Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Cumartesi Aydın Boysan'ın ölümüyle değişen İstanbul

        Bir meslek büyüğüm. Çok tanınan bir mimar, renkli ve çok yönlü. Daha ne olsun? Yeter de artar. Değil mi? HT Cumartesi'den Ali Esad Göksel'in haberi...

        Evet ama dahası var. Kendileri var ya, üstüne üstlük muzip! Belki daha doğrusu da şu aralıkta: Muziplikle fırlamalığın ortasında bir yerde. Oldu olacak, diyelim de gitsin, Boysan halis bir fırlama idi. Ama eski usul, eski okul... Elinize gelmeyen, kayıp giden, kaçan neviinden. Mesafeli olmayı yeğleyen yapıdayım. Az da köşeli eğitimim, mahalli kültürü dışlamış.

        Ağabey ya da abla muhabbeti memnu. Tanıştık, Boysan’a baktım ve “Aydın Bey” dedim. Durdu, yan yan baktı, olmazlandı. Bir şey demeksizin. Başını sallayarak elimi sıktı. “Bey” diye adreslememden hazzetmemişti. İkinci kez görüştüğümüzde sektirmedim, sordum. “Daha ne soruyorsun?” diye kestirip attı. “Canın istiyorsa, Ağabey dersin mesela...”

        REKLAM

        Geçen hafta Aydın ağabey gitti. Tam da kendi üslubunun tersi bir lisanla sessizce...

        ŞİİRİN GÜRÜLTÜSÜ

        Aydın Ağabey gürültülü bir insandı. Baştan söylemiş olayım, sessizliği sevenlerdenim. Gürültü patırtıdan hazzedemedim gitti. Ama şunu da teslim etmeliyim, gürültüsü yakışıklı insanlar vardır. Bu ne demek? Çok da nadir ama... Gürültüyü kendilerine yakıştıranlar. Şık bir şekilde taşıyabilenler. Bu ise başlıbaşına ek bir görgü işidir. “Bir tarz gelenek flamasının bayraktarlığı” demektir. Sessizliğe meyyal birisi olarak hep merak ederdim. Nasıl bir şey? Nasıl bir gürültü ki sakil durmuyor?

        Açıkçası kendi adıma şansım yaver gitti. İki harika örneği yakından tanıdım. Yaşar Kemal ve Aydın Boysan. Ses hacimleri pek yüksek perdeden idi. İkisinde de gürültü patırtı mebzul idi. Bulundukları yeri aramaya hacet olmazdı. Yaşar Ağabey bir âlem idi. Nasıl mı?

        REKLAM

        “Dengbej’in kendisi bir destandı...” İddiaya girmeye hazırım. Bu gürültülü destanın tekrarı olmayacak. Çünkü o destan anlatıldı, yazıldı. Sesi soluğu kayda düştü. Peki ya Aydın Ağabey? Aydın Ağabey’in ki bir vakanüvislik idi; elimizde tutamadığımız İstanbul’u anlatmak. Şennameci Boysan reddettiğimiz şehri bize hikâye etti.

        Elimizde 2 bin yıllık bir şehir vardı. Elimizde tutacak, ne bilgimiz, ne görgümüz oldu...

        EDEP İLE ADAP

        2 bin yıla imar durumu müsait arsa muamelesi yaptık. Üstelik de gamsızca ve umarsızca. Öylesine oluverdi bu kıyım. Bir kısmımız, becerikliler bu işten para kazandı. Bir kısmımız da “Neler oluyor hayatta” dedi ve seyretti. Ezcümle kimsecikler bu yıkıma ses çıkarmadı. Ne diye? Şundan ötürü... Bilmiyorduk. Yok etmekte olduğumuz faslın farkında bile değildik. Aydın Boysan hariç. O bu 2 bin yılın içinden damlamıştı. Son suareyi yaşamıştı. Hatırlıyordu.

        Kendisini anlatmakla yükümlü hissetmekte idi. Tarihe not düşmek üzere. Vakanüvis sabrı, şennameci şenliğiyle. Benim yetiştiğim son çeyreğindeki seyir bu oldu.

        Aydın Ağabey, Tarihi Yarımada Samatya’sında büyümüştü. Aksaray’da Pertevniyal Lisesi’ni bitirmiş. Güzel Sanatlar Akademisi’nde mimarlık okumuştu. Anlattıklarının gürültülü hacmi ile yoğrulmuştu.

        REKLAM

        Aydın Ağabey, Tarihi Yarımada Samatya’sında büyümüştü. Aksaray’da Pertevniyal Lisesi’ni bitirmiş. Güzel Sanatlar Akademisi’nde mimarlık okumuştu. Anlattıklarının gürültülü hacmi ile yoğrulmuştu.

        Aydın Ağabey’in gidişi, bir insanı kaybedişimiz mi? O dahi sarsıcı bir acı olurdu. Sevenleri ve yakınları için, ama değil. Aydın Boysan ile birlikte bu şehir eksildi.

        Tevarüsüne tahammül edemediğimiz İstanbul gidiverdi...

        ALKOLE DAİR

        Aydın Ağabey sadece hoşsohbet değildi. Anlattıklarının çoğunu kayda da düştü. Arada beni sevince boğar, imzalı kitaplarını yollardı. Arkasından, bendeki kitaplarını gözden geçirdim. Biri var ki muhtemelen az bilinmekte. 1990’da imzalayarak bana yollamış. Sıkı durun, daha Instagram meşhurlarımız yoklar. Henüz kimsecikler bize yaşam koçluğu taslamıyor. Bu minyon kitap tam bir ters köşe: Şişmanlıktan Korunma. Boysan, sigarayı bırakıp şişkolaşınca terazinin ibresi kâh aşağı kâh yukarı oynarken şu işi öğreneyim diye azmetmiş. Ve oturmuş kaleme almış. Üşenmemiş bastırmış. Ne diye?Dostlarına rehber ola ümidiyle... İçinde bir başlık var ki sizlerle paylaşma muradındayım.

        “Bir can nokta: Alkol

        Sevgili Narlıkapı’mızda önemli bir nokta geriye bırakıldığı zaman “eşeğin büyüğü ahırda kaldı” denirdi. Sıra alkole geldi...

        Ümitlenmeyiniz.

        Kaloriler hepsinde vahşi miktarda yüksek...

        Alkol ya bırakılacak. Ya da ciddi şekilde azaltılacak.

        Azaltılmasına tavsiyeler...

        İş günleri gündüz damlasını içmemeli...

        Üç ya da dört gece yine hiç içmemeli...

        Unutmayalım Mecnun Leyla’ya ne demişti;

        Firkatin bana kâfidir, vuslata takatim yoktur!”

        Şurada Paylaş!

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