Filmekimi için 10 öneri
Bu yıl 29 Eylül- 8 Ekim tarihleri arasında gerçekleşecek Filmekimi, Cannes ve Venedik'te ödüller kazanan, eleştirmenlerin hayran olduğu ve daha şimdiden yılın en iyisi ilan edilen filmlerle geliyor karşımıza
50’yi aşkın filmin yer aldığı programdan 10 filmlik bir öneri listesi hazırladık. HT Pazar'dan mehmet Açar'ın haberi...
Aşkın Gücü (The Shape of Water)
Soğuk Savaş’ın ivme kazandığı 1960’ların başında, gizli bir devlet laboratuvarında temizlikçi olarak çalışan Elisa, acımasız deneylerde kullanılan insansı bir yaratığı kurtarmak ister... Her zamanki gibi seyirciyi öncelikle görsel atmosferiyle kuşatan ve gizemli dünyalara kapılar açan bir Guillermo Del Toro filmi. Venedik’te Altın Aslan kazandı.
Beni Adınla Çağır (Call Me by Your Name)
İtalyan yönetmen Luca Guadagnino, 1970’lerin sinemasına duyduğu tutkuyu yansıtan “Benim Adım Aşk” (2009) ve “Sen Benimsin”in (2015) ardından 1983 yılında geçen bir aşk hikâyesiyle geliyor karşımıza. James Ivory’nin Andre Aciman’in romanından uyarladığı film, Kuzey İtalya’daki evlerine gelen yüksek lisans öğrencisinden çok etkilenen bir gencin öyküsünü anlatıyor. Henüz gösterime girmedi ama şimdiden yılın en iyilerinden biri olarak ilan edilmiş durumda.
Kardaki İzler (Wind River)
“Sicario” ve “Hell or High Water” gibi iki gerçekçi ve kalburüstü suç filminin yazarı Taylor Sheridan, bu kez kamera arkasında. Karlar altında geçen bu polisiye filmin senaryosu da Sheridan’a ait. Her şey Wyoming’deki Rüzgârlı Irmak Kızılderili Koruma Bölgesi’nde bulunan bir cesetle başlıyor... Orman korucusu Cory (Jeremy Renner) FBI’ın gönderdiği deneyimsiz ajan Jane Banner (Elizabeth Olsen) ile olayı çözmeye çalışıyor...
Kare (The Square)
2014’ün en iyilerinden “Turist” (Force Majeure) filmiyle hatırladığımız İsveçli yönetmen Ruben Östlund, Cannes’da Altın Palmiye kazandığı “Kare”de Stockholm’daki bir sanat merkezinin artistik direktörlüğünü yapan Christian’ın öyküsünü anlatıyor... Kendine özgü mizah duygusuyla Cannes’da sadece jüriyi değil eleştirmenleri de çok etkileyen “Kare”, şimdiden yılın en iyilerinden biri olmaya aday.
Kutsal Geyiğin Ölümü (The Killing of a Sacred Deer)
Yunan yönetmen Yorgos Lanthimos, “The Lobster”da kurduğu tuhaf ve tekinsiz dünyaları, Nicole Kidman, Colin Farrell gibi Hollywood yıldızlarının oynadığı yeni bir filmle sürdürüyor. Senaryo, başarılı bir cerrah ve onu babasının yerine koymaya çalışan ergen bir delikanlı üzerine.... Ailelerin dahil olmasıyla olaylar, Lanthimos’un önceki filmlerindeki gibi yine beklenmedik, garip yerlere doğru gidiyor... Lanthimos’u sevenlere önerilir.
Sevgisiz (Nelyubov)
Andrey Zvyagintsev, komünizmin çöküşü sonrasında Rus toplumunun yaşadığı değişimi en iyi gözlemleyen yönetmenlerden biri... Zvyagintsev’in üstün yanı, büyük laflar ve iddialı öykülerden uzak durarak çağdaş meselelere insan ilişkileri üzerinden bakması... “Sevgisiz” boşanmanın eşiğindeki bir çifte odaklanıyor. Çocukları birden ortadan kayboluyor ve onu ararken kendileriyle yüzleşiyorlar. Cannes’da Jüri Ödülü alan film, katıldığı her festivalde ilgi odağı olmayı sürdürüyor.
Soygun (Good Time)
Benny ve Josh Safdie, “Go Get Some Rosemary” (2009) ve “Heaven Knows What” (2014) gibi filmleriyle tanınıyorlar. Gerçek çıkışlarını aslında “Soygun”la yaptılar. Film, başarısız bir soygun girişiminin ardından, polisin tutukladığı zihinsel engelli kardeşini kurtarabilmek için zamana karşı yarışan Connie’nin hikâyesini anlatıyor. Başrolde Robert Pattinson’un oynadığı filmin Oneohtrix Point Never tarafından yapılan müzikleri Cannes’da Soundtrack ödülü kazandı.
Üç Billboard Ebbing Çıkışı, Missouri (Three Billboards Outside Ebbing, Missouri)
“In Bruges” ve “Yedi Psikopat” gibi çok iyi yazılmış, ironik tat taşıyan suç filmlerinden tanıdığımız Martin McDonagh, inatçı ve kararlı bir kadının hikâyesini getiriyor karşımıza. Frances McDormand’ın canlandırdığı Mildred, tecavüz edilerek öldürülen kızının hesabını sormaya çalışıyor ve yetkililerin dikkatini çekmek için Missouri’de üç ilan panosunu kiralıyor. Diğer oyuncular arasında Woody Harrelson, Sam Rockwell, Abbie Cornish ve Peter Dinklage göze çarpıyor.
You Were Never Really Here
2011’de “Kevin Hakkında Konuşmalıyız”la eleştirmenleri şaşırtan bir işe imza atan Lynne Ramsay’in yeni filmi ezber bozan bir polisiye... Senaryo ödülüyle Cannes’ı boş geçmeyen film, kaybolmuş genç bir kız, uyumsuz bir savaş gazisi ve nüfuzlu devlet adamlarının dahil olduğu karmaşık ve şiddet dolu bir suç ağında olup bitenleri anlatıyor. Beklentilere göre gelişmeyen ve bir çeşit bilinmezliğe doğru ilerleyen bir film... Dolayısıyla, sadece denemelere açık sinefillere öneriyoruz.
Velayet (Jusqu’a la garde)
İlk uzun filmiyle Venedik gibi önemli bir festivalde en iyi yönetmen ödülünü kazanan Fransız Xavier Legrand, anne babası yeni boşanan bir çocuğun öyküsünü anlatıyor. Kâğıt üzerinde sıradan bir öyküymüş gibi görünebilir; ama ödül bir yana, eleştirmenlerin filmi övgülere boğduğunu unutmayın! Senaryoyu da yazan Legrand, gerilim unsurunu gerçekçi bir dramla birleştirmeyi başarıyor. Legrand, bu yılki Filmekimi’nin keşfedilen yeni yönetmeni olabilir.
