Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Dünya ABD Ortadoğu'da yeni diplomasisini test ediyor

        KEMAL PEHLİVANOĞLU / HABERTURK.COM

        Son yıllarda yaşanan ve birbirinden bağımsız gibi görünen birkaç gelişmeyi (en son Kuzey Afrika'da yaşananlar) biraraya getirdiğimizde detaylara odaklanmaktan bir an 'uzaklaşıp' büyük resme biraz daha 'yakından' bakabiliriz belki.

        Bu arada Facebook ve Twitter değerlendi

        ABD'nin en büyük yatırım fonlarından ikisini yöneten Goldman Sachs ve JP Morgan son haftalarda dünyanın önde gelen ve yıldızları parlayan iki sosyal medya şirketine, onları fonlayarak, yatırım hamlesi yaptılar. Bu gelişme de bu şirketlere dair yeni değerlemelerin oluşmasına neden oluyor.

        ABD'de dört sosyal medya şirketinin toplam değeri çok kısa sürede Türkiye'nin üçüncü çeyrek GSYİH'nın üçte birine ulaştı

        En büyük sosyal internet şirketi Facebook'un tahmini değeri 50 milyar dolar, Twitter ve Facebook platformunda oyun sunan Zynga'nın değerleri de 10'ar milyar dolar. Son dönemin parlayan yıldızı Groupon'un değeri ise 15 milyar dolar. Bütün bu sosyal medya şirketlerinin şu an için yaklaşık toplam değeri; 85 milyar doları buluyor. Bunun neyi ifade ettiğini tam anlayabilmek için Türkiye GSYiH'sı içindeki payına bir bakalım. TÜİK'in açıkladığı en son rakamlar 2010 yılı üçüncü çeyreğe ait. Yaklaşık GSYİH 298 milyar TL . Yani beş yıllık dahi mazisi bulunmayan yeni bu dört şirketin değeri son değerlemeleriyle birlikte Türkiye'nin üçüncü çeyrek hasılasının 3'te 1'i büyüklüğünde.

        Fakat daha hâlâ emekleme aşamasındalar, nasıl yani!

        Peki bu derece ciddi ekonomik değere sahip şirketler ekonomik evrimleri açısından ne aşamadalar. Oldukça baştalar, emekliyorlar. Bu şirketlerin hiçbiri henüz borsaya kote olmuş, halka arz edilmiş değil. (Yahoo finance'a girip arama yaparsanız kolayca görebilirsiniz.) Finansmalarını onlarda 'gelecek gören' yatırım firmaları yapıyor. Bu şirketler şu anda güçlü bir gelir modeli oluşturabilmiş değil. Ağırlıkla yatırım şirketlerinden ve onlara güvenen bireysel yatırımcılardan sağladıkları fonlarla büyüyor, teknik imkanlarını geliştiriyor, çalışanlarına gelir dağıtıyorlar. Özetle hala 'geleceğe yatırım' aşamasındalar.

        Silikon Vadisi ve Wallstreet'te yeni teknoloji balonu kaygısı var

        Independent'taki “Bubble 2.0: Will the New Dotcom Boom Go Bust”(Balon 2.0: Yeni bir dotcom fiyaskosuna mı doğru?) adlı yazısında Stephen Foley; Silikon Vadisi'nde, 2000'de ABD'de yaşanan ve dünyayı ciddi şekilde etkileyen( yansımalarını Türkiye 2001'de Cumhuriyet tarihindeki en büyük ekonomik krizlerinden birini yaşayarak gördü) teknoloji sektöründeki yeni şirketlerin aşırı değerlenmesi ve ardından bu değerin köpük olduğunun anlaşılması ve patlamasıyla yaşanan krizin yeniden tekerrür edeceği kaygısının başladığını söylüyor, ona göre Wall Street de istim üzerindeymiş. Foley böylesi bir değer patlamasında sürdürülebilir iki rotanın altını çiziyor. “Şirketlerin yeni kullanıcılar edinerek büyümelerini sürdürmeye devam ederken bir yandan reklamcılardan ve diğer kaynaklardan gelir elde etmenin yeni yollarını bulmaları. Ya da herhangi bir iş atılımı yapmaya gerek duymadan, girişim sermayesi fonlamasına ya da özel pazar payı satışlarına katılmayan sokaktaki orta halli yatırımcıları çekmeleri.”

