Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Ekonomi Para İstanbul Tasarım Bienali,Silahının sırrı çözüldü!,İKSV,İstanbul Kütür ve Sanat Vakfı - Makro Ekonomi Haberleri

        İstanbul Kütür ve Sanat Vakfı (İKSV) 40 yıldır kültür ve sanat alanında yürüttüğü etkinliklere, Türkiye’nin uluslararası rekabet gücünü artıracak “tasarım” şemsiyesi açıyor. İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı, 13 Ekim-12 Aralık tarihleri arasında İstanbul Modern ve Galata Özel Rum İlkokulu’nda düzenecek sergilerin yanı sıra; konferansların da içinde yer alacağı “İstanbul Tasarım Bienali”nin (İTB) içeriği hakkında, Skytürk360’ta yaptığım “Business Class” programında bilgi verirken, “tasarımın” iş dünyası açısından önemini vurguluyordu... “Çok muhteşem fabrikalarımız var; ürünlerimizin kalitesi yüksek ama rekabetçilik açısından sorunluyuz. 2023 hedeflerine sadece üreterek, fiyat ve kalite rekabeti yaparak varamayız, marka yaratmak zorundayız” diyor, sohbetimizde de cebindeki telefonu göstererek “Bunun arkasında üretimin Çin’de, tasarımın California’da yapıldığı yazıyor. Artık Made in Turkey sürecini aşıp, Desing in Turkey yazdırmak zorundayız” vurgusunu yapıyordu...

        Türkiye tasarımda güçlü olmak için ne yapmalı? Bu soruyu kendisine soran Eczacıbaşı, "Eğitim yanıtını veremiyorum... Gördüğümüz bütün çirkinlikleri üretenler eğitimsiz insanlar değil” dedikten sonra, ABD’de Massachusetts Institute of Technology’den (MIT) kimya mühendisliği dalında master derecesiyle mezun olduğunu hatırlatarak “MIT gibi küçük bir üniversitede, okuduğum yıllarda yılda 6000 doktoralı öğrenci vardı, bizde fen dallarında bu sayı 300’ü geçmiyor” diye de ekliyor.

        GÜMRÜK MÜŞAVİRİ ZOR ANLAR YAŞADI

        Eczacıbaşı’nın İTB etkinliklerini anlatırken sözünü ettiği “Meksika silahları” belleğime çakılan bir soruydu... Medyaya “İKSV silahlanıyor” ya da “İKSV Meksika’dan silah ithal ediyor“ gibi başlıklar veren Eczacıbaşı’ndan işin aslını öğrenmek istediğimde, aldığım yanıt meslektaşlarıma verilenden farklı değildi: Sürpriz olsun! Bir gazeteciye aşırı doz merak yükledin mi olacağı budur; deşer de deşer ve o sürprizi, İTB’nin kapılarını ziyaretçilere açmasından bir gün önce de olsa ortaya çıkarır. Sürprizi açıklıyorum: Meksika’dan silah formunda viyolonsel getirildi... Olay şöyle gelişiyor... Eczacıbaşı ekonomi basını ile basın toplantısı yaparken, arkadaşları gümrüklerden Meksika silahlarının geldiği haberini ulaştırıyor. Gazeticiler de duyuyor... Suriye ile “savaş” gerginliği yaşadığımız bu günlerde, en çok da bu konu ilgi çekiyor. Aslına bakarsanız, Eczacıbaşı heyecanlanmakta haklı... Gümrüklerden “Meksika silahlarının“ geçirilmesi gerçek bir probleme dönüşüyor. İKSV’nin yurtdışından sipariş ettiği parçalar hakkında gümrük müşavirine bilgi verilirken “Silah formunda müzik aletleri” de aynı listeye konuyor. Gümrük müşaviri derin bir “Eyvah...” çekiyor, “Umarım bunlar Batı Avrupa’dan geliyordur” diyerek yükselen tansiyonunu düşürmeye çalışıyor. İKSV yetkililerinden gelen “Meksika” yanıtı durumun vahim olduğunu anlamaya yetiyor. Gümrüklere yapılan bin bir açıklama sonucunda “müzik aletlerinin” ülkeye girişleri mümkün hale geliyor. Keşke bütün silahlar bir prosesten geçirilip; sazlara dönüştürülebilse... Eczacıbaşı’nın “tasarım” bienali için kullandığı “İnsanları şaşırtmak ve soru sordurmak istiyoruz” cümlesi, tekrarlanacağa benziyor.

        ECZACIBAŞI ÇİFTİ EVLERİNDE DAVET VERDİ

        Oya ve Bülent Eczacıbaşı çiftinin önceki akşam, Yeniköy sırtlarındaki muazzam bir koru içindeki konaklarında, İTB eşsponsorları Ahmet Nazif Zorlu ve Ahmet Eren’in, destekçilerinden Faruk Malhan’ın da aralarında yer aldığı konuklarına verdiği davetteydik. Ev, tahmin edebileceğiniz gibi modern sanat müzesi gibi... Sakin ve yıllanmışlığın altında ezilmeyen özenli iç tasarım, konağın görkemini büyüleyici kılıyor. İlk göze çarpan Fikret Mualla tablolarının duvarlardaki müstesna yeri... 1993 yılında yitirdiği babası ve İKSV’nin kurucusu Nejat Eczacıbaşı da bu evde yaşamış. 1983 yılından beri İKSV’nin düzenlediği İstanbul Bienali ile İTB arasındaki en büyük farkı, bahçe terasında sohbet ettiğimiz İKSV çalışanlarına sorduğumda, “İstanbul Bienali salonlarından çıkıldığında, ‘bir sanat eseri’yle tanışmanın, insanın ruhunu yükselten etkisinin aksine, ‘belki de az önce önünden geçilen bir şehir kusurunun gerçekliği karşısındaki kayıtsızlıktan kaynaklanan utanç’ duygusunu veriyor olması” yanıtını alıyorum... Bu tanım en çok İTB’de “kusurluluk” temasını işleyen serginin küratörü Mimar Emre Arolat’ın hoşuna gidiyor..

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