Yerel Haber Hattı 0536 266 79 69
KONUŞMAYI BAŞLAT
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

GEÇEN pazar günü Taksim Meydanı'nda, en az 600 Azerbaycanlı sivilin Karabağ Savaşı esnasında Ermenistan ordusu tarafından Hocalı kasabasında katledilişinin 20'nci yıldönümü yaklaşık 10 bin gösterici tarafından anıldı. Ellerinde "Hepimiz Türk'üz, hepiniz Ermeni'siniz, hepiniz p.çsiniz " ve "Bugün Taksim, yarın Erivan, bir gece ansızın gelebiliriz" yazılı dövizler ile Azerbaycan ve Türk bayrakları taşıyan kalabalık, "Karabağ bizimdir, bizim olacak" türünden "özgün" sloganlar attı.
Hocalı katliamı, Azerbaycan'ın kaybettiği Karabağ Savaşı'nın en karanlık sayfalarından biri. Can havliyle kendilerini Hocalı'dan atan binlerce çocuk, kadın ve yaşlının hikâyelerini o günlerde The Washington Post Gazetesi'ne aktaran Amerikalı muhabir Thomas Goltz, yaşanan dehşeti asla unutamayacağını dillendiriyordu. Canlı canlı kafa derileri yüzülen bebekler, alnının ortasından vurulan kadınlar, sırtından kurşunlanan yaşlılar. Onları ırkçı sloganlarla anmanın aslında Hocalı'da yaşamlarını yitirenlere en büyük hakaret olduğunu düşünüyorum; çünkü onlar da ırkçı, intikamcı cinnetin kurbanlarıydılar. Nur içinde yatsınlar.
Peki ya Humus?
Hocalı katliamı için 10 bin kişi sokağa dökülebiliyor. Yirmi yıl önce yaşanmış bir trajedi için en şoven duygular şahlanabiliyor. Veya Gazze denince cuma günleri tekbirlerle yer gök inleyebiliyor. Pek nasıl oluyor da Suriye'de'ki, kaba bir hesapla en az 10 tane Hocalı'ya tekabül eden ve yaklaşık bir yıldır burnumuzun dibinde aralıksız süren kan banyosu karşısında bu kadar tepkisiz kalabiliyoruz? Emin olmak için ilk günden itibaren Suriye muhalefetiyle yakın işbirliği içerisinde olan İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı'nın Basın Sözcüsü Osman Atalay'a sordum: "Şam kasabı Esad kendi halkını kesmeye başladığından bu yana büyük kitleler toplandı mı Türkiye'de?" Bu konudaki şaşkınlığımı paylaşan Atalay'ın cevabı "Hayır" oldu. Bugüne dek en fazla iki bin kişi toplanmış. Kandil gecesine rastlayan Humus'ta en az 200 sivilin öldürüldüğü 5 Şubat günü protesto yürüyüşü düzenlenmiş. Maçka'daki Suriye Başkonsolosluğu'nun önünde...
"Neden bu kayıtsızlık?" diye sorduğumda Atalay birkaç faktör öne sürdü. Birincisi, Türkiye'de yaygın biçimde dillendirilen "Suriye'den sonra İran, İran'dan sonra da Türkiye karışır" paranoyası. Atalay'a göre "Aman benden uzak dursun Suriye de ne olursa olsun" bencilliğini pompalayanların başında CHP, Saadet Partisi ve İşçi Partisi var. Bildiğiniz gibi CHP'den iki, Saadet partisinden de bir heyet Şam'da rejimle temaslarda bulunmuştu. Atalay'ın da ifade ettiği gibi AK Parti'nin dış politikasını vurmak adına Esad'dan yana tavır almanın herhangi bir vicdani açıklaması olamaz. Bir diğer etken ise Suriye konusuna oldukça mesafeli yaklaşan Türk medyası. Bunun başlıca nedenlerinden biri, sahada muhabirlerin olmaması.
"Zaten Arapça bilen neredeyse yok, gidenler de Şam'a gidiyor" diye yakınan Atalay birçok Batılı gazetecinin hayatına mal olan Suriye'nin artık düşman sayılan Türkler için katbekat daha tehlikeli olduğunu teslim ediyor. Kaçak yollarla Türkiye'den Suriye'ye sızmak mümkün ama ülkenin bir tek köyü dahi muhaliflerin kontrolünde olmadığı için Suriye klasik savaş bölgelerinden çok daha riskli. Tabii Suriye'de olup biteni anlamak için ille de gitmek gerekmiyor.
İstanbul'da Suriyeli muhalif kaynıyor. Yabancı gazeteciler ise onlarla temasa geçip Türk basınında henüz şahit olmadığımız ayrıntıda analizler döktürüyorlar. En son Justin Vela'nın Foreign Policy Dergisi'nde yayınlanan Suriye Ulusal Konsey konulu "Rebels Without A Clue" bunun en çarpıcı örneği. (Soli Özel, Ceyda Karan, Cengiz Candar, Fehim Taştekin ve İbrahim Karagül gibi yazarlar olmasa toptan bihaber kalacağız.)
Peki oyların yüzde ellisini almış AK Parti istese kitleleri Suriye konusunda sokağa dökemez mi? Gayet tabii ki döker ama sonra?.. Öfkeyi kabartıp akabinde bir şey yapamamak neye yarar? Asla, "Türkiye, Suriye'ye tek başına müdahale etsin" demiyoruz, ama Amerika'nın başkanlık seçimi, bilmem kimin nesi derken masum insanlar her gün öldürülüyor.
Uluslararası camia tarafından kaderine terk edilmiş kahraman Suriye halkı bir yıldır tek başına direniyor. Ve inşallah Arap Baharı'nın en cesur ve kanlı direnişi zaferle taçlandığında başka kimsenin ama hiç kimsenin bunda kendine pay biçme hakkı kalmadı.