Yerel Haber Hattı 0536 266 79 69
KONUŞMAYI BAŞLAT
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

Anıl EMRE/YAZI DİZİSİ-1/GAZETE HABERTÜRK

“Mars’ı nükleer silahlar kullanarak yaşanır hale getirebiliriz.”
“İnsanlık gezegenlerarası bir tür olmalı.”
“Mars’a ulaşmadan şirketimi halka açmam.”
“Uzay gemileri için bir havalimanı inşa ediyorum.”
“Keşke yemek yemeden besin öğesi almamızın bir yolu olsaydı, böylece daha çok çalışabilirdim.”
“En yakın arkadaşım insanlığın sonunu getirebilecek robotlar üretiyor.”
“Obama aradığında telefon satıcısı zannettim, az kalsın yüzüne kapatıyordum.”

ÇILGIN DEHA MI, PR HARİKASI MI?

Dünyanın dört bir yanından gençlere ‘Yaşayan rol modeliniz kimdir?’ diye sorulsa, uzun yıllardır tek bir ortak cevapla karşılaşılırdı. Apple’ın kurucusu Steve Jobs. Amerikan rüyasının dopingli versiyonu olan Silikon Vadisi rüyası ile evlerin garajından başlayıp milyar dolarlık imparatorluklara uzanan başarı öyküleriyle özdeşleşmiş isim Jobs’dı. Suriyeli bir göçmenin oğlu olarak dünyaya geldiği Amerika’da dünyanın en değerli şirketini sıfırdan yaratan Jobs, yarattığı ürünlerle hayat tarzımızı değiştirirken, zamanımızın en ilham verici figürü haline geldi. Vefatıyla boşalan koltuğa kimin oturabileceği tartışılırken, en az onun kadar çılgın ve inatçı biri hayatımıza girdi. Güney Afrika’dan geldiği Amerika’da önce internet sektöründen para kazanan, daha sonra ise uzay araçları ve elektrikli arabalar üretmeye koyulan Elon Musk, yukarıdaki sözlerinden de anlayabileceğiniz gibi bugün dünyanın en ilginç ve ilham verici figürlerinden biri. 

Time Dergisi Elon Musk'ı 2013 yılında dünyanın en etkili isimlerinden biri seçti

 

Marvel’ın ünlü çizgi roman kahramanına ithafen “Gerçek Demir Adam” lakabıyla tanınan Elon Musk, oldukça alışılmadık bir kahraman figürü. İlk bakışta ilkokuldaki bilim meraklısı sıra arkadaşınıza benziyor. Fen dersinde öğrendikleriyle hayatın her sırrını çözebileceğini düşünen o küçük çocuğu hatırlayın.  Şimdi de o çocuğun büyüdüğünü, cebinde milyarlarca doları olduğunu ve insanlığa dair problemleri çözmek için yola koyulduğunu düşünün. ‘Demir Adam’ lakabı boşuna değil. Tüm dünyada gişe rekorları kıran üçlemede Demir Adam’a dönüşen dâhi milyarder Tony Stark’ı oynayan Robert Downey Jr.’ın; Musk’ı tanıyıp çok etkilendiği, karakterine hazırlanırken Musk’tan esinlendiği biliniyor. Microsoft’un ünlü baş yazılım mühendisi Edward Jung ise Musk için farklı bir tanım kullanıyor: “Steve Jobs ve Bill Gates’in çocukları olsaydı bu Musk olurdu. ”Peki Elon Musk gerçekten de dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek için yola çıkmış çılgın ve dâhi bir şövalye mi yoksa birçoklarının iddia ettiği gibi medyanın şişirdiği, Silikon Vadisi’ne milyarlarca dolar akıtmak için yarışan global yatırımcıların şımarttığı, hayalperest bir PR harikası mı? Cevabı araştırmalarımdan ve kendisiyle de görüşerek yazılmış tek kitap olan, ünlü teknoloji gazetecisi Ashlee Vance’in kaleme aldığı “Elon Musk” isimli kitabın ışığında bulmaya çalıştım. İşte size ‘Gerçek Demir Adam’ın öyküsü.



Elon Musk, Demir Adam serisinin ikinci filminde kısa bir rol de aldı. Filmden bu karede Demir Adam Tony Stark ile ‘elektrikle çalışan jet’ üzerine konuşurken görülüyor.

