Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Kızım gece dışarı çıktığında rahatım

        İstanbul’da trafik sıkıştıkça kimi taksi şoförlerinin şehrin ‘genel sorunları’ hakkındaki serzenişleri önerilere hatta projelere dönüşür. Müşteri malum konu üzerine konuşmaya meraklı değilse bu tanıdık monologlar ‘İstanbul’u ben yönetsem ilk önce şu kapkaçı hallederim!’ gibi kükreyen ifadelerle biter. İstanbul Valiliği binasına yaklaşmak üzereyken kendimi tutamadım; şoföre ‘İstanbul Valisi’yle konuşacak olsan nereden başlardın?’ deyiverdim. Aforizma havasında bir cevap aldım: ‘İstanbul’un derdi biter mi abla? O yüzden başlamazdım’

        Muammer Güler son beş yıldır ‘derdi bitmeyen’ bu şehrin valiliğini yapıyor. Güler geçen hafta düzenlediği basın toplantısında, AB Suç ve Güvenlik Konsorsiyumu’nun yaptığı araştırma sonuçlarını açıkladı. Vali ‘2006 yılı verilerine göre suç oranları bakımından diğer dünya şehirleri ile karşılaştırıldığında İstanbul, nüfusu yüksek olmasına rağmen suç oranı en düşük şehirdir. İstanbul’da 66, Budapeşte’de 14, Viyana’da 7, Lüksemburg’da 8, Sofya’da 34, Berlin’de ise 6 kişiden biri suça karışmaktadır’ dedi. Ve bu haber gazetelerde ‘İstanbul güvenliymiş!’ tadındaki başlıklarla yer aldı. Bunun yanında ‘İstanbul’da kimi bölgelerde İETT otobüslerinin polis eskortuyla sefer yaptığı’ da gazetelerdeydi.

        Vali Bey konuşmamızın başında ‘Ben İstanbul güllük gülistanlıktır demiyorum. Bu kadar yoğun göçün, çarpık kentleşmenin, adaletsiz gelir dağılımının olduğu bir ortamda elbette suçlar vardır. Ama bu ‘İstanbul’da güvenlik zafiyeti vardır’ sonucuna götürmez sizi’ dedi.

        Çok hızlı konuşuyorsunuz.

        Hızlı düşünürüm, çalışırım. İşim gereği çabuk olmak durumundayım.

        O halde hemen konuya girelim. İstanbul’da ‘suç oranı düştü’ dediniz. Ertesi gün gazeteleri okudunuz mu?

        Tabii ki. Ayrıca bununla ilgili bütün değerlendirmeleri de okudum. Doğruların tesbiti için şunu ayırmamız lazım.

        Neyi?

        Her megapolün güvenlik meselesi vardır. Ama güvenlik zafiyeti deyince iş orada değişir. Bir şehre güvensiz dediğinizde hiç kimsenin sokağa çıkamadığı, insanların sıkıntılarını müracaat edeceği merci bulamadığı, can ve mal güvenliğinin olmadığı bir ortam vardır. Böyle bir kaos ortamını İstanbul’la bütünleştirmek İstanbul’a yapılacak en büyük haksızlıktır. Altını çiziyorum; ben kesinlikle İstanbul güllük gülistanlıktır demiyorum. Bunu demem de! Bu kadar yoğun göçün, çarpık kentleşmenin, adaletsiz gelir dağılımının olduğu ve eğitimin yeterli olmadığı bir ortamda elbette ki suçlar vardır. Ama bunlar ‘İstanbul’da hiçbir güvenlik ortamı yoktur, güvenlik zafiyeti vardır’ sonucuna götürmez sizi.

        Bugün Piyalepaşa Bulvarı’nda 15 gün içinde dokuz kez aynı suç aynı yerde işleniyor. Bu güvenlik zafiyeti değilse nedir?

        Bulvarın bir köşesinde polis güvenlik önlemi alırken bir başka köşesinde bir hadise oluyor. Olayın en yakınındaki devriye olaya intikal ediyor. O bölgeyle ilgili çok da yakalama var. Bölgede bir tedbir planlaması yapılıyor.

        GÜVENLİK ZAFİYETİ YOK

        Suç patlaması varsa, adımbaşı polis olması gerekmez mi?

        O zaman bana beş milyon polis vermeniz lazım. Kaldı ki bu güvenlik konsepti değil, ütopyadır.

        Üst düzey bir görevli, yabancı bir devlet başkanı geldiğinde doğal olarak İstanbul’ da kuş uçurtulmuyor. Bunu günlük hayata yaymak bir ütopya mı?

