Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Yargı Erdoğan yargıdan şikayetçi mi?

        AK Parti'nin çiçeği burnunda politikacısı Osman Can, ilk kez Habertürk TV'ye konuştu. Can, ülke gündeminin sıcak konularını Belkıs Kılıçkaya'ya anlattı

        Başbakan yargıdan müşteki mi?

        Yargıda şikayetlerin sona ermediğini gören bir insan başbakan. Dolayısıyla önümüzdeki günlerde de siyasetin gündeminde ve ajandasında yargı olacak.Yargı konusunda Türkiye genelinde oluşmuş bir şikayet durumu var. 3'üncü yargı paketi önemli ölçüde bu soruna çözüm sunan düzenlemeler içeriyor. Yargıda Çoğulculuğun sağlanamadığı itirazı var ki, buna ben de katılıyorum- bunu sağlayamadığınız takdirde ne kadar kaliteli insanlar yargıç olursa olsun sonuçta normlara anlam yükleyeceksiniz o anlam yüklemleriyle pratik gerçekleşecek. Onu kendi kapalı dünyanızda yapınca adaleti tesis ettim zannedersiniz ama gerçek adalet o değildir. Gerçek adalet bir tartımdır ve öteki tarafı bilmeden bu tartımı yapamazsınız, o açıdan çoğulculuk çok önemli. Bunun sağlanamamış olması bir problem olarak devam ediyor.

        Başbakan kendisi de yargının mağduru, şiir davası, kapatma davaları. Size ben de mağdurum, biliyorum ve falanca mevzular hala hallolmadı benzeri bir konuşma yaptı mı?

        Anayasa mahkemesi konusunda genel bir konuşma geçti. Başbakanın bu mağduriyeti ve hayatında önemli bir kırılmaya yol açtığını herke biliyor. Okul kitaplarında MEB'in tavsiye ettiği üstelik barışa çağıran bir şiirin okunması siyasetin önünü tıkama vesilesi olarak görüldü. Her şerde bir hayır vardır, bu hadise , yaratılan o hukuksuzluk Türkiye'de öyle bir kırılmaya yol açtıki pekçok akademisyenin çalışmalarında önemli bir motif oldu.

        Sizin akademik hayatınızda etkili oldu mu?

        Ben Almanya'da düşünce özgürlüğü konusunda master yapmaya karar verince konuştuğum hoca ''Kişilik hakları ve düşünce özgürlüğü çatışması çok önemli bir mevzu'' dedi. Ben De bir dakika ''Bizim ülkemizde düşünce özgürlüğü yok ki'' dedim. Bu devlet katında bir değer olarak kabul edilmiyor diye anlattım. Bu dediğim yıllar Türkiye'nin 28 şubat'a yelken açtığı yıllar 1997'ydi. Ben o davayı da uzun uzun okumuştum. Hiçbir akademisyen suç var diyemedi zaten. Ama yargıtay akıllara zarar bir karar verdi. Yargısal müdaheleler, yargı ve hukukun meşruluğu konusunda ciddi bir sorgulamaya yol açtı ve bu hala devam ediyor.

        Kemalist ideolojiye mensup üyelerden müteşekkil bir yargı var oldu cumhuriyetin başından itibaren. Bugünse bu ideolojiye düşman, çok ağır eleştiriler yönelten kişilerden oluşuyor yargı. Ama metodolojinin aynı kaldığı ve hakim olduğu izleniyor. Bunu nasıl aşacağız?

        Bir sistemi değiştirdiğinizde o değişimin kültür üretmesi zaman alır. İnsan malzemesi söz konusu. Siyasette daha hızlı yol alınır ana yargı gibi muhafazakar bir sistemde bu zordur. İçtihadların değişmesi zaman alır. Burada öyle bir yargı geleneği var ki, kanun koyucu istediği kanunu yapsın, biz de istediğimizi yaparız diyor ilgili yargının başındaki kişi.

        Bu filancanın arkadaşı, o zaman o da onu yapmıştır benzeri mütalalarla mahkum olmuş insanlar evvelden de vardı, şimdi de..

