Yerel Haber Hattı 0536 266 79 69
KONUŞMAYI BAŞLAT
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

BARIŞ ve Demokrasi Partisi Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş geçtiğimiz günlerde verdiği bir röportajda partisine medya tarafından “gizli ambargo” konulmasından şikâyet etti. Ambargo iddiasını abartılı bulmakla birlikte son günlerde meslektaşlarım arasında Kürt sorununa el atanların sayısında bir azalma olduğu savına ben de katılıyorum. Bu konuda fikirlerini özgürce savunanların başlarına gelenlerin caydırıcı olduğu ortada. Milliyet yazarı Nuray Mert’in kaleminin susturulması bunun en son örneği. Demirtaş’ın bu serzenişi karşısında birkaç gündür Güneydoğu’da geziyorum.

Hapse tıkılmamayı başaran BDP yöneticileriyle buluşuyor, son gelişmeleri onlardan dinliyorum. Yılbaşından beri gelemediğim bölgede büyük bir tedirginlik hâkim. Daha Diyarbakır’a ayağımı bastığım 8 Mart günü KCK operasyonları kapsamında BDP’nin siyaset akademisi, emniyet güçleri tarafından basıldı. En az 20 kişi gözaltına alındı. Burada edindiğim izlenimleri sizlerle önümüzdeki günlerde paylaşacağım. Ama bundan önce dün bulunduğum Mardin’in Nusaybin İlçesi’nde karşılaştığım dramatik tabloyu aktarma ihtiyacını duydum. Güneydoğu’da (Gaziantep’i saymıyorum) Suriye ile sınır kapısı olan tek yer Nusaybin. Suriye ile Türkiye arasında ilişkilerin düzelmesiyle birlikte sınır ticareti, herhangi bir iş imkânı bulunmayan Nusaybin’in can damarı haline gelmeye başlamıştı. Sınırların böldüğü aileler karşılıklı ziyaretlerde bulunuyor, iki ülke arasında vizelerin kalkmasıyla birlikte Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun hayal ettiği entegrasyonun tohumları atılmaya başlanıyordu. Geçtiğimiz günlerde Türkiye tarafındaki sınır kapısının tamamlanmasıyla birlikte bu sürecin daha da hızlanması beklenirken Suriye, 8 Aralık’tan itibaren gümrükte “yenileme çalışmalarını” bahane ederek sınıra kilidi vurdu. Ve o günden beri Nusaybin’deki esnaf kan ağlıyor. Tel örgülerle çevreli sınır bölgesinde bulunan dükkânların neredeyse tümü kepenkleri indirmiş vaziyette. Dükkân sahiplerinden Metin Kıraç, “Suriye’ye kuşlarımız dahi gitmiyor artık” diyor acı bir tebessümle.

Sınır kapanmadan önce Suriye’yle bavul ticareti sayesinde dört çocuğunu okutabilirken artık cebinde tek kuruş kalmadığından yakınıyor: “Suriye’den ucuz çay geliyordu, biz de burada satıyorduk. Suriye’den gelenler de bizden çekirdek, tabak çanak, giyecek alıyordu, herkes memnundu.” Benzer hikâyeleri ilçe merkezindeki “Büyük Pasaj”da da duyuyoruz. Taksici Dicle Deniz, sınırlar kapanmadan Suriye’ye Nusaybin’den günde ortalama 130 araç giderken karşı taraftan da bir o kadar araba geldiğini anlatıyor. “Şu an bütün arabalarımızı garaja çektik, kaskolarından, vergilerinden mahvoluyoruz. Bu gidişle ailelerimizi toplayıp Batı’da tarım işçiliği yapmak zorunda kalacağız” diyor: “Yoksa hepimiz aç kalırız aç.” Suriye’yle iyi ilişkilerin faydalarını gören Nusaybin halkı, doğal olarak bu ilişkilerin çökmesinden hiç de memnun değil. Suriye’de her gün ölen masum insanlar için bir yandan üzülürken herhangi bir askeri müdahaleye de son derece soğuk bakıyorlar. Bunun bir nedeni de sınır ötesinde yaşayan Suriye Kürtlerinin halihazırda resmen muhalefete katılmamış olması.

Taksici Deniz’in aktardığına göre, rejim tarafından yıllardır acımasızca bastırılan Suriyeli Kürtler, bu “sadakatleri” karşısında artık çok daha özgür bırakılıyorlar. “Mesela arada bir ölümleri protesto etmek için yürüdükleri zaman Suriye ordusunun herhangi bir müdahalesiyle karşılaşmıyorlarmış, hiç olmadıkları kadar rahatlarmış” diyor Deniz. Zaten geçtiğimiz yıl Türkiye’nin de telkinleriyle Beşar Esad, kimlik belgesi verilmeyen ve dolayısıyla resmi olarak yok sayılan 200 bin dolayında Suriyeli Kürt’e nüfus kâğıdı vermeyi kabul etmişti. Öte yandan Esad yönetimini destekleyen ve Suriyeli Kürtlerin üzerinde etkin olan PKK’nın da muhalefete katılmamaları için çaba sarf ettiği aşikâr. Buna mukabil son günlerde yine Türkiye’nin baskısıyla Irak Kürdistan Lideri Mesud Barzani’nin, Suriyeli Kürtleri muhalefete destek vermeleri için ikna etmeye çalıştığı iddia ediliyor.

Suriyeli Kürtlerin Esad’a sırt döndüğü takdirde rejimin bir anda çökeceği düşünülüyor. Her halükârda vahşetin sürmesi halinde Suriyeli Kürtlerin Nusaybin’e ziyaret için değil sığınmak için akın edecekleri de gün gibi ortada.