Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Öne Çıkanlar Son dakika: Dilber Ay'ı canlandıran Büşra Pekin: 'Evet varım' demek kaçınılmazdı
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Yıl 2007...

        Zekeriyaköy taraflarında bir villada 'Kutsal Damacana' çekiliyor.

        Filmin ortak yapımcılarından Şenol Zencir'i aradım, "Gelip set izlenimi yapmak istiyorum..."

        "Gel" dedi.

        Şafak Sezer, Eyşan Özhim, Ersin Korkut, Erdal Tosun ve Yakup Yavru'nun başrollerini paylaştığı filmin bir sahnesi için ışıkların kurulmasını beklerken bahçede oyuncularla sohbet ediyordum. Bir an gözüme az ileride havuzun kenarında yere oturmuş, beyazlar içinde bir kız çarptı.

        Az ilerideki masada hesap - kitap işlerinin içine gömülmüş haldeki Şenol Zencir'in yanına gidip sordum; "Havuzun kenarında oturan genç arkadaş kim?"

        "Büşra, 'Selen'i canlandırıyor" dedi.

        O genç arkadaşın yanına gidip sordum; "Merhaba, röportaj yapabilir miyiz?"

        "Tabii yaparız da... Peki, neden olmasın?" dedi.

        Röportajı yaptık.

        Bitiminde "Biliyor musunuz, benim ilk filmim ve ilk röportajım. İnşallah uğurlu gelir."

        Büşra Pekin...

        O günden günümüze kadar olan 14 yıllık süreçte 14 filmde rol aldı.

        O filmlerin toplam izleyici sayısı; 11.644.055...

        Yılda bir film ortalamasıyla dikkat çekerken âlâmet-i fârikalarından biri her film türündeki karakterleri yorumlama gücü.

        Komedi - dram ve romantik...

        REKLAM

        Yapımcılar tarafından farklı türdeki filmlerin başrolleri verilerek karakterleri yorumlama gücünün ne ölçüde yüksek olduğunu gözler önüne serdi.

        Büşra Pekin'in uğuru, yeteneğinin yanı sıra işine olan sevgisi, mesleğine olan saygısıydı.

        Elektrik mühendisi babası Volkan Pekin'in görevi nedeniyle bulundukları Suudi Arabistan'da dünyaya gelen Büşra Pekin, liseden sonra ABD'ye giderek öğrenimini Arkansas'taki Likeside High School'da tamamladı.

        Kitap okumayı çok sevmesinden dolayı yazma hayalleri kursa da büyüdükçe sanatın tüm dallarının kendisini aynı yoğunlukta heyecanlandırdığını fark etti ve yazarlıktan baleye, resimden müziğe kadar tüm sanat dallarını bir çatı altında toplayan oyunculuk mesleğine yöneldi.

        Hayallerini ve şevkini oyunculuğa evirdikten sonra da girdiği Dokuz Eylül Üniversitesi GSF Oyunculuk Bölümü'nden mezun oldu ve 2005'te İstanbul'a gelerek geleceğini kurma hazırlıkları yapmaya başladı.

        İzmir'den arkadaşları Sarp Apak ve Rıza Kocaoğlu'nun devam ettiği BKM Atölye'den haberdar olunca seçmelere katıldı.

        Ekipte yer alma hakkı kazandığı gün; 'Neşeli Hayat'taki rolüyle ödül de kazanacağı, günümüze kadar uzanan ışıltılı kariyerini aydınlatacak olan ışıkların ilk olarak yandığı gün oldu.

        Yılmaz Erdoğan, BKM Atölye'deki öğrencilerinin yeteneklerini, becerilerini gözler önüne serecek 'Çok Güzel Hareketler Bunlar' fikrini projelendirip hayata geçirince fırsat, Büşra Pekin'in de içinde olduğu ekibe altın tepside sunuldu.

        Bu arada Yılmaz Erdoğan için öğrencilerinin oyunculuk yapması yeterli değildi, yazmaları da gerekliydi.

        Büşra Pekin'e ödül kazandıran Yılmaz Erdoğan imzalı 'Neşeli Hayat'.
        Büşra Pekin'e ödül kazandıran Yılmaz Erdoğan imzalı 'Neşeli Hayat'.

        Öğrencilerine şöyle diyordu; "Yazan, kaderini de yazar. Yazarsanız birçok kişiye de ekmek kapısı açarsınız. Sadece oyuncu olursanız evde iş beklersiniz..."

