibi 10 farklı ülkede yaşamlarını sürdürüyor. Bugün hayatta 25 şehzade, 16 sultan, 23 sultanzade, 13 de hanım sultan var. Hayattaki en yaşlı Hanedan üyesi, 31. Osmanlı Padişahı Sultan Abdülmecid Han’ın 3. kuşak torunu olan 1924 doğumlu Şehzade Osman Bayezıd Efendi... Aynı zamanda, Şehzade Osman Ertuğrul Efendi’nin 2009’da 97 yaşında İstanbul’da vefat etmesinden beri de, Hanedan’ın Reisi...


Şehzade Burhaneddin Cem Efendi (solda) ve Şehzade Bayezıd Osman Efendi (sağda), Fransa’da anneleri Şadiye Hadice Hanımefendi’yle.

Babası Şehzade İbrahim Tevfik Efendi, Sultan Abdülmecid’in tahta çıkmayan oğullarından Şehzade Mehmed Burhaneddin Efendi’nin oğluydu. Osman Bayezıd Efendi, sürgünde doğan ilk şehzade oldu. Sürgüne gönderildiğinde annesi Şadiye Hadice Hanımefendi’nin karnında 6 aylıktı. 23 Haziran 1924’te Fransa’da dünyaya geldi. 1941’de annesi ve ağabeyiyle ABD’ye yerleşti. Halen Amerika’da, Şehzade Osman Bayezıd Efendi dışında 35. Osmanlı Padişahı Sultan Reşad’ın torununun oğlu Şehzade Cengiz Nazım Efendi, oğlu Şehzade Ziyaeddin Efendi ve Sultan Abdülmecid’in torunu Şehzade Abdülhalim Efendi’nin torunu Necla Hanım Sultan yaşıyor. Şehzade Osman Bayezıd Efendi ve Necla Hanım Sultan New York’ta, Cengiz Nazım Efendi Kuzey Carolina’da ikamet ediyor. Amerika’da 12 yıldır İngilizce olarak yayınlanan Turk of America Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Cemil Özyurt, Şehzade Bayezıd Osman Efendi, Cengiz Nazım Efendi, Necla Hanım Sultan ve 2. Abdülhamid’in torunu Osman Nami Beyzade’nin Meksika’da yaşayan kızı Mediha Nami Martinez’i New York’ta buluşturdu. Hanedan’ın sürgün yıllarını, yurtdışındaki yaşam mücadelelerini, özlemlerini, kırgınlıklarını ve bugünden geriye baktıklarındaki hissiyatlarını dinledi.


YAZI DİZİSİ 2

‘Türkiye Osmanlı’ya değil, Osmanlı Türkiye’ye ait’

1960’ta Atatürk Havalimanı’na indiğinde kalbi heyecandan yerinden fırlayacak gibiydi. Osmanlı Hanedanı için alınan sürgün kararı henüz kalkmamıştı. Ancak o Kahire’den İstanbul aktarmalı olarak Londra’ya uçuyordu ve bir gece İstanbul’da kalacaktı. 1924’te sürgüne gönderilen babasının doğduğu toprakları, dedelerinin hüküm sürdüğü şehri ilk kez görecekti. Eski İstanbul’u çevreleyen surların üzerinde dalgalanan Türk bayrağını gördüğünde, gözyaşlarını tutamadı Şehzade Cengiz Nazım Efendi. Riskli bir ‘kaçamak’ da olsa, sürgünü delmiş, babasından dinlediği vatanıyla hasret gidermişti. Gerçekte ise Hanedan’ın sürgünü, o geceden tam 14 yıl sonra 1974’te bitti.

ŞEHZADE Cengiz Nazım Efendi, o geceden sonra, Türkiye’yi ikinci kez görmek için 7 yıl beklemek zorunda kaldı. Ama yine ‘Osmanlı’ olarak girememişti ülkeye, ona Türkiye’nin kapılarını açan Amerikan pasaportuydu. “Ya ülkeye girişte sorun çıkarıp almazlarsa” diye düşündü, “Almazlarsa döner gelirim en fazla’’ dedi. Ancak Türkiye’ye girişte herhangi bir sorun yaşamadı. İlkinden daha rahat bir ruh haliyle gezdi vatanını.

