Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Ozan Can ile Ali Deniz'in inanılmaz öyküsü

        Kübra PAR / GAZETE HABERTÜRK

        Ali Deniz ve Ozan Can, Gaziantepli iki yakın arkadaştı...

        Ali Deniz daha ‘fırlama’, daha esprili, Ozan Can ise daha ağır başlı, daha ‘örnek çocuk’tu. Ozan Can, Gaziantep’in en başarılı öğrencisiydi. TEOG’da Türkiye birincisi olmuş, Ankara Fen Lisesi’ni kazanmıştı. Tam bir Ankara sevdalısıydı. Üniversite sınavında ilk sene sonuç istediği gibi olmayınca, ODTÜ’ye girebilmek için Gaziantep’e dönüp dershaneye yazıldı. Bütün hocalar üstüne titriyordu.

        Ali Deniz eşit ağırlıkçıydı. Çok sosyaldi. Arkadaşları ondan ‘sürekli gülen çocuk’ diye bahsederdi. O da aynı dershanede sınava hazırlanıyordu. Ozan Can’ın her sınavda birinci olmasına sinir olmuş, “Bu çocukla tanışıp netlerini düşüreceğim!” diye espri yapmıştı.

        Tanıştılar ve yakın arkadaş oldular. Ozan Can, Ali Deniz’e ders çalıştırmaya başladı.

        Bu fotoğrafı birlikte hazırlandıkları üniversite sınavından sonra kutlama yapmak için gittikleri mekânda çektirmişlerdi...

        İkisi de elektrik-elektronik bölümünü kazandı. Ozan Can ODTÜ’ye, Ali Deniz Mersin Üniversitesi’ne gitti...

        Üniversiteye başladıktan sadece 20 gün sonra Ali Deniz, 10 Ekim’de Ankara’daki Barış ve Demokrasi Mitingi’nde meydana gelen patlamada can verdi...

        Ozan Can ise daha Ali Deniz’in acısını unutamadan, geçen hafta Ankara Kızılay’daki patlamada hayatını kaybetti...

        Üstelik bu fotoğrafın çekildiği günün yıldönümünde, yine üniversite sınavının yapıldığı günde...

        Gaziantep’e gittim ve Ali Deniz ile Ozan Can’ın hikâyesinin peşine düştüm... Niyetim Ali Deniz ve Ozan Can’ın aileleriyle bir arada konuşmak, bu fotoğrafın hikâyesini onlardan dinlemekti...

        Ne var ki Ozan’ın ailesinin acısı ço k tazeydi... Cenaze evine girdiğimizde Ozan’ın ablası Ceren, annesinin konuşacak durumda olmadığını söyledi, fotoğraf çekmememizi rica etti.

        Basına kırgınlardı. Ozan’ın belli bir siyasi görüşten olduğuna dair çıkan haberler onları çok üzmüştü. “Politika ve ajitasyon istemiyoruz” dedi Ceren. “O bir bilim adamıydı” diye ekledi, Ozan’ın aldığı plaketlerin durduğu vitrini işaret ederek...

        Ozan’ın ölümünden en çok etkilenenlerden biri de şüphesiz Ali Deniz’in annesi Nebahat Hanım’dı: “Ozan’ın ölüm haberini duyunca aynı acıyı bir kez daha yaşadım. Ozan’ın annesinin acısını bir nebze dindirebilirsem mutlu olacağım...”

        Ozan’ın babası ise “Umarım Ozan Can’ın ölümü son olur, bu terör bitsin artık” dedi. Ama son olmadı işte... Bu yazıyı hazırladığımız saatlerde Taksim’de bir terör saldırısı daha meydana geldi. Maalesef yarın başkalarının hikâyelerini okuyacağız. Masum insanların canını alan teröristlere bir kez daha lanet olsun!

        ‘OZAN’IN ÖLÜM HABERİNİ ALINCA AYNI ACIYI YENİDEN YAŞADIM’

        (Ben daha sormadan başlıyor anlatmaya...)