        Büşra Pekin, böylelikle hayallerinden biri olan yazarlığı, BKM Mutfak çatısı altında yazdığı onlarca skeçle gerçekleştirdi.

        Büşra Pekin, Habertürk HT Stüdyo'da konuğu olduğu Mehmet Çalışkan'a gösterime 4 Şubat'ta girecek olan yeni filminde Dilber Ay'ı canlandırmakla ilgili olarak "O kadar fazla sebep vardı ki 'Evet varım' demek kaçınılmazdı" sözleriyle yorumladı.

        Yeni filmin 'Dilberay'... Dilber Ay'ı canlandırman için teklif geldiği zaman filmin hangi özellikleri seni etkiledi?

        Aslında birden fazla nedeni var. Öncelikle bu projeyi bana yönetmenimiz Ketche teklif etti, kendinizi teslim edeceğiniz yönetmen bu anlamda çok önemlidir. Ketche'nin varlığı burada çok önemli bir rol oynuyordu. Dilber Ay'ın hikâyesini, yaptığımız toplantıda bana anlattığında zaten neredeyse senaryoyu okumadan ikna olduğumu hissettim. Çünkü anlattığı hikâye çok başkaydı. Dilber Ay'ı tanıyordum, çok seviyordum ama bu kadar derin bir geçmişi olduğunu bilmiyordum. Sonra toplantının hemen arkasından senaryoyu okudum ve çok etkilendim. Okurken ağlıyordum, öyle söyleyeyim... Üç ortak yapımcısı olan, pandemi gibi zorlu şartlarda yüksek bütçe çıkarabilen, işin arkasında duran bir yapım şirketi olması da burada çok önemli bir faktördü. Hepsi bir arada birleşti ama en önemlisi bence burada çok çarpıcı bir kadın hikâyesi var. Ve çok ilham olabilecek bir hikâye... Ben de bir kadın olarak, bir oyuncu olarak, bir sanatçı olarak burada var olmayı bir sorumluluk olarak gördüm. Bir taraftan zorlu bir rol olması da beni etkiledi, bu sebeplerden dolayı filmin kadrosunda olmak istedim. O kadar fazla sebep vardı ki 'Evet varım' demek kaçınılmazdı.

        Ketche'nin yönettiği, Nalan Merter Savaş ile Kamuran Süner'in senaryosunu yazdığı filmde Büşra Pekin'e başrollerde Cemal Günbaş ile Nursel Köse eşlik etti.
        Ketche'nin yönettiği, Nalan Merter Savaş ile Kamuran Süner'in senaryosunu yazdığı filmde Büşra Pekin'e başrollerde Cemal Günbaş ile Nursel Köse eşlik etti.

        Dilber Ay ile en son sohbetinizi hatırlıyor musun? Hangi konu üzerineydi?

        Hayır, hiç sohbetimiz olmadı. "Dilber Ay'ı tanıyordum" derken onun çıktığı programlardaki tatlılıklarını biliyordum. Duruşunu biliyordum ama kendisiyle hiç tanışıklığımız olmadı. Tanışmış olmayı çok isterdim.

        Dilber Ay'ın hangi yönleri seni şaşırttı ve etkiledi?

        Yine burada çok fazla etken var. Çünkü Dilber Ay çocukluğundan olgun yaşlarına kadar çok ciddi şeyler yaşamış, zaten filmde de bunları görüyoruz. Bir yaşarsın, iki yaşarsın, üç yaşarsın ama Dilber Ay'ın dönüm noktaları o kadar fazla ki... Onu canlandırmanın hakikaten on karakter canlandırmaya eşit olduğunu söyleyebilirim. Öyle bir derinliği vardı.... Bütün yaşadığı zorluklara rağmen hiçbir zaman pes etmemesi ve dimdik durması, zamanı geldiğinde verdiği cevaplar, gösterdiği tepkiler ve o neşesini kaybetmemesiyle "vay canına" diyebileceğimiz bir hayata sahipti.

        Büşra Pekin, 'Dilberay'ın yönetmeni Ketche ile bir sahne üzerinde çalışırken görülüyor.
        Büşra Pekin, 'Dilberay'ın yönetmeni Ketche ile bir sahne üzerinde çalışırken görülüyor.