İLK GÖRÜŞTE AŞK

1971 yılında doğan Elon Reeve Musk, Güney Afrika’nın ünlü Johannesburg kentine 1 saat uzaklıktaki Pretoria’da, erkek kardeşi Kimbal ve kız kardeşi Tosca ile birlikte büyümüş. Çocukluğunda parlak olduğu kadar da asosyal olan Elon, sürekli kitap okur ve sıklıkla transa geçmiş gibi düşüncelere dalarmış. Annesi Maye bunun hâlâ değişmediğini anlatıyor: “Kendi dünyasıyla baş başa kaldığı zaman ne yaparsanız yapın onu geri döndüremezsiniz. Artık uğraşmıyorum da, ne zaman dalıp gitse bir roket dizayn ediyordur diye düşünüyorum.” İlk defa bir bilgisayar gördüğünde 10 yaşındaymış. Johannesburg’da bir alışveriş merkezinde gördüğü makineden büyülenmiş. Sadece 5 kilobayt hafıza ve programlama dili üzerine bir kılavuzla gelen bilgisayar, hayatını değiştirmiş. “Tüm programlamayı bitirmek 6 ay sürer deniyordu, 3 gün hiç uyumadım ve bitmişti.” Okul yıllarını sürekli okuyarak ve pek bir sosyal hayat sahibi olmadan geçiren Elon, liseye geldiğinde ilk bilgisayar oyununu üretmişti bile. Siyahilerin 2. sınıf vatandaş sayıldığı ‘Apartheid’ rejimi zamanında büyümüş, böyle bir ülkede hayallerini yakalamanın mümkün olmadığını görerek Amerika’ya taşınmayı genç yaşta kafasına koymuştu. 17 yaşında kuzeninin yanına Kanada’ya taşındı; harçlığını çıkarabilmek için çiftçilik ve odunculuk yaptı, hatta bir kereste fabrikasının kazan dairesini temizledi. “O kadar sıcaktı ki yarım saatten fazla içeride kalsanız ölürdünüz.” 1989 yılında Kanada’da üniversiteye yazılan Elon, eğitimini Amerika’da, 1992 yılında tam burslu olarak transfer olduğu Wharton’da tamamladı. Ekonomi ve fizik okudu. Üniversitede hazırladığı bir projeyi değerlendiren hocası, ileriki yıllarda gelecek başarısının sırrını şu sözlerle anlatıyordu: “Musk’ın en önemli özelliği, fizik kavramlarını bir iş modeli içerisinde hayal edebilmesi. Bilimi kâr amacıyla kullanabilmesi.”



Elon Musk, annesi Maye, kardeşleri Kimbal ve Tosca’yla poz verirken.

VİDEO OYUNLARI DÜNYAYI DEĞİŞTİREBİLİR Mİ?

Mezuniyetten sonra ne yapacağını düşünen Musk, video oyunlarını çok sevdiği için bir süre bu işe girmeyi düşündü. Ancak yeterince ilham verici bulmadı. “Gerçekten harika video oyunları bile üretsem dünyayı ne kadar değiştirebilirim ki?” Ama onun da bir yerden başlaması gerekiyordu. 1995 yılında internet üzerine ilk fikrini hayata geçirdi. Zip2 isimli web sitesi, sarı sayfaların haritalı versiyonu olarak tanımlanabilirdi. Dükkânlara ve restoranlara giderek, internette harita üzerinde nerede olduklarını gösterebilecekleri, böylece müşterilerinin radarına girebilecekleri bir yazılım üretmişlerdi.  Musk kodlamayı yaparken kardeşi Kimbal ise kapı kapı dolaşma işini üstlenmişti. Sloganları ise kimsenin karşı çıkamayacağı cinstendi: “Herkes kendine en yakın pizzacıyı bulup oraya nasıl gidileceğini öğrenme hakkına sahiptir.”

Elon’un iş yaşamı bugün Silikon Vadisi’nde sıkça rastlayabileceğiniz, 58 çeşit kahve bulunduran ultra lüks ofislerde başlamadı. Kardeşi Kimbal ile beraber babalarından 30 bin dolar yardım almışlardı ancak ofis kirası, eşyalar ve lisans ücreti gibi masraflar çıkınca beş parasızdılar. Ev tutamadıkları için ilk 3 ay ofiste yattılar, yerel gençlik merkezinde duş alıyorlardı.  Daha sonra mütevazı bir ev tutsalar da, Musk ofisten çıkmayı hâlâ reddediyordu. Masasının yanındaki şişme yatakta uyuyordu. Ofise ilk geleni kendisine ‘tekme atmakla’ görevlendirmişti, böylece kalkıp çalışmaya devam edebilirdi. Kimbal, Elon’un ne zaman duş aldığını da bilmediğini söylüyordu; “Belki hafta sonları”. 1999 yılında Compaq şirketinden gelen 307 milyon dolarlık teklifi kabul ederek hisselerini sattı. İlk girişimlerinden kendisi 22, kardeşi Kimbal ise 15 milyon dolar kazanmışlardı.



Elon’un doğup büyüdüğü, mor renkte Jakaranda ağaçlarıyla ünlü, Güney Afrika’nın Pretoria kentinden bir kare.

DİJİTAL BANKA SAVAŞLARI

Yatırım felsefesini, “büyük ve oturmuş sektörlere girip, teknolojinin imkânlarını kullanarak dinamikleri değiştirmek” olarak belirleyen Elon, gözünü bankacılık sektörüne dikmişti. Üniversitedeyken bir bankada staj yaptığından beri, bankacıların ‘zengin ve aptal’ olduğunu düşünüyordu. Bankacılığın yapılış şeklini değiştirmek, şubeleri aradan çıkarıp tam teşekküllü bir internet bankası kurmak istiyordu. İstediğiniz birine sadece e-mail adresini girerek anında para gönderebilecek, paranızı bir tıkla hareket ettirebilecektiniz. Bize şu anda gayet normal gelse de, o zamanlar için devrim niteliğinde bir fikirdi. Bankanın adını X.com koydu. Patron olsa da şirketin en çok çalışan ismiydi.  “Biz 23 saat çalışıyorsak o 24 saat çalışırdı.” Bankacılık lisansını alan X.com, dünyanın ilk internet bankalarından biri haline gelmiş, birkaç ay içinde 200.000 müşteri siteyi kullanmaya başlamıştı. Ancak dişli bir rakipleri ortaya çıkmıştı. Max Levchin ve Peter Thiel isimli iki genç; internet ve e-mail üzerinden kolayca para aktarımını sağlayan PayPal adını verdikleri bir yazılım üretmişlerdi. Kim daha hızlı büyürse onun kazanacağını bilen iki şirket, internet tarihinde görülmüş en azılı rekabetlerden birine girişti. Reklam ve promosyonlara on milyonlarca dolar harcayan şirketler bir yandan da hacker’larla mücadele ediyorlardı. 2000 yılının Mart ayına gelindiğinde rekabet 2 şirketi de yok edecek noktaya gelmişti.  Güçlerini birleştirme kararı aldılar, Elon birleşen şirketin CEO’su oldu. 1 milyon kullanıcıya ulaşan şirket her geçen gün büyüyor ancak beraberinde yeni sorunlar getiriyordu. Elon ise sadece dağ gibi olmuş egosunun sesini dinliyor, kriz yönetimi yapamıyordu. Şirketin bazı çalışanları darbe yapmaya karar verdiler.

