Yerel Haber Hattı 0536 266 79 69
KONUŞMAYI BAŞLAT
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

Komünizm, savaş ve din etkisiyle yanıp tutuşmuş bir evrenden güç alan olgun bir peri masalı filmi şaheseri. Ensest, vampir, lezbiyen ilişki, metamorfoz, erotizm, cadı avı gibi kavramların iç içe geçtiği korku öğeleriyle kavrulmuş ustalıklı bir tür denemesi. Eşi benzeri görülmemiş dünyasıyla başta Guillemo del Toro olmak üzere sayısız sinemacıyı ve eseri etkilemiş, Çek Yeni Dalgası’nın gerçeküstücü evrenini perdeye transfer etme özgünlüğüyle tarifi zor yapılacak bir başyapıt. “Valerie and Her Week of Wonders”, adeta ‘büyüleyici’ sıfatının kelime anlamı niteliğinde!

Bir hırsız Valerie’yi (Jaroslava Schallerová) uyandırır. Kızcağız henüz 13 yaşındadır ve annesinin kendisine bıraktığı küpeleri alır. Sabah olduğunda Valerie’nin ilk regl dönemi başlamıştır ve misyoner bir grup tarihi kasabaya girmiştir. Hırsız Orlik (Petr Kopriva) kızın durumunu grubuna ihbar edince ise gerçek bir tehdit bizleri bekleyecektir. Valerie bir anda ilk seks deneyiminin korkusunu tasvir eden rüyalar görmeye başlar. Peki masumiyetten ergenliğe geçişini tamamlayabilecek midir?

Sinemada kuşkusuz ‘ergen hikayeleri’nin sayısı bir hayli fazladır. Ancak hiç buradaki gibi anlatılmadıkları da keskin bir gerçektir. Kendine özgün bir tarz belirleyen 60’ların Çek Yeni Dalgası’ndan beslenen eser, gerçeküstücü bir vampir filmi-peri masalı filmi kırması etiketini karşılayan pastoral görüntüler üzerinden akıyor. Alışık olmadığınız açı ve objektif tercihlerinin yanında politik tabanını fazlaca belli eden korkutucu ya da tedirgin edici bir motivasyonla yol alıyor.

“Valerie and Her Week of Wonders” (“Valerie a týden divu”, 1970) sinemada korku filmleri ile masal filmlerini iç içe geçiren ilk eserlerden biri. Aynı zamanda Balkanlarda komünizme, savaş etkisine ve dini dayatmalara karşı açılan mücadelenin de bir karşılığını sunuyor. Cinsel yozlaşmanın abartıya kaçtığı Çekoslovakya’da dönemin komünist tabanının açgözlülüğünün ‘vampir’ mitiyle çıkan bir taşlaması olarak anılabilir. Kuşkusuz sinemada sayısız filmi etkilemiş bu başyapıt, aykırı ve alışılagelmedik atmosferiyle peri masalı filmleri arasında en üst sıraları zorluyor.

İşte beş maddede “Valerie and Her Week of Wonders”ın gerçekleri...

1-Fransız Yeni Dalgası’nın bir türevi
 
Tam da dünya sinemasını Fransız Yeni Dalgası’nın ürünleri ile ‘hayal-gerçek’ arasında kalmışlığı tabanına yerleştiren eserlerin çalkaladığı bir dönemde ortaya çıkan korku dolu bir masal filmi. “Valerie and Her Week of Wonders”, şiir kitapları yazan Vitezslav Nevlav’ın romanından uyarlanan bir görüntü şovu olarak nitelendirilebilir. Adeta Jan Curik’in sinematografisi ile Lubos Fiser-Jan Klusak ikilisinin müzikleriyle hipnotize edici bir evren sunuyor.

Aslında eldeki eserin ‘peri masalı filmleri’ içindeki yerini incelemek lazım. Ancak öncelikle yönetmen Jaromil Jires’in savaş karşıtı ve anti-komünist tavrını masaya yatıralım. Zira 1945 ila 1968 arasında komünist partinin hakimiyetindeki devlet, Almanya ve Sovyetler Birliği’ne karşı da bir mücadeleye girmişti. Buna karşın ‘saldırgan bir solcu film’ vermekten ziyade daha farklı bir atılım devreye sokuluyordu yönetmen tarafından.

Öyle ki Çek sinemasının 1960’larda Fransız Yeni Dalgası’na cevap olarak, 1968’in Prag sonbaharı döneminden güç alarak ürettiği bir hareket ortaya çıkmıştı. Çek Yeni Dalgası’nın en has isimleri Jaromil Jires’in yanında Vera Chytilova, Jiri Menzel, Jan Nemec ve Frantisek Vlacil’di.

