Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Politika AK Parti kurucu üyesi Ayşe Böhürler, Kübra Par'a konuştu

        KÜBRA PAR / GAZETE HABERTÜRK

        FOTOĞRAFLAR: ECE OĞULTÜRK

        Ayşe Böhürler AK Parti’nin 13 kadın kurucusundan biri. Müslüman kadınların özgürleşmesi için yıllarca hem Kemalist rejimle hem de muhafazakâr mahallenin erkek baskısıyla mücadele etti. İslamcı kadın hareketinin öncü isimlerinden biri olarak Erdoğan’ın feministlere yönelik sert eleştirilerini ve “Kadınlar erkeğe Allah’ın emanetidir” sözlerini nasıl karşılıyor? Erdoğan’ın kadın perspektifi onu tatmin ediyor mu? AK Parti döneminde yapılan hatalar neydi? Muhafazakâr kesim nasıl bir değişim geçirdi? Aklımda bu sorularla kapısını çaldım...

        ‘ERDOĞAN CENAZEYİ KADINLARIN KALDIRMASINI YADIRGAMIŞ OLABİLİR"

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Kadınlar erkeğe Allah’ın emanetidir” sözlerini İslamcı kadın hareketine çok emek vermiş biri olarak nasıl karşılıyorsunuz? Kadını ikincileştiren bir politika üretilmeye çalışıldığını göstermiyor mu?

        Bu Kuran’da geçen bir ayettir. O muhafazakâr bir erkek ve o ideolojiden bakıyor. Feminist, solcu, Marksist bir kadın gibi düşünmüyor elbette.

        Ama emanet olunca bir özne olamıyorsunuz!

        Niçin olamayasınız? Kuran “Mümin erkekler, mümin kadınlar” diye hitapta bulunur. Kadınları kul olarak gördüğünü söyler. Diğer taraftan toplumsal bakış açısından da güçlü olan erkeğe kadını emanet ederek merhamet duygusunu benimsetir.

        Tayyip Erdoğan’ın kadın perspektifi sizi tatmin ediyor mu?

        Ben verdiği emeği görüyorum. Kısıklı’da partinin programı hazırlanırken kadın sorunlarının çözümüne verdiği önemi hepimiz gördük. Laik kesim AK Parti’den Marksist bir kadın hareketi bekledi, ama biz başka bir yerde duruyoruz. Bu beklenti de durumu olduğundan daha karamsar gösteriyor. Kadın okuryazarlığını artıran, kadın cinayetlerini, töre cinayetlerini ilk gündeme getiren AK Parti’dir. Kadınların desteklenmesi, mikro kredilerin verilmesi, cinsiyetçi yasaların kaldırılması, kadınların korunmasını sağlayan önlemlerin alınması... Sayabileceğim 20’den fazla önemli yasal değişiklik var. Bütün bunları “Kadınları ikinci plana atıyor” dediğiniz partinin başkanı ve ekibi yaptı. Biz Sayın Erdoğan’dan feminist gibi konuşmasını bekliyoruz, öyle bir şey çıkmaz.

        Özgecan Aslan cinayetinden sonra erkeklere seslenmek yerine kadınlara seslenmesini, Aylin Nazlıaka’nın dansına çatmasını ve feministlere karşı söylemlerini nasıl karşıladınız?

        Kendisi dindar ve muhafazakâr bir insan ve doğal olarak politikalarını o şekilde yönlendiriyor. Belki orada kadın eylemlerinin ön planda olması ve kadınların cenazeyi kaldırmasını bir muhafazakâr olarak yadırgamış olabilir. Söyleme değil de yapılanlara bakmak lazım.

        Muhafazakâr olmayan kadınları hedef alan sözleri rahatsız edici değil mi?

        Partinin tarihinde buna çok sık rastlamıyoruz aslında. Yeni dönemde dilin saldırganlaşması, karşılıklı dilin kabalaşmasıyla ilgili.

        ‘BIRAKIN KADINLARI ÇOCUK İSTEMEYEN DİNDAR ERKEKLER VAR'

        “Üç çocuk, kürtaj yasağı” gibi söylemler muhafazakâr Türk erkeklerinin kendi eşleri üzerinde baskı kurmalarına zemin yaratıp cesaret vermiyor mu?

        Yer yer ben de böyle düşünüyordum ama genç nüfusa baktığımda farklı bir tablo görüyorum. Bırakın kadınları çocuk istemeyen çok fazla dindar erkek var. Zamanın ruhu değişti. Bu tür söylemler baskıya dönüşmüyor. Öyle ezilen dindar kadın tablosu yok! Ya da tüketim tutsağı olmuş, burjuva kadın. Emek, adaletten söz eden, yoksulların, işçilerin haklarını savunan bir gençlik de var. Kimileri sola daha yakın, kimileri Kürt hareketiyle dayanışma içinde. Bizi de eleştiriyorlar. Bu farklılıkların hepsini aynı düzlemde görmek gerekiyor. Tek tip bir dindar kesim yok yani.

