Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Amerikan istihbarat örgütünün oyuncağı FETÖ’nün TSK’ya düzenlediği komplo sonrasındaki en önemli işlerinden biri de Türkiye’deki dizi sektörüne yönelik hamlesiydi.

        Amerikalı patronlarından aldığı emirle FETÖ, Türkiye’nin yumuşak gücü haline gelen ve özellikle Ortadoğu, Latin Amerika, Doğu Avrupa ve Orta Asya’da Türkiye’nin tanıtımını ve kültürel etkinliğini arttıran dizi sektörüne saldırdı FETÖ elemanları.

        Çünkü Türk dizileri Hollywood’un en büyük rakibi olarak ABD çıkarlarına hem ekonomik hem de kültürel darbe vuruyordu.

        Milyonlarca dolarlık dizi ihracatı gerçekleştiren yapım firmalarına baskınlar düzenlendi.

        Bu şirketler batırılmak istendi.

        Bunu bu sektörün en önemli yapımcıları teyit edecektir.

        Türk dizi yapımcıları bugün de benzer bir saldırı altında.

        Bu kez bu saldırıyı düzenleyen ise RTÜK.

        O saldırı da şu: Türk dizilerini uluslararası alanda engellemek, yurt dışına dizi ihracatını durdurmak, Netflix, Amazon Prime gibi global platformların Türkiye’ye dizi yaptırmasının önüne geçmek.

        Son olarak Netflix’in bir Türk yapım şirketine ısmarladığı bir iş, RTÜK’ün müdahalesi sonucu çekimlerin başlayacağı gün, tüm ekip toplanmış, oyuncuların makyajları yapılmış, ışıklar açılmış kameralar motor emrini beklerken iptal edildi.

        Bununla ilgili türlü tevatür en ciddisinden, en trolüne kadar tüm mecralarda dile getiriliyor ama işin gerçeğini buradan okuyun en iyisi.

        Netflix’in çok ünlü ve en başarılı Türk dizilerinde imzası olan bir Türk senaristin yazdığı bir öyküyü beğenip, bunu çekmeye karar vermesiyle başlıyor her şey.

        Netflix, diziyi çekmek üzere bir Türk yapım şirketi ile taşeron olarak anlaşıyor.

        Türk oyunculardan oluşan bir cast hazırlanıyor.

        Ancak yasa gereği, Türkiye’de gerçekleştirilecek yabancı prodüksiyonlar için Kültür Bakanlığı’ndan izin alınması gerektiği için ilk bölüm senaryo bakanlığa yollanıyor.

        Gerekli izin veriliyor ancak araya pandemi süreci girdiği için çekimlere başlanamıyor.

        Ardından hayat yeni normale dönünce çekim için yeniden Bakanlıktan izin isteniyor.

        Bakanlık bir bölümün daha senaryosunu istiyor.

        İkinci bölümde diziye dahil olan bir gay karakter var ama bazılarının iddia ettiği gibi bir gay sevişme sahnesi falan yok dizide.

        Ardından Bakanlık görüşmek için Netflix yöneticilerini davet ediyor.

        Netflix başkan yardımcıları özel uçakla gelip Bakanlığa gidiyorlar.

        Bakanlıkta fazla bir sorun çıkmıyor.

        Ancak RTÜK “Bizimle de görüşmeniz gerek” diyor.

        Oysa RTÜK, kuruluş yasası itibarıyla bir ön denetim kuruluşu değil, böyle bir yetkisi yok. Sansür Kurulu değil.

        Buna rağmen Netflix yetkilileri RTÜK’le de görüşüyorlar.

        RTÜK çok net konuşuyor.

        “Gay karakteri diziden çıkarın.”

        Yasaya ya da yasanın verdiği bir yetkiye dayanmayan ama yaptırım gücüne dayanan bir talep.

        Netflix oyuncularla ve senaristlerle görüşerek RTÜK’ün “emrini” iletiyor ve “çıkarıp çıkarmama” üzerine fikirlerini alıyor.

        Uzun tartışmalar sonunda “Çıkaralım” fikri oluşuyor.

        Çünkü ayların emeği, onlarca kişinin umudu, geliri buna bağlı.

        Ve çekimlere başlanması kararı alınıyor.

        Ancak çekimlerin başlayacağı gün, herkes sabahın köründe sette toplanmış, makyajlar yapılmış, replikler ezberlenmiş, set kurulmuşken Netflix’ten talimat geliyor.

        “Diziyi iptal ettik.”

        Yine de oyuncuların ve ekip çalışanlarının birkaç bölümlük ücretlerini ödeyeceğini de duyuruyor Netflix.

        Sadece bu diziden Türkiye’nin kaybı bölüm başı 3,5 milyon TL.

        10 bölüm olsa 35 milyon TL civarı bir döviz girdisi uçup gidiyor.

        Türk dizilerine ve Türk yapımlarına bundan sonra giderek azalacak ilgiyi ve bu şirketlerin Türkiye’de artık yaptırmayacakları işleri de göz önüne alırsanız kayıp büyük.

        AK Parti İBB'de Cumhurbaşkanı'nın kararını açığa düşürüyor

        AK Parti İBB'de Cumhurbaşkanı'nın kararını açığa düşürüyor
        0:00 / 0:00

        İBB Meclisi’nde Ayasofya yüzünden kavga çıkmış.

        AK Partililer ile CHP’liler arasında.

        Bu konuda AK Partili Meclis üyelerini uyarmak istiyorum.

        “Yanlış yapıyorsunuz.”

        Bunu de ben söylemiyorum.

        Muhafazakar bir hukukçu söylüyor.

        Dr. Ramazan Arıtürk söylüyor.

        Bana “Sen ne anlarsın bu cami işlerinden” falan diyebilirsiniz ama İHH’nın kurucusu, Mavi Marmara mağdurlarının İsrail’e açtığı davada avukatlığını yapmış Ramazan Arıtürk’e böyle bir suçlama yöneltemezsiniz.

        Bakın Arıtürk nasıl uyarıyor:

        “İBB AK Parti grubu vahim bir hata yapıyor

        Koruma Amaçlı Nazım ve Uygulama İmar planında Külliye diye bir lejand yok.

        Fatih Camii, külliyeler ise kültür merkezi.

        Tarihi Yarımada planlarında Külliye diye bir lejand yok.

        Planın ana kurgusuna aykırı bu çalışma.

        Fatih, Süleymaniye Camii, cami lejantında, medreseleri ise kültür sembolü ile planda simgeleniyor.

        Oysa Ayasofya’da kültür sembolü yok tam aksine cami sembolü var.

        Müze ise sadece yazı ile yazılmış.

        Yani Ayasofya imar planlarında her zaman cami olarak görünüyor.

        Bu nedenle plan notu tadilatına asla gerek yok.

        Açılacak olan plan iptal davası sonucunda büyük olasılıkla iptal edilecek olan bu yeni plan sonunda, plan iptal edildiği için Ayasofya yerleşkesi de imar lejantında cami olma vasfı da ortadan kalkacak

        Bu durumda Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin altı boşalacak ve yasal dayanak ortadan kalkacak.

        Başka bir sonuç olarak Danıştay kararı da etkisizleşecek ve kararın dayandığı iki unsurdan biri olan imar lejant ortadan kalktığı için tartışmalı hale gelecek.

        Diyelim ki Allah korusun bir daha 28 şubat süreci yaşansa imar lejantında cami olmadığından ibadete kapatılmasının yasal meşruiyetini de AK Parti grubunun bu değişikliği oluşturacak.”

        Teşekkürler Sahil Güvenlik

        Teşekkürler Sahil Güvenlik
        0:00 / 0:00

        İçişleri Bakanlığı’na, Sahil Güvenlik Komutanlığı’na içten bir teşekkür.

        Dünkü yazımdan sonra hemen ilgili birimlere talimat verilmiş ve Gümüşlük Koyu’ndaki korsanlığı tespit etmek üzere gerekli işlemler başlatıldı.

        Milli Emlak’tan da korsan marinayı işleten şahıs hakkında işlem yapılmak üzere ifadesi alındı.

        Kılını kıpırdatmayan tek kişi kurum ise asıl sorumlu olan Liman Başkanlığı oldu.

        Dahası Liman Başkanlığı hakkında onlarca da ihbar geldi.

        Meğer bu durum Bodrum bölgesinde oldukça yaygın bir sorunmuş ve birileri çeşitli koyları bu şekilde korsan marina olarak işletirmiş.

        Yine de hızlı tepki için tüm ilgililere teşekkür ediyorum.

        Ne şahane adamdın Seyfi Abi

        Ne şahane adamdın Seyfi Abi
        0:00 / 0:00

        Şahane bir sanatçı, muazzam bir zeka, müthiş bir beyefendi.

        Seyfi Dursunoğlu.

        Namı diğer Huysuz Virjin.

        Kaybettik.

        Ölüm kötü.

        Kaybetmek daha kötü.

        Ama asıl kötü olan giden bu şahane insanların yerine yenilerinin gelmiyor olması.

        Artık toprak verimli değil.

        Sanatçı özgürlük ister.

        Kısıtlanmamak ister.

        Dışlanmamak ister.

        Rahatça düşünmek, “Kim ne der” diye düşünmeden rahatça icra etmek ister.

        Günahı da sevabı da üstlenmeye hazırdır gerçek sanatçı.

        Ve toprak özgürlükle sulandıkça münbit olur, baskı ile ezildikçe çoraklaşır.

        Ölüm Allah’ın emri.

        Ama yerlerini dolduramıyor olmak…

        O Allah’ın emri değil işte…

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Devlet insanların çeşitli organlarının bekçisi olmadığı zaman.

        Diğer Yazılar