Yani Polonya siyasi coğrafyadan çıkardığı ‘savaş dramları’yla sinemasal bir kıyamet haritası yaratırken, Çek sineması farklı bir şeyin peşinde koşuyordu. Salvador Dali’nin resim tablolarından bildiğimiz gerçeküstücülük akımını Bunuel’in sinema eserlerinden farklı ve işlevsel hale getirmek ana amaçtı. Bu durum ışığında ülke sinemasına mensup yaratıcılar; özellikle aynı dönemde yükselişe geçen Polonyalı Wojciech Has ve Gürcü Sergei Parajanov’un kendilerine özgü masalsı dünyalarıyla, Andrei Tarkovsky’nin hipnotize edici ve öznel atmosferiyle, Yugoslav Dusan Makavejev’in ise gerçeküstücü, absürt ve anti-komünist duruşuyla akrabalık kuruyorlardı aslında.

Ancak yönetmenlerin arayışları ve anlayışları gerçek anlamda bir gerçeküstücü (sürrealist) evren yaratmayı amaç edinirken, tek fark akım olarak da bu duruşun hakimiyet kurmasıydı.  Münferit bir organizasyondan ziyade genel bir çerçevenin izi sürülüyordu. Zaten o sıralar Çek sinemasında bir de kukla animasyonu üretimi hakimiyet kurmuştu.

Bu sebeple de bu akımın Jan Svankmajer gibi isimleri etkilemesi anormal değildi. Bu şahısların etki tablosunu çıkardığımızda ilk olarak Luis Bunuel ve Jean Cocteau isimlerinin akla gelmesi de şaşırtıcı olmaz. Zira ‘Çek üslubu’ denen şey de şimdi gerilerde kalan aslında bu aykırı, özgün ve kendine has dünyayla açıklanabilir.

2-Oz Büyücüsü’ndan Alis Harikalar Diyarı’nda’ya...

Doğrusunu söylemek gerekirse, Jaromil Jires’in de sinemaya 1963’de giriş yapıp 1969’da çektiği Şaka” (“Zert”) adlı komünizm karşıtı bir savaş dramı üretmesinin ardından böylesi revizyonist bir eserle çıkagelmesi biraz garip bir durumdu o zamanlar. Ancak bir diğer taraftan da kişisel tarih intikamı meselesinden sıyrılması anlamına geliyordu. Belki de Jires’in adı komünist avı kavramına karıştığından bu eserin içine bolca politik ve dini motivasyon enjekte ediliyordu.

Aslında biraz da bu açılardan peri masalı filminin tabanında kilit bir konuma sahipti “Valerie and her Week of Wonders”. Öyle ki hem felsefik, hem dini, hem politik, hem de sinemasal bir zenginlik sunarken, farklı okumalara alan açmasını biliyordu. “Oz Büyücüsü” (“The Wizard of Oz”, 1939) çeşitli çevrelerde yıllar boyu eşcinsel alt metinleriyle tartışılıp durdu. Ancak onun dünyası özünde ‘aşılan yol’ meselesi üzerinden yürüyen bir büyüme hikayesiydi ve esasen ‘tecrübe kazanma’ temalarıyla iz bırakmıştı.

Jires’in filmi ise temeline o eseri almasına karşın stilize bir evren ile çıkageliyor. Bu bağlamda müzik, görüntü yönetimi ve sanat yönetimi olgusunu bir arada tutan bir dünyayla servis edilmesi noktasında daha önce görmediğimiz bir yere ulaşıyor. İlk olarak burada gerçek anlamda gotik edebiyat ürününün içinde geçip, gerçeküstücülük akımından izler taşıyan, bunun yanında korku öğeleri taşırken çocuk hikayesi de anlatan bir eser var. Kilise ezgisi ile çocuk saati ezgisinin iç içe geçirilmesi garip bir ton da salgılıyor işin doğrusu.

Aslında tanımlaması bir hayli zor ve olağan dışı bir eser bu. Ancak bir çocuk için iç kıyıcı, adapte olması imkansız ve yabancılaştıcı bir serüven olduğuna şüphe yok Jires’in filminin. Yönetmen öncelikle 19. yüzyılda sanayileşme devrimi olmadan önce gördüğümüz şatolardan birinin içine Valerie’yi yerleştirmiş. Bu da gerçek bir Alis Harikalar Diyarında ortamını beraberinde getirirken, bir bakıma onun altında yatanları incelemek için yola çıkılmasını sağlamış.