        Orada ‘adımbaşı’ dediğiniz olay istikamet alanlarındaki korumalardır. İstanbul’da 27 bini büyük cadde olmak üzere, 62 bin sokak var. Dolayısıyla burada motorlu devriye ve güvenlik kontrolü söz konusudur.

        Suçları önlemek için ilk yapılması gereken ama bir türlü yapılmayan şey nedir?

        Önleyici tedbir, polisin temel nitelikli görevidir. Ama bunun için önce sayı olarak yeterli olmak lazım.

        İstanbul’da 30 bin polis var. 60 bin olursa rahatlayacak mıyız?

        Hem de çok rahatlayacağız.

        Mesele nicelik mi nitelik mi?

        İkisi de! Şu anda AB konseptinde 250 nüfusa bir polis düşüyor. İstanbul’un nüfusunu yaklaşık 15 milyon kabul etsek 60 bin polise tekabül eder. Polisin kişi olarak bir yerde bulunması değil polisin teknolojik imkanları kullanarak gözünün, kulağının orada olması da bir güvenlik önlemidir. Bizim MOBESE’nin amacı da budur. Tabii bir toplumda on binlerce insan çekinmeden her an suç işlemeye hazırsa burada polisiye yönden başka önlemlerde alınması gerekir. Önlemin tamamı polisiye derseniz olayın çözümüne gidemeyiz. Keşke çözümün hepsi poliste olsa. O zaman bütün ülkeler nüfuslarının yarısını polis yapar, sorunu çözerlerdi.

        Haftada iki kez kapkaça uğrayan biri için ‘suç oranı şu kadar düştü’ gibi rakamlar da bir şey ifade etmiyor!

        Elbette. Benim de canım yansa ben de aynı şeyi düşünürüm. Ama İstanbul’un bu ikliminde, bu kent yapısında sıfır suç gibi bir sonuç olabilir mi?

        ‘Bu ortamda ne bekliyorsunuz’ diye mi soruyorsunuz?

        Ne bekliyoruz! Niye İstanbullu beni bu asayiş olayında bir tarafta kendisini de olayın bir tarafında görüyor? Niye hep beraber işin bir tarafında değiliz?

        Siz devletin İstanbul’daki birinci temsilcisisiniz.

        Evet ben burada merkezi idarenin, devletin ve hükümetin temsilcisiyim. Asayişin sorumlusuyum. Elbette bütün bu olayları personel, kaynak, planlama açısında çekip çevirmek zorundayım. Ama elimi güçlendirecek imkanlara da ihtiyacım var. Cezaların caydırıcı, infazın ıslah edici olması gerek. Birileri suç işlemekten çekinecek. Suç işlemekten korkmuyorsa sonucuna katlanacak. Katlandığı sonuç onu bir daha suç işlemekten alıkoyacak. Soruları sorarken kendimizle yüzleşmekten çok sakınıyoruz. Halının altını kaldıralım. Gaziantep’te uzun yıllar valilik yaptım. Orada ‘keten kumaştan keten elbise, ipek kumaştan da ipek elbise olur’ derler. Bu memleketin hastanesi neyse postanesi de odur. Kahvehanesi neyse kütüphanesi de odur. Ortamın tümüne bakacaksınız. Demokratik terbiyemiz, kentleşme oranımız, eğitim seviyemiz bunların hepsi ayrı ayrı meselelerdir. Ama hepsi suça giden ortamı besler.

        Kızınız gece dışarı çıkarken aklınız kalıyor mu?

        Niye kalsın? Aklım kalmaz.

        Onun korumaları olduğu için mi?

        Hayır. Korumaları olmadan gittiği yerler de var. Elbette tedbiri elden bırakmayacaksınız. Aileniz, yakınlarınız nerede olduğunuzdan haberdar olacak. Kimse başıboş değil. Ama biri her sokağa çıktığında aklınızın kalması kabus. İstanbul güvensiz bir şehir değil.

        İstanbul Valisi olmak bir risk mi?

        Ne münasebet! Hiç risk değil. İstanbul Valiliği bir mülki idare amiri için Harbiye’den yeni çıkan teğmenin genelkurmay başkanlığını düşünmesi gibidir... Böyle bir idealdir!

        Bu valilik size yaradı mı?

        Ne açıdan?

        Şahsi açıdan, kariyer açısından?