|

Elon Musk ve Peter Thiel güçlerini birleştirdikten sonra kameralara poz verirken.

BALAYINDA DARBE

Üniversiteden beri beraber olduğu sevgilisi Justine ile 2000 yılının başında evlenen Elon, balayına çıkamamıştı. 9 ay sonra, eylül ayında bir iş seyahatini balayı ile birleştirmeye karar verdiler. Elon uçağa binip havalandığı sırada değişim isteyen çalışanlar harekete geçti. Yönetim kuruluna CEO’nun şirketi iyi yönetemediğine dair resmi görüşlerini sundular. Plan, şirketten Elon’un tavırları yüzünden istifa eden Peter Thiel’ı geri getirip CEO yapmaktı. Elon havada olduğu için sadık ‘askerlerinin’ telefonları cevapsız kalıyordu. Uçağı indiğinde ise Thiel CEO olmuştu bile. Olanları anladığında ilk uçağa atlayarak geri döndü ve yönetim kurulunu iknaya çalıştı ama başarılı olamadı. Daha sonra ise kendinden ve egosundan hiç beklenmeyen bir şey yaptı. Kabullendi. Thiel’ın şirketi iyi yönetebileceğini biliyordu. “Mesele benim için CEO olmak değildi, şirket için bir vizyonum, başarmak istediklerim vardı. Bunları Peter ve Max’in de yapabileceğini gördüm.” Musk’ın egosunu bir kenara koyarak ortaklarıyla çalışmayı kabul etmesi aslında şirketi uçurumdan aşağıya yuvarlanmaktan kurtardı. Şirketin adı PayPal olarak değişti, kısa süre sonra internet devi eBay’e 1.5 milyar dolara satıldı. Musk satıştan 250 milyon dolar kazandı.



Fortune Dergisi, ‘PayPal Mafyası’ olarak adlandırılan mühendis ekibini, gangster kıyafetleriyle fotoğrafladı.

YERYÜZÜNÜN EN GÜÇLÜ MAFYA AİLESİ

Paypal’ın girişimcilik dünyası ve Silikon Vadisi’ne etkileri bugün hâlâ güçlü şekilde hissediliyor. Musk ve Thiel’lı yıllarda PayPal’da çalışmak, Silikon Vadisi’nin Harvard’ına gitmek gibi bir deneyimdi. Birçok yazılımda çığır açılan, dünyanın en iyi kod yazıcılarını, en başarılı mühendislerini yetiştiren bir okul gibiydi PayPal. Facebook, Youtube, Palantir gibi Silikon Vadisi devlerinde potansiyeli ilk görerek yatırım yapanlar, Linkedin, Yelp, Square gibi milyar dolarlık şirketleri kuranlar hep PayPal’dan çıktı. Şirket eBay’a satılmadan önce burada yöneticilik yapanlara ‘PayPal Mafyası’ deniyor. Bugün en parlak beyinlerin en ses getirecek fikirlerine yatırım bulmak için koştukları isimler işte bu mafya ailesinin üyeleri. Aile, Vadi’nin en güçlü grubu. Çünkü Pay- Pal Mafyası’nın herhangi bir üyesi fikrinize destek çıktığında, paradan çok daha fazlasını alıyorsunuz. Şirketinize geleceğin Facebook’u gözüyle bakılmaya başlanıyor.

YAZI DİZİSİ-2

'DOSTLARIM BENCE BU ROKETİ KENDİMİZ YAPABİLİRİZ'


ABD’nin California Eyaleti’nde ‘Silikon Vadisi’ olarak anılan bölge, dünyanın ‘teknoloji başkenti’ kabul edilir. Global internet devlerinin, en iddialı teknoloji şirketlerinin bulunduğu bölge, her yıl dünyanın dört bir yanından en parlak beyinlerin şöhret ve serveti bulmak için gittikleri, ‘mühendislerin Hollywood’u’ sayabileceğimiz bir yerdir. Efsane yatırımcı Peter Thiel, ‘vadi’nin altın çocuklarının hayal kırıklığını şu cümleyle anlatır: “Uçan arabalar düşlüyorduk, şimdi ise 140 karakterle yetiniyoruz.” Musk da böyle hissediyordu. Bu sebeple kurucusu olduğu online ödeme sistemi PayPal’ın satışından kazandığı 250 milyon doları cebine koyar koymaz ‘vadi’yi terk etti. NASA, Boeing ve ABD Hava Kuvvetleri’nin konuşlandığı, havacılık ve uzay sektörünün kalbinin attığı Güney California’ya taşınması tesadüf değildi. ‘Gerçek Demir Adam’ lakabını kazanmasına uzanan zorlu yolculuk buradan başlayacaktı.