        Her halükarda güçlü bir vitrin oluşturmak gerek

        Her iki rota da aynı istikameti gösteriyor. İnsanların gözlerini daha çok kendilerine çekmeye çalışmak, güçlü bir vitrin oluşturmak. Bu sektör aynı zamanda ABD hükümeti için de kritik önemde, zira 2008'de yaşanan ekonomik krizle birlikte mortgage sektöründen çıkan para için bir yön bulmak gerekiyor. Üstelik kurtarma paketleri ile birlikte piyasaya da ciddi miktarda karşılıksız para sokulmuş durumda.

        2008 krizi Silikon Vadisi'ni stratejik olarak öne çıkardı

        Obama yönetimi iktidara geldiğinde iki alana özellikle vurgu yapıldığı görülüyor. Bir tanesi yeşil enerji diğeri de inovasyon ve inovasyon beşiği bilişim. Yeşil enerji sektör olma yolunda kuluçka evresini pek aşabilmiş değil. Devlet sübvansiyonlarıyla ayakta durmaya çalışıyor. Kriz patlak verdiğinde bu sektörün oluşmasında öncü rol üstlenen Almanya'da bile sübvansiyon önemli bir tartışma konusu oldu. 'Silikon Vadisi' ise bu durumda krizle birlikte de daha çok öne çıkıyor.

        Silikon Vadisi'nde de yeni dönemin gözdesi sosyal medya ağları ve bulut işlem kritik önemde

        'Silikon Vadisi'nde yeni dönemin gözdesi ise sosyal medya ağları. Bu mecra aynı zamanda,'Cloud computing'(Bulut işlem) denen bütün bilgisayar işlemlerinin, internet üzerinden, bilgisayara depolanmayı gerektirmeden yapılmasını sağlayan yeni endüstrinin de vitrini. 2008'den sonra ABD yönetimi özellikle de Dışişleri Bakanlığı'nın bu endüstriyi dış politikaya eklemlemek için gayret gösterdiği, endüstrinin devleriyle dirsek temasında olduğu, dış politikaya yönelik yeni söylemler ürettiği görülüyor.

        'Yeni Normal' gereği "Bush tipi demokrasi getirme" söyleminden "Obama tipi demokrasi getirme" söylemine geçiş.

        Böylece hem dünya sosyal medya'nın ve endüstrisinin boy gösterdiği, rüştünü ispatladığı ve kendisine yönelik talebi arttırdığı bir podyuma dönüşmüş oluyor hem de ABD dışişleri politikası Bush döneminden geliştirdiği yöntem açısından da farklılaşıyor. Son aylara bakalım. Kuzey Afrika'da yaşanan “Arap Bahar”'ı zihinlerimizde ilk anda bir demokrasi mücadelesi çağrışımı yapıyor. Bir yandan doğru da. Fakat bu hikayenin ana ekseni değil gibi. Daha ziyadesi ile Bush stili 'agresif' bir “demokrasi getirme” yönteminden, 2008'de yaşanan(1929 Büyük Buhranı'yla kıyaslanan) ekonomik kriz sonrası dillendirilen “Yeni Normal” icabi, Obama stili 'tatlı dilli' bir “demokrasi getirme” yöntemine yani ekonomik hedeflere 'Yeni Normal' gereğince farklı tarzda ulaşmaya geçiş yaşanıyor gibi.

        Kuzey Afrika'yı ve Ortadoğu'yu bu noktada özel kılan unsurlar var

        Bu noktada Kuzey Afrika'yı ve Ortadoğu'yu özel kılan unsurlar da var. Bu bölgenin nüfusunun toplam yaş ortalaması 20-30 yaşları arasında seyrediyor yani dünyanın 'en genç' bölgelerinden biri. Üstelik sosyal medyaya en çok rağbet gösteren segmentte bulunuyor. Lakin bölgedeki despotik yapılar yüzünden bu pazarın genişlemesi risk taşıyabiliyor. Ortadoğu'daki despotik yapılarla devam etmemek 'Yeni Normal'in gereği gözüküyor. Üstelik AB'yi de bu rejimler sürdüğü müddetçe ve bölgedeki ekonomik durgunluk derinleştikçe kendi birliğine akacak göçmenler ürkütüyor. AB'de hem Alman hem de İngiltere Başbakanı kısa süre önce ardı ardına 'çok kültürlülüğün' fiyaskoyla sonuçlandığı açıklamaları yaptılar. İspanya Başbakanı da bu ülkeler için yoğun göç baskısını önleme adını yeni bir Marshall Planı önerisi getirdi.