        Tam bir azmetme hikâyesi... Bu kadar zorluklara rağmen hayata güleç olarak bakabilmeyi herkes başaramıyor...

        Evet, çok ciddi bir azim hikâyesi. Bizler için başarılabileceğinin en güzel örneklerinden biri. Filmi izlerken hepimizin bunu idrak edebileceğimizi düşünüyorum.

        Her kişinin yaşantısında başkalarına ilham olacak yönler vardır. Dilber Ay'ın başkalarına ilham olacak en önemli yönü de sanıyorum ne olursa olsun asla pes etmemek, hayattan ve insanlardan asla vazgeçmemek...

        Kesinlikle... 'Dilberay'a hazırlanırken onun videolarını ve programlarını izledim. Gördüm ki Dilber Ay, pes etmemeyi anlatabilmek için bayağı uğraşmış. Yaptığı programlarda verdiği röportajlarda bunu fazlasıyla hissediyoruz. Söylemek istediklerini bu biyografi filmiyle çok daha fazla insana ulaştırmış olacağız. Bu taraftan da çok mutlu oluyorum.

        Yüklediği sorumluluktan dolayı gerçek kişileri canlandırmak kurmaca karakterleri canlandırmaktan daha mı zordur?

        Şöyle; ikisine de ne olursa olsun aynı özenle çalışmak gerekir. Bu tartışılmaz ama kurmaca karakterde oyuncunun alanı daha özgür olabiliyor. Elbette yine hikâyenin sınırları içinde kalarak ama yoruma daha fazla müsait oluyor. Gerçek hikâyede ise olabildiğince aslına uygun yapmak durumundayız. Burada belli başlı limitlerimiz oluyor, orada sınırlar daha geniş, burada daha kapalı. Burada böyle bir ayrım var ama bu anlamda bunun zorlayıcı bir tarafı yok. Limitini biliyorsun, ona göre davranıyorsun. Halkın bildiği, tanıdığı, yaşamına hâkim olduğu birini oynamakta kesinlikle ciddi bir sorumluluk var. Ben de bu büyük sorumluluğu gururla almak istedim. Çünkü anlatacakları çok önemliydi. Mesela yönetmenimiz Ketche de ben de şu konuda aynı fikirdeydik; bizim Dilber Ay ile ilgili yaptığımız hiçbir şeyin taklit gibi görülmemesi gerekliydi, burada çok önemli bir hikâye anlatıyoruz. Onun tınılarını kullanmalıyız, harfleri onun kullandığı gibi kullanmalıyız, onun bakışları gibi bakmalıyız. Biraz daha buralara odaklandık. Biz de aslında kendi içinde bir yorum yapmış olduk ama dediğim gibi hayatında o kadar fazla dönüm noktası var ki olaylara verdiği tepkiler çok farklı. Ben 19 yaşından itibaren rolü devraldım ve 50'li yaşlarının ortalarına kadar getirdim, yaşadıkları aslında o kadar değişken ki... Başta çok naif, sözünü tam olarak söyleyemeyen, ifade edemeyen bir genç kadından zaman içerisinde başka bir kadına evriliyor. Bu anlamda da oyunculuk performansı olarak zorlayan ama bir taraftan da sanatsal olarak mutluluk veren bir yönü vardı.

        Kariyerinin 14'üncü yılındasın. 14 yılda 14 film... Ortalama her yıl bir film. Bunu planladın mı yoksa denk mi geldi?

        Konservatuvardan mezun olduktan sonra sinema filmi kariyerimin olmasını çok istemiştim. Buraya ağırlık vermek istediğimi biliyordum, komedi de olabilirdi, dram da olabilirdi, aksiyon da... Sinema yolculuğu yapmayı özellikle istedim, buna arthouse filmler de dâhil. 14 yılda 14 filmde rol almayı planlamadım. Mesela bir sene hiçbir filmde oynamadığım oldu, okuduğum projeye bir şey katamayacağımı hissettiğim, çok heyecanlanmadığım projelerde özellikle film yapma duygusuna girmedim. Benim için o yıl doğru proje olmadığı zaman yapmadım. Diğer taraftan 'Tatlım Tatlım', 'Kolonya Cumhuriyeti' ve 'Benim Adım Feridun' vizyon tarihleri arasında mesafe olsa da aynı yıla denk geldi. Kısacası; ille de her yıl bir film yapma planım yok ama her yıl iki farklı türde film çekmeyi gönlüm ister.

