Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem 27 Mayıs'ta neler oldu?

        27 Mayıs'ın üzerinden 47 yıl geçmesine rağmen hâlâ tartışmalar bitmedi. Türkiye'nin demokrasiye ara verdiği ilk askeri darbenin faturasını iktidardan muhalefete, Türk ordusundan Türk halkına herkes ödedi. Ordu siyasete girip bölündü. Atatürk'ün yakın silah arkadaşı İsmet İnönü ve CHP, darbeyi desteklemekle suçlandı.. Bir döneme damgasını vuran Başbakan Adnan Menderes ise hayatıyla ödedi 27 Mayıs'ın faturasını. Hem de Türk dış politikasına damgasını vuran Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ı da idam sehpasına götürerek. Bence, 27 Mayıs'ın en ağır faturasını ise genç Türkiye Cumhuriyeti ödedi. Çünkü Türkiye, sandıktan çıkan siyasetçilerini hapseden ve daha sonra da idam eden ülke olarak dünya tarihine geçti. Türkiye'nin 27 Mayıs'a sürüklenişiyle ilgili çok şey yazılıp çizildi ama ben farklı bir pencereden bakmak istedim. Acaba ABD, 27 Mayıs'a nasıl yaklaşmıştı? O günlerde Ankara ve Washington'da kapalı kapılar ardında neler konuşuldu?

        O dönemi mercek altına almak için ABD'nin gizliliğini kaldırdığı raporları ve mesajları araştırdım. Yüzlerce sayfa belgeyi taradım. Türkiye'nin adım adım nasıl darbeye sürüklendiğini izledim. Yaptığım çalışmada bana en ilginç gelen iki ayrıntı vardı. İlki, ABD Büyükelçisi 27 Mayıs sabah gönderdiği ilk mesajında 50 kişinin öldüğünü bildiriyordu. İkinci ayrıntı ise 28 Mayıs gecesi 11.00'e kadar Ankara'daki Büyükelçilik'ten Washington'a gönderilen 32 gizli mesajdan sadece ikisinin açıklanmasıydı. 47 yıl geçtiği halde ABD neden hâlâ 30 mesajı açıklamadı bilemiyorum. Gerçek olan şu ki, 27 Mayıs'ın üzerindeki sis perdesi hâlâ tümüyle kalkmadı. Açıklanan belgeleri bile okuyunca, şimdiye kadar gözden kaçan çok önemli ve düşündürücü zabıtlara ulaştım. Hele bu belgeleri bugünün gözlüğüyle okuyunca, çok daha ilginç bir tablo ortaya çıktı. Yaşadığımız siyasi krizi değerlendirken, tozlu raflarda unutulan bu belgeleri mercek altına alarak sadece tarihe değil geleceğe de ışık tutacağıma inanıyorum. Bu yazı dizisinde ABD'nin gözünden Türkiye'yi ve 27 Mayıs darbesini okuyacaksınız.

        Darbenin olduğunu Washington'a bildiren ilk mesajda da ilginç bir iddia var. Warren "50 kişi hayatını kaybetti" diyor. Gerçekten sabah 50 kişi öldü mü? Bunun da aydınlatılması gerekiyor

