Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Sinema İstanbul Film Festivali’nde seyretmek istediğim 12 film - Son dakika derleme
        1

        ALCARRAS

        2017 yapımı ’93 Yazı’nı sevenlerin ve yönetmen Carla Simon’u takip etmek isteyenlerin programına alması gereken filmlerden biri. Annesinin ölümünden sonra dayısı ve yengesiyle yaşamaya başlayan 6 yaşındaki bir kız çocuğunun öyküsünü anlattığı ’93 Yazı’, eleştirmenlerden aldığı yüksek notların yanı sıra Berlin Film Festivali’nde ödül kazanmıştı. Adını Katalonya’daki bir köyden alan yeni filmi ‘Alcarràs’ ise geçimlerini kuşaklar boyu şeftali toplamakla temin eden Solé ailesinin öyküsünü anlatıyor. Ağaçların sökülüp yerlerine güneş enerjisi panellerinin kurulması ihtimalinin belirmesi üzerine aile üyeleri, gelecek endişesi yaşamaya başlıyor ve kendi aralarında görüş ayrılıklarına düşüyor. Simon’un tümüyle amatör oyuncularla çalıştığı ve Katalanca olarak çektiği film, 2021’de Berlin’de Altın Ayı kazandı.

        2

        YAŞAMAYA BAK
        (C’mon C’mon)

        2010’da ‘Yeni Başlayanlar’ (Beginners), 2016’da ‘20th Century Woman’ ile adından söz ettiren Mike Mills’in yazıp yönettiği ‘C’mon C’mon’, genç yeğeni (Woody Norman) ile ülkeyi gezen radyo muhabiri Johnny’nin hikâyesini anlatıyor. Başrollerinde Joaquin Phoenix ve Gaby Hoffman’ın oynadığı film, dünya prömiyerini yaptığı Telluride Film Festivali’nde eleştirmenlerden aldığı yüksek notlarla öne çıktı. Siyah beyaz olarak çekilen filmin Oscar’a aday olmamasının, çoğu kişi tarafından eleştirildiğini belirtelim. Mike Mills’in ‘Başparmak’ (Thumbsucker) ve ‘Beginners’ adlı filmleri, geçtiğimiz yıllarda İstanbul Film Festivali programında yer almıştı.

        3

        NİTRAM

        Geçtiğimiz yıl Cannes’da Caleb Landry Jones’a En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazandıran film, Avustralya tarihinin en kanlı olaylarından Port Arthur Katliamı'nın öncesini, katliamı gerçekleştiren kişinin bakış açısından aktarıyor. Filme adını veren Nitram karakteri, insanlarla uyum sağlayamayan yalnız biridir. Kendisi gibi içine kapalı çok zengin bir kadınla kurduğu tuhaf arkadaşlık vahim sonuçlara yol açacak bir sürecin ilk adımı olur. Avustralya Sinema TV Akademisi Ödülleri’nde film, yönetmen, senaryo, kurgu ve dört oyunculuk kategorisinde birden hedefe ulaşan ‘Nitram’, Justin Kurzel’in imzasını taşıyor. Kurzel’i, Türkiye’de gösterime giren ‘Macbeth’ ve ‘Kelly Çetesinin Gerçek Hikâyesi’ (True History of the Kelly Gang) gibi filmlerinden tanıyoruz. Filmin diğer oyuncuları arasında Judy Davis ve Anthony LaPaglia gibi tanıdık isimler yer alıyor.

        4

        ROMANCININ FİLMİ
        (So-seol-ga-ui Yeong-hwa - The Novelist’s Film)

        Güney Koreli yönetmen Hong Sang-soo, 1998 yılından bu yana Cannes, Berlin, Venedik, Locarno gibi önemli festivallerde gösterilen ve çeşitli ödüller kazanan filmleriyle tanınıyor. Fransa’da yayımlanan Cahiers Du Cinema dergisinin sevdiği yönetmenler arasında yer alan Hong Sang-soo’nun sineması, genelde Fransız yönetmen Eric Rohmer’le kıyaslanıyor. Geçtiğimiz Berlin Film Festivali’nde Büyük Jüri Ödülü’nü kazanan ‘Romancının Filmi’, yeni kitabına başlamakta zorluk çeken bir kadın romancının yaşadığı tesadüfi karşılaşmalar üzerine kurulu. Genç meslektaşını açtığı kitapçıda ziyaret eden romancı, daha sonra bir film yönetmeni ve eşiyle karşılaşıyor. Birlikte parkta yürüyüşe çıktıklarında ise mesleğinde sorunlar yaşayan bir kadın oyuncuya denk geliyor ve onunla birlikte film yapmanın hayalini kuruyor. Sinemaseverlerin Hong Sang-soo’yu tanıması için iyi bir fırsat.