        Geçen pazar akşamı Ali Deniz’in birkaç arkadaşı arayıp nasıl olduğumu sordu. Bu telefon yoğunluğuna anlam veremedim. Sonra patlama olduğunu duydum. Ablamın oğlu Ankara’da askerlik yapıyordu. Onu ve oğlumun arkadaşı Ferhat’ı aradım. İyi olduklarını söylediler. Ozan’ı da aradım, açmadı. Ferhat, sabah 07.30’da beni aradı. İyi bir telefon olmadığını anladım. Patlamada Ozan’ı kaybettiğimizi söyledi. O kadar yüksek sesle “Hayır” diye bağırmışım ki komşum kapıya geldi. Deniz’imin haberiyle hissettiğim şeyleri hissettim. Her şey benim için yeniden yaşanmış gibi oldu. Anlatılması mümkün değil. Çok acı, çok zor... Çocuklarımız gerçekten mükemmel çocuklardı. Deniz’le zor bir dönem geçirdik. Eşimden boşanmıştım. Omuz omuza verdik. “Anne, yaşamın boyunca arkandayım” derdi hep. Bu sözü verdi ama erken gitti...

        Ozan Can size sık sık gelip gider miydi?

        Deniz’le birlikte gelirlerdi. Onlar dershaneye giderken ben de işe giderdim. Bir yere kadar yol arkadaşlığı ederdik. Ozan’ın sakalından tutup “Oğlum şu sakalını kes, yüzün gözün açılsın” dediğimde, “Teyze doktor olunca top sakal bırakacağım” diye takılırdı. Çok şakalaşırlardı.

        Ali Deniz’in neşeli bir çocuk olduğunu duydum...

        Deniz, iyi niyetli ve şakacıydı. Ozan, Deniz’e göre daha çekimser ve sakindi.

        ‘O GÜNDEN BERİ HAYAT BENİM İÇİN UYKUDAN İBARET’

        Patlamanın olduğu gün Ali Deniz’in Ankara’ya gittiğinden haberiniz yokmuş...

        Doğru. Mersin’de okuyordu. Hava o dönemde soğuk değildi. Israrla benden mont istemesi tuhafıma gitti. Bir hafta sonra yanına gidecektim. “Montunu ben getireyim” dedim. “Geceleri soğuk oluyor. Sen şimdiden gönder” dedi. Deniz adında bir arkadaşı montu almaya geldi. İçliköfte ve dolma da yapmıştım. Onları da gönderecektim. İki ayağımı bir pabuca soktular. Yemekleri gönderemedim. Montu arkadaşı Deniz’e verdim ama “Annen bunu yemedi. Bu mont olayında bir şey var dedi, de” dedim. Deniz’le birbirimize karşı sezgilerimiz kuvvetliydi. Montu gönderdim. Ertesi gün ölüm haberini aldım.

        O günden beri hayat nasıl?

        Uykudan ibaret. Deniz’imin Umut adında küçük bir kardeşi var. Şu anda Umut, tek umudum. Birçok şeyin gerçekliği kayboldu. Birilerinin bana güzellikten ya da kötülükten bahsetmesi umurumda değil. Enteresan bir psikoloji içine girdim. Deniz’den sonra birkaç tanıdığımızın ölüm haberini aldım. Hiçbiri canımı acıtmadı. Ta ki Ozan’a kadar... Ozan’ın haberini alınca ruh halim yine değişti. Senem Hanım’ın neler yaşayacağını biliyorum. O beni çok acıtıyor. Umarım kısa zamanda kendini toparlar. Ona bakınca “Ben de bu kadar kötü olmuş muydum?” diye düşündüm. Anne olmak gerçekten çok zormuş.

        Senem Hanım ile tanışıyor muydunuz?

        Deniz hep bahsederdi ama düne kadar tanışıklığımız yoktu. Yanına ilk gittiğimde Ozan’ın “Deniz bunu nasıl yaptın?” diyerek evde turladığını, bir hafta yemek yemediğini, profil resmine Deniz’in resmini koyduğunu söyledi. “Resmi değiştir, yıpratma kendini olan oldu. Yapılacak hiçbir şey yok” demiş. İkimiz de aynı acıyı yaşayan anneler olarak zor günler yaşadık.

        İsyan ediyor musunuz?