        Mayıs 1960 öncesi ve sonrasıyla ilgili birçok iddia ortaya atıldı. Öğrencilerin öldürülüp kıyma makinalarında çekildiği bile iddia edildi. En ilginç iddialardan birini ise, darbeden yıllar sonra, o günlerde Büyükelçilikte askeri ateşe olan Emekli Tümgeneral Fred Hayes 1999'da ortaya attı. Hayes, darbenin güçlü ismi Albay Alparslan Türkeş'in, 27 Mayıs sabahı tankla Büyükelçiliğin kapısına dayanıp 50 milyon dolar istediğini, Büyükelçinin talimatıyla Başbakanlığa gidip ABD'ye teleks çektiklerini iddia etti. Gerçekten böyle bir olay yaşandı mı? Hâlâ bilemiyoruz. Çünkü 27 Mayıs sabah 04.00'den 28 Mayıs gece 23.00'e kadar Büyükelçilikten Washington'a gönderilen 32 mesajdan sadece 2'si açıklandı. Belki açıklanmayan 30 mesajdan birinde bu iddiayı doğrulayacak bir bilgi var. Kimbilir? Açıklanan belgeler arasında, ABD Büyükelçisi Fletcher Warren'ın darbeden hemen sonra 27 Mayıs askeri harekâtının lideri olan Org. Cemal Gürsel'le yaptığı görüşmeyle ilgili Washington'a gönderdiği mesajı buldum. Warren, Gürsel'le kaçta görüştüğünü belirtmiyor ama mesajı, 28 Mayıs akşamı 23.00'te gönderdiğine göre, darbeden birkaç saat sonra görüşmüş olsa gerek ve bu mesaja göre Gürsel ABD'den "acil para yardımı" istiyor.

        "ALMAN DİYEBİLİRSİNİZ"

        28 Mayıs 1960'ta ABD Büyükelçisinin zırhlı otomobili tankların arasından geçerek Genelkurmay'a zaman Warren'ın yanında Selim Sarper vardı. Aslanlı kapıdan koşar adımlarla girip, darbenin lideri Org. Cemal Gürsel'in odasına yöneldiler. Gürsel yalnızdı. Warren o anki izlenimlerini mesajında şöyle aktarıyor: "Gürsel'i daha önce gördüm ama yakından tanımadım. Apoletlerini söker ve Alman askerlerinin kibirli, kendini beğenmiş tavrını unutursanız, rahatlıkla ona 'Alman' diyebilirsiniz. Ağır ağır, makul ve dikkatli konuştu. O koşullar altında beni kabulünde oldukça içtendi. Sarper çevirmenliğimizi yaptı." İlk konuşan Gürsel oldu. "Geldiğiniz için teşekkür ederim. Gayri resmi bir görüşme yapacağız" dedi ve "Menderes hükümetini etkilemeye çalıştım ama olmadı. Sonunda hükümeti deviren harekete liderlik yapmaktan başka çarem kalmadı. Siz olup biteni nasıl görüyorsunuz" diye sordu. Warren, "Daha önce Latin Amerika'da görev yaptım. Birçok askeri darbe gördüm. Amacını bir kenara bırakalım ama asker olsaydım, yapılış biçiminden dolayı gurur duyardım. Gördüğüm en titiz, en etkin ve en hızlı askeri darbeydi" diye cevap verdi. Görüşmeyi mesajdan okuyalım: Warren: Devrimci hareketin bütün ülkeyi kontrol altına aldığına inanıyoruz. Gürsel: (Başını salladı.)

        Warren: Ankara'da herkes sonuçtan mutlu görünüyor. İşin kolay yanı tamamlandı. Gerçek zorluklar şimdi başlayacak. Sorunlar çok olacak ve Türkiye'yle ABD'yi ve muhtemelen Batı'yı da kapsayacak. Ben çözüm yolları aramak için buradayım. Önümüzdeki aylarda da sizin, cuntanın ve iş başına gelecek hükümetin sorunları aşmanıza yardımcı olmaya çalışacağım. Warren burada mesajına, "Sarper'e önceden söz verdiğim için tanınma meselesini açmadım. Zannediyorum konuşmaya başlamadan önce Sarper, Türkçe olarak Gürsel'e tanıma meselesine değinmeyeceğimi söyledi" diye not düşmüş. Okumaya devam edelim: Gürsel: Menderes Hükümeti, vatandaşların haklarını, basın özgürlüğünü, Anayasanın kendisine verdiği görevleri unuttu ve yasa dışı hareketlere girişti. Türk halkını baskı altına aldı. Bütün bunlar Türk ordusundakileri, bizi yaraladı. Çok rahatsız olduk ve hedefleri konusunda ciddi kaygıya sürüklendik. Ben, (Warren'in notu: General "Ben"i büyük kullandı) Menderes Hükümetini başka yöne sevketmek için iknaya çalıştım ama başaramadım. Sonuçta önümüzde, devrimcilerin izlediği yoldan başkası kalmadı. Warren: Samimi ve açık konuşmanız için teşekkür ederim. Orduyla ilgili görüşlerimi aktarmak istiyorum ama önce bir şey söylemeliyim. Gürsel: (Başını salladı)