        5

        UTAMA

        2021 yılında Sundance Film Festivali’nde Dünya Sineması Dramatik bölümünde Büyük Jüri Ödülü’nü kazanan ‘Utama’, fotoğrafçılık ve görüntü yönetmenliğinden gelen Alejandro Loayza Grisi’nin yazıp yönettiği ilk uzun film. Grisi, Bolivya dağlarında yaşayan Quechua’lı yaşlı bir çiftin hikâyesini anlatıyor. Yıllar boyunca hep aynı günlük rutini yaşayan Virginio ve Sisa, bölgede etkisini artıran kuraklığın hayatlarını değiştireceklerinin farkındadırlar. Torunları Clever’in onlara katılmasının ardından değişimin zorunluluğuyla yüzleşirler. Amerikalı eleştirmenlerin çok beğendiği ‘Utama’, amatör oyuncuların çok beğenilen performanslarıyla da dikkat çeken ekolojik bir felaket filmi.

        6

        RİMİNİ

        Avusturya sinemasının önde gelen isimlerinden, belgeselleriyle de tanınan Ulrich Seidl’in yönettiği ‘Rimini’, geçtiğimiz Berlin Film Festivali’nin yarışmalı bölümünde çıktı seyircilerin karşısına. Ödül alamadı belki ama eleştirmenlerin yüksek not verdiği filmlerden biri olarak hemen dikkat çekti. Film, mesleğinde altın çağını geride bırakmış Richie Bravo adlı pop yıldızının öyküsünü anlatıyor. Rimini kasabasında kalan Bravo, bölgeye otobüslerle gelen turistlere verdiği konserlerle para kazanmaya çalışıyor. Eski güzel günleri kaybetmiş olmanın tesellisini alkolde arayan Bravo’nun hayatı, kızının gelmesiyle alt üst oluyor. Seidl, filmin senaryosunu ‘Ölümcül Oyun’ (Goodnight Mommy) ve ‘Mürit’ (The Lodge) gibi filmleriyle tanıdığımız Veronica Franz’la birlikte yazdı. Seidl ve Franz, Richie Bravo’nun Romanya’da kendine bir hayat kurmaya çalışan kardeşi Ewald’ın hikâyesini ise ‘Sparta’ filminde anlatacak.

        7

        KUTSAMA
        (Benediction)

        ‘Birinci Dünya Savaşı’nın şairi’ olarak tanınan Siegfried Loraine Sassoon’un hikâyesi… Batı Cephesi’nde Almanlara karşı savaşan askerlerin arasında yer alan Sassoon, Demir Haç nişanını kazanan bir vatanseverdi. Öte yandan, cepheden döndükten sonra İngiliz hükümetinin savaşa devam kararını eleştirmeyi göze alabiliyordu. ‘Savaş karşıtı bir savaş kahramanı’ olması, hayatındaki tek çelişkisi değildi. Eşcinsel yönelimleriyle barışmak isterken ruhunun kurtuluşunu dinde ve evlilikte arayan biriydi Sassoon. Avrupa’nın en karanlık dönemlerinden birinde kendisiyle yüzleşmeye çalışırken huzura ulaşmak istiyordu. ‘Distant Voices Distant Lives’ (1988) ‘The Neon Bible’ (1995) gibi filmleriyle tanıdığımız İngiliz sinemacı Terence Davies’in yazıp yönettiği ‘Kutsama’, San Sebastian Film Festivali’nde en iyi senaryo ödülünü kazandı.

        8

        RABİYE KURNAZ GEORGE W. BUSH'A KARŞI
        (Rabiye Kurnaz gegen George W. Bush)

        11 Eylül’den sonra ABD’nin insan haklarını rafa kaldırdığı dönemde, sorgusuz sualsiz Guantanamo’ya götürülenlerden biriydi Murat Kurnaz… Murat’ın Almanya’nın Bremen kentinde yaşayan Türkiye kökenli annesi Rabiye Kurnaz, ABD’nin bu ‘oldu bitti’sini kabullenmedi ve yasal yollardan hakkını sonuna kadar aramaya karar verdi. Olayı, insan hakları davalarında tecrübeli avukat Bernhard Docke ile birlikte Washington’daki Yüksek Mahkeme’ye taşıdı. Festival kataloğunda ‘tutkulu bir kadının, direncin ve kararlılığın bir portresi’ olarak tanımlanan ve gerçek olayları anlatan filmde, hınzır bir espri anlayışına sahip, sürprizlerle dolu bir karakter olan Rabiye Kurnaz’ı Meltem Kaplan canlandırdı. Köln’de yaşayan komedyen, yazar ve oyuncu Kaplan, Berlin Film Festivali’nde En İyi Başrol Performansı, Nürnberg’de ise En İyi Kadın Oyuncu ödüllerini kazandı. Berlin’de Halk Ödülü’ne de layık görülen ‘Rabiye Kurnaz’ı geçtiğimiz yıllarda İstanbul Film Festivali programında ‘Geceyi Bekleyenler’, ‘Yolun Yarısında’ ve ‘Yarı Yolda’ gibi filmleriyle yer alan Andreas Dresen yönetti.