        Aldığımız nefesin bir noktada biteceğini hepimiz biliyoruz ama insan olarak isyanım var. Artık ülkeyi de düşünmüyorum. Ailelerimizin içine girip çocuklarımızı kopardılar. Sebep ne? Kim ne anlatırsa anlatsın beynim sebebi almayacak. Böyle bir ölümü reddediyorum. Bu yüzden isyanım ve öfkem çok büyük. İyi ki ilaç alıyorum. Almasam ne yapardım, bilmiyorum. Bazen olayın gerçekliğini unutuyorum. Yarın sabah uyandığımda her şey iyi olacak sanıyorum. Gerçekle rüyayı karıştırıyorum.

        Ali Deniz’i IŞİD saldırısında kaybetmiştik, Ozan’ı kaybettiğimiz patlamayı ise TAK üstlendi...

        Ne fark eder ki? Durumun neticesi ortada... Hayatımdan hayat, canımdan can çaldılar... Annelerin canı yandı. Daha da yanacak. Benim canım yandı, başka annelerin canı yanmasın. Terör laneti bitsin. İnsanın yavrusunu kaybetmesi kadar kötü bir şey yok.

        ‘DENİZ’İ BABASININ GİDİŞİ, UMUT’U DENİZ’İN GİDİŞİ BÜYÜTTÜ’

        Ozan’la yolları da dershanede kesişmiş. Ozan, ona ders çalıştırıyormuş. İkisinin elektrik bölümüne girmeleri de tesadüf müydü?

        Ozan’ın hayalinde tıp okumak vardı. Çok başarılı bir çocuktu. Ozan’ın ablası da tıp öğrencisiydi. Deniz birçok şeye daha mizahi yaklaşırdı. Sosyal yönü çok güçlüydü. Sinema- televizyon bölümünü istiyordu. Gaziantep Üniversitesi Elektrik- Elektronik’e de puanı tutuyordu ama istemedi. Farklı yerler isteyip ikisinin de elektrik bölümünü tutturması bir kader. İkisi de Ankara sevdalısıydı. Hayatları da orada bitti. İkisi de 19 yaşındaydı. Ne diyebilirim ki...

        Ali Deniz ile Ozan Can’ın kahkahalar attıkları bu fotoğraf ne zaman çekilmişti?

        LYS sınavından çıktıktan sonra Deniz aradı, “Anne izin verirsen biz bugün arkadaşlarla dağıtacağız” dedi. Zirve Park’a gidip eğlendiler. Yılın yorgunluğunu attılar. “Bundan sonra bayrak sende... Okuyup meslek sahibi olacaksın. Ben yatacağım sen bana bakacaksın” dedim. Böyle demem ona gurur veriyordu. Deniz’i babasının gidişi, Umut’u Deniz’in gidişi büyüttü. Umarım Umut ve ben kalan hayatımızı güzel ve hak ettiğimiz şekilde yaşarız... Umut’umu nasıl koruyacağımın kaygısına düştüm. Umut olmasaydı daha farklı bir isyan bayrağı çekerdim.

        ‘UMARIM OZAN CAN’IN İSMİ, TERÖRÜN BİTMESİ İÇİN BİR SEMBOL OLUR’

        Ozan Can ile en son ne zaman konuştunuz?

        Pazar günü konuştuk. Hastanede çalışıyorum. Nöbetçiydim. “Ne yapıyorsun baba” dedi. “Çalışıyorum oğlum. Birileri çalışacak, birileri yiyecek” diye espri yaptım. Kuzeni sınava girecekti. Saat 16.00’da amcasını aramış. Amcası da “Sınava ben mi gireceğim, kuzenini ara” diye takılmış. Sonra olayı duyduk... Yoldayken vefat ettiğini tahmin ediyordum ama yine içimde bir umut vardı. “Allah’ım ölecekse de nefesini, sesini, kokusunu duyayım. Ne olacaksa olsun. Ona yetişeyim” diye dua ettim. Son anlarında yanında olmak istedim. Oğlum beni hiç incitmedi. Yormadı...

        ‘OZAN’IM DİYEREK, KOKLAYARAK SEVERDİM ONU...’

        Ozan’ın saçlarını kokladığınız bir fotoğrafınız var. O günü hatırlıyor musunuz?

        Hatırlıyorum. Başını kolumun altında sıkıştırıp “Ozan’ım” diyerek koklardım. Hep öyle severdim onu...

        O gün Kızılay’da ne yapıyormuş?