Bunun vardığı noktada ise, hem gotik edebiyatın ‘canavar’ olgusunun harekete geçtiğini, hem de cinsel dozajın yükseklere çekildiğini söyleyebiliriz. Zira eldeki eserin rahatlıkla bir ruhsal yolculuk sunduğunu ve her öğesini o bilinçaltında bastırılmış karakterin dünyasında var ettiğini görmek mümkün. Ancak elbette klasik Amerikan sinemasının peri masalı filmi kalıplarıyla değil. Tam tersine fallik sembollerle, korkularla, ötekilerin varlığıyla ve daha nice alışılagelmedik öğeyle...

Buna paralel olarak filmin, Fareli Köyün Kavalcısı, Kırmızı Başlıklı Kız ile Pamuk Prenses gibi masalları tersine çevirmekle kalmayıp, onları korku öğeleriyle de doldurarak değiştirdiği görülebilir. Pamuk Prenses’in ‘öperek uyandırma’sını ‘Nosferatu’yu öperek uyandırma’ya çevirmesi de herşeyi anlatıyor. Aslında “Valerie and Her Week of Wonders”ın, ensest, lezbiyen ilişki, vampir, erotizm, cinayet, metamorfoz (kuş ve sırtlandan vampire), cadı avı gibi bir arada görmeyi garipseyeceğimiz kavramları iç içe geçirmek amacıyla yola çıktığı bir sır değil.

3-Özgün bir yönetmen evreni

Jaromil Jires öncelikle filmini göstermelik saflığı ya da mistik dayatmayı temsil eden beyaz kararma açılma tekniği ile açıp, ana karakter Valerie’yi yakın-çok yakın ölçekli planların arasında gidip gelen çerçevelerle seyirciye tanıtıyor. Bunun devamında ise şatoyu, onun gözünden röntgenliyoruz. İlişkiye giren kadınlar, canavar gibi çizilen üvey baba figürü ve ensest ilişkiye gireceği kardeşi bu bağlamda ana Freudyen malzemelere dönüşüyor. Tabii filmin tamamında bunlara vampirleşmiş aristokrasinin ‘kana susamışlık’ını vurgulamaya yarayan, adeta pudra ile bembeyaz hale getirilip masalsılaştırılmış anne karakterinin eklendiğini de not düşmek lazım.

Aslında bu giriş sonrasında sahneyi teslim alacak metamorfoz kelimesinin; gerçeküstücü sırtlan ile güvercinin birbirine saldırmasıyla bütünlendiğini görebiliyoruz. Jires’in de ana amacı bu bembeyaz ve saf evrenin, reenkarnasyon anlamına gelen bir şekilde servis edilmesi olmuş. Valerie’nin filmin başında dökülen kanı görüp ilk regl dönemini yaşaması da aslında mitolojide esas doğumu anlatan, önceki dönemin boşa olduğunu vurgulayan bir ana denk geliyor.

Bu doğrultuda da film boyunca kırmızı ruj ve nar gibi o rengin üzerine giden metaforlar merkezi bir konuma yerleştiriliyor. Aslında başlangıçta sunulan özetin devamında gerçek anlamda malikanesindeki aynalar arasında ve bodrum katında sıkışmış bir karakterin portresini çıkarmak amaçlanıyor. Jires de söylediğimiz metaforları ve görüntüleri üzerimize atarak vampir filminden ilişki filmine, gotik korku filminden cadı avı filmlerine uzanan çok katmanlı bir füzyon sunuyor.

Aslında bu durumun Valerie’nin ev içinde üst açı ile yansıtılmasının gücünü arkasına alarak bir şekilde ‘sistemin, hıristiyanlığın ya da aristokrasinin esiri’ olması için var edildiği çok açık. Çünkü düz açılar sadece birebir konuşmalarda, alt açı ise vampirler veya başka lider figürü devreye girdiğinde aktif hale geliyor. Lafın özü Jires, genelde kesintisiz uzun planlar üzerine çalışmış. Buna istinaden farklı motiflerin yakın planları ve alt açı-üst açı tercihleriyle de bir anlatı dili oluşturmuş.

Ancak bunların stilize hale gelmesi noktasında görüntü yönetmeni Jan Curik’in ışığı fazlaca yalıtıp yarattığı ‘yapma’ havanın payı büyük. Adeta beyaz bir duman perdeyi kaplarken, karakterimizin de dar ölçekli objektiflerle sıkışmışlık duygusuna hapsediliyor. Valerie’nin gerçek mekanının yani odasının üst açı ile yansıtılıp bembeyaz olması girişe eklemlenince veya sondaki orman sahnesinde de bu durum devreye girince ise bütün tamamlanmış oluyor.