        14 yılda 14 film sana yeterli geliyor mu yoksa kaçırdığına pişmanlık duyduğun filmler de var mı?

        Bu anlamda herhangi bir pişmanlığım veya "keşke" demişliğim yok. Pandemi döneminde 'Dilberay'ın setine çıkmak çok iyi geldi. İki yıldır uzak kaldığımız için çalışmayı çok özlemiştim. İki yıl, üç yıl hiç film yapmayıp televizyona bir şeyler yapabilirim. Film yapıp aynı zamanda dijitalde de bir şeyler yapabilirim. Akışta ne gerçekleşiyorsa, benimle hangi proje buluşuyorsa oralarda olmaya çalışırım.

        Senin âlâmet-i fârikalarından biri hem dramda hem de komedi eşit ağırlıkta filmlerinin olması.

        Evet, komediler gişe olarak da çok yüksek filmler o yüzden biraz daha fazla gibi görünüyor. Hayatta her konuda dengeyi çok seviyorum, tek bir şeye odaklanmak, tek bir yerde durmak değil de o dengeyi kurmak bana mutluluk veriyor. Mümkün olduğunca bunu çok yapmak istiyorum ama şöyle de denk gelebilir; üç yıl üst üste komedi filmi yaparım sonra iki yıl üst üste dram da yapabilirim çünkü hangi projenin sizi heyecanlandıracağını bilemezsiniz. İkisini birbirinden ayıramıyorum, ikisini de çok seviyorum.

        Geçmişte de çok başarılı kadın komedi oyuncularımız vardı ama rolleri başrol değildi. Son yıllarda kadınlar üzerine komedi ağırlıklı filmler yazılmaya başlandı. Sence bunun nedeni nedir?

        Geçmişte de öyle önemli kadın oyuncular vardı ki... Keşke onları doya doya daha fazla izleyebilseydik. Eskiden senaryolar sanki biraz daha fazla kurmaca üzerinden gidiyordu. Hikâyeler, artık gerçek hayattan daha çok besleniyor. İşin bu tarafına geldiğimizde de gerçek hayatın içinde aslında kadınlar başrolde. Kadınların varlığı hayatımızda çok önemli bir noktada. Filmlerin hikâyeleri gerçek hayattan besleniyorsa, kadınlar da bunun içerisinde zaten çok önemli bir yerde. O yüzden kadınların komedide başrol olmaları sürecin de oluşturduğu bir durum. Bir taraftan bununla ilgili artık söylemler de başladı, "bu böyle olmalı" diye istek de başladı. İzleyicilerin talebi de söz konusu; izledikleri komedilerde daha fazla kadın oyuncu görmek istediler / istiyorlar. Müthiş şeyler oluyor, daha da güzelleri olacak. Bu daha da fazla yayılacaktır ama bence şu anda da iyi bir durumdayız.

        Büşra Pekin'in 'Çok Güzel Hareketler Bunlar'da canlandırdığı 'Havuçlu Anne' fenomen bir karakter haline dönüştü.
        Büşra Pekin'in 'Çok Güzel Hareketler Bunlar'da canlandırdığı 'Havuçlu Anne' fenomen bir karakter haline dönüştü.

        Sen yazmayı düşünüyor musun?

        Bu zamana kadar oturup baştan sona hiçbir şey yazmamış olsam da girdiğim her projede mutlaka kalem oynatıyorum, yazmayı çok seviyorum. Baştan sona hiçbir şey yazamadım çünkü çok hoşlanmadığım mükemmeliyetçi bir tarafım var.

        Büşra Pekin, 'Bayi Toplantısı'nda 'Övgü'yü canlandırdı.
        Büşra Pekin, 'Bayi Toplantısı'nda 'Övgü'yü canlandırdı.

        Mükemmeliyetçiliğin sonu yok ki...

