Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Kolay mı Türkan Saylan'ın cenazesine katılmak?

        söyledikleri aslında Türkiye’deki kutuplaşmayı ve insan endişenin aldığı noktaları anlatan iyi bir örnek. Ama bu söyleşide benim en çok ilgimi çeken Kürt sorunu hakkında söyledikleri oldu. Çiçek diyor ki “Etnik köken ne insanın şerefidir ne de ayıbıdır, önce bu zihniyetin değişmesi lazım.” Diyor ama bir taraftan da ekliyor: “Iğdır açıklaması gaf değildir bilinçlidir, zaten haklı çıktım.”

        Cemil Çiçek en zor konuşan siyasetçilerden biridir. Uzun konuşur ama asla

        sorularınıza cevap vermez. Elimden geldiğince sorularıma cevap almaya çalıştım, umarım başarmışımdır.

        GAZETE HABERTURK - BALÇİÇEK PAMİR

        Türkan Saylan’ın cenazesinde niye hükümetten kimse yoktu?

        -Bakanlar Kurulu çıkışında taziyelerimi bildirdim. Görevimi yaptım. Fehmi Koru bu konuda önemli bir yazı yazdı. Ona tamamen katılıyorum.

        ”Cenazeye katılsalardı hoş karşılanmayacaklardı” diyor ve Danıştay Saldırısı’nı hatırlatıyor. “Bakanları orada görmek isteyen samimi değildir” diyor. O yazı mı?

        -Evet. Biz böyle törenlere katıldığımızda başımıza gelenleri

        biliyoruz. Masum masum niye yoktunuz diye yazanların geçmişte tahrikçi oldu ğunuda biliyoruz. Danıştay Saldırısı’nda sanki tetiği hükümet çekmiş gibi davrandılar. Kaleminden kan damlayanlar vardı o gün. Eğer o törende bir olay

        çıkmadıysa şansımızadır. Kolay mı zannediyorsunuz o cenazeye katılmak.

        Zor mu? Cenaze bu.

        -Kolay değil. Ayrıca üzüntüyü paylaşmanın tek yolu cenazeye gitmek değildir ki... Başsağlığı dilenir, çiçek gönderilir. Eğer hükümet baş sağlığı dilemeseydi

        eleştiriler normaldi.

        İyi de İstanbul Valisi bile yoktu. Pes yani!

        -Ben onları bilemem. Ama Türkiye’de insanları birbirinin cenazesine gidemeyecek kadar önyargılı hale getirdiler.

        Suçlusu kim peki? Gelin onu tartışalım.

        -Bilemem. Danıştay tecrübesini yaşayanlardan biri de benim. Mustafa Özbilgin, benim ilimde vali yardımcılığı yapmış, hukukumuz olan bir insan, gelini bende daire başkanı. Cenazesinde acımızı bile yaşayamadık. Ortada

        tahrik edilmiş öyle bir kalabalık vardı ki.. O anı ancak yaşayanlar bilir.

        Ne hissettiniz? Korku, endişe, üzüntü?

        -Onun tarifi zor. Kelime yetmez. Bakın şehit cenazelerinde de aynı olay. Oraya gidiyoruz bakıyoruz ortalık miting meydanına dönüyor. Cenazeler miting alanı, sövüp sayma alanı, protesto alanı değildir ki. Biz edebimizle görevimizi yapmaya gidiyoruz. Ne hakları var orada tahrik yaratmaya, en duygusal anımızı sömürmeye? Cenazeyi istismar etmeye gelenler çoğunlukta. Üstelik cenazeler güvenlik açısından da riskli hale geliyor.

        Size laf atanlara cevap verdiniz mi hiç?

        -Bugüne kadar cevap vermedim. Ama büyük bir manevi huzur içinde katılmam gereken yerde acaba kim ne diyecek diye düşünüyorum. Olacak şey değil.

        Bakan Nimet Çubukçu Saylan cenazesi için “Bizi görmek istemezler diye

        düşündüm” açıklamasında sizce haklı yani.

        -O kendi kararı ben bilemem. Kolay değildir o cenazelere katılmak diyorum.

        Akman’dan daha önce istifasını istemediğimizi nereden biliyorsunuz?

        Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç RTÜK Başkanı’nın istifasını istedi. Arınç’ın bu görev gelmesi mi gerekiyordu yani bu istifanın istenmesi için? Niye daha önce istenmedi?

        Biz bazı işleri toplum önünde bazılarını ise kendi aramızda yapıyoruz. Bunları konuşmuş da olabiliriz. Biz bir hükümet sorumluluğu taşıyoruz, bu sorumluluk gereği bazı bilgiler bizde kalıyor. Başbakan ya da ben her yaptığımız konuşmayı kamuoyu ile paylaşamayız ki!

        Tekrarlıyorum, niye istifa daha önce istenmedi?

        İstenmediğini nereden biliyorsunuz? Belki Sayın Aydın ve Sayın Başbakan daha önce bu yönde bir istekte bulunmuşlardır ama kamuoyuna söylenmemiştir.

        Daha önce istifa et dediniz yani.

        Bazı konular var ki, kendi içimizde kalması daha doğrudur.