SÜRGÜN SONRASI TÜRKİYE’DE ÖLEN İLK ŞEHZADE

Şehzade Cengiz Nazım’ın dedesi, 35. Osmanlı Padişahı V. Mehmed Reşad’ın büyük oğlu Şehzade Mehmed Ziyaeddin Efendi’ydi (1873-1938). Mehmed Ziyaeddin Efendi, şehzade olmasının yanı sıra asker, doktor ve müzisyendi. Nişan-ı Âli-i İmtiyaz ve Prusya Kara Kartal Şövalye Nişanı sahibiydi. Şehzade Cengiz Nazım’ın babası Mehmed Nazım Efendi, sürgün sonrası Türkiye’de ölen ilk şehzade oldu. 1984’te vefat etti ve İstanbul’a dedesi Sultan Reşad’ın yanına defnedildi.

GÜNDÜZ OKULA GİTTİ, AKŞAM PİZZA DAĞITTI

Osmanlı İmparatorluğu’nun tahtında 1909-1918 yılları arasında oturan V. Reşad’ın torunu Şehzade Mehmed Nazım Efendi’nin üç oğlundan ilki olarak 1939’da Kahire’de doğan ve bugün 75 yaşında olan Şehzade Cengiz Nazım Efendi, hayattaki şehzadeler arasında en yaşlı dördüncü şehzade. 21 yaşına kadar Mısır’da hayatını sürdürdü. Abdülnasır öncesi dönemde Mısır’da sorunsuz kaldıklarını ama darbe sonrası sıkıntılı günler geçirdiklerini anlatıyor. Mısır’da ortam karışınca, üniversite eğitimi almak için 1960’da ABD’ye geldi. Oklahoma’ya yerleşen Şehzade Cengiz Nazım Efendi, annesi, üvey babası Gazeteci Mithat Perin ve amcası Kemali Söylemezoğlu’nun desteğiyle üniversite okudu. Ancak geçinmek zordu. Hem okula gitti, hem pizza dağıttı. Başlangıçta kimya mühendisi olmak istiyordu. Sonra havayolu şirketinde kariyer yapmayı kafasına koydu. Zaman içinde, kardeşlerinin, Emirates Havayolları’nda pilotluktan emekli olan Şehzade Ziya Efendi’nin, 2010 yılında vefat eden Şehzade Hasan Efendi’nin de ABD’ye gelmesine vesile oldu.

Okul bittikten sonra Oklahoma’dan ayrılıp California’ya yerleşti. 1971’de havayolu işini tamamen bıraktı. Bir taşıma şirketinde satış müdürü olarak işe başladı. Sonra Texas Star Express adıyla kendi taşıma şirketini kurup, sıfırdan 130 kamyonluk bir filoya ulaştı. Yılda 18 milyon dolar ciro yapar hale gelen Texas Star Express’i, Epes adlı şirkete 1991’de sattı, kendisi de Epes’te üst düzey yönetici olarak çalıştı. Eşi Suzanne Hanımefendi’yle de 1997’de burada tanıştı. Ertesi yıl evlendiler.

ANNESİ HALEN BEBEK’TE YAŞIYOR

Ziyaeddin Efendi, babası Şehzade Cengiz Nazım Efendi ve Hanedan Reisi Şehzade Osman Bayezıd Efendi’den sonra soy ağacında yaşayan üçüncü sıradaki şehzade. Şehzade Cengiz Nazım Efendi’nin 1918 doğumlu annesi Perizad Söylemezoğlu Osmanoğlu, halen İstanbul Bebek’te yaşıyor.

‘BİZİM SARAYIMIZ DAHA GÜZEL’

BABASININ, Dolmabahçe Sarayı’nda doğduğunu, ancak kendisinin Beylerbeyi’ni daha çok sevdiğini söyleyen Şehzade Cengiz Nazım Efendi’ye “Dedelerinden kalma eserleri ilk gördüğünde ne düşündüğünü” sorduğumuzda “Çok güzel bir histi. Atalarımızla gurur duymanın bir sakıncası yok” diyor. Dolmabahçe Sarayı’yla ilgili bir anısını da gülümseyerek anlatıyor: “Kızım Ayşe küçükken, beraber önce Dolmabahçe’yi, ardından Paris’te başka bir sarayı gezmiştik. Ayşe, Paris’teki sarayı görünce, ‘Baba, bizim sarayımız daha güzel’ demişti.”