        Evet, yok. Aklıma çok tatlı bir fikir geliyor, "bunun üzerine yürüsem" diyorum sonra vazgeçiyorum. Oralarda bir gidip - gelmelerim var ama çok da üzerine oturup kapandığım bir durum yok. Kalemden hiç uzaklaşmadım, oynadığım projelerde, yönetmenlerimin ve senaristlerimin de rızasıyla ya da onların da talebiyle yazım işinde var oluyorum ama oturup baştan sona hiçbir film yazmadım. İlerde olabilir. Aslında en çok sevdiğim şey prodüktörlük... İşin genel resmiyle ilgilenmeyi çok seviyorum, yapımcı olup bir şirket kurup, bir şey yapmak gibi bir gündemim yok ama güçleri birleştirmekten yana bir yapım var. Senin iyi olduğun bir konu vardır, benim iyi olduğum bir alan vardır. Güçlerimizi birleştirip o projeyi nasıl daha iyi bir hale getirebiliriz tarafında, işin genel hatlarıyla ilgilenmek, doğru ekipleri kurmak, bunlar benim çok sevdiğim ve üzerine uzun yıllardır bir şekilde analiz ederek kafa yorduğum alanlar.

        Pandemiden önce Türk filmleri yabancı filmlerden daha çok izleniyordu, Pandemi nedeniyle bu zamanlarda durum değişti. Sence eski duruma dönebilmek için neler yapılmalı?

        Aslında yapabilecek çok çalışma var, bununla ilgili saatlerce konuşabiliriz. Türk halkı Türk filmlerini çok seviyor, bundan yana herhangi bir sıkıntı yok fakat bana göre yurt dışında da ne yapıldığını görmeliyiz. Elbette hepimiz takip ediyoruz ama ben özellikle gidip de bunları yerinde anlamaya çalışıyorum. Bizim ülkemizde bir şeyleri nasıl daha iyi bir hale getirebilme tarafından baktığımda yurt dışında ciddi bir endüstrileşme olduğunu görüyorum, bizde bu yapı daha sektör olarak kalmış gibi görünüyor. Ekiplerin birleşmesi, büyük yapımcıların bir araya gelmesi gibi aslında güçlerin birleştirilerek dünyaya daha çok işin ulaşmasını sağlayabiliriz. Bir taraftan kurumsal firmaların sinemalarla yapacağı anlaşmalar doğrultusunda izleyicilerimizin de daha fazla sinemaya gidebilme imkânı var. Bütçelerine daha uygun bir hale getirme imkânı sağlayabilecek, iki tarafın da kazanacağı anlaşmalar yapılabilir. İzleyiciler aslında gelmek istiyor ama bazen komple bir aile olarak gitmek için bütçe yeterli olmayabiliyor. O yüzden buralarda dengeyi keşke koruyabilsek... Bir taraftan güçlerimizi birleştirsek, küresel boyutta olabilecek işler yapabilsek... Çünkü mevzu bütçeyle alakalı. Şimdi yurt dışına baktığımızda işler çok uzun sürelerde çekiliyor, hazırlık süreçleri uzun, ekiplerin ücretleri daha fazla oluyor. Çünkü yapımlar daha fazla insana ulaşıyor. Bizde izleyici sayısı ülke geneliyle sınırlı olduğundan yapıma harcanabilecek miktar belli. Yoksa bizim oyuncularımız da yönetmenlerimiz de yazarlarımız da teknik ekiplerimiz de hakikaten çok iyi. Çok kuvvetliyiz... Çok büyük işler yapabiliriz ama ne yapıyoruz, biz bir filmi 3 - 4 haftada bitirmeye çalışırken orada yurt dışında 4 ayda bazen bir yılda film üzerine çalışabiliyorlar. Bu nedenle bizim daha bütçe desteğine ihtiyacımız var. Türkiye'de çok önemli markalar, çok önemli kurumlar var. Onların sponsorluğunda çekilecek filmler hem onlara, hem filme, hem de izleyicilere hizmet edecek. Aynı zamanda izleyicilerin de bütçesine uyabilecek ortak noktada birleşirsek bu anlamda daha iyi yerlere gidebileceğimizi düşünüyorum.

        Türk oyuncular, dizilerimizden dolayı yurt dışında çok fazla tanınıyor. Örneğin İspanya'da sadece Türk dizilerini yayınlayan bir kanal var. Bu durumu sinemaya entegre ederek fırsata nasıl çevirebiliriz?