        ‘İKTİDAR VE PARA AĞIR BİR İMTİHAN’

        Muhafazakâr kadınlara yönelik eleştiriniz var mı?

        Muhafazakâr çevre kendini tekrar içine kapattı. Onlara karşı genellemelerle dolu, saldırganlaşan bir karşı dil var. Bu da yeniden bir savunma içinde bırakıyor dindarları. Dillerini sivriltiyorlar. Konuşmalar bir laf yarışına dönüyor. Kolay olan ise benzerleriyle diyalog. Bu psikolojiden çıkmak gerekiyor. Laik kesimi bize önyargılı olduğu için eleştiriyorduk. Muhafazakâr kesim de tersi önyargılara fırsat vermeden toplumun farklı kesimleriyle eskiden olduğu gibi diyaloğu güçlendirmeli...

        Muhafazakâr kesimin 12 yılda geçirdiği dönüşüm bugün nasıl bir tablo oluşturuyor?

        O kadar çok badire atlattık ve engellemeyle karşılaştık ki... Kapatma davaları, toplumsal tepkiler, Ergenekonlar, Balyozlar... Bir de muhafazakâr kesimde iktidarla birlikte sınıfsal değişim yaşandı. Bu değişim henüz çok taze ve daha yerine oturmamış durumda. 10-12 yıl, bir toplumun hayatında küçük bir zaman dilimidir. 80 yıla yakın Cumhuriyet tarihinde baskı gören dindarlar, eşit vatandaşlık hakkına ancak bu iktidarla sahip olabildiler. Normalleşme sürecinin sancıları bunlar. Zamanla geçecektir...

        Bir yozlaşma seziyor musunuz?

        İçerik kaybı seziyorum. Bu çağa da özgü bir şey. Böyle olunca tutarsızlıklar da beraberinde geliyor.

        Ya muhafazakâr elitlere yönelik şımarıklaşma ve nobranlaşma eleştirisi?

        İktidar ve para ağır bir imtihan vesilesidir. Bu imtihanı veren de var veremeyen de! Bu noktada İslami değerlere, ahlaki ilkelere sığınıyoruz. Bazen samimiyetsiz insanlar yanıltıyor bizi. Hepsi böyleymiş gibi algılıyoruz. Benim kendi çevremde değişen fazla bir şey yok.

        'FİKİR ÖZGÜRLÜĞÜNE ÖNEM VERMEDİK’

        “İslami kesime iktidar yaramadı. 90’lardaki entelektüel ve yaratıcı üretkenliğini kaybettiler” eleştirisine katılır mısınız?

        Gücün ve iktidarın getirdiği afetler elbette var ve bu insanın olduğu her yerde olacak. 1995-2007 arasında Kanal 7’de çalıştım. O dönem en muhalif olan Pınar Selek, Tufan Türenç, Ruhat Mengi gibi isimler Kanal 7’nin programlarında çok rahatça fikirlerini ifade edebiliyorlardı.

        Peki, bugün ne oldu da parlak olmayan bir tablo görüyoruz?

        “İslami kesim fikir özgürlüğüne nasıl bakıyor?” diye bir tartışmayı yeterince yapamadık sanırım. “Fikir özgürlüğü meselesinde nerede durmalıyız?” konusu yeterince çalışmadığımız bir yerdi. Bir de dünyanın geldiği bir yer var. Muhafazakârların iktidarda varoluş mücadelesi çok sert tepkilere karşı gerçekleşti. Ağır bir taarruz, kabullenememe ve zihniyet eleştirisi altında iktidar olmanın getirdiği savunma stratejilerinden nerede çıkılması gerektiğini henüz kestiremiyoruz. Kavramsal içeriğe yönelik tartışmalar azaldı. Fikir tartışmasına oturduğumuz her yerde suçlayıcı hüküm cümleleri duymak bezdirdi.

        "KUTUPLAŞMA TEK TARAFLI ORTAYA ÇIKMADI"

        12 yıllık iktidar dönemine baktığınızda AK Parti’nin hataları nelerdi?

        Kadın hakları konusunda yapılanlar ekonomik kalkınma söyleminin içinde arka planda kaldı, topluma yeterince anlatılamadı. Muhafazakâr siyasete karşı eleştirinin merkezinde kadın olması, muhafazakâr kesimin de başörtüsü yasağını kaldırmaya odaklanması diğer yapılanların önüne geçti. “Şiddete sıfır tolerans” diyen de, kadın-erkek eşitliğini Anayasa güvencesi altına alan da bu iktidardır. Diğer taraftan farklı siyasi meseleler öncelik kazandı. Bu konu yeterince duyurulamadı. Bu da zihniyet değişimini sağlamak noktasında engel oluşturdu.