‘BABAM ‘EN ÖNEMLİSİ TÜRK BAYRAĞI’ DERDİ’

SÜRGÜNDE bile olsa vatan ve bayrak sevgisiyle büyüdüklerini belirten Şehzade Cengiz Nazım Efendi, “Babam bize hep hayatta en önemli şeyin Türk bayrağı olduğunu anlatırdı. Bizim için, Türkiye Osmanlı’ya değil, Osmanlı Türkiye’ye aittir” diyor.

‘Annemin en mutlu zamanları, Fransa’daki sürgün günleriydi’

Sultan Abdülmecid Han’ın dördüncü kuşak torunu olan Necla Chawky Hanımsultan, 36 yıl çalıştığı Birleşmiş Milletler’den (BM) emekli oldu. Kökleriyle hep gurur duydu, ama BM’de çalıştığı süre boyunca Osmanlı geçmişi hakkında hiç konuşmamayı tercih etti. “Annem kendini Türkiye’ye ait hissetmiyordu, ama ben Türkiye’yi hep anavatanım gördüm” diyor

NECLA Chawky, Osmanlı Hanedanı’ndan Amerika’da yaşayan tek ‘Hanımsultan’... Osmanlı’da ‘Hanımsultan’ unvanı, ailenin ‘Sultan’ unvanını taşıyanların kızlarına veriliyordu. Annesi Fatma Samire Sultan, Abdülmecid Han’ın torunu Şehzade Mehmed Abdülhalim Efendi’nin kızıydı. 1920’de Bebek Sarayı’nda dünyaya gelen Fatma Samire Sultan, 1947’de sürgün yıllarında Mısırlı diplomat Hüseyin Chawky ile evlendi. Sürgünden sonra Türkiye’yi sadece bir kez ziyaret eden Fatma Samire Sultan, eşinin vefatından sonra Mısır’dan ABD’ye taşındı ve New York’ta öldü.

Necla Hanımsultan, babası Mısır’ın Brezilya Büyükelçisi’yken Rio’da 1951’de dünyaya geldi. Gençlik yıllarında Birleşmiş Milletler’de başladığı kariyeri 36 yıl sürdü. Görev yaptığı dönemde, iş gereği Türk diplomatlarla da yakın çalıştı. Ancak Osmanlı kökleri hakkında, kimseyle konuşmamayı tercih etti. “Köklerimle hep gurur duydum, ama insanlara bahsetmek istemedim” diyor. Hayatı Rio, Bükreş, Kahire, New York hattında geçen Necla Hanımsultan, sorularımızı cevapladı:

- Annenizi nasıl hatırlıyorsunuz?

Açık fikirli, sevgi dolu, kibar, mütevazı, kültürlü, şefkatli ve pragmatik biriydi. Beni de kimseye bağımlı olmayan, her fikre ve kültüre saygılı biri olarak yetiştirmeye çalıştı.

- Uzun yıllar Mısır’da yaşayıp ABD’ye taşınmıştı anneniz, Amerikan kültürüne alışabilmiş miydi?

New York annemi gençleştirip, canlandırıyordu. Farklı kültürleri tanıma noktasında, New York’ta olmaktan mutluluk duyuyordu. Baleyi, konserleri, Central Park’ta yürüyüş yapmayı, şehrin gastronomik zenginliğini seviyordu.

- Türkiye’ye karşı bir kızgınlığı var mıydı?

Sürgün hakkında çok konuşmazdı. Pragmatik bir insan olarak geçmişi değil günü yaşardı. Kendini, doğduğu ancak çok küçük yaşta ayrılmak zorunda kaldığı Türkiye’ye ait hissetmiyordu. “Türkiye, olması gerektiği yerde değil. Ülkemizden sürüldük ve bugün bizim konuştuğumuz Türkçe bile bugünkü Türkiye’de konuşulan Türkçe’den farklı’’ derdi. Ama 30 yıldan fazla yaşadığı Mısır’a da kendini ait hissetmedi. Hayatının en mutlu zamanları, sanırım Güney Fransa’daki sürgün günleriydi.

‘SULTAN VAHİDEDDİN’İN VEFATINDAN 10 GÜN SONRA DEDEM DE ÖLDÜ’

- Sürgünde babasını erken yaşta kaybetmesinin de getirdiği bir ruh hali var mıydı?