        Evet, şimdi de problem yaşıyorlar. Metodoloji adalete ulaşmanın en önemli yöntemidir, belki adaleti tam sağlayabilmiş olmayabilirsiniz ki bu ayrı bir tartışma konusu, ama öngörülebilir, mantıksal olarak izlenebilir, sağlam olarak ortaya konmuş kendi içinde tutarlı bir argümantasyonla karara vardıysanız, insanlar yargıç burada en iyisini yapmış derler. Balyoz ve Ergenekon davasına yönelik eleştirilerin kaynağında da bu metodoloji sorunu olduğu söylenebilir. Şunu da hatirlatrmak lazım, metodoloji sorunu Türk yargısının kadim problemidir, ama osmanlı yargısının değil. Osmanlı'da Şeyh Bedrettin'den itibaren ciddi bir metodoloji ve muhakeme kültürü vardır. Bu cumhuriyetle yok edildi, yargı ideolojik bir aygıt olarak tasarlandı. 80-90 yıllık bir bagajla bugüne geldik.

        Balyoz davasında mesela emir alan ve verenin aynı cezaya mahkum edilmesi mevzusu, beklenirdi ki mesela geniş biçimde biz 'emre itaat her zaman meşru mudur? diye bir tartışma yapalım- ama olmadı...

        Şimdi anayasanın ilgili maddesine göre, konusu suç olan bir emir hiçbir zaman uygulanamaz. Yani ben emre uydum diye durumunuzu meşrulaştıramazsınız. Ancak orada bir istisna vardır, askerlikle alalakalı. Bu istisna kanunla düzenlenir. Türkiye'de bırakın kanuni düzeni asker yapısı içinde hiyerarşik ataerkil yapıda bir ayrışmaya gitmek şarttır. Ben yaptılar mı yapmadılar mı bu ayrışmayı bilmiyorum, umarım yapmışlardır.

        İlker Başbuğ ve Büşra Ersanlı davasında örgüt, çete üyeliğinden yöneticiliği suçlamasına terfi ettirilmiş kanaati yaygın mesela. İddiannamenin bu kişilerin yöneticiliğini desteklemediği yorumu var. Yine metodoloji sorunu mu?

        Genel olarak bu açıdan sorun var. Şöyleki siz metodoloji var mı yok mu onu dahi bilemezsiniz, zira kararlarda gerekçe yoktuır. Yargıtay da anayasa mahkemesinde de durum aynı. Derki anayasanın 2'inci maddesinde şöyle der. Upuzun doktriner teorik bir mütala bir açıklama. sonra kanunda da şöyle der diye devam eder. Görüldüğü üzere kanun anayasaya aykırı değil diye bitirir. Siz pardon bir dakika nasıl oldu bu dersiniz anlamazsınız bile. Metodoloji uygulanmış mı bilemezsiniz. zira mevzuyu takip edemezsiniz. Başbuğ ve benzeri kişilerin yargılanmasına gelince, bir diğer önemli nokta şu. mevcut anayasa düzenine göre, eğitim müfredatına göre, onların anayasal düzeni bozma parlamentoyu fesh etme görevleri var, öyle görüyorlar öyle bir eğitimden de geçmişler. Siz bu insanlara ''siz anayasal düzeni silah zoruyla değiştirdiniz deyince onlar isyan ediyor. Birinci ikinci, 35'inci madde, bunlarla yaşıyorlar askerler. Onların beslendiği müferadatı anayasayı değiştirmeden bunu yapınca çelişkili bir durum oluşuyor. Bu mevcut anayasal düzenden besleniyorlar onlar ve bunun yeni anayasada muhakkak çözülmesi lazım.

        Yargıda çoğulculuğu savunuyorsunuz. Ne demek kemalist, milliyetçi, kürt gayrmüslüm birbirlerini denetlerler diye mi düşünüyorsunuz?

        Birbirlerini dengelerler. Orada bir karar verildiğinde diğeri yok sayılmayacağı için, yanlış bir karar dahi olsa yıkıcı olmaz. Temel bir kötülüğü göstermez. İdeolojik bir duruş çıkmaz. pragmatik bir sonuç çıkar.

        Nasıl seçilecekler?

        Alt derecede yargıda değil tabiki: Adalet bakanlığı tercih yaparken ideolojik filtrelerin devre dışı bırakılmazı gerekir. Bu büyük ölçüde geçerli, önemli çalışmalar yapıldı 2006 2007'den bu yana. Herşey daha şeffaf ama yeterli değil, kişinin kürtlüğü başörtüsü önemli olmaması lazım, yargı mensubu olarak atanmasında, yoksa şu kadar Kürt alacağım yargıya demek değil tabiki bu. Batıdaki gibi parlamentoyu yüksek yargı mensuplarının seçilmesinde etkili kılmak, böylece partilerin gücü nisbetinde fikrinin yansıması çoğulcu bir ortam sağlar

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