Cengiz Çandar, bugünkü yazısında Neo-Con’lar ile Türkiye’deki ulusalcıların aynı dalga boyunda bulunduğunu ve bir darbe istediklerini yazdı.
Bense Neo-Con’ların Türkiye’de bir darbe istemediklerini ve beklemediklerini düşünüyorum. Bu konudaki bütün ipuçları Neo-Con’ların Türkiye üzerine yazdıkları makalelerde bulunuyor. Örneğin Çandar’ın, Neo-Con’ların propagandisti olduğunu söylediği Michael Rubin bakın ne diyor:
“Erdoğan uyarıları kulak ardı ederse ne olur? Caddelerde tanklar dolaşmayacak; bundan ziyade politik ve yasal davalar çoğunlukta olacak. Erdoğan'ın karşı karşıya kaldığı rüşvet ithamları Cumhurbaşkanlığı'na yükselmesini engelleyebilir. Rüşvet dosyaları AKP içerisindeki çelişkilerini daha kötü bir hale getirecek ve Cumhurbaşkanlığı'na uygunluğu konusunda yasal soruları gündeme taşıyacaktır. Bir örnek var: Anavatan Partisi eski Başkanı Mesut Yılmaz 2000 senesinde Cumhurbaşkanı olmayı çok arzuladı. Zamanlamasında bir sorun olmadığı halde, yandaşlarından birinin içinde bulunduğu mali krize, uygun olmayan bir şekilde müdahalede bulunduğu iddiaları adaylıktan vazgeçmesine sebep oldu.” (TÜRKİYE’NİN İSLAMCI BİR CUMHURBAŞKANI OLACAK MI?) Daha 2 Şubat 2007 tarihinde Rubin, Cumhurbaşkanı seçim denemesinden önce, darbenin sözkonusu olmadığını ancak hukuki bir sürecin başlayacağını öngörmüş durumda.
Çandar’ın yazısından birkaç gün önce kaleme aldığım AMERİKA’NIN POST-POSTMODERN SÜRECİ başlıklı yazıda, Amerika’da bir ‘doktrin değişikliği’ yaşandığını, ve bu doktrin değişikliğinin Türkiye’de Recep Tayip Erdoğan ve AKP kadrolarının yalnız bırakılmasıyla sonuçlanacağını söylemiştim. Ancak, bütün Neo-Con metinlerde gördüğümüz gibi, bunun bir askeri darbeyi arzulamadığı açık. Rubin, makalesinde “Caddelerde tanklar dolaşmayacak; bundan ziyade politik ve yasal davalar çoğunlukta olacak,” diyor. Öngörüsü de kısmen gerçekleşmiş durumda.
Fakat daha önemlisi, Amerika’nın artık AKP’nin temsil yeteneğine inanmamasıdır.
Dolayısıyla Amerika Birleşik Devletleri önümüzdeki dönemde, başka figürlere AKP’den çok daha fazla saygı gösterecektir, diye düşünüyorum.
“Yani, Tayyip Erdoğan’ın adaylığı yalnızca Türkiye’yi değil, Amerika Birleşik Devletleri’ni de polarize ediyor.
Neo-con’lar arasında gelişen bu muhalefetin en yakın sonucu olarak, Amerikan Dış Politikası’nın Türkiye maddesinde radikal bir değişiklik olmasa da, Türkiye’de muhatap kabul edilen filgürlerin kimliklerinde ve niteliklerinde bir çeşitlenme ve artış olarak gözlemlenebilecektir.
Bu ekibin tasavvurlarına karşı olduğu bilinen Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nda da yandaşları mevcut. En bilinenleri, Bakanlığın Avrupa dairesinde, Türkiye ile ilgili konuları elinde bulunduran Matthew Bryza. Bryza’nın 27 Nisan’daki “e-muhtıra”yı ve dolayısıyla “askeri müdahale”yi kollayan Amerikan açıklamasını kaleme alan kişi olduğu biliniyor.”
Ben şimdi, acaba diyorum, Barzani’nin son günlerdeki telaşı, Talabani’ye etkiyebilen bu Neo-Con ekibin sıkıştırmasından ve Türkiye’ye manevra alanı açmasından kaynaklanıyor olmasın?
Peki, buna karşılık Yeşil Kuşak’çı Amerikan teorisyenler ne öneriyor Türkiye’ye?
Durumu daha iyi kavramamız için, dış politika yazarlarının Amerika Birleşik Devletleri’ndeki teorik çatışmanın herhangi birinin yanında yer almaktansa, içeriği analiz etmeye çalışması daha fonksiyonel olmaz mı?
Ben açıkçası, hem Amerikan hem de Ortadoğu dış politikalarına derinlemesine hakim olan Cengiz Çandar’dan bu çatışmanın teorik kökenlerini analiz etmeye çalışırken beni yalnız bırakmamasını bekliyorum.
Ayrıca, daha önce bu sütunlarda yazdığım gibi, Barzani ve Talabani arasındaki farkın ayrıntılı bir analizi de Türkiye’nin zihnini açabilir diye düşünüyorum. Bunu en iyi yapabilecek donanıma Cengiz Çandar’ın sahip olduğundan hiç şüphe yok.
Aşağıda Amerika’daki doktrin değişikliğine ilişkin analiz çalışmalarımın son makalesini tekrar yayınlıyorum. İlgilileri, sürecin gelişmesini takip eden diğer analizlerin linklerini de bu köşenin arşivinde bulabilirler.