        Yaramaz olur mu; İstanbul Valisi olmak gibi bir onuru meslek hayatımda yaşamışım. Ailem, bu onuru yaşamış. Bakın ben bu işe öyle hop diye gelmedim. Bu bilek, yürek işi. Buraya 54 yaşında beşinci valilik yerim olarak geldim.Valilik yapanların içinde en kıdemli benim. 16 yıldır valilik yapıyorum.

        Arada ‘tökezledim, şurada yanlış yaptım’ gibi duygular içinize çörekleniyor mu?

        Soru yanlış.

        Niye; nasıl olmalıydı bu soru!

        Mantaliteden kaynaklanan bir yanlışlık var. Bütün mesele birilerinin başarısı birilerinin başarısızlığı gibi aksettiriliyor. Keşke ‘ben başarısızım’ deyince İstanbul’un işleri düzelse ben de ‘tamam buranın başarısızlığı benim yüzümden’ desem. Biz toplum olarak bütün kurumlarımızın sorumluluklarını tartışmadan sadece birilerine fatura kesmeye kalkışıyoruz. Bizi yanıltan bu.

        YAPACAK ÇOK İŞ VAR

        Başarılı mısınız?

        Bu suçların seviyesindeki azalma ve çoğalma direkt benim yeteneklerimle ve şahsımla ilgili bir mesele olsaydı bunu sizinle tartışırdım. İstanbul’da beşinci yılıma girdim. Hiç tatil yapmadım. Uyku saatlerim dahi sınırlı. O halde biz burada çalışmaktan başka bir şey mi yapıyoruz? Ben sekiz çocuklu mütevazı bir PTT memurunun oğluyum. Güneydoğu doğumluyum. Bu, Türkiye Cumhuriyeti’nin imkan ve fırsat eşitliği bakımından büyüklüğünü gösterir.

        Nereye varacaksınız?

        Şunu söylemeye çalışıyorum: Ben halkın içinden geliyorum. Elimden gelen gayreti de gösteriyorum. Fakat mesele sadece benim gayretimle olacak mesele değildir.

        Huzurlu musunuz?

        Elbette huzurluyum.

        Neden?

        Bir kere içinizde huzur bulacaksınız ki bu işe motive olasınız. Elbette sevineceğimiz ve üzüleceğimiz olaylar yaşıyoruz. Ama sadece bizi üzen olayları konuştuk. Organize sanayi bölgeleri, eğitim ve sağlık alanındaki faaliyetlerimizin birini bile konuşmadık.

        Konuşmaktan yorulduğunuz oluyor mu?

        Konuşmaktan yorulmam. Konuşma tarzımı da istediğim zaman ayarlarım. Vitesi kendime göre ayarlarım.

        Biz konuşurken vites kaçtaydı?

        İşin sonuna doğru hemen kalkmam gerektiği için vitesi yükselttim. Şunu söylüyorum acele etmeyelim ama çabuk olalım. Yapacak çok iş var!

        HRANT DİNK’İ KAYBETMEMELİYDİK

        Dink’e koruma verilmediği için birçok sorumlu kişi eleştirildi. Siz kendinize ‘Dink’i neden koruyamadık’ diye sordunuz mu?

        Koruma mevzuatına göre koruma için kişinin talebini gerektiren durumlar vardır. Ve bir de istihbarat makamlarının yaptıkları tesbit üzerine koruma tahsis edilir...

        Bunları o zaman da söylediniz!

        Bu toplum Dink gibi bir insanı kaybetmemeliydi. Dink, üzerinden herkesin spekülasyon yapabileceği bir kişi olarak seçildi. Bu ülkeye yapılan en büyük kötülüklerden biridir. Bunu da o zaman ailesine ve basına söyledim.

        Galiba meramımı anlatamadım. Sorum şu: ‘Onu neden koruyamadık’ diye sordunuz mu hiç?

        Elbette! Kendimi çok büyük bir infial içinde hissettim. Bu ülke böyle bir insanı kaybetmemeliydi diyorum. Türkiye bu acıları çok yaşadı. Onlar da Dink de kaybedilmemeliydi.

        ÇOK SİLAHIM VAR

        Hiç silah taşıdınız mı?

        Çok silahım var. Değişik marka ve cinste yedi sekiz silahım var. Ama tabii şu anda silah taşımıyorum. Etrafımda korumalarım var.

        Sıradan bir vatandaş olsanız, evinizde silah bulundurur musunuz?

        Evimde silahım var tabii ki. Bu biraz da merak meselesi. Benim de silah merakım vardır. Beğendiğim silah olursa alırım.

        Hediye eder misiniz?

        Bir tek oğluma hediye ettim.

        Selin ONGUN/STAR

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