        Dünya çapındaki krizlere çözüm yolu olarak silahın yerini klavye mi alıyor?

        Dünya tarihine bakıldığında dünyayı saran önceki buhranlardan çıkış yolu silah endüstrisi ve savaş iken bu görevi şimdi bilişim endüstrisi devralıyor olabilir. Facebook, Twitter gibi sosyal medya ağları ile 'bulut işlem''in yaygınlaşması ve görünürde 'özgürlük söylemi' ile yürüyen süreç ABD ve AB'deki 'gözetlemeye' yönelik düzenlemeler ile derinleşirse, bütün dünyayı bir 'gözetleme toplumuna'' dönüştürecektir, belki de 'Yeni Normal' askeri kontrolden daha etkin bir mekanizma yaratacaktır. Facebook kurucusu Zuckerberg'in sözünü anımsatmak gerek ' hedefim dünyanın en büyük ve en kapsamlı fihristini yapmak.'

        Bu düşünce çerçevesinde ABD dış politikası yeniden şekilleniyor, resmi sitesindeki raporuyla bunu duyuruyor.

        ABD Dışişleri Bakanlığı'nın resmi sitesinden Aralık 2010 tarihinde yayınladığı “The First Quadrennial Diplomacy and Development Review” adlı ve başlığı “Sivil gücü kullanarak liderlik etmek” olan 219 sayfalık rapor, ABD'nin dış politikasını nasıl şekillendireceğini anlatıyor.

        Raporda sosyal medyaya önemli rol biçiliyor.

        Bu raporda sosyal medyaya önemli rol biçiliyor. “Yaklaşımımızın bir parçası yeni cihazları ve teknolojileri kucaklamak ve internete bağlanma özgürlüğünü yeşertmek. İnternet teknolojilerindeki devrim – internet, SMS, sosyal medya ve yeryüzünde 4.6 milyar'dan fazla cep telefonunda bulunan sofistike mobil yazılımlar - bize diplomasinin ne anlama gelebileceği hakkında yeni bakış açıları kazandırıyor ve bunlar bize diplomasiyi geliştirirken ve diplomasi ile uğraşırken yeni araçlar sunuyor. Bu teknolojiler 21. yüzyılın iletişim, işbirliği ve ticaret platformları.”

        ABD diplomasisinde 'sivil güç aracılığıyla liderlik etmek' öne çıkıyor.

        Yine Dışişleri Bakanlığı bu raporunda 'sivil güç aracılığıyla liderlik etmek', "ulusal çıkarlarımızı daha iyi bir şekilde gerçekleştirmek ve ABD ordusu ile birlikte daha iyi hareket etmek adına sivil gücü yüceltmektir” diyor. Clinton resmi bakanlık sitesinde “ bu yeni yüzyıla liderlik etmek için farklı yollar denemeliyiz.” ifadesini kullanıyor. Amerikan çıkarlarını ve değerlerini ilerletemek için ilk planda diplomatlar ve sivil uzmanlara dayanılması gerektiğinin altını çiziyor. (Burada daha önceki büyük ekonomik krizlerin çözümünde savaşla devreye giren ordunun yerini bu yeni söylem ve bu söylemin gereği olan işlemler alıyor.)

        Bu yöndeki adımlar

        ABD dış politikasında diplomasi ve sivil insiyatiflerin öne çıkarılması gerekliliğine vurgu yapan bu yeni söylem doğrultusunda atılan adımlar neler? En son Kuzey Afrika örneğinde gördüğümüz üzere, dünyada dijital aktivizmi yaygınlaştırma adına kurulan “Youth Alliance Movements” hareketinin oluşum ve yapılanma zirvelerinde uluslararası alanda etkili büyük şirketler, ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilileri ve Obama'nın başarılı seçim kampanyasını yürüten Yeni Medya Ekibi hazır bulundu.

        Mısır'da sansürü aşmak için OpenMesh projesi geliştirildi, fakat başındaki kişi Kuzey Afrika'da olayların patlamasından bir yıl önce ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'la bir yemekte biraraya gelmişti.