        Dizilerin bir şekilde orada bu kadar seviliyor olmasının aslında çok ciddi bir önemi var. Oradan gelen mesajı doğru almak lazım. Sanıyorum ki daha dramatik ve romantik aşk hikâyelerini çok seviyorlar. Biraz bunların çok gittiğini görüyoruz. Sinema filmlerinde belki komedi olarak biraz daha zorlanıyoruz. Çünkü komedi ister istemez kültürel bir mizah da gerektirdiği için oralarda anlaşılması güç. Bu nedenlerle biraz daha tonu, orta bir tona çekmek, tamamen komedi değil, tamamen dram da değil, orta bir tonda bir şeyler yapmak bu anlamda iyi olabilir. Bu süreci daha da çabuklaştırmak için oradan iyi bir yapım firmasıyla buradan bizim iyi bir yapım firmamızın birleşmesi ve ortak bir çalışma yapması mantıklı olabilir. Çünkü onlar kendi izleyicilerini biz de kendi izleyicilerimizi iyi tanıyoruz. Ortak çalışma alanları oluşturabilirsek bence film adına da oralarda bir başarı sağlamamız mümkün olabilir. Bizim filmlerimizin oraya uyarlanmasından bahsediyorum. Benim bahsettiğim şey iki tarafı da birleştirip Türk oyuncularla İspanya'dan bahsediyorsak; İspanyol yapım şirketinin uygulayıcı yapımcısı ile bizim uygulayıcı yapımcımız projeyi tamamen birlikte gerçekleştirmeli ve ona göre özel bir çalışma yapmalı. Böyle bir çalışma belki iyi bir sonuç doğurabilir. Çünkü dizinin, oturup arka arkaya bir yıl boyunca izleyecek, vaktini dolduracak ve oyuncuları sevecek, onlarla bir bağ kurduracak bir gücü var. Ailenden biri gibi oluyorlar ve bu hissiyatı yaşıyorsun ama sinema filminde bu olmuyor. Sinema filmi kalitesinde dijitale üretilen projeler, bunlarla ilgili çok güzel platformlar var ve bu çok sevindirici. Belki sinema filmi özelinde değil ama sinema filmi kalitesinde ve o özende çekilmiş dizileri yurt dışında duyurmak şu anda bizim en kısa vadede yolumuz olabilir.

        'Dilberay'a dönelim... İzleyicilerin filmden özellikle hangi duygular içinde hangi mesajları almasını umuyorsun?

        Kendi özelimde izleyicilerin almasını çok istediğim bir şey var; çok uzun yıllardır da üzerine düşündüğümü bu filmde de görüyor olmak zaten beni çok heyecanlandırdı. Eğer bu izleyicilere de geçerse bazı önemli sorunlar çözülebilir. Bu da şu; çoğu hareketlerimiz aslında bize üst kuşaklarımızdan geliyor. Küçüklükte babamızdan, annemizden ne gördüysek sonraki yaşlarımızda, çocuğumuz olduğunda ister istemez biz de o ezbere davranışları gerçekleştiriyoruz. Dayak gibi, kızına sevgi göstermenin yanlış olduğu düşüncesi gibi ya da kızların eğitim almaması gibi düşüncelerin eski dönemden gelen bir aktarım olduğunu düşünüyorum. Bizim hikâyemiz de bana bunu hissettirdi. Çünkü bunu kıracak olan ve gelecek nesle aktaracak olan bizleriz. Örneğin "annem böyle davrandı çünkü onun annesi de böyle davranmıştı. O da böyle yaptı ben de böyle yapacağım" bilinçaltından çıksak, sorunların üstesinden gelebileceğimizin bir formülünü bulabileceğimizi hissediyorum. İşte bu durumun izleyicilere geçmesini çok isterim. Filmin genel bütününe baktığımda da Dilber Ay'ın bir pes etmeme ve güçlü bir duruşu var. Genel olarak insanlar adına bahsediyorum; günlük hayatımızda daha ufak tefek şeyleri dert ediyor oluyoruz. Büyük şeyleri de dert eden insanlar var elbette ama Dilber Ay'ın yaşadıkları çok fazla ve bütün bunlara rağmen müzikse müzik, başka bir meslekse başka bir meslek fark etmez, tutkulu olduğu şeye tutunması, hayatına devam etmesi ve ondan vazgeçmemesi bence çok önemli bir resim. Bunun da çok güzel ilham olacağını düşünüyorum. Yaşadıklarıyla alakalı zamanı geldiğinde bir duruş sergilemesi, içimize atmanın doğru olmadığını, bizde başka rahatsızlıklar bırakacağını ifade edebilmesi, bir şekilde hayatını tersine döndürebilmesi çok büyük bir güç. O kadar fazla örnek var ki...