        Arkadaşlarıyla berabermiş. Yemek yemişler. Oradan çıkıp yurduna gidiyormuş.

        İsyan duygusu var mı içinizde?

        Allah’a isyanım yok. Kesinlikle teröre lanet ediyorum. Ozan’ın olayı sizler sayesinde inşallah tepki olur ve bu olayların sonu gelir. Umarım Ozan Can’ın ismi terörün bitmesi için bir sembol olur. Bunu yapabilirsek ülkemiz için çok güzel olur...

        OZAN'IN İSMİ BİR OKULA VERİLECEK

        Ozan Can’ın Mersin’de tıp okuyan ablası Ceren de kardeşini kaybetmenin acısıyla perişan olmuş. “O bir bilim adamıydı. ODTÜ’deki hocalarıyla konuştuk, yarım kalan projelerini tamamlayacağız. Kendini başarıya adamış bir çocuktu. Ziyarete gelen Bakan Volkan Bozkır söz verdi, Ozan’ın ismi bir okula verilecek. Bu bizi de mutlu eder, acımız bir nebze hafifler belki” diyor.

        SON ARZUSU KLARNET

        Ozan’ın son arzusu klarnet çalmakmış. Ankara’da kursa gitmeye başlamış. Annesi Senem Hanım’ı arayıp klarnet almak için para istemiş. Senem Hanım, gözyaşları içinde anlatıyor: “Oğlum sen oradan iyisini alamazsın, ben buradan alıp göndereyim, dedim. Gaziantep’te müzik aletleri çalan yerleri dolaştım, alıp kargoya verdim. Sonra telefonda konuştuk, ‘Oğlum bir üfle de sesini duyayım’ dedim. Duyamadım...”

        ‘ÇOCUKLARIMIZ ONUN GİBİ OLSUN İSTERDİK’

        Gaziantep’te Ali Deniz ve Ozan Can’ın dershane öğretmenleriyle de konuştuk. Edebiyat öğretmeni Veysel Kaygusuz, “Ozan, Ankara Fen Lisesi’ne birincilikle girmiş bir zekâydı. Dershanede de hep birinci olurdu. Ona bire bir ders veriyorduk. ‘Ankara ve ODTÜ hayranıyım’ derdi. Ali Deniz ise daha hayta bir çocuktu. Ozan, Deniz’i ders çalışsın diye sıkıştırırdı” diye anlatıyor. Ozan’ı çocukluğundan beri tanıyan fizik öğretmeni Teoman Bey ise “Ozan sadece dersleriyle değil, her yönüyle mükemmel bir çocuktu. Hepimiz çocuklarımızın onun gibi olmasını isterdik” diyor.

        'ÖLÜMDE DE BİRBİRİNİ TAMAMLADILAR'

        Üniversite sınavı çıkışı eğlendikleri gün Ozan ve Deniz’in fotoğrafını çeken arkadaşları Gökçe’yle de görüşmek istedim ama “Konuşmak içimi acıtıyor” dedi, onlar için yazdığı yazıyı paylaşmakla yetindi. İşte, Gökçe’nin kaleminden iki gencin hikâyesi...

        “Önce Ali Deniz, ardından Ozan Can... Solan gencecik gülüşlere tanık oldum, olduk... Ozan’ı başarısıyla tanırdık uzaktan, dershane birinciliğiyle. Deniz bir gün dedi ki: ‘Bakın bu çocukla tanışıp netlerini düşüreceğim.’ Bu da o masum esprilerindendi. Sonra patlattı o muhteşem kahkahasını. Deniz kahkaha patlatırdı, başka türlüsünü bilmezdik çünkü biz patlamanın. Dershane koridorları onların kahkahalarıyla şen olurdu, nerede olduklarını öyle bulurdum. O kadar güzellerdi ki, o kadar olur...

        Ali’mizin acısını Ozan Can’la paylaştık, şimdi Ozan Can’ın acısını başka arkadaşlarımızla paylaşır olduk. Korkumuz bu kara döngünün böyle sürebilecek olması. Ali Deniz’e ve Ozan Can’a sonsuz sevgilerimle, nurlar içinde uyuyun güzel adamlar...”

        Fotoğraflar: Ece Oğultürk

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