        Görevime Türk ve Amerikan halkları arasındaki ilişkinin önemine inanarak başladım. Türkiye'nin ABD ve hür dünya için önemli olduğuna inanıyorum. İlişkileri sürdürmek Türkiye için de eşit önemde. Türk Ordusuna saygım en yüksek düzeydedir. Türkiye'nin öneminin ilk nedeni, istikrarı ve Türk ordusunun siyasete karışmamasıdır. Ama dünkü darbe ordudaki bu geleneği kırdı. Pandora'nın kutusunu açtı. Şimdi kimse içinden ne çıkacağını bilemez. Gürsel: (Warren'i sözünü kesmeden dinliyor.) Bu sabah, ne ordunun, ne de Türk halkının, yaşananların uzun vadedeki önemini anlamadığını hissettim. Uzun yıllar Latin Amerika'da görev yaptım. Birçok askeri darbe gördüm. Yıllar içinde Latin Amerika halklarının, yasama, yargı ve yürütme organı olan hükümetin yanı sıra dördüncü güç olarak nasıl orduyu görmeye başladıklarına şahit oldum. Eğer ordu, işlerin doğru gitmediğine karar verirse, yönetime el koyar. Asker her şeyi izler ve hükümetin arkasında durmak için mutlaka bir yol bulur. Yani ordu, dengeyi oluşturan araç ya da başvurulacak son mahkeme olarak görülür. Atatürk'ün Türkiye'si hiçbir zaman bu durumda olmadı ve bununla gurur duydu. Ama şimdi aynen o duruma düştü. Gelecekteki Türk ordusunun, Türk halkını da yakından ilgilendiren ve bölen herhangi bir siyasi çekişmenin dışında kalmakta çok zorlanacağını düşünüyorum. Bu düşünce, askeri darbeden daha fazla beni endişelendiriyor. Gürsel, tercüme eden Sarper'i dikkatle dinledikten sonra başını salladı "Devam et" dedi. Warren de devam etti: "Türk ordusunun bu hareketinin dünyadaki etkisinin ne olacağını tahmin edemiyorum. Belki birkaç ay etkisi olmayabilir ama Türkiye'ye yapılacak yardım Amerikan Kongresi'nin onayına sunulduğu zaman etkisinin iyi olmamasından korkuyorum. Ordu, bu hareketiyle, hür dünya prensiplerini çiğnedi. Yani istikrarlı imajını sarstı. Bugünkü durumda, askeri cuntanın en önemli destek kaynağı özellikle Amerikan, İngiliz ve diğer yabancı basın olarak görünüyor. Çünkü, Menderes Hükümetini eleştirdiler ve mücadele ettiler. Türkiye'de olup bitenlerle ilgili en uygun yorumları yapacaklar. Bu en azından cuntanın ilk günlerinde ve yeni hükümet için böyle olacak."