        Büşra Pekin, film için Dilber Ay ile özdeşleşmiş şarkıları seslendirdi. Pekin, oyunculuğunun yanı sıra sesiyle de dikkat çekecek.
        Büşra Pekin, film için Dilber Ay ile özdeşleşmiş şarkıları seslendirdi. Pekin, oyunculuğunun yanı sıra sesiyle de dikkat çekecek.

        Bundan önceki röportajımızdan hemen sonra yaşayacaklarımızdan bihaberdik. Pandemi, zihinlerimizi allak bullak etti. Bunun yanı sıra her duygumuzu sorgular hale geldik. Aynı zamanda 'Her şerde bir hayır var' misali birçok öğreti edinmemizi sağladı ve sahip olduğumuz birçok öğretinin altını kalın kalın çizdi. Bu konuda sende durum nedir?

        Pandemi gerçekten bütün dünyada bir şeyleri dönüştürdü ve farklı bir noktaya getirdi. Ben çalışmayı çok seven bir insanım ama çalışmadığım dönemlerde evde vakit geçirmeyi de çok severim. Evde çalışmayı, bir şeyleri evden okumayı, araştırmayı seven biriyim. O yüzden bu anlamda pandeminin beni özellikle ilk yılında neredeyse hiç zorlamadığını söyleyebilirim. Çoğu insan için çok zordu, tahmin edebiliyorum. Fakat ikinci yılında sevdiklerimi, onlara sarılmayı, sosyalleşmeyi özledim, bir sürü şeyi özledim. Daha çok kıymet bilir hale geliyorsun. Ailenin, sevdiklerinin, zamanın kıymetini anlıyorsun, elbette bunları biliyorduk ama pandemi bize bunu keskin bir şekilde hatırlattı. Evde de kaliteli zaman geçirilebileceğinin de öğretisini genel olarak herkese gösterdi. Ben bundan zaten faydalanıyordum ama bunun biraz daha altını çizmiş olabilir.

        Büşra Pekin, bir babanın çocuklarıyla olan ilişkisini hikâye edinen 'Mutlu Aile Defteri'nde 'İsmet' karakterine hayat verdi.
        Büşra Pekin, bir babanın çocuklarıyla olan ilişkisini hikâye edinen 'Mutlu Aile Defteri'nde 'İsmet' karakterine hayat verdi.

        Pandemi, yaşadığımız günün kıymetini bilmemiz açısından bir değere sahip oldu.

        Eğer ki biz zarardan bir kâr çıkarabilirsek en doğrusu bu. Yoksa hayat bir türlü geçmiyor. Olumsuzluklarda bile kendimize, "evet bu oldu ama bende böyle bir şeye hizmet etti, dünyada böyle bir şeye hizmet etti' diyebilmek gerekiyor. Doğayla alakalı biraz daha önlem almamız gerektiğini herkes bir şekilde anladı. Temizliğin ve hijyenin ne kadar önemli olduğunu bütün insanlık anladı.

        'Mucize' filminden bir fotoğraf.
        'Mucize' filminden bir fotoğraf.

        Yakın zamanda babanı kaybettin. Kız çocuklarının asıl babalarını kaybettikten sonra büyüdükleri düşünülür. Sende öyle oldu mu?

        Oldu... Babamla çok sıcak, çok güzel bir ilişkimiz vardı, derslerimizi birlikte çalışırdık, birlikte sanatla ilgilenirdik, sosyalleşirdik, çok ortak yönümüz vardı. Babamın ablam ve benimle çok güzel bir ilişkisi vardı. Babamı kaybettikten sonra bir şey olduğunu uzun bir süre tam olarak anlayamadım. Babam İzmir'de yaşıyordu, ben de İstanbul'da yaşadığım için başlarda tam olarak anlayamadım. O kabullenme süreci hâlâ tam olabilmiş değil. Sesi kulağıma geliyor. Evet, büyütüyor... Acı duruyor ama alışıyorsun bir şekilde, değişik bir durum. Ben ilk defa böyle büyük bir kayıp yaşadım, Allah gecinden versin herkese ama çok seviyorum onu ve çok özlüyorum. Bir taraftan da kendimizi bırakmadık, bir şekilde hayatın içerisindeyiz ama özlem çok büyük. Mekânı cennet olsun. Babamın da güzel Dilber Ay ablamızın da ruhları şâd olsun.

        ÖNERİLEN VİDEO
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