Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Sinema George Clooney yeni filmi The Midnight Sky'ı Habertürk'e anlattı

        Başrolünde ve yönetmen koltuğunda George Clooneynin yer aldığı, merakla beklenen The Midnight Sky, Netflix'te 23 Aralıkta yayınlanacak.

        Kıyamet sonrası bir dünyada geçen The Midnight Sky, Kuzey Kutbunda yalnız bir bilim insanı olan Augustine'nin hikayesini konu alıyor. Clooneynin canlandırdığı Augustine, çok geç olmadan Sully ile iletişim kurarak, astronotların esrarengiz bir felaketin tehdit ettiği Dünyaya geri dönmesini engellemeye çalışıyor. George Clooneynin rolü için 12 kilo verdiği The Midnight Sky, Lily Brooks-Daltonun çok sevilen Good Morning, Midnight” adlı romanından uyarlandı. Senaryosu Mark L. Smithe ait olan filmin dev isimleri; George Clooney, Felicity Jones, David Oyelowo, Kyle Chandler ve Demian Bichirla salgın koşulları nedeniyle çevrim içi buluştuk. Habertürk'e özel verdiği bu röportajda, usta oyuncularla filmin detaylarını, Oscar yolculuğunu, salgın sürecini ve daha fazlasını konuştuk.

        George Clooney, Aysun Öz'e konuştu...
        George Clooney, Aysun Öz'e konuştu...

        AYSUN ÖZ: İstanbuldan merhaba. Habertürk stüdyolarına hoş geldiniz.

        GEORGE CLOONEY: Merhaba, nasılsınız?

        A.Ö.: Teşekkür ederiz, siz nasılsınız?

        G.C.: Burada izole olmuş durumdayız ama iyiyiz. Siz iyi misiniz orada?

        A.Ö.: Teşekkürler. İstanbula daha önce geldiniz mi?

        G.C.: Evet evet. Çok kez geldim. Çok seviyorum İstanbulu. Bayılıyorum. Bence inanılmaz bir kent, büyüleyici bir kent. Ve büyük bir geçmişi var.

        A.Ö.: Sizi bu filmi çekmeye iten neydi, buna nasıl karar verdiniz?

        REKLAM

        G.C.: Öncelikle kitabı çok beğenmiştim, hikâyeyi çok sevdim. Bir evrenimiz var ve bu evrene iyi bakmamız gerekiyor. İnsanlığın evreni gözetmesi gerekiyor. Bu fikir hoşuma gitti. İnsanlığın kendisinin son derece kırılgan olduğu fikrini çok sevdim. Biz bir ülke olarak, dünya olarak artık bu farklılıkların, nefretin ötesine geçmeliyiz. Ve yeni yöntemler bulmalıyız. Birbirimizi sevmek için, iletişime geçmek için. Bence bunlar iyi konulardı.

        A.Ö.: Sizce Midnight Sky bir bilimkurgu filmi mi? Siz filmi nasıl tanımlarsınız?

        G.C.: Pandemi başladığından beri ne yazık ki çok da kurgu değil yaptığımız. Ama bence aslında bu bilimkurgu. Çünkü bir uzay gemisi ve bir kurgu var. Her şeyin ötesinde çok kişisel bir hikâye, kişisel bir öykü. Burada amaç eve dönmek ve birbirimizle iletişime geçebilmek.

        A.Ö.: Peki Netflix deneyimi nasıldı?

        G.C.: Harikaydı. Daha önce çalışmamıştım ama bir belgesel üzerine çalışmıştık. İnanılmazlardı. Çok profesyoneller. Bir film stüdyosuyla çalışmak gibi Netflixle çalışmak. Aynı süreçten geçiyorsunuz ve çok eğlenceliydi.

        REKLAM

        A.Ö.: Felicity Jonesun hamileliği çekimleri nasıl etkiledi? Bence sizin kararınız son derece önemli, hatta devrim niteliğinde olduğunu düşünüyorum.

        G.C.: Evet evet, aslında benim için sürprizdi. Çok geç bir dönemdeydi. Çekimler zaten başlamıştı. Ancak onun hamile olma fikrine bakacak olursak, bunu saklamayalım dedik. Buna karar verdik. Nihayetinde bu filmi, özellikle de filmin sonunu nihayetinde daha dokunulur ve önemli kıldı. Çünkü aslında burada hayatın devamından bahsediyoruz. Ve bir şekilde bu bizi çok gururlandırıyor. Felicity ve bebeğini çekimlerde çok koruduk.