O daha 5 yaşındayken babası Şehzade Mehmed Abdülhalim’in 32 yaşında ölümü, aile için büyük bir trajediydi. Sultan Vahideddin’in San Remo’da 16 Mayıs 1926’daki vefatından sadece 10 gün sonra dedem Şehzade Mehmed Abdülhalim de öldü. O yıllarda Güney Fransa’da sürgünde olan son halife II. Abdülmecid’in oğlu Şehzade Ömer Faruk Efendi, her iki cenazenin birlikte Şam’a gönderilmesini organize etti. Osmanlı Hanedanı üyelerinin Müslüman topraklara gömülmesi için, Sultan II. Abdülhamid’in kızı Ayşe Sultan’ın o dönem Suriye Cumhurbaşkanı olan eski eşi Ahmed Nami Bey yardımcı oldu. Sultan Vahideddin ve dedem Şehzade Mehmed Abdülhalim, Şam’daki Sultan Selim Camii’ne defnedildi. Daha sonra sürgünde ölen pek çok aile üyesi buraya gömüldü. Dedemin vefatının ardından annem, o zaman altı aylık olan dayım Şehzade Cengiz ve anneannem çok zor şartlar altında yaşadılar. Özellikle de 2. Dünya Savaşı yıllarında. Ama tüm zorluklara rağmen annem Nice’deki günlerini özlemle anardı.

- Anneniz Türkiye’ye ilk ne zaman gitti?

Türkiye’yi sadece bir kez ziyaret etti, o da 1960’lı yılların başında. Sultan Abdülaziz’in torunu Hatice Şükriye Sultan’ın (1906-1972) evinde misafir kaldık. O ziyaret esnasında annem ailenin pek çok üyesi ile tanıştı.

- Sürgünde Osmanlı Hanedan fertlerinden yakın olduğunuz kimler vardı?

Mısır’da Neslişah Sultan, kızı İkbal, Safvet Neslişah Sultan, Şükriye Sultan, Mükbile Sultan, Necla Sultan, Lütfiye Sultan, Adile Sultan ve oğlu Şehzade Kubilay vardı. Ayrıca Şehzade Ömer Faruk Efendi ile de çok sık görüşürdük. Ali Vasıb, Mehmed Nazım ve oğulları Şehzade Ziyaeddin ile Şehzade Hasan; benim için hepsi amca, teyzeydi, genç nesiller de kuzen.

- Sizin çocukluğunuz nasıldı?

Doğduğumda babam Dr. Hüseyin Chawky, Mısır’ın Brezilya Büyükelçisi’ydi. 4 yıl Rio’da geçirdik. Sonra Bükreş’te 5 yıl... Babam emekli olunca, ben de Kahire’deki İngiliz okuluna kayıt oldum. O tarihe kadar evde Fransızca konuşulduğu için İngilizce ve Arapça bilmiyordum. Başta çok zorlansam da, iki dile de alıştım. Sonra burslu olarak Kahire’deki Amerikan Üniversitesi’nde siyaset bilimi okudum. Mısır’da çok güzel anılarım oldu. Fakat Türkiye’yi daima anavatanım olarak gördüm.

‘BM’DE OSMANLI GEÇMİŞİMİ HİÇ KONUŞMADIM’

- BM’de çalıştığınız yıllarda Türk diplomatlarla temasınız oldu mu? Hanedan’dan olduğunuzu öğrendiklerinde ne tepki veriyorlardı?

İlk işim Kahire’deki Birleşmiş Milletler (BM) misyonundaydı. Mısır’dan 1980’de ayrıldıktan sonra da New York’ta BM merkezinde çalışmaya başladım ve 36 yılın sonunda emekli oldum. BM’de çalıştığım yıllar boyunca Osmanlı geçmişim hakkında asla konuşmadım. Osmanlı mirasım ve unvanım ile her zaman gurur duydum, duyuyorum. Ancak bu konuyu halen sadece aile üyeleri arasında ya da çok yakın arkadaşlarımla konuşuyorum.

Şehzade dayısı geçinmek için çıktığı boks maçında öldü

OSMANLI Hanedanı’nın sürgünde yaşadığı en büyük trajedilerden biri, Necla Hanımsultan’ın dayısı Şehzade Cengiz Efendi’nin ölümüydü. Fransa’da gündüzleri Renault otomobil fabrikasında çalışan Şehzade Cengiz Efendi, geceleri de para kazanmak için boks maçına çıkıyordu. Son maçında kafasına aldığı darbeler nedeniyle beyin sarsıntısı geçirerek 25 yaşında vefat etti. “Dayım Şehzade Cengiz’in 25 yaşındayken bir boks maçında ringte dövüşürken ölmesi annemin ruhunda derin yara açtı. Ömrü boyunca boks sporundan nefret etti” diyor Necla Hanımsultan.

