Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Davutoğlu Habertürk TV'de: Halk "kaderimi ben belirlerim" dedi

        HABERTURK.COM

        Ahmet Davutoğlu, Ece Üner'in sunumu ile Habertürk TV ekranlarında yayınlanan Enine Boyuna programına konuk oldu. 15 Temmuz gecesi gerçekleştirilen 'darbe kalkışması'na ilişkin açıklamalarda bulunan Davutoğlu: "O gece bizim için bir gurur gecesiydi. Hiç karamsarlığa kapılmadım." diye konuştu.

        İşte Davutoğlu'nun konuşmasından satır başları:

        Bu çapta bir şeyi tarihimizde görmedik biz. En sofistike silahları kullanarak devletin kurumlarını felç etmek, bombalamak ve halka karşı hava bombardımanı yapmak. Bunu biz Suriye'de gördüğümüzde büyük bir hiddetle karşılamıştık. İlk defa, bir darbe karşısında bütün bir halk sokağa döküldü. Bu bizim en büyük gücümüz.

        Hiç kimse bu darbeyi duyduğunda "bana yarar mı" diye düşünmedi. Halk, "kaderimi ben belirlerim" dedi. Bu anlamda özel bir tavırdı. Milletin özne olması sebebiyle, bir daha kimsenin böyle bir darbe teşebbüsünde bulunmayacağı inancını buradan çıkarabileceğimizi düşünüyorum.

        Bizim yapmamız gereken en önemli şey TSK'yı bu travmadan çıkarmak ve gerekli atamaları yapıp o hiyerarşik düzeni tekrar kurmaktır. Bunun hemen yapılması lazım ki halk "bu benim ordum, bana silah çekmez" diye güven duyacak.

        Ordu içine ikilik virüsü bulaşırsa devlete de yansır. Ordunun aidiyetinin devlete olması lazım.

        Bu çete benim Dışişleri Bakanlığı'mdaki odama girdi.

        O komik bildiriyi o gece dinlediğimde, güya Türkiye'deki laik kesimleri yanlarına çekme çabası var, bir takım dürtüleri harekete geçirmeye dayalı, ama hiç kimse, AK Parti'ye muhalif kesimler de itibar etmedi. Herkes dedi ki, bunun arkasında bir çete var. Ve çetenin niyeti devleti ele geçirmek.

        O darbe başarılı olsaydı, gelen darbecileri kim denetleyecekti? Hangi yargı sistemi onlara karşı sesini çıkarabilecekti?

        Bu ülke hepimizin.

        Bir, milletin alana çıkması. Bu en önemli faktör. İkincisi, siyasi kadrolar olarak bizler bir bütün olarak tek ses verdik. Üçüncüsü AK Parti dışındaki siyasi kadrolar. Kılıçdaroğlu ve Bahçeli "ama"sız darbeye karşı çıktı.

        Sayın Hulusi Akar Paşamızın demokrasiye nasıl bağlı olduğunu bilirim. Diğer kuvvet komutanlarımızı da yakından tanırım. Hiçbiri prim vermedi. Bu emir-komuta zincirinde bir darbe niteliği kazanamadı.

        Hala ben risk olduğu kanaatindeyim. Bu hainler kendi halkına silah çekenler başka yollar içine girebilirler. Darbecilik bir virüs gibidir, bu virüsü hiç sokmamak lazım. Onun için şimdi benim gördüğüm birinci önceliğimiz TSK'yı tekrar konsolide etmek. Virüsü aldınız, ilki atlatırsınız, ama nekahat dönemindeyken vücuda başka virüsler girerse kontrolü zorlaşır.

        Burada toplum bir arada durdu.

        Halka merhamet göstermeyen unsurlara biz merhamet gösterirsek milletin ve devletin bekası tehlikeye düşer.

        Bir milletin toplumsal konsolidasyonunu tahkim etmeliyiz. Toplumu darbeye, bu virüse karşı aşılamak lazım tabiri caizse.

        Bu hareketi yapanlar milletin bütününe saldırmıştır.

        Siyaseti tahkim etmek lazım. Darbe gelseydi, siyaset bitmiş olacaktı. Hiçbir siyasi kendini parti grubunda bile güvende hissetmeyecekti.

        Üçüncüsü TSK'yı, dördüncüsü kamu düzenini tahkim etmek lazım.