        A.Ö.: Neden 2049? Yani film neden 2049da geçiyor. Pandemiden dolayı sanki o yılda yaşıyor gibiyiz. Hayat sanatı taklit mi ediyor sizce?

        G.C.: Filmin çekimlerine başladığımızda pandemi yoktu ama nihayetinde ortaya çıktı çekimler bittiğinde. Aslında burada iletişim kuramama ve eve dönüşü bulamama anlatılıyor. Sevdiğiniz insanlarla bir arada olamama durumu anlatılıyor. Bu da aslında şu an çok ilintili. Yaşadığımız dönemle çok ilişkili bir durum.

        A.Ö. : Gerçekten kuzey kutbunda, fırtınada çekimler yapıldı. Nasıldı? Çok merak ediyorum. Gerçekten nasıl bir deneyim?

        G.C.: Şimdi şunu söyleyeyim… İzlanda harika, insanları harika... Ama aslında kutuplarda çekim yapmak çok da keyifli değil çünkü netice kar fırtınaları var ama buna ihtiyacımız vardı. Sonuç bizi çok memnun etti. Sonuçta başka bir yerde bu kadar tatmin olamazdık.

        A.Ö.: Çekimlerin hangi aşamasında salgın başladı? Salgın filmi nasıl etkiledi?

        G.C.: Çekimler bitmişti. Şubatın bir tarihinde çekimler bitti, sonraki hafta her yer kapandı. Dolayısıyla aslında çekimler bitmişti, prodüksiyondan sonra müzik, kurgu, her şey burada, evlerde yapıldı. Tam da sizinle nasıl konuşuyorsak biz evlerdeydik. Sıra dışı bir durum yaşandı. Evden yapıldı her şey.

        REKLAM

        A.Ö.: Dünya meseleleriyle çok yakından ilgilenen bir aktörsünüz ve ilgilendiğiniz pek çok konu var. Dünyanın geleceğini nasıl görüyorsunuz?

        G.C.: Ben pozitif yaklaşıyorum. Bence tünelin sonunda ışık var. Aşı için umut olduğunu düşünüyorum. Muhtemelen ilkbahar itibariyla pek çok kişi aşı olmuş olacak. Özellikle zayıf bünyeye sahip olan kişiler… Ekonomiler tekrar açılabilecekler ki bence bu son derece önemli. Benim ülkeme bakacak olursak, ülkemde artık basını düşman olarak görmeyen bir başkana sahibiz ki bu bence son derece önemli. Aynı zamanda gelecek konusunda da umutluyum.

        A.Ö.: Siz geçmişte Oscar için pek çok kategoride yarıştınız ve pek çok da adaylığınız var. İki kez de Oscar’ı kazandınız. Bu filmde beklentileriniz nedir?

        G.C.: Aslında bence filmlerle ilgili beklentileriniz olamaz. Mümkün mertebe elinizden gelen en iyi ürünü ortaya koyarsınız. Eminim zaten gazetecilik için de pek çok ödül vardır ve işinizi yaparken beklentileriniz olmaz değil mi? Sadece işinizi yaparsınız, biri size ödül verirse ne kadar güzel” dersiniz ama bu konuda işi yaparken beklentileriniz olmaz. Ben de işimle ilgili olarak aynı şeyi hissediyorum. Yani neticede bu işi yapıyoruz ve hayatımızı bundan kazanıyoruz.

        REKLAM

        A.Ö.: Yönetmenliği mi, oyunculuğu mu daha çok seviyorsunuz? Sizce hangisi?

        G.C.: Yönetmenliği daha çok seviyorum. Yönetmenlik eğlenceli çünkü neticede yönetici siz oluyorsunuz, herkesi siz yönetiyorsunuz.

        A.Ö.: Çok teşekkürler. Umarım gelecekte İstanbulda görüşürüz.

        G.C.: Teşekkürler.

        *

        KYLE CHANDLER - DEMIAN BICHIR

        AYSUN ÖZ: Merhaba, hoş geldiniz. İstanbula daha önce hiç gelmiş miydiniz?

        REKLAM

        DEMIAN BICHIR: Hayır ama gitmek çok isterim.

        KYLE CHANDLER: Tam da bu durumla ilgili yorum yapıyordum. Çünkü genelde birileri bize geliyordu ya da biz dünyayı dolaşıyorduk. Bu seferki fantastik oldu.