 

YAZI DİZİSİ 3

Meksika’da bir Osmanlı Prensesi: Mediha Nami Martinez

Mediha Nami’nin babaannesi 2. Abdülhamid’in çok sevdiği kızı ve güçlü karakteriyle tanınan Ayşe Sultan’dı. Dedesi ise Suriye’nin eski cumhurbaşkanı Prens Ahmed Nami Bey... 3 kıtada hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu Hanedanı mensupları, sürgünde Türkiye’den götürdükleri bir avuç toprakla memleket hasreti gideriyordu

Sıcak bir ilkbahar akşamı... New Jersey’nin Cliffside Park şehrinde faaliyet gösteren Bergen Türk-Amerikan Cami ve Kültür Merkezi’nin toplantı salonu, o geceki önemli misafirlerini bekliyor. Konuklar, birlikte, “Osmanoğlu’nun Sürgünü” belgeselini izleyecekler. Gecenin onur konuğu Meksika’da yaşayan ve kısa bir süreliğine New York’a gelen Mediha Nami Osmanoğlu Martinez, dedesi 2. Abdülhamid’e ait kitabın ve fermanın kendisine hediye edilmesi üzerine söyleyecek söz bulamıyor. Mediha Nami Osmanoğlu Martinez, 2. Abdülhamid’in kızı Ayşe Sultan’ın oğlu Osman Nami’nin en büyük kızı. 1924’te sürgün kararı alındığında 7 yaşında olan babası Osman Nami, Sirkeci’den hareket eden trenle Paris’e gidenler arasındaydı. Osman Nami Bey, 1974’te sürgün yasağı biter bitmez Türkiye’ye döndü, önce İstanbul’a sonra da Marmaris’e yerleşti, öldüğü 2010 yılına kadar Marmaris’te yaşadı.

Mediha Nami’nin babaannesi Ayşe Sultan güçlü karakteri ile tanınıyordu. Dedesi ise eski Suriye Cumhurbaşkanı Prens Ahmed Nami Bey’di. Ahmed Nami Bey, 1919’da Ayşe Sultan’dan ayrıldı, 1921’de yine İstanbul’da bir başka hanımla evlendi, Türkiye’den ayrılıp Şam’a yerleşti ve 1926– 1928 arasında Suriye’nin cumhurbaşkanlığını yaptı. Sürgün yıllarında hayatını kaybeden pek çok Osmanlı Hanedan mensubu, Ahmed Nami Bey’in yardımıyla Suriye’de defnedildi. Mediha Nami “Dedem, Hanedan üyelerinin yabancı topraklarda defnedilmesini önleyen kişidir’’ diyor.

Mediha Nami, 1947’de Paris’te doğdu. 1 yaşındayken babasının işi nedeniyle Tunus’a taşındılar. İlkokula Tunus’ta gitti, liseyi Tunus’taki Fransız okulunda okudu. Babası Paris’te üniversitede radyoloji eğitimi almıştı ve o dönemde radyoloji cihazlarını kullanabilen nadir mühendislerden biriydi.

BİR AVUÇ TÜRKİYE TOPRAĞIYLA HASRET GİDERDİLER

Osman Nami, 2006’da TRT’ye verdiği röportajda vatan özlemini ‘‘Odamızda daima bir Türk bayrağı ve Türkiye’den getirilmiş bir avuç toprak vardı’’ diyerek anlatır. Mediha Nami, seyahat işinde çalışırken o dönem Meksika’nın Bonn Büyükelçiliği’nde görevli olan şu anki eşi Jose Luis Martinez’le tanıştı. Eşinin emekliliğinden sonra kalıcı olarak Meksika’ya döndüler. Türkiye’yi ilk kez 1976’da ziyaret etti. Babasının cenazesine devlet protokolünün gösterdiği ilgiyi, aradan geçen beş yıla rağmen anlatırken şaşkınlığını gizlemiyor. 15 Temmuz 2010’da hayatını kaybeden babası Osman Nami Sultanzade’nin Fatih Camii’ndeki cenaze törenine dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve 4 bakan katılmıştı. Osman Nami, mezar yerini kızlarının seçtiği II . Mahmud Türbesi’nde toprağa verildi.