        Başka ilginç bir ayrıntı daha var. Mısır'da beş günlüğüne internet kapatıldığında uluslararası düzeyde organize olan, gönüllülük esasına dayalı, internet bağlantısının olmadığı durumlarda dahi insanları birer router'a(yönlendiriciye) dönüştürüp bilgisayarları üzerinden birbirleriyle bağlantılarını sağlayacak yazılımlar geliştirme, fikirler üretme ve paylaşma platformu “OpenMesh Projesi” kuruldu.

        Kurucusu Şervin Pişavar da Techcrunch'ta, 7 Ocak 2010 yılında yani Kuzey Afrika'daki olaylar patlamadan neredeyse tam bir yıl önce ABD Dışişleri Bakanlığı'ndaki özel bir yemekte Hillary Clinton ile biraraya geldiğini anlatıyor.

        'O yemekte bazı fikirler filizlendi'

        “O yemekte ayrıca Twitter'ın kurucusu Jack Dorsey, Google'ın CEO'su Eric Schmidt ve Başka kişiler de vardı”... “ 21. yüzyıl diplomasi ve teknoloji hakkında konuştuk.” diyor. Dışişleri Bakanı Clinton'ın karşısında oturuyordum ona “ Dışişleri bakanı Clinton, diktatörleri düşürecek son kale router(yönlendirici)'dir” dedim. "O akşam Clinton'ın 21 Ocak 2010'da yaptığı 'internet fredoom speech'(internet özgürlüğü konuşması'nın) temelini oluşturacak bazı fikirler filizlendi.” diyor.

        Yazısına devam ediyor, “Bundan yaklaşık tam bir yıl sonra 25 Ocak 2011'de Kuzey Afrika'daki olaylar patlak verdi. Mısır'ın interneti ve mobil iletişimi tamamen engelleme kararı elektronik mühimmata dayalı bir savaşın dünyadaki ilk salvosu oldu. Bu yeni hudutta bizzat insanlar router ve yeniden asla engellenemeyecekleri ve susturulmalarının zor olduğu yeni teknolojilerle silahlandılar.”

        “ Mısır'da internet ve mobil ağlar engellendiğinde aklım hemen Bakan Clinton'a söylediklerime gitti. Devletin vatandaşlarını, iletişim ağlarıyla özgürce iletişim kurmasını ve koordine olmasını filtrelemesine ve engellemesine karşı koymanın tek yolu, devletlerin engellemekte zorlanacakları yeni bir iletişim teknolojisi hattı yaratmaktır. Bir ad hoc kablosuz mesh ağı. Aklıma OpehMesh geldi ve tweet ettim.”

        OpenMesh projesi aracısız uluslararası bir iletişim ağı oluşturmak için geliştirildi

        Open Mesh projesi; birbirlerine bağlanan mobil routerlar yaratarak mobil telefonların ve kişisel bilgisayarların onların üzerinden bağlanabileceği bir kablosuz ağ oluşturmak. İlk aşama insanların birbirlerine bağlanmasını sağlamak ve ardından dünyaya bağlanmalarını sağlamak. İkinci aşamada da intermittent uydu internet bağlantılarını kullanarak diktatöryel rejimlerde yaşayan insanların dünyanın geri kalanı ile, bilgi yükleyerek ya da indirerek, bağlantıda kalmaları amaçlanıyor. Pişavar fikrin temelinde “birbirimizi arada herhangi bir telefon, internet kablosu ya da fiber olmaksızın bağlayıp iletişime geçirecek, ülkeleri dolaşabilecek özel kablosuz teknolojiye dayalı bir ağ kurmak.” olduğunu söylüyor.

        Bu bir B planı mı?

        Fakat bu akıllara o zaman internet üzerinde sovuşturma ve kovuşturma yürütmek için devlete verilen yetkilerin giderek arttırılması yönünde düzenlemelerin yapıldığı ABD'nin Dışişleri Bakanı ile neden yakın temasta olduğu sorusunu gündeme getiriyor? Kimbilir bu ağ belki de, diktatöryel rejimlerin bilişim, internet pazarı üzerindeki engelleyici tutumlarına karşı bulunmuş ve geliştirme aşamasındaki bir çözüm, olası bir B planıdır.