        9

        FREAKS OUT

        Dünya prömiyerini Venedik Film Festivali’nde yapan ‘Freaks Out’, festivalin en dikkat çekici filmlerinden biriydi. Oyunculuk ve teknik dallar dahil farklı yan jüriler tarafından verilen 8 ödül birden kazanmayı başardı. 2015 yapımı absürt süper kahraman filmi ‘Robot Jeeg’ ile tanınan İtalyan yönetmen Gabriele Mainetti’nin imzasını taşıyan film, 1943 yılında Nazi işgali altındaki Roma’da geçiyor. Matilde, Cencio, Fulvio ve Mario ‘ucube’ olarak çalıştıkları sirkte bir aile gibi yaşarlar. Yıllar boyunca dördüne de baba gibi kol kanat geren sirkin Yahudi sahibi Israel, onları güvenli bir yere kaçırmak isterken birden ortadan kaybolur. Sirkin dışındaki hayat hakkında çok şey bilmeyen dört arkadaş, Nazi işgalinin orta yerinde kalır, ne yapacaklarını şaşırırlar.

        10

        YÜZBAŞI VOLKONOGOV KAÇTI
        (Kapitan Volkonogov bezhal)

        Natasha Merkulova ve Andrey Chupov’un birlikte yazıp yönettikleri film, 1938 yılında Sovyetler Birliği’nde geçiyor. İstihbarat servisinde çalışan Yüzbaşı Fyodor Volkonogov, bir vakada aniden şüpheli konumuna düşünce şehrin kenar mahallelerinde saklanmaya başlar. Yıllar boyunca birçok masum insanın hayatını karartan Volkonogov, artık avcı değil av konumundadır. Bir gece cehennemden gelen bir mesaj, ölümüne neden olduğu insanların yakınlarından en az biri tarafından bağışlanırsa, kaderini değiştirmek için hâlâ şansı olduğunu söyler ona. Üstelik çok az zamanı kalmıştır. Politik alt metinleri gizemli bir dönem geriliminde yan yana getiren, Rusya, Fransa. Estonya ortak yapımı ‘Yüzbaşı Volkonogov Kaçtı’, dünya prömiyerini yaptığı Venedik’te olumlu eleştiriler almış; Rusya Film Eleştirmenleri Birliği tarafından 2021’in en iyi filmi seçilmişti.

        11

        PETER VON KANT

        François Ozon, 2000 yılında Alman sinemacı Rainer Werner Fassbinder’in bir oyununu filme uyarladığı ‘Kızgın Taşlara Düşen Su Damlaları’ ile kariyerinin ilk dönemindeki en iyi filmlerinden birine imza atmıştı. Yıllar sonra bu kez Fassbinder’in 1972 yapımı ‘Petra von Kant’ın Acı Gözyaşları’nın yeniden çevrimiyle geliyor karşımıza. Filmin adından da anlaşılabileceği gibi Ozon, cinsiyetleri tersine çeviriyor ve Petra von Kant’ı Fassbinder’i akla getiren ünlü yönetmen Peter von Kant’a dönüştürüyor. Peter sürekli kötü davranıp küçük düşürmekten zevk aldığı sessiz asistanı Karl ile birlikte yaşarken tanıştığı genç Amir’e âşık oluyor. Amir'e birlikte olmayı teklif ediyor; sinema dünyasına girmesi için yardım edeceğini söylüyor. Venedik Film Festivali’nin açılış filmi olan ‘Peter von Kant’ın çok beğenildiğini söylemek mümkün değil belki ama Ozon gibi bir yönetmenin imzası ve Fassbinder uyarlaması olması, onu festivalin en ilgiye değer filmlerinden biri yapıyor.

        12

        VORTEX

        Seyirciyi rahatsız etmeyi seven, genç sinefiller arasında yaygın bir hayran kitlesine sahip olan Gaspar Noé her filmini herkese gönül rahatlığıyla önerebileceğim yönetmenlerden değil. Ama ‘Vortex’ dünya prömiyerini yaptığı Cannes Film Festivali’nden bu yana her kesimden aldığı olumlu eleştirilerle öne çıkan bir film. Geçtiğimiz yıllarda bir beyin kanaması atlatan, Covid 19’a yakalanan Noé, ‘Vortex’te demans sorunlarıyla mücadele eden ve birbirlerini çok seven yaşlı bir çiftin son günlerine odaklanıyor. Başrollerinden birinde İtalyan yönetmen Dario Argento’yu izleyeceğimiz filmde Noé, seyircinin işini zorlaştıran bölünmüş ekran tekniğini kullanıyor ve amacını ‘her yaşam formunun kendi tünelinde yaşadığını’ vurgulamak olarak açıklıyor. Çekimlerdeki iki kameradan birini kullanan Gaspar Noé’nin filmini “kalplerini yitirmeden önce akıllarını yitiren tüm insanlara” adadığını belirtelim.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