Şehzade Abdülkerim’in oteldeki intiharının sırrı hiç çözülemedi

Şehzade Abdülkerim Efendi, 4 Ağustos 1935’te ABD’de kaldığı otelin odasında ölü bulundu. Kafasında bir kurşun deliği vardı ve yatağında bağdaş kurmuş haldeydi. Şehzade, New York Polis Departmanı’nda görevli bir komisere Türkçe yazılmış bir mektup bırakmıştı. Olay, gazetelerde ‘aşk intiharı’ olarak yer aldı. Ama aradan 80 yıl geçse de Hanedan mensuplarının kanaati hiç değişmedi: “O öldürüldü.”

Tarihler 4 Ağustos 1935’i gösterdiğinde, Amerika’daki gazetelerin 1. sayfasında, Şehzade Abdülkerim Efendi’nin New York’ta Cadillac Hotel’in bir odasında canına kıydığını yazıyordu. Cebinden sadece 75 sent çıkan genç Şehzade, intihar öncesinde, New York Polis Departmanı’nda görevli bir komisere Türkçe yazılmış bir mektup bırakmıştı. Polis mektubu basına göstermedi. Mektubun içeriği daha sonra Türkçe bilen bir konsolosluk çalışanı tarafından İngilizce’ye çevrilerek basına açıklandı. New York Times, bu mektuba dayandırarak, “Genç Şehzade, tahtını kurtarmak için çabalamaktan hasta düştü. Hayallerini gerçekleştirmek için finansman sağlayacağını düşündüğü Bronx’lu zengin Alice De Stefano adlı kadına evlenme teklif etti. Aldığı ret cevabı nedeniyle bunalıma girdi ve intihardan başka çaresi kalmadı” yazdı.

İlginçtir, mektubu Beyrut’ta sürgünde yaşayan babası Şehzade Mehmet Selim Efendi’ye ya da o yıllarda New York’ta yaşayan kuzeni Şehzade Orhan Efendi’ye veya Osmanlı döneminde 20 yıl New York’ta konsolosluk yapan arkadaşı Şah Mir’e değil; New Yorklu Komiser Valentin’e hitaben yazmıştı. Hem de Türkçe... İddiaya göre, Abdülkerim Efendi o gece yarısı saat 00.35’te otele geldi. Gecenin ikisinde, sevdiği kadına bir haberci gönderip intihar edeceğini bildirdi. Aynı dakikalarda da resepsiyona, sabah 05.00’te kendisini uyandırmalarını söyledi. 4 saat sonra odaya gelen görevlinin çağrısına cevap vermeyince, odanın kapısı açıldı. Kafasında 32 kalibrelik bir kurşun deliği vardı, yatağında bağdaş kurmuş vaziyette ölmüştü.

O dönem Türk Dışişleri görevlilerinin Hanedan mensuplarıyla görüşmesi yasak olduğundan, Şehzade’nin cenaze işleriyle Cumhuriyet kurulmadan önce Osmanlı Konsolosluğu için çalışan avukat Dudle Koster ilgilendi. Koster, intihardan birkaç saat sonra, Ford Motor Company’den bir mektup aldıklarını açıkladı. O kâğıtta “Abdülkerim Efendi, şirketimizin Şanghay ve Doğu Türkistan temsilcisi olmaya hak kazandı” yazıyordu.

CENAZE NAMAZI KİLİSEDE KILINDI

Şehzade Abdülkerim için Brooklyn’de bir kilisede İslami cenaze töreni düzenlendi. Cenaze namazı da yine aynı kilisede İmam Mandaley tarafından kıldırıldı. Sonra da Queens’te bulunan Mount Olivet Mezarlığı’na defnedildi. Ailesinin isteğine rağmen cenaze nedense ailenin yaşadığı Beyrut’a gönderilemedi. Abdülkerim Efendi halen aynı mezarlıkta, iki kimsesiz kişiyle birlikte yatıyor. Mezar taşı bile 2006’da torunu Orhan Osmanoğlu tarafından dikildi.