        GÜRSEL'DEN SÖZ

        Bunun üzerine Gürsel, "Cumhurbaşkanına, Menderes'e ve bakanlara kötü davranılmadı ve davranılmayacak. Güvence veriyorum. Durum açıklığa kavuşuncaya kadar, deniz kıyısında, rahat edebilecekleri, banyolu evlere yerleştireceğim. İsterlerse ailelerini de alabilirler" dedi. Warren da kötü muameleye uğramazlarsa, bunun dışarıda iyi bir izlenim yaratacağını söyledikten sonra "Süratle adil ve dürüst seçimlere giderseniz bu dışarıda, cuntanın itibarını daha da arttırır" diye ekledi. Gürsel "Seçimler yapılacak" diye ısrarla vurguladı ama tarih vermekten kaçınıyordu. İzmir'den Ankara'ya gelir gelmez ilk işinin yeni Anayasa taslağını hazırlamak için İstanbul Üniversitesi'nden profesörleri çağırmak olduğunu vurguluyor, "Süratle yeni Anayasayı hazırlayacaklar" diyordu.

        "MAAŞLARI ÖDEYEMİYORUZ"

        Gürsel, konuşmasının sonunda "Türkler daima ABD'yle işbirliği istediler. Amerikalıları ben de seviyorum ve öyle davranıyorum" diyerek söze girdi. Belli ki canı sıkkındı. Maaşların ödenmesine 3 gün kalmıştı ve hazinede para yoktu. "Önceki yönetim, cuntayı (Warren " ülke" yazmış ve yanına soru işareti koymuş) felaket bir mali kargaşa içinde bıraktı" diye anlatmaya başladı ve devam etti: "Maliye Bakan Yardımcısına hazinede kaç para olduğunu sordum. 'Maaşlar ve diğer ödemeler için 180 milyon lira gerekiyor ama 23 milyon var' dedi. İlk maaşları ödemenin ne kadar önemli olduğunu söylememe gerek yok. ABD, Türkiye'ye yaptığı olağan ödemesini, 1 Haziran'dan önce yapıp destek olabilir mi?" Warren "Cuntanın ve geçiçi hükümetin ilk maaş çeklerini ödemesinin ne kadar önemli olduğunu anlıyorum. Ama bazı şeylerin açıklığa kavuşması gerekiyor" diye yanıtladı. Çünkü, mali yardımı konuşmadan önce Washington'un yeni yönetimi tanımasını beklemek gerektiğini düşünüyordu. Gürsel canı sıkkın "Anlıyorum" deyince, Warren, görevinin sorun yaratmak değil, çözüme yardımcı olmak olduğunu vurguladı ve "Önceki hükümetin ne zaman ihtiyacı olsa hazırdım. Beni görmek isterseniz her zaman hazırım. Samimi bir görüşmeye çağırdığınız için teşekkür ederim" deyip ayağa kalktı. Gürsel de "Ben de, sadece geldiğiniz için değil, akılcı tavsiyeleriniz için de teşekkür ederim. Söylediklerinizi aklımızda tutacağımızdan emin olabilirsiniz" diyerek Büyükelçinin elini sıktı. Mesajın altındaki notta ise "ABD'nin Türk Hükümetine fonlardan avans verdiği" yazıyor ama miktarı belirtilmiyor.

        27 Mayıs sabahı 50 kişi öldü mü?
        ABD Büyükelçisi'nin darbeyi Washington'a bildiren ilk mesajı aynen şöyle: "Türk Ordusu, ender görülen, iyi organize edilmiş bir darbeyle sabaha karşı 04.00'te hükümete el koydu. Ciddi bir muhalefet ve direnme yok. Sadece Ankara'da yaklaşık 50 kişi hayatını kaybetti. Cumhurbaşkanı Bayar, TBMM Başkanı Koraltan, Bakanlar, Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun gözaltına alındı. Ankara, İstanbul ve İzmir sessiz. Görünen organize bir muhalefet yok. Bu aşamada, isyanın tamamen iç nedenlere dayandığını düşünüyoruz. Amerikan aleyhtarlığına ilişkin hiçbir kanıt yok. Askeri konsey üyeleri bu sabah Büyükelçiliğimize ABD'yle dostluk konusunda ve NATO ve Cento'daki bütün yükümlülüklerini de yerine getirmeye devam edeceklerine ilişkin güvence verdiler."

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