        Şu anda aradığımız şey, güven. Herkes kendi yakınındakinden şüphe etmeye başlarsa, sizi koruyacak olandan şüphe ederseniz nereye gider bu?

        Genelkurmay Başkanımız ve üst komuta bana bağlı kaldı. Ve bağlı kalmaları sebebiyle de direndiler. Ve o günkü açıklama teyit edilmiş oldu.

        Eğer Akın Öztürk Hava Kuvvetleri'nde komutan olarak kalmaya devam etseydi, nasıl bir tabloyla karşı karşıya kalırdık herhalde herkes takdir eder. Tedbiri geçen seneden almaya başladık. Kripto unsurlar bu darbede kritik rol oynadı.

        Bir ülkede iki ordu olmaz, iki adalet olmaz.

        Cumhurbaşkanımız ailesiyle birlikte Marmaris'te bir saldırıdan, bir suikastten kurtuldu. Cumhurbaşkanımız ile iki dost olarak bu konuları görüştük.

        Türkiye bütün dış bağlantıları itibariyle ciddi bir diplomasi geleneğine sahiptir. Son derece dikkatlidir. Fransa'da bir terör saldırısında masum insanların ölmesi üzerine tepki verdik. Eğer müttefik ülkeler bizim parlamentomuz bombalanırken seslerini çıkarmıyorlarsa burada saygıdan bahsetmek mümkün değildir.

        Maalesef son yıllarda gerek Avrupa gerek Amerika darbeler ve demokrasi konusunda çok kötü sınavlar verdi. Sessiz kalmanın bedelini sadece Mısır ödemedi. Bugün ümitsiz bir Ortadoğu varsa, kim öldürdü o ümitleri? O ümitleri sadece Esad'ın uçakları ya da Sisi'nin katliamı ve bunların içinden çıkan IŞİD denen adi terör örgütü öldürmedi. Uluslararası toplumun sessiz kalması buna sebebiyet verdi. Türkiye de bu kriz sarmalının içine sokulmak istendi.

        Türkiye NATO'ya kendi iradesiyle girmiştir, kendi iradesiyle oradadır. Eğer biri Türkiye'siz bir NATO'nun daha güçlü olacağını düşünüyorsa, hayal kuruyor demektir. Türkiye'nin NATO üyeliğini tartışmak kimsenin haddi değildir.

        Açık bir şekilde bu çetenin bir paralel yapılanma çetesi olduğu ortada. Bu çetenin başı Pensilvanya ise ABD'nin izahat borcu vardır.

        Bir uluslararası kamuoyu bu darbeyi hazırlayacak şekilde oluşturuldu. "Türkiye IŞİD'e destek veriyor" argümanı bu darbeye hazırlık argümanıydı.

        Düşünün şimdi 3. gününde olsaydık darbe yönetiminin? Ne olacaktı?

        Bütün o hukuk yok sayılacak ve bu beyefendiler sadece ellerinde tank ya da helikopter olması sebebiyle gelip bu ülkeyi yönetmeye talip olacaklardı. Bu millet buna razı olur mu?

        Avrupa, Türk parlamentosunu savunmak zorunda. Savunmazsa Avrupa değerlerinden bir daha bize bahsedemez. Amerikan demokrasisinden bahsedilemez.

        O meclis binasının o hale gelmesi, bunu görmeyip de, "toplu cezalandırma yapılmasın", peki bunu Mısır yönetimine niye söylemiyordunuz? Türkiye'de demokratik hukuk devleti var, bir suç karşılıksız kalmaz.

        Fiilen gerçekleşmiş bir darbe var, kimden soracağız biz bunun hesabını?

        208 insanımızdan bahsediyoruz, bunlar çok büyük acı. En önemlisi, TSK algısını yıkmaya çalıştılar.

        Türkiye'nin Gülen'i isteme hakkı vardır, ABD'nin de bu talebe cevap verme sorumluluğu vardır. Kimse başka bir ülkenin içinde isyan çıkaran, kalkışma yapan birini ülkesinde tutamaz, "benim hukuki prosedürüm şudur" diyemez. Ki bu ayan beyan bilinen bir husus. Hazırlanan bir alt yapı var. Burada net bir tutumu İncirlik'ten bağımsız olarak bekliyoruz.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