3 ŞÜPHELİ VAR: RUS, ÇİN YA DA JAPON İSTİHBARATI

Osmanlı Hanedanı sürgüne gönderildiğinde Şehzade Abdülkerim 18 yaşındaydı. II. Abdülhamid’in oğlu Şehzade Mehmet Selim’in tek oğlu olan genç Şehzade, Beşiktaş’ta Yıldız Sarayı’nda doğdu. Annesi Nilüfer Eflakyar Hanımefendi’ydi. Sürgündeyken Singapur, Japonya ve Şanghay’da bulundu. 1933’te Tokyo’da Türk Tatarlarının lideri Muhammed Abdülhay Kurbanali, Japonya’ya gizli bir ziyaret düzenledi. Doğu Türkistan’ın Çin’den bağımsızlığını ilan etmesi için ayaklanma planlıyorlardı ve Japonya’nın desteğiyle kurulacak bu yeni Türk devletinin başına da Abdülkerim Efendi’yi geçireceklerdi. Abdülkerim Efendi Tokyo’da 4 ay kaldı, Türk Tatarlarının mahallelerini ziyaret etti. Ancak bu gelişmeler Çin ve Rusya’nın tepkisini çekti. Bunun üzerine Abdülkerim Efendi, Eylül 1933’te Tokya’dan ayrılmak zorunda kaldı, ABD’ye doğru yola çıktı. Aradan geçen 80 yıla rağmen, Şehzade’nin intiharı gizemini koruyor. Şehzade’nin, CIA’nın göz yumması sonucu Rus veya Çinli ajanlar tarafından öldürüldüğü en güçlü iddia. Bir diğer iddia da, Japonlar tarafından öldürüldüğü.

Krallığı reddetti, sürgünde New York sosyetesinin gözdesiydi

Sultan II. Abdülhamid’in sekizinci çocuğu ve dördüncü oğlu Şehzade Mehmed Burhaneddin Efendi, Hanedan’ın diğer fertlerine oranla sürgünde daha rahat bir yaşam sürdü. New York Times’ın sosyete muhabirleri, ABD’nin en zengin kadınlarından biriyle evli bu Osmanoğlu’nun peşini bir an bırakmıyordu

Sultan II. Abdülhamid’in sekizinci çocuğu ve dördüncü oğlu Şehzade Mehmed Burhaneddin Efendi, ABD’de yaşayıp vefat eden Osmanlı Hanedanı üyelerinden... 1885’te İstanbul’da Yıldız Sarayı’nda doğan ve II. Abdülhamid’in en gözde oğlu olan Şehzade Burhaneddin, zekâsı, hitabeti, şık giyimi, entelektüelliğiyle biliniyordu. Bahriye miralayı, bestekâr, ressam, piyano ve violonsel virtüözüydü. Dönemin en ünlü ve nadir bulunan piyanoları Şehzade’deydi.

TÜRKİYE’YE HİÇ DÖNEMEDİ

Şehzadelerin saygınlığından yararlanmak için, onları yeni kurulmakta olan ülkelerin başına kral olarak geçirme girişimleri tarihte hep olmuştur. Burhaneddin Efendi’ye de 1913’te Arnavutluk ve 1921’de Irak kralı olması için teklifte bulunuldu. İkisini de reddetti. 1924’te Hanedan’a sürgün kararı çıktığında Burhaneddin Efendi 38 yaşındaydı ve Avusturya’da yaşıyordu. Türkiye’ye bir daha dönemedi.

Şehzade Burhaneddin, 1933’te Amerikalı zengin bir kadın olan Elsie Deming Jackson ile evlendi. Çift, Bar Harbour şehrinde oturdukları ‘Villa Bahar’da verdikleri partilerde sıkça New York sosyetesini ağırladı. Villa 24 Ekim 1947’de yandı. Evde bulunan pek çok albüm, madalya, nişan da küllere karıştı. Şehzade, Hanedan’ın diğer fertlerine oranla rahat bir yaşam sürdü. Mehmed Fahreddin Efendi (1911-1968) ve Şehzade Ertuğrul Osman Efendi (1912-2009) adlı iki oğlu oldu. Şehzade Ertuğrul Osman Efendi, Osmanlı İmparatorluğu’nda sarayda dünyaya gelen son şehzadeydi. Şehzade Burhaneddin Efendi, 29 Mayıs 1949’da 64 yaşında evinde vefat etti. Eşi Jackson da 3 yıl sonra aynı evde hayata gözlerini yumdu. Hanedan cenazeyi New York’tan İstanbul’a götürmek istedi, ancak Türkiye kabul etmeyince Şam’a götürülerek sürgünde ölen pek çok aile ferdi gibi Sultan Selim Camii’nin türbesine defnedildi.

BAKMADAN GEÇME