        Avrupa sosyal medya pazarında 2015'te doyuma ulaşacak peki ya sonra

        Sosyal Medya ağlarının gelişim süreci açısından genç nüfusun ağırlıkta olduğu ülkelerin büyük bir önemi var. AB bölgesine bakıldığında ise bu alanda ileride bir daralma yaşanabilir. Piyasa araştırma şirketi eMarketer'ın 2 Mart 2011 tarihli raporuna göre, 2015'e gelindiğinde Batı Avrupa'da internet kullanıcılarının yüzde 64.4'ünün yani 141.9 milyon kişinin düzenli olarak sosyal ağ kullanacakları öngörülüyor. Yani 2009 yılına göre iki kat daha fazla. Fakat eMarketer yazarı ve analisti Elisa Tavilla bu hızlı artışın 2015'te doyum noktasına gelebileceğine ve Batı Avrupa'da her pazarın çevrimiçi kullanıcılarının üçte ikisinin sosyal ağ kullanıcısı olabileceğine değiniyor. Bu tarihe bir şey kalmadı “dört var”. Ondan sonra öngörü doğruysa pazar doyacak. Bu rakam sosyal medya şirketleri için yeterli mi pek değil.

        Ortadoğu pazarının doyuma ulaşması için ise, genç nüfusuyla birlikte, önünde daha uzun yol var.

        Peter Feuilherade 26 Mayıs 2010 tarihli 'Ortadoğu'da sosyal ağlara akın var.” adlı yazısında bölgedeki pazar araştırma şirketi Dubai Merkezli Spot on Public Relations'ın “Middle East and Africa Facebook Demographics” adlı raporundaki verilerden hareketle bölgede (Umman, Bahreyn, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Suudi Arabistan, Yemen, Irak, Lübnan, Suriye, Ürdün, Filistin, Libya, Cezayir, Tunus, Fas ve Mısır) sosyal medya şirketlerinden sadece Facebook'un kullanımının bölgedeki gazetelerin toplam satışlarını geçtiğini gözler önüne seriyor. Bu ülkelerdeki toplam gazete satışı ise yıllık 13.8 milyon 'Media Source Middle East'in raporuna göre. Ortadoğu'daki ülkelerin internet kullanım yaygınlığının ve altyapısının Avrupa ve ABD'ye göre oldukça düşük olduğu ve genç nüfus göz önünde tutulursa, bölgede demokratikleşme ile birlikte geleceğe dair nasıl bir potansiyele sahip olduğu görülüyor.

        Bundan beş sene önce ABD'de yazılan 'Yeni Medya ve Yeni Ortadoğu' adlı kitabın öngörüleri bir bir ortaya çıkıyor

        Bundan beş sene önce 2007'de basılan, Güney Kaliforniya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Kamu Diplomasisi proferösürü Philip Seib'in editörlüğünü üstlendiği “ New Media and the New MiddleEast”( Yeni Medya ve Yeni Ortadoğu) adlı kitap neredeyse bugünleri öngörüyor. Kitabın önsözünde “Yeni medya yeni bir Ortadoğu'nun ortaya çıkmasında tek başına etkili olamaz fakat demokratikleşme ve diğer reformlara kendini adamış insanların elinde değerli bir araç olabilir.” diyor.

        Kitabın başlıklarından biri “Politik bir araç olarak yeni medya”. Yazıda;“Ortadoğu'nun çoğu kesiminde internet erişimi sınırlı olduğundan zaman alacak olmasına karşın, uzun dönemde internet reform için çok daha güçlü bir potansiyeli olduğunu kanıtlayabilir. İnternet erişimi yaygınlaştıkça ve bölgede hatırı sayılır hale geldikçe internet üzerinden yürüyen politik canlılıktaki artışın insanların kendi ülkelerine ve dünyanın geri kalanına yönelik düşüncelerini değiştirmesi kuvvetle muhtemel. İnternetin interaktif doğası entelektüel fikirlere imkan vererek politik değişimlere yol açacak.” ifadeleri yer alıyor.