        Kürt meselesinde 18 yıl geç kaldık

        Yerel seçimler sonrası yaptığınız Iğdır açıklaması son zamanların en büyük gafı olarak değerlendirildi. Sizi tanıdığım kadarıyla siz gaf yapmazsınız,

        bilerek söylersiniz. Bu açıklamanızın da arkasında mısınız?

        Gaf değildi. Ben bazı bilgilere dayanarak onu söyledim. Ben bu ülkenin birliğinden yanayım. Ben kimlik siyasetenin oraya kadar dayandığını söyledim. Bir kısım terör örgütü unsurlarının ne tarafta nasıl faaliyet gösterdiklerini biliyoruz. İnan bu konuda yüzde bir milyon yanılmayı arzu ederim.

        Ama yanılmadığınız mı düşünüyorsunuz?

        -Yanılmadım. Ve Iğdır açıklamasıyla ne kadar haklı olduğum kanıtlandı. “Kürdistan’ın sınırlarını çizdik” dediler.

        DTP Iğdır milletvekili Pervin Buldan’ın açıklamasından bahsediyorsunuz.

        -Kimse kimseyi kandırmasın. Birilerinin bunları söylemeye hakkı varsa benim de bir şeyler söylemeye hakkım var.

        Peki o zaman Başbakan sizi niye eleştirdi?

        -Başbakan o anlamda söylemedi.

        Nasıl söylemedi? “Ne demek sınıra dayanmak? Bu yaklaşım hoş değil” dedi.

        -O iki açıklamanın ortasına geldi. Başbakan eleştirdi mi bilemiyorum.

        AKP’nin “Kürt açılımı” ya sev ya terk et noktasına mı geldi gerçekten de? Dengir Mir Mehmet Fırat bu yüzden istifa etti diyenler çoğunlukta. Ayrıca kendisi benim istifam en azından TRT Şeş’in erken açılmasını sağladı diyor. Şimdi Cumhurbaşkanı olumlu mesajlar veriyor. Neler oluyor?

        -Bu sorun Türkiye’nin sorunudur. Doğru çözecek olan da bu ülkenin aydınları, siyasetçileridir. Bu sadece bu hükümetin meselesi değildir, önünde bulduğu bir konudur.

        MİT bir Kürt Raporu hazırlamış

        -Onu bilemem.

        Peki somut gidelim, pişmanlık yasası işe yaradı mı?

        -Hayır. 8 kez çıkarılmış. Kısmen, çok sınırlı etkili olmuş. Bu projelerde halk destek anlayış göstermezse sorunu çözemezsiniz.

        Kürt sorunu konusunda halk desteğinin peşinde mi AKP?

        -Bu sorunu çözmek istiyorsak önce birbirimizin vatanseverliğinden şüphe etmeyeceğiz ve bu konuyu siyasete alet etmeyeceğiz.

        TRT Şeş önemli bir adım mı?

        -Çok geç kalmış bir adım. Şaşırdınız bunu duyduğunuza. Ama öyle. Rahmetli Özal “GAP televizyonunda 2 saat Kürtçe yayın yapalım” dedi diye kıyamet

        kopmuştu. Oysa zamanı o gündü. 18-19 yıl kaybettik o tepkiler yüzünden.

        Özal niye aklındakini uygulayamadı?

        -1991 Mayıs ayında Özal’a Kürt sorunu hakkında bir rapor vermiştim. “Kürtçe bilen kamu görevlileri yetiştirmeliyiz” diye yazmıştım. Bugün Kürtçe bilen doktorlar tartışılıyor. Demirel “Ben Kürt kimliğini tanıyorum” dedi arkasını getirmedi. Mesut Yılmaz “AB yolu Diyarbakır’dan geçer” dedi başına neler geldi. Demek ki bu sorun öyle kolay halledilecek sorun değil. Yani konuşmak ayrı mesele, gereğini yapmak ayrı mesele.

        Kürt sorunu hakkında en son ne söylemek istersiniz?

        -Fiyakalı bir cümle var. Herkesin kimliği şerefidir, onurudur diye.. İnsanın etnik kökenini kim tayin eder? Allah tayin eder. Bu ne bir şeref meselesidir ne de ayıptır. Önce bu zihniyetin değişmesi lazım bence.

        “Büyükanıt keşke konuşmasaydı!”

        Geçenlerde Büyükanıt’ın açıklamaları oldu. 27 Nisan bildirisini kendisini yazdığını, onun muhtıra olmadığını söyledi. Siz “E-muhtıra” en sert tepki gösteren isimdiniz. Ne düşündünüz söyledikler için?

        -Görevdeyken “Keşke emekli paşalar konuşmasa” diyordu. Keşke o da konuşmasaydı.

        Niye? Muhtırayı yazanın kimliği önemli bence.

        -Bakın ne tartışma başlattı? Muhtıra mı değil mi diye.. Bugün bu açıklamaları sinema gibi seyredenlerin 28 Nisan sabahı neler yaptığını hepimiz biliyoruz. Ortalık aydınlanınca herkes özgürlükçü oldu. Ama o gün çoğu omurgasızdı.

        Kimden bahsediyorsunuz?

        -Aydınlardan. Hepsi çok omurgalı. Demek istediğim şudur, kendisi görevdeyken emekli paşaların açıklamalarının kurumu yıprattığını düşünüyordu, şimdi aynısını kendisi yapıyor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