SpaceX üretimi roketin ateşlenme anı.

Dün hikâyesini incelemeye başladığımız ünlü teknoloji dehası Elon Musk, 2001 yılında 30 yaşına basmıştı. Kendisini alışılmış Silikon Vadisi zenginlerinden oldukça farklı görüyordu. “Ben yatırımcı değilim, amacım geleceğin teknolojilerini üretmek” diyen Musk’ın kariyer planı ‘dünyayı değiştirmek’ti. İnternetle başladığı kariyerini uzay yolculuğuyla devam ettirecekti ELON Musk, insanoğlunun potansiyelini insanlığa hatırlatmak istiyordu. Tutkusu ise ‘Kızıl Gezegen’di. Mars’a başarıyla bir canlı yollamak istiyordu. Bu uğurda yeni bir vakıf kurdu: Marsa Hayat Vakfı. Birçok bilim adamı ve uzay sevdalısının katıldığı toplantılarda ortaya bir fikir atıldı. Musk’ın satın alacağı roketin içine bir botanik platformu kurularak Mars’a yollanacak, cihaz Mars’tan toprak örneği alarak bitki üretecek, bu sayede Mars’ta ilk oksijen salımı gerçekleşmiş olacaktı. Musk, Mars’ta ilk yaşam formunu oluşturacak kişi olma fikrine bayılmıştı. Bu çılgınca fikir için kolları sıvadı. Roketi Rusya’dan almak istiyordu, kendi bütçesine uygun roketleri ancak burada bulabilirdi. Yanına en yakın arkadaşını ve de bir danışmanını alarak yolunu tuttuğu Moskova’da yaptığı görüşmeler kâbus gibiydi. Ruslar kendisini ciddiye almıyor, vizyonuna inanmıyor, parayı ödeyebileceğini düşünmüyor, görüşme boyunca votka içip havadan sudan konuşuyorlardı. Fiyat sorulduğunda ise uçuk ücretler çekiyorlardı. Hüsranla biten Moskova seyahati dönüşü uçakta diğer ikili stres atmak için kadeh tokuştururken Musk laptopunda harıl harıl bir şeyler yazıyordu. “Yine ne yapıyor bu inek?” diye düşündükleri sırada onlara dönerek bir Excel sayfasını gösterdi: “Dostlarım, bence bu roketi kendimiz yapabiliriz.”



Musk, ABD Başkanı Barack Obama’ya SpaceX tesislerini gezdirirken

UZAY YOLCUSU KALMASIN!

Sayfada roket inşa etmek ve ateşlemek için gerekli malzemeler ve fiyatları listelenmişti, üretilecek roketin teknik özellikleri de detaylıca tarif ediliyordu. Musk, muazzam derecede kârlı olan uzay taşımacılığı sektöründe ciddi bir açık olduğunun farkına varmıştı. Halihazırda uzay taşımacılığı hizmeti veren şirketlere ciddi avantaj sağlayabileceğini hesaplamıştı. Sektör birkaç şirket arasında paylaşılmıştı, bu sebeple rekabetten söz etmek mümkün değildi. Ülkeler casus, haberleşme ve meteoroloji uydularını uzaya yollarken, özel şirketlerin televizyon, internet, radyo, navigasyon gibi hizmetleri vermek için uydulara ihtiyaçları var. Uyduların yapımı, takviyesi, servisi ve uzaya götürülmesini kapsayan sektör 200 milyar doları aşmış durumda. Ve bu alanda çalışan şirketler bir elin parmaklarını geçmiyor. Şirketler roketleri aşırı yüksek fiyatlarla imal ediyordu. Musk uzay işine Silikon Vadisi mantığı getirecek, daha hızlı, daha agresif, daha iyi mühendislerle daha teknolojik roketler üretecek ve maliyetleri düşürecekti.

“Uzayın Southwest’i” (ABD’nin ucuza ve çok sayıda seferle uçan havayolu şirketi) olma hedefiyle 2002 yılında Space Exploration Technologies yani SpaceX’i kurdu. Kendi motorlarını üretecek olan şirket, roketin diğer parçalarını tedarikçilerden almayı planlıyordu. Musk zamanlama konusunda aşırı iyimserdi. Şirket kurulduktan sadece 2 yıl sonra ilk füzelerini üretmiş ve uzaya yollamış olmak istiyordu. Ancak tahmin edebileceğiniz gibi, uzay aracı inşa etmek pek de çocuk oyuncağı sayılmaz. Amerikan devletinin milyarlarca dolarlık bütçelerine rağmen bilim adamları yüzden fazla roketi hurdaya çıkarmıştı. SpaceX’in ise başarısızlığı tolere edebilecek bütçesi yoktu. En fazla birkaç başarısız denemeyi karşılayabilirlerdi. İmkânsıza yakın bir işe girişmişlerdi.