Aslında sondaki müzikal sahnesi bir bakıma bu türsel karışımı tamamlamak için var. Bir diğer taraftan Valerie’nin maskesiyle gördüğü karakterlerin, ‘gerçek noktasına gelmeleri’ olarak okunması da yanlış olmaz. Jan Klusak-Lubos Fiser ikilisinin özgün ve hafif mistik (ki kilise korolarının ehlileştirilmiş hali gibi) tema müziği de aslında filmin unutulmazlarından. Bu söylediklerimizi pastoral yolculuk havasına sokan en önemli detay da bu kulak ve kalp tırmalayan tedirgin edici ses dokusu.

4-Din, komünizm ve savaş taşlaması

Jires, karşımıza gerçeküstücü bir evren çıkarırken, gotik edebiyat motifleriyle de yürüyen bir aristokrasi taşlamasına imza atıyor. Bunu yaparken ise komünizm, savaş ve din ile ilgili dertlerini ortaya koyuyor yönetmen. Yani ağaç kovuğunda seks yapan anne karakterinin görülmesiyle bunun ‘günahkar’ adledilmesi veya kiliseye ‘canavar’ın sokulması, bir şekilde her şeyin yıkılmasına yol açıyor.

Haç şeklindeki küpelere sahip kızın onlardan kurtulma arzusundan tutun da Nosferatu imgesinin kilisede rahip konumuna yerleştirilmesine kadar gerçek anlamda bir taşlama ve bozma anlayışının ışığında yerleştiriliyor her şey burada.

Bunun yanında sokaklarda kol gezen palyaçomsu sürrealist imgelerin bir şekilde komünist yürüyüşü sembolize ettikleri söylenebilir. Bu açılardan da yönetmenin burada Valerie’nin annesini üstsüz görüp, cinsel organını kapalı özümsemesinden başlayarak bir regl dönemi kaosu yaşadığı öngörülebilecekken, bir diğer taraftan da ağaç kovuğunda seks ile bunun bir ‘başlangıç’ olduğu söyleniyor.

Ancak Jires’in esas amacı din, komünizm ve savaş gibi noktalara giderek aslında bu dönemde Alejandro Jodorowsky’nin çektiği hayal-gerçek arasında kalmış eserlerle benzer dramatik bütünlük sergilemesi. Tabii “Valerie and Her Week of Wonders” daha farklı bir noktaya açılıyor onu kabul etmek lazım. Zira yeri geldiğinde aynı oyuncudan değişik karakterler üreterek bunu korkutucu bir ‘çocukluk düşü’ haline getirmeyi amaçlıyor. Ancak elbette bu noktadaki stilize kuvvet ve çok katmanlılık dikkat çekici bir boyuta ulaşıyor.

5-Takipçileri

Vampir filmi ile peri masalı filmlerini, ya da korku ile masal filmini iç içe geçiren filmlerde büyük katkısı var.

Bunlar içinde ilk bakışta aklımıza gelenler; “Kurtlar Sofrası” (“Company of Wolves”, 1984), “Zaman Haydutları” (“Time Bandits”, 1981), “Snow White: A Tale of Terror” (1997), “Pan’ın Labirenti” (“El Laberinto del Fauno”, 2006), “Hansel ve Gretel” (“Henjel gwa Geuretel”, 2007), “Horror Bus” (“De griezelbus”, 2005) ve “Kız ve Kurt” (“Red Riding Hood”, 2011).

Tabii ‘ergenlik ve büyüme hikayesi’ meselesinde de “Hanging Rock’ta Piknik” (“Picnic at Hanging Rock”, 1975) ve “Siyah Kuğu” (“Black Swann”, 2010) üzerinde münferit etkiler bıraktığı iddia edilebilir.

Yani Neil Jordan’dan Terry Gilliam’a, Darren Aronofsky’den Guillermo del Toro’ya, Catherine Hardwicke’ten Peter Weir’a uzanan bir skalada geniş alana yayıldığını söyleyebiliriz filmin. Tabii Tim Burton’ın ve Jean-Pierre Jeunet’nin daha çok ‘dışavurumculuk’ etkisinde ilerlemeleri onların masal evrenlerini Jires’inkiyle sadece akraba hale getiriyor.

Nereden bulabiliriz?

Türkiye’de DVD’si yok. Amazon.co.uk’den İngilizce altyazılı versiyonuna ulaşabilirsiniz.

Kimlik:

Valerie and Her Week of Wonders (Valerie a tyden divu)
Yapım yılı: 1970
Yönetmen: Jaromil Jires
Oyuncular: Jaroslava Schallerova, Helena Anyzova, Petr Kopriva, Jiri Prymek, Jan Klusak
Senaryo: Jaromil Jires, Ester Krumbachova (Vitezslav Nezval’ın romanından)

keremakca@haberturk.com

BAKMADAN GEÇME