        'ABD'nin yeni diplomasisi Amerikan değerlerine daha az vurgu yapmalı. İnsanların hayatlarını doğrudan etkileyecek başka programları devreye sokmalı'

        2007'de bu kitabı yayınladıktan sonra Kuzey Afrika'daki olayların ardından 14 Şubat 2011'de kaleme aldığı “ABD diplomasisi ve Yeni Mısır “ adlı makalesinde Seib ABD diplomasisinde, onu geçmişteki dönemlerden ayıran, kırılmaya işaret ediyor; “ABD Dışişler Bakanlığı kısa bir süre önce Quadrennial Diplomacy and Development Review'i yayınlandı. Raporda ABD dış politikasına yardımcı olacak gerekli değişimlere vurgu vardı. Kamu diplomasisinde bunun anlamı uluslararası platformlarda ABD'nin değerlerine daha az vurgu yapmak (yani eski başkan George Bush gibi yapmamak) ve bu diplomasinin yöneltildiği insanlara hizmet adına daha fazla çaba göstermek.. hayatlarını doğrudan etkileyecek diğer başka programlar sunmak.” diyor.

        Seib kamu diplomasisinin ulusal çıkarlara hizmet etmesi gerektiğini söyledikten sonra, ABD kamu diplomasisi dünya tarafından ABD'ye hizmet eden bir propaganda gibi algılanırsa bunun ulusal çıkarlara hizmet etmeyeceğine dikkat çekiyor. Bu soruna çözüm bulmak için Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'a, ABD diplomasisinin kendisini baştan aşağı hizaya sokmasında model olarak kullanılabileceği başarılı örnekleri araştırmasını ve destek bulmasını salık veriyor.

        Özetle, ABD Dışişleri 'Yeni Normal'in gereğini yerine getirmeli diyor. Kuzey Afrika'da yaşananlar belkide bunun ilk örneklerinden olacak.

        'Yeni Normal'in ekonomik izdüşümünü geçen hafta Almanya'nın Hannover şehrinde düzenlenen uluslararası prestiji en yüksek teknoloji fuarlarından CEBİT'te neyin ana odak haline geldiğini gözlemlediğinizde tespit etmeniz mümkün.

        'Yeni Normal'in teknoloji alanındaki ipucularını CEBIT Fuarı verdi.

        Fuarın ana teması özellikle Kuzey Afrika'da yaşananlarla büyük sükse yapan sosyal medya ağların vitrinini oluşturduğu 'bulut işlem'. Eğer webmail kullanıyorsanız, Facebook'a post yolluyorsanız ve Flickr'a fotoğraf upload ediyorsanız, cloud computing üzerinden işlem gerçekleştiriyorsunuz demektir.

        Fuarın ana sloganı; 'bulut işlem işletmelerin tassaruf etmesini sağlar'.

        Yani 'bulut işlem ile, uygulamalara ve hizmetlere internet tarayıcı üzerinden ulaşılabiliyor, tüketicinin evindeki ya da ofisindeki bilgisayarlara herhangi bir yazılımın yüklenmesi gerekmiyor, işlemler internet üzerinde kayıt edilebiliyor. Bu da insanların ve şirketlerin veri depolama maliyetlerini aşağı çekiyor, bilgisayar kapasite sorununu da çözüyor, şirketlerin 'server'lara para harcaması gereksiz hale gelir' vurgusu var.

        'Bulut işlem oyunun kurallarını değiştiriyor, bütün ekonomi için itici bir güç kaynağı'

        Son zamanlarda bu alana ciddi yatırım yaparak alanın önde gelen şirketlerinden olmak isteyen Microsoft'un başındaki Ralph Haupter 'Bulut işlem oyunun kurallarını değiştiriyor, bütün ekonomi için itici bir güç kaynağı” diyerek bu olgunun ne vaat ettiğini açıklıyor.

        Yüzde 55'lik artış

        Dünya genelinde tüketicilerin yıllık olarak bulut işleme 2.2 milyar dolar harcadığı tahmin ediliyor. Bu yıl sektörün küresel gelirinin 3.5 milyar avro olacağı öngörülüyor. Bu projeksiyon tutarsa, geçen seneye oranla yüzde 55'lik bir yükseliş gerçekleşmiş olacak.

        Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olunur mu acaba?

        Aslında artışların daha yüksek seyretmesi de mümkün. Lakin şirketlerin ve bireylerin bulut işleme yönelik en büyük kaygısı herşeyin internet üzerinden yapılıp saklanmasıyla birlikte 'gözetleme toplumu'na dönüşme ihtimali.

        Yani ABD Diplomasinin 'Yeni Normal' uyarınca yaptığı "yeni sound check" Dimyat'a pirince giderken('demokrasi')evdeki bulgurdan(kişisel mahremiyetten)olma ihtimalini de getirmiyor değil.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