        A.Ö.: Yönetmen George Clooney ile çalışmak nasıldı?

        K.C.: Kim?

        D.B.: (Gülüyor.)

        K.C.: Eğlenceli ve hoştu. İyi bir deneyimdi. İyi bir film oldu. Ben ve eşim dün akşam projenin son halini izledik ve o bence harika, muazzam bir iş yaptı. Ortaya çıkan bu iş için tüm parçalar bir araya gelmiş oldu.

        D.B.: Evet, katılıyorum. Zaten Georgeun yönetmenlik yaptığı filmlere hayrandım. Sanırım tüm o filmleri, buna hazırlanmak için yaptı. Çünkü şüphesiz, bu yönetmen olarak en iyi filmi. Oyuncu olarak da en iyi işlerinden biri. O fantastik ve olağanüstü. Son derece çekici, cesur bi karakter yarattı. Ve bu en iyi filmlerinden biri diyE düşünüyorum. Bu benim bayıldığım bir film oldu.

        REKLAM

        A.Ö.: Peki sizi bu role çeken neydi? Karakteriniz senaryoda okuduğunuzda ne hissettiniz?

        K.C.: Role çok fazla adapte oldum çünkü neticede bana ödeme yapacaklardı. Henüz o parayı görmedim ama bana ödeme yapılacağı söylendi. Dolayısıyla rol bana çok çekici geldi. Bu karakterleri seçmelerinden çok etkilendim. George buna karar vermişti. Karakterlerin yaşları aslında koşullardan dolayı duruma değer kazandırdı. George kalpten bir çeşit bağlılık olduğunun farkında. İnanılmaz bir durum aslında. Birine aşık olduğunuzda böyle hissedersiniz. Hikâyedeki benim kısmım, bir aşk hikâyesi gibiydi. Tüm ekip inanılmazdı. Demianla birlikte çalıştım. Birlikte oynadığımız kısımlar gerçekten harika bir deneyimdi. Kusura bakma çok konuştum.

        REKLAM

        D.B.: Yok yok, kesinlikle sana katılıyorum. Bana göre, burada güçlü bir hikâye yaratıldı. Güçlü bir senaryo, Somut karakterler vardı ve bunu bulmamız bizi çok şanslı kıldı. Bu kadar yetenekli oyuncuların bir araya geldiği, George Clooney gibi bir oyuncunun olduğu bir yapımda yer almak çok seyrek yaşanır. Bence burada insan deneyimi devreye giriyor. Yani kaç tane oyuncuyla karşılaşıp, bir araya geleceksiniz ki? İnsani deneyim çok önemli. Felicity, David, Tiffany, Kyle… Tüm oyuncu ekibi çok iyiydi. Her şeyi bir rüya haline getirdiler. Bu bir rüya projesiydi. Çok gurur duyuyorum bu filmle. Bundan daha fazla gurur duyamazdım.

        A.Ö.: Siz dünyayı böyle bir durumda bırakıp, çekip gider miydiniz?

        K.C.: Yok yok, eğer dünyayı böyle bir durumda bıraksaydım eşim beni öldürürdü. Haydi bu gereken işleri yap, evi temizle, süpürgeyi al!” diyor zaten eşim bana. Böyle bir şey yapsaydım izin vermezdi.

        D.B: Bilmiyorum. Benim karakterime bakacak olursak, Sanchez yalnız biri. Dolayısıyla, ona göre çok kolay bir seçenek bu. Sanchez olarak baktığımda zaten pek çok misyon mümkün. Gerçeklikten kaçmaya çalışan bir karakter bu. Beni bu projeye çeken şeylerden biri de Amerikan filmlerinde çok fazla Meksikalı karakter olmuyor. Astrodinamik alanında çalışmıyorlar. Gidip uzayda bir görevleri olmuyor. Bu çok önemliydi. Benim için büyük bir artıydı.

        REKLAM

        *

        DAVID OYELOWO - FELICITY JONES

        AYSUN ÖZ: George Clooney yönetmeninizdi. Onunla çalışmak nasıldı?