‘UZAYA ÇIKMAK KOD YAZMAYA BENZEMEZ’

Musk’ın en önemli özelliklerinden biri, harikulade bir mühendis olmasının yanında, reklamın önemini de kavramasıydı. 2003 yılının sonunda, üzerinde çalıştıkları roketin bir prototipini kamuoyuna sunmaya karar verdi. Gerçek roketle aynı boyuttaki prototipi tüm Amerika’da özel bir platformda dolaştırarak sergiledikten sonra, fırlatma düzeneğiyle birlikte başkentteki Federal Havacılık İdaresi’nin önüne bırakacaklardı. Burada düzenleyeceği bir basın toplantısıyla da daha modern, daha iyi ve daha ucuz bir roketin üretilebildiğini Washington’a gösterecekti. Şirketteki mühendisler gereksiz bulsalar da Musk bu gösterinin hükümette önemli insanların dikkatini çekeceğini ve destek olarak geri döneceğini biliyordu. Haklı da çıktı. 2004 yılına ilk müşterileri olan ABD Savunma Bakanlığı’ndan aldıkları kontratla başladılar.



Musk, Teksas Valisi ile birlikte SpaceX’in roket ateşleme üssünün temelini atarken...

Ancak uzaya giden yol göründüğünden daha zorluydu. Bazıları Musk’ın egosunun aşırı şiştiğini, SpaceX henüz bir tane bile roket uzaya göndermemişken kendini sektörün yıldızı olarak gösterdiğini söylüyorlardı. Planlanan fırlatma tarihi olan 2004’ün ilk ayları gelip geçti. Roketi yönetmek için gerekli yazılımda sorunlar çıkıyordu. İlk fırlatma Mart 2006’da gerçekleşti. Heyecan doruktaydı. Ancak bir terslik olduğunun anlaşılması, heyecanın yerini paniğe bırakması sadece 25 saniye sürmüştü. Roketin en çok emek verilen kısmı olan Merlin adlı motoru alev almıştı. Böylece ilk SpaceX roketi olan Şahin-1 fırlatılmasından dakikalar sonra aynı yere geri çakıldı. Savunma Bakanlığı’ndan bir gözlemci, genç mühendislerin enerjisinden etkilenmiş ancak roketi “Silikon Vadisi’nde kod yazar gibi” hazırladıklarını söylüyordu. “Sabaha kadar ayakta kalıp bir onu bir bunu deneyerek çalışıyorlar. Bu operasyonların böyle yürütülmemesi gerekiyor.” Biraz girişimci ruh, biraz yazılım bilgisi, bolca da cesaretten oluşan Silikon Vadisi formülü burada işlemiyor muydu? Umutlar azalmaya başladı. Bir sonraki fırlatma başarılı olsa bile Musk’ın verdiği tarihten 4 yıl sonrasında gerçekleşmiş olacaktı. Musk’ın internetten yaptığı servet hızla eriyordu ve şirkete ömür biçilmeye başlanmıştı. 2008 yılına kadar denemeler devam etti.



TARİH YAZMAK

28 Eylül 2008’de yapılan fırlatma denemesi başarısız olursa SpaceX’in sonu olacaktı. Şirketin parası kalmadığı gibi, şirkete sürekli destek çıkan Musk’ın da hiç nakdi kalmamıştı. Bu sefer de başarısız olunursa yeni bir fırlatmayı karşılayabilecek paraları yoktu. 6 yıllık emeğin çöpe gidip gitmeyeceği bugün anlaşılacaktı. Fırlatmadan 9 dakika sonra şansın bu sefer Musk’a güldüğü ortadaydı. Şahin-1 tarihte yörüngeye ulaşan ilk özel yapım roket olmayı başarmıştı. “Dünyada bunu sadece birkaç ülke gerçekleştirebildi. Bunun normalde ülkeler yapar, bizim gibi küçük şirketler değil.” Başarının ardından NASA’nın Uluslararası Uzay İstasyonu’na takviye uçuşları için açtığı ihaleye giren şirket, 12 uçuş karşılığında 1.6 milyar dolar ödemeye hak kazandı. Şahin-1 sadece tarih yazmamış, SpaceX’i de tarihin tozlu sayfalarına gömülmekten kurtarmıştı. 2012 yılında SpaceX roketi istasyona başarıyla bağlandığında ABD Başkanı Obama’dan tebrik telefonu alan Musk, Beyaz Saray’dan açılan telefonun numarası ekranında gizli göründüğü için, arayanı “tele-pazarlamacı zannederek” telefonu az kalsın yüzüne kapatıyordu.



Yeniden kullanılabilir roketler sayesinde uzay yolculuğu oldukça ucuzlayacak, herkes için “erişilebilir” olacak.

YENİDEN KULLANILABİLİR UZAY ROKETİ

2008’den beri uzaya roket yollayan SpaceX, asıl çığır açan başarıyı geçtiğimiz aralık ayında yakaladı. Yörüngeye 11 adet uydu yerleştirmek üzere yolladığı roket başarıyla dünyaya, ateşlendiği yere geri döndü. Böylece uzay yolculuğu tarihinde ilk defa; yörüngeye çıkan bir uzay aracı, zarar görmeden ateşlendiği noktaya geri dönmüş oldu. Normalde roketler denize düşerek kullanılamaz hale geldiği için, uzay yolculuğunun maliyeti aşırı derecede yüksek oluyordu. Musk’ın deyimiyle: “Her uçuş için bir Boeing 747 inşa ettiğinizi, uçuşun sonunda da çöpe attığınızı düşünün. Buna son veriyoruz.” Artık roketler tekrar tekrar kullanılabilecek, bu sayede de uzay taşımacılığında SpaceX’in halihazırda aşağı çektiği fiyatlar iyice düşecek. ABD Kongresi’ne sunulan rakamlara göre şu anda bile Boeing ve Lockheed Martin şirketlerinin ortak girişimi ULA 160 ile 380 milyon dolar arasında fiyatlarla uzaya kargo taşırken, SpaceX 60 ile 90 milyon dolar arasında ücretlerle çalışıyor. Musk’ın hedefi, uzay aracının ikinci parçası olan ve kargoyu taşıyan ikinci kapsülü de dünyaya zarar görmemiş şekilde döndürmeyi başarmak. Bunu yapabilirse maliyetlerin 10’da 1’ine kadar düşebileceği öngörülüyor. Böylece aynen uçak yolculuğu gibi, uzay yolculuğu da çok daha makul fiyatlarla, çok daha fazla sayıda yapılabilecek. Uzay ‘erişilebilir’ hale gelecek. SpaceX Texas’ta inşa edeceği ilk ‘uzaylimanı’nın temellerini attı bile. Aynen havalimanı gibi roketlerin sürekli kalkıp inebileceği bir sistem üzerinde çalışıyor. Mars hedefinden ise milim sapmış değil. Gazeteci Ashlee Vance, SpaceX’in Los Angeles’taki merkezinin ana girişteki duvarlarında yan yana 2 devasa Mars resmi olduğunu söylüyor. Biri Mars’ın günümüzdeki hali, o soğuk, ıssız, Kızıl Gezegen. Diğeri ise üzerinde muazzam yeşil alanların ve okyanusların olduğu, ısıtılmış, insanlığın yaşaması için ideal hale getirilmiş bir ‘yeni dünya’. Mars’ı nasıl mı yaşanır hale getirmeyi planlıyor? “Nükleer silahlarla gezegeni ısıtabiliriz.” Tahmin ettiğiniz gibi, Musk bu ‘ulvi’ görevi de üstlenmiş. “İnsanlığın parlak bir geleceğe sahip olduğunu düşünerek hayata veda etmek istiyorum” diyor. “Dünyada sürdürülebilir enerji meselesini halledebilirsek ve bunun yanında gezegenler arası bir tür haline dönüşebilirsek, başka bir gezegende de kendi kaynaklarımızla yaşayabilecek hale gelebilirsek bence harika olur. İnsanlık yok olmaktan kurtulmuş olur.” SpaceX ile başardıkları, Musk’ın insanlığı ‘gezegenler arası’ bir tür yapma hedefine giden yolda önemli kilometre taşları. Başka dünyaları kullanımımıza açarken bir yandan da içinde yaşadığımız dünyayı sürdürülebilir kılmaya çalışıyor. Bu da bizi Musk’ın ikinci hayaline getiriyor.

YAZI DİZİSİ-3

'BENZİNLİ VE ŞOFÖRLÜ OTOMOBİLLERİ TARİHE GÖMECEĞİM'

‘Gerçek Demir Adam’ lakaplı ünlü teknoloji dehası Elon Musk’ın serüveninde son perdeye geldik. İnsanlığı ‘gezegenler arası’ bir tür haline getirmek için kurduğu SpaceX’i inceledikten sonra bugün de ‘benzinle çalışan, şoförlü otomobilleri tarihe gömme’ serüveninde yolculuğa çıkacak ve gelecek için vizyonuna tanıklık edeceğiz.

ELEKTRİĞİN GÜCÜ

Sadece elektrikle çalışabilen bir araba markası yaratmak yalnızca Elon Musk’a mahsus bir hayal değildi. Silikon Vadisi girişimcileri Martin Eberhard ve Marc Tarpenning de bu idealin peşindeydiler. Yola çıktıkları nokta çevrecilik olsa da, proje sadece idealizmden ibaret değildi. Çevre duyarlılığı Kaliforniya’da trend haline gelmekteydi. Toyota’nın yarı elektrik yarı da benzinle çalışan hibrid aracı Prius piyasaya çıkmıştı; hem hızlı hem de çevreye dost araçlar için bir piyasa oluşmaya başlamıştı. Zaten Silikon Vadisi’nin mottosu işte tam da buydu. Hayalleri kar ile birleştirmek. İkili 2003 yılında, ünlü Amerikalı-Sırp elektrik dehasına ithafen isim verdikleri Tesla Motors’un temellerini attı. Lityum iyon bataryalarla çalışacak aracın teknolojisini kendileri geliştirecek, parçaları tedarikçilerden alacak, arabanın gövdesi için ise Lotus’un 1996 yapımı Elise modelini kullanacaklardı. Ancak prototip için finansmana ihtiyaçları vardı. Elon Musk ismini herkes gibi onlar da duymuşlardı. Teklif götürdüklerinde Elon düşünmeden kabul etti. 6,5 milyon dolar vererek önce şirketin büyük hissedarı oldu, daha sonra Tesla’nın kontrolünü eline aldı.

Elon Musk, 2012 yılında piyasaya sürülen Tesla Model S’nin prototipinin önünde 5 oğluyla, New Yorker Dergisi’ne poz verirken...

2004’te başlayan çalışmalar, 2005 yılında bir prototip üretilmesiyle hızlandı. 2006 yılına gelindiğinde Tesla’nın ilk arabası olan “Roadster” görücüye çıkmaya hazırdı. 90 bin dolar etiketli araç 2 kapılı bir spor arabaydı, 0-100 km’ye 4 saniyede çıkıyordu ve şarj başına 400 km gidebiliyordu. Google’ın kurucuları Sergey Brin ve Larry Page de dahil 30 kişi sipariş vermişti bile. Musk 4 kişilik ve daha ucuz bir modelin 3 yıl sonra satışa sunulacağını müjdeledi. Silikon Vadisi ilk defa dev araba şirketlerinin üssü Detroit’e gerçek bir tehdit olmaya başlamıştı. Ancak Elon’un egosu devreye girdiği anda sorunlar başlıyordu. Aracın güvenlik sorunları çözülmüştü ancak daha konforlu hale gelmesi gerektiğini söylüyor, durmadan değişiklik talep ediyordu. 2007 başı olarak açıklanan teslim tarihi önce 2007 ortası olarak değiştirildi, daha sonra ertesi yıla sarktı. 2008 yılına gelindiğinde araçlar hâlâ teslime hazır değildi. Dahası da vardı. 100 bin dolara satılması gereken aracın maliyeti 200 bin dolara çıkmıştı. Arabanın tedarikçilerden alınan parçaları tahminlerden çok daha pahalıya patlamıştı. 2004 yılında 25 milyon dolar olarak tahmin edilen Roadster’ın Ar-Ge ve üretim maliyeti 140 milyon doları bulmuştu.

Akıllı telefonunuza indirdiğiniz Tesla uygulamasıyla, garajdaki arabanızı evin önüne çağırabiliyorsunuz.

ÖZEL UÇAKTAN EKONOMİ KABİNİNE

Şirkete cebinden nakit aktaran Elon’un parası ise hızla suyunu çekiyordu. Çok sevdiği McLaren arabasını satmak zorunda kaldı. Ayrıca çok sevdiği özel uçağına da veda etmişti. “Uzayın Southwest’i” dediği SpaceX’i kuran Elon Musk, artık toplantılara Southwest Havayolları ile uçmak zorundaydı. Çalışanlar kendilerine maaş ödeyen şirketi kurtarabilmek için aralarında para toplamaya başlamışlardı. Şirketin ne zaman iflas edeceği konusunda Wall Street’te adeta bahis açılmıştı. Tüm bu aksilikleri fırsat bilen bir yatırım fonu da, Elon’u kovup Tesla’yı otomobil devlerinden birine satmak için çalışıyordu. Yatırımcıları kendisine son bir şans vermeye ikna etmeyi başardı. Şirketini iflastan sadece birkaç saatle kurtarırken, köpekbalıklarıyla savaşmanın ne demek olduğunu da anlamıştı. Silikon Vadisi’nde başarı hikâyeleri, mühendislik harikaları kadar kanlı yönetim savaşlarından da geçiyordu. 2008 Elon Musk’ın hayatının en zor yılı olmuştu. Ama yıl biterken hem Tesla hem de diğer şirketi SpaceX’i daha iyi bir gelecek bekliyordu. 2009 yılında Roadster teslimatları gerçekleşmeye başladı. Şirketin 2. nesil arabası olan Tesla Model S 2012 yılında satışa çıkarken, arazi tipi Model X de geçtiğimiz yıl sahiplerine teslim edilmeye başlandı. Üstelik bu modellerin dizaynı tamamen Tesla ekibine aitti. Yeni modelleriyle Elon arabaları 4 tekerlekli bilgisayarlar haline getirdi. Arabanızın birçok problemi, gece siz uyurken internet üzerinden arabanıza bağlanan Tesla mühendislerince çözülebiliyor. Akıllı telefonunuza yüklediğiniz bir uygulama ile aracınızı park ettiğiniz yeri haritadan görebiliyorsunuz. Arabanıza aynen iPhone’unuzda olduğu gibi yazılım güncellemeleri indirebiliyor, yeni özelliklere sahip olabiliyorsunuz.

Tesla sahiplerinin araçlarını bedava şarj edebildikleri istasyonlar, Amerika ve Avrupa’nın birçok noktasına yayılmış durumda.

BURADAN NEREYE?

Elon’un en büyük hayali, ucuz ve herkes için ulaşılabilir bir araba üretmek. 2018 gibi piyasaya sürülmesi planlanan Model-3, Tesla’nın gerçekten dünyaya damgasını vurup vuramayacağını gösterecek. Elon, düşük fiyat segmentindeki bu aracı herkes için erişilebilir yapmak istiyor. Tesla dolum istasyonlarını dünyanın en ücra köşelerine kadar taşımak, elektrikli araçları yaygınlaştırarak benzinli arabaları ‘tarihe gömmeyi’ vaat ediyor. Halihazırda 30 milyar dolar değer biçilen Tesla’nın Model-3 sayesinde 700 milyar dolarlık değere ulaşacağını ve 1 trilyon dolarlık ilk şirket olma yarışında Apple’ı geçebileceğini söylüyor. Başarılı olup olamayacağını zaman gösterecek. Ama sizin de artık anladığınız gibi, ‘imkânsız’ Elon’un lügatine henüz girmemiş bir sözcük.“Sadece zamanlama konusunda biraz iyimser olabilirim. Ama gerçekleştiremediğim bir vaadim hiç olmadı.”

Google’ın şoförsüz giden arabasıyla deneme sürüşü yapanlar, araba tüm trafik kurallarına uyduğu için ‘çok sıkıcı bir deneyim’ yaşadıklarını söylüyorlar.

ŞOFÖRSÜZ ARABALAR

Ünlü teknoloji dergisi Wired, kendi kendine gidebilen arabaların pek de hayal edilemez olmadıklarını söylüyor: “Ancak gelecek perşembe günü kadar fütüristikler. Henüz gelmediler ancak kesinlikle geliyorlar.” Bu yolda önemli bir adım geçtiğimiz ekim ayında atıldı. Tesla sahipleri artık ellerini direksiyondan çekip keyiflerine bakabiliyorlar. Yeni tanıtılan otopilot yazılımı sayesinde arabanız kendiliğinden gidebildiği gibi, etrafına yerleştirilen sensörler sayesinde güvenlice şerit de değiştirebiliyor. Tesla’nın ‘oldukça erken aşamada’ olarak tanımladığı otopilot mükemmel olmaktan kesinlikle uzak. Zaten Elon da elinizi direksiyondan henüz çekmemenizi istiyor: “Kendinizi tamamen aracınıza emanet etmenizi henüz tavsiye edemem.” Ocak ayında piyasaya sürdüğü yazılım sayesinde ise arabanız evden çıktığınızda sizi şarj olmuş, garajdan çıkmış, çalışır halde bekleyebiliyor. Eve döndüğünüzde de arabadan inmeniz yeterli, aracınız garaj kapısını açıyor, içeri giriyor, kendini kapatıyor ve şarj ünitesine bağlanarak enerji depoluyor. Musk bunun sadece başlangıç olduğunu söylüyor: “Bana 2 yıl verin. Arabanız sizi şehrin istediğiniz yerinden gelip alabilecek. Hatta kişisel takviminizle senkronize olarak, sizi her daim hazır bekliyor olacak. Hiçbir şeye dokunmadan hatta uyuyarak evden işe gidebileceksiniz. Ve sizin kullanımınızdan çok daha güvenli olacak.” Şoförsüz araba teknolojisi Google tarafından 2009 yılından beri test ediliyor. California sokaklarında test sürüşü yaparken rastlayabileceğiniz Google arabalarının, 2020 yılında piyasaya sürülmesi planlanıyor. Uber, Apple, hatta Çinli arama motoru Baidu bile bu teknolojiye yatırım yapıyor. Araba şirketleri de boş durur mu? Mercedes-Benz, BMW, Audi, Ford ve Volvo yeni ürettikleri arabalara bu yazılımı ekleyebilmek için çalışıyor. Görünen o ki çok yakında arabalarımızın kendi kendilerine gidebilmeleri bir hayal olmaktan çıkıp günlük hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelecek. Google’ın test sürüşlerinde kaza oranları yok denecek kadar az. Ve hiçbiri de arabanın yazılımından kaynaklanmıyor. Bu teknolojiyle birlikte trafik kazalarının tarih olması mümkün.

GÜNEŞTEN ŞEHİRLER HİPER TRENLER

Dünyaya 1 saatte ulaşan güneş enerjisi, neredeyse tüm gezegenin yıllık enerji tüketimiyle eşdeğer. Elon gibi bir ‘temiz enerji’ düşkününün güneş enerjisine kayıtsız kalması düşünülemezdi. 2006 yılında kuzenleriyle kurduğu SolarCity (Güneş Şehri) şirketini Amerika’nın en çok güneş paneli satan markası haline getirdi. Tesla ile Solar- City birbirlerine entegre çalışıyor. Tesla enerji saklama sistemleri için bataryalar üretirken, Solar- City ise Tesla’nın dolum istasyonları için güneş panelleri üretiyor, böylece Tesla sahipleri ücretsiz olarak arabalarını şarj edebiliyorlar. Elon’un ‘çılgın’ fikirlerinden biri de Hyperloop. 2013 yılında açıkladığı projeye göre, neredeyse tamamen havasız bir tüpte kargo, araba ve insan taşıyacak kapsüller, güneş enerjisiyle çalışacak tüpte saatte 1200 kilometre hıza ulaşabilecekler. Hyperloop dizaynı için SpaceX’in açtığı yarışmaya dünyanın dört bir yanından mühendislik fakülteleri katıldı. Ocak ayının sonunda yapılan yarışmayı ABD’deki MIT Üniversitesi’ni temsil eden ekip kazanırken, İTÜ’lü öğrenciler de dereceye girmeyi başardılar.

İNSANLIĞIN KURTARICISI ELON

Elon ’un en yakın arkadaşı; yapay zekâya sahip robotlara yaptığı yatırımlar nedeniyle ‘insanlığın sonunu getirecek olmakla’ suçladığı, Google’ın kurucularından Larry Page. Tesla’nın darboğaza düştüğü yıllarda, şirketin iflasını önlemek için Google tarafından satın alınmasına yönelik gizli görüşmeler yürüttükleri biliniyor. Larry, Elon’un başarısının sırrını şu sözlerle anlatıyor: “Bence toplum olarak neleri başarmanın önemli olduğu konusunda iyi kararlar alamıyoruz. Elon kendine sordu: ‘Bu dünya için gerçekten ne yapmalıyım? Arabaları çözmeli, küresel ısınmayı halletmeli, insanlığı gezegenlerarası bir tür haline getirmeliyim.’ Şimdi de bunları yapacak şirketleri var. İyi fikirler her zaman çılgınca gelir, gelmemeye başladıkları ana kadar.” Gazeteci Ashlee Vance’in de dediği gibi: “Mark Zuckerberg size bebeklerinizin fotoğrafını paylaşmak konusunda yardımcı olmak isterken, Musk sizi ve tüm insanlığı kıyametten kurtarmak istiyor.”

 

 

BAKMADAN GEÇME