        Ya kutuplaşma dilinin oluşması?

        Kutuplaşma tek taraflı ortaya çıkmadı elbette. Muhafazakârlara karşı yıllardır aynı dil kullanılıyor. Uzun bir sabrın sonunda bu kesimin de dili sertleşti. “Yeter artık” noktasıdır bugünkü sert dilin altında yatan sebep. Konuşma zeminini duygu dilinden çıkarmak gerekiyor.

        ‘HEM REJİMLE HEM MAHALLENİN ERKEK ZİHNİYETİYLE MÜCADELE ETTİK"

        İslamcı kadın hareketi nasıl ortaya çıkmıştı?

        1980’den sonra kadın hareketi Marksist kültürün içinden gelen bir söylemle şekillendi. Bizim jenerasyonumuz ise hem sosyalist hareketi hem sağ hareketi bilen, ama bunlara da itiraz ederek dindar kimlik geliştiren bir jenerasyon oldu. İnançlarımızı yaşamak istiyorduk, ama Türkiye’nin o rejimiyle bizim anlayışımız çelişiyordu.

        Rejimle mi yoksa kendi iç değerlerinizle ve mahallenizle mi mücadele etmek daha zor oldu?

        İkisiyle de! Mahallemizin önyargıları vardı; kadının çalışmasını, sokağa çıkmasını istemiyordu. Onlara karşı bir duruş sergiledik. Laik kesimin keskin sınırları vardı. Dindar kesimse bu sınırların arkasında diğer kadınlarla diyalog kurmuyordu. Biz ayrım yapmadan bütün kadınlarla iletişim kurduk. Düşman olmadığımızı, kendi tercihimizle başımızı örttüğümüzü, hatta pek çoğumuzun ailesinin buna karşı çıktığını anlattık. Son 25-30 yılda eğitimli, meslek sahibi, özgüvenli ve toplumun farklı kesimleriyle iletişim kurabilen dindar kadın kimliğini temsil eden isimler ortaya çıktı. Yıldız Ramazanoğlu, Sibel Eraslan, Fatma Karabıyık, Nazife Şişman, Cihan Aktaş, Hidayet Tuksal... Bunların hepsi iki taraflı uzun bir mücadelenin içinden geçtiler.

        "AK PARTİLİ ERKEK ÇOK DEĞİŞTİ"

        Mahalledeki erkek zihniyetine karşı ne derece başarı elde edebildiniz?

        Aslında çok şey değişti. Eskiden kadınların olduğu toplantılarda sandalyelerini çevirerek otururlardı, ilkesel bir itiraz vardı. Şimdi ise kadın erkek yan yana çalışıyorlar. Ortak bir siyaset üretimine katkı sağlıyorlar. Bunu en tutucu bölgelerde bile başardılar. Mesela Adıyaman’ın bir ilçesine parti yönetimine seçilecek erkeklerin kadınları kabullenmesi zordu. AK Parti bunu başardı. Sayın Erdoğan’ın Refah Partisi İl Başkanlığı’ndan beri muhafazakâr kesimin kadınlarını siyasette güçlendirmek noktasındaki desteğiyle illerden merkez yönetimine kadın katılımına verdiği destek ortada. Kadınların siyasete katılımına en güçlü destek veren parti AK Parti’dir.

        Ama AK Partili erkeklerde “Kadın evde çocukları büyütsün, çalışmasına ne gerek var?” söylemi devam ediyor...

        Kadınların ve toplumun değişimine kıyasla kendini değiştiremeyen muhafazakâr erkek grubu elbette var ama bu genç kuşakta değişiyor. Gençlerin hemen hepsinin eşleri eğitimli ve çalışıyor.

        BİLMEYENLER İÇİN AYŞE BÖHÜRLER

        - İstanbul Üniversitesi’nde gazetecilik okumuş ama gazetecilikten çok televizyon mutfağını iyi biliyor.

        - 1995-2006 arasında Kanal 7’de program yapımcısı ve yönetici olarak çalışmış. Şimdi de yapım danışmanlığı hizmeti veren bir şirketin sahibi.

        - 13 ülkede Müslüman kadınların durumunu araştıran belgeseller yapmış.

        - Duvarların Arkasında ve Yazmasam Ölürdüm isimli röportaj kitapları var.

        - 3 çocuk annesi. Çocuklarının hayat tarzına müdahale etmediğini söylüyor.

        - AK Parti’nin kurucuları arasında yer almış, 11 yıl merkez karar yönetim kurulunda görev yapmış. Parti içinde eleştirilerini dillendirmekten çekinmeyen bir isim.

        - 8 yıldır Yeni Şafak Gazetesi’nde köşe yazıyor.

        - Bu seçimlerde AK Parti saflarında İstanbul’dan aday adayı...

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