        DAVID OYELOWO: Çok keyifliydi. George Clooney inanılmaz eğlenceli biri ve bir hikaye anlatıcısı olarak da çok eğlenceli. Aynı zamanda kendini çok ciddiye almayan biri. Bu bizi çok rahatlatıyor. Yani dünyada bu kadar çok sevilen biri ama kendini çok da ciddiye almıyor. Dolayısıyla, onunla çalışırken korkularınız olabilir, çünkü “George Clooney”le çalışıyorum diye düşünüyorsunuz ama aslında bir süre onun etrafında gezindikten sonra bunlar yok oluyor. O harika biri.

        REKLAM

        A.Ö.: Felicity, film çekerken hamileydin. Bu deneyim nasıldı? Bu film bebeğinin ilk filmi değil mi?

        FELICITY JONES: Evet evet kesinlikle... Hamileydim ve bu bebeğimin ilk filmi. Georgeun sürecinde gelişti aslında. O bu durumu kucakladı. Memnuniyetle karşıladı. Harika bir ek olur diye düşündü. Bu beni çok rahatlattı açıkçası. Çünkü ben de aslında endişeliydim. Bu işi alabilir miyim, alamaz mıyım” diye düşünüyordum ama bu kadar pozitif biriyle çalışmak ve hamile olmamın bu kadar sorun olmaması beni çok rahatlattı. Çok da keyifliydi. Tüm diğer iyi yönetmenler gibi aslında ne istediğini bilen biri George. Dolayısıyla, bu kadar esnek olabilmek, iyi adapte olabilmek son derece özel. Nihayetinde benim en iyimi ortaya çıkardı. Tüm bu çekimler boyunca George çok çevikti, hareketliydi. İyi anları yakaladı. Dolayısıyla, bu da filmin ruhuna yansıdı.

        REKLAM

        A.Ö.: Midnight Sky 2049da geçiyor. Sanki salgından dolayı biz de şu an 2049da yaşıyor gibiyiz. Acaba hayat sanatı mı taklit ediyor?

        D.O.: Evet kesinlikle. Tam da böyle söyleyebiliriz. Aslında biz hayattan önce sanatı yapmıştık. (Gülüyor.) Daha sonra pandemi ortaya çıktı. Midnight Sky’ın çekimleri bitmişti pandemi ortaya çıktığında. Bir bilimkurgu filmi yaptık diyorduk, birden fantezi gerçek oldu. İşte şimdi hiç düşünmediğimiz bir şeyin ortasındayız. Hiç bunu tahmin etmemiştik. Film aynı zamanda, bizim birbirimizle olan bağlantımızdan da bahsediyor. Dolayısıyla bir utanç bence. 2049a bu kadar yaklaşmamız biraz utanç getiriyor tabii ki. Ama biraz evrene nasıl davranmamız gerekiyor diye düşünmemiz gerekiyor Film de bize bunu söylüyor.

        A.Ö.: Bu filmde rolü kabul etme süreciniz nasıl gelişti? Okuduğunuzda ne düşündünüz? Neler hissettiniz?

        REKLAM

        F.J.: Film ve karakterler aslında belli başlı konuları keşfediyorlardı. Ne yazık ki hepimizin kalbine ve ruhuna yakın konular var. Yalnızlık, izolasyon, bağlantı ne anlama geliyor? Biz nelere değer veriyoruz? Bu konular ele alınıyor çünkü aşırı uç bir durumdaydılar. Yollarını bulmaya çalışıyorlardı. Hayatımız neye benziyor, bunu düşünüyordu karakterler. Ben kitapta da bunu görmüştüm. Biraz zehirleyici gibiydi. Bir yalnızlık keşfi var sanki. Önceliklerimiz neler... bunu göz önünde bulunduruyor. Mesela Georgeun karakterine bakarsak, her zaman keşfe önem veriyor. Aile bağlantısındansa, iş hayatına önem veriyor ve bunlar üzerine düşünüyor. Filmin duygu dolu bir sahnesi bu. Filmde daha büyük sorulara değiniliyor ve aynı zamanda bizi son derece kışkırtan noktaları da var. Eğlenceli bir biçimde kışkırtıyor.

        A.Ö.: Siz dünyayı böyle zor bir durumda terk eder miydiniz?

        D.O.: Hayır. (Gülüyor.) Umarım bırakmayız. Karakterlerimizde de zaten başka bir gezegeni bulmaya çalışıyoruz filmde. Ve tek amacımız dünyayı kurtarmak. Umarım böyle bir şey yaşanmaz. Umarım bu dünya böyle bir biçimde bırakmayız.

        Şurada Paylaş!

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