Kaygı ile başa çıkmak için en etkili yöntemler nelerdir?
Ekonomik etkenler, sağlık sorunları, ailevi problemler veya gelecek endişesi; bunların her biri kendi başına kişinin kaygılanmasına ve yoğun bir stres altına girmesine sebep olabiliyor. Peki, kaygılarımızla nasıl baş edebiliriz? İşte o yöntemler...
Her birey zaman zaman son derece doğal olan kaygı hissine kapılır. Yeni bir işe başlamak, şehir değiştirmek veya bir sınava hazırlanmak gibi önemli olaylardan hemen önce kaygının bir yansıması olarak herkes kendini gergin hissedebilir. Bu hisler artmaya başladıkça kaygımız da aynı oranda artar.
Kaygı; hoş olmayan özellikleri ile diğer duygulanım şekillerinden ayrılan ve sıkıntı, endişe, bunaltı kelimeleri ile de ifade edilebilen bir duygulanımdır. Aynı zamanda kaygı somatik (fizyolojik) belirtilerin yanısıra sıkıntı, heyecan gibi psikolojik özelliklerin de eşlik ettiği,
aniden kötü bir şey olacakmış şeklinde algılanan bir endişe hali olarak da tanımlanabilmektedir.
KAYGI SEMPTOMLARI NELERDİR?
Kaygı semptomları, yaşadığımız kaygı sürecinin dışa vurumu olarak ifade edilebilir. Uzun süre devam eden ve çözümlenmesi gereken kaygının varlığı çeşitli belirtilerle kendini gösterir. Bu noktada önemli olan yaşanan endişenin temelindeki durumu anlamak ve kaygıyla nasıl başa çıkılacağı konusunda bilgi sahibi olmaktır. Bazı kaygı semptomlarına yakından bakalım:
- Gündelik yaşamda odaklanma güçlüğü
- Kişinin devamlı huzursuz, mutsuz ve gergin olması
- Sindirim sisteminde yaşanan sorunlar
- Sürekli hale gelen uyku sorunları
- Ellerde titreme ve terleme gibi belirtiler
- Devamlı olarak olumsuz bir düşünce halinin varlığı
KAYGIYLA BAŞ ETMENİN EN ETKİLİ YOLLARI
1. DÜŞÜNCE DÖNGÜNÜZÜ SORGULAYIN
Endişe sürecinin en önemli belirtilerinden birisi olumsuz düşünce yapısının ağırlık ve süreklilik kazanmasıdır. Bu nedenle içinde bulunduğunuz fikir yapısını anlamlandırmak için belli pratikler uygulayabilir ve olumsuz olarak değerlendirdiğiniz olaylara karşı olumlu düşünme tekniğini veya düşünce yapınızı değiştirmeyi deneyebilirsiniz. Bahsedilen uygulama ilk başta zor görünse de olumlu düşünceye odaklandıkça süreç kolaylaşacaktır.
2. İÇ DİYALOĞUNUZU KONTROL EDİN
İç dünyanızda kullandığınız kelime dağarcığını “nefret”, “her zaman”, “asla”, “çirkin”, “sevilemez”, “kusurlu” gibi sağlıksız terimlerden arındırın. Siyah – beyaz gibi uçlarda ve sert hitapları daha nötr terimlerle değiştirin.
3. SAĞLIKLI BESLENMEYE ÖZEN GÖSTERİN
Sağlıklı bir zihnin oluşması ancak ideal beslenme biçimi ile gerçekleşebilir. Vücuda devamlı zararlı ve katkı maddesi bulunan gıda alımında değerler olumsuz etkilenir ve süreç içinde istemsiz şekilde kaygı boyutunun artması söz konusu olabilir. Doğru beslenme düzeniyle kaygı bozukluğu başta olmak üzere çok sayıda sorunun çözümünde yol katetmek mümkündür.
4. DAHA FAZLA SU TÜKETİN
Vücudunuzun su kaybı kaygınızı çeşitli yollarla etkileyebilir. Yetersiz kan akışı sebebiyle hormon dağılımınız negatif yönde etkilenebilir, kaslarınızda gerginlik olabilir. Aşırı su kaybı sonucu önemli beyinsel fonksiyonlarda bile zayıflama meydana gelmesine sebep olabilir. Dolayısıyla su içmeyi ihmal etmeyin, günlük su tüketiminizi de mümkün oldukça arttırın.
5. UYKU DÜZENİNİZİ SAĞLAYIN
Hepimizin günlük yaşantısı bazen ev hayatı, bazen iş temposu, bazen sosyal hayatın gerekleri gibi değişen önceliklere bölünüyor. Hepsini bir şekilde idare etmeye çalışıyoruz ancak bunun da bir bedeli oluyor. Eğer sinirli, sersem ve dikkatsizsek uykumuzu iyi alamamışız demektir. Bu durumda verimliliğimiz de bazen bu alanların herhangi birinde, bazen ise birden fazla alanda düşecektir. Dolayısıyla önerilen saat dilimi kadar uyumaya özen göstermenizi tavsiye ederim.
Ulusal Uyku Vakfı’nın yaş grupları için öngördüğü uyku saat dilimleri aşağıdaki gibidir;
- Daha genç yetişkinler (18-25): 7-9 saat
- Yetişkinler (26-64): 7-9 saat
- Daha yaşlı yetişkinler (65+): 7-8 saat
6. MEDİTASYON YAPIN
Sıkıntının sizi rahatsız etmesine sıkılıp sıkılmadığınızı kontrol ettiğinizin farkında olmadan engel olamazsınız. Kaygıyı duyduğunuz anı geçiştirirseniz, kaçınma davranışınızın da üstesinden gelemezsiniz. Vücudunuzun stres sinyallerini dinlemezseniz ise sakin hissetmek için gerekli adımları atamazsınız. Kaygınızla alakalı farkındalığınızı yükseltmek ve vücudunuzun size gönderdiği sinyalleri duyabilmek için her gün sadece 5-10 dakikanızı ayırarak meditasyon yapabilirsiniz.
7. KENDİNİZE ZAMAN AYIRIN
Bazen yaşamın koşturmacası içinde kendimizden öylesine kopuyoruz ki duygularımız üzerinde düşünme olanağı bile bulamıyoruz. Bu durum, yaşadığımız stresin ve kaygının daha da artmasına hatta çözümsüzmüş gibi algılanmasına neden olabilir.
Kişinin kendine ayıracağı değerli zaman, kısa dahi olsa oldukça önemlidir. Gündelik hayatta yaşadığınız kaygının nedenlerini anlamlandırma noktasında kendinize tanıyacağınız kısa bir süre çok faydalı olacaktır.
8. BİR UZMANA DANIŞIN
Yaygın Anksiyete Bozukluğunun şiddeti, kişinin kaygıyı nasıl deneyimlediğine göre değişkenlik gösterir. Kaygı, bireyin hayatını normal biçimde sürdürmesini engelliyorsa mutlaka yardım almak gerekir. Birkaç etkili yöntem aracılığıyla farklı anksiyete bozukluklarından kaynaklanan aşırı kaygı tedavi edilebilir.
Kaygı tedavisinde yaygın olarak Bilişsel Davranışçı Terