Netflix’te yeni başlayan “American Vandal” tam sekiz bölüm boyunca bir penis hadisesinin aslını ortaya çıkarmaya çalışıyor. California’da bir lisenin otoparkında 28 arabaya kimin sprey boyayla penis çizdiğinin izini sürüyor bu belgesel.

Tabii belgesel derken cömertçe kullanıyorum bu kavramı, çünkü “American Vandal” aslında son yıllarda yaygınlaşan ‘gerçek suç’ türü belgesellerle dalga geçiyor. Lisedeki iki öğrenci penis hadisesini aydınlatacak belgesel çekiyor, dizi ise jeneriğine kadar sanki onların çektiği belgeselmiş gibi yayınlanıyor.

Yapım sadece penis şakalarından ibaret değil. Belgeselin araştırmacı ekibi farklı penis çizimleri üzerinden kimin şüpheli olabileceğine dair epey teori üretip vakit harcıyor ama. Sekiz bölümün sonunda gerçekten penis resimlerinin kimin çizdiğini merak edecek kadar sizi içine çekiyor konu.

Ben bir oturuşta izledim tamamını.

Bunun ötesinde Amerikan lise kültürü ve gençlerin yaşamını bu kadar net ve başarılı yansıtan yakın tarihten daha iyi bir yapım yok herhalde. Bir yandan her bölümde kahkahalarla gülerek izledim, bir yandan da kafamda gazetecilik, gerçek suç belgesellerindeki teoriler ve yapılan yanlışlarla ilgili birçok soru oluştu. Evet, aynı zamanda bir medya eleştirisi de.

Zekice diyorsam boşuna demiyorum, gerçekten son yıllarda en hayranlıkla izlediğim yapımlardan biri oldu “American Vandal.”

BURADAN SONRASI SPOILER İÇERİR

Birkaç sene önce ABD’yi kasıp kavuran bir podcast vardı. “Serial” 1999 yılında bir lisede işlenen cinayet dosyasını yıllar sonra açınca milyonlarca insan bir anda serinin bağımlısı olmuştu. Arkası yarın kuşağı gibi her hafta yeni bölümü bekleyen insanlarla takıntılı bir şekilde olayın karakterlerini, farklı teorileri, olay örgüsündeki açıkları tartışıyorduk.

“American Vandal” tam da “Serial”ın bu tonunu çok iyi yakalayıp mizah malzemesine dönüştürmüş. Hatta tıpkı o podcast’in yarattığı modayı bile yansıtmış. İkisini birden bilince daha da keyif almak mümkün. Çünkü bitişleri bile benzer. Hatta bu tarz belgesellerin resmiyetten uzak dili bile ayne kopyalanmış.

Daha önce Saturday Night Live da "Serial"ı malzeme yapmıştı bir skeçte.

"Serial"da da "American Vandal"da da haftalarca bir sırrın aydınlatılmasını bekliyoruz, bir sürü emek harcıyoruz, beynimizi bu teorilere adıyoruz ama ikisinin de sonunda gerçek bir türlü ortaya çıkmıyor. “Serial”da katilin kim olduğu podcast’in davayı yeniden gündeme getirip yeniden yargılama kapısının açılmasına rağmen ortaya çıkmadı.

Netflix’in şaka-belgeselinde de penisleri kimin çizdiği kasıtlı olarak açıklanmıyor, çünkü gerçek suç belgeselleri gibi takipçileriyle adeta oyun oynuyor. Suçun sorumlusunun ortaya çıkmaması da bu tür yapımların doğası adeta.

Penisleri kimin çizdiğine dair son bölümde kuvvetli bir teori var, ama gerçekten o mu? Hiçbirimiz emin değiliz, ekrandaki sahte belgeselciler de.

Sonuçta gerçek suç türünün böyle sakıncalı bir tarafı da var: Ortaya atılan binlerce teori, sürekli yeni karakterlerin hikayeye dahil olması, failin her bölümde bir başkasıymış gibi anlatılması… Sonuçta Netflix’inki bir alay, ama gerçek belgesellerde de merakı diri tutmak için başvurulan bu taktikler, konuyla hiç ilgisi olmayan detayların ortaya saçılması kimi zaman konu edilen insanların hayatına fazlasıyla müdahale ediyor. Hatta bu yapımlar sırf iyi bir hikaye uğruna bu insanların kullanılıp atılabileceğini ima ediyor.

“American Vandal” kurgu olmasına rağmen belgesele dahil ettiği kısa mesajlar, Snapchat video’ları, özel konuşmalar ve kimi karakterlerin ana öyküyle hiçbir ilgisi olmayan seks hayatlarının detaylarını da ekleyerek bu tonu çok iyi yakalıyor.

YORUM YAP 2
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ
300
  • Misafir 09 Ocak 2018 Salı 07:02 Spoiler'ını yidiğim.
  • Misafir 24 Ekim 2017 Salı 18:49 Ben olayı gerçek sanmıştım
300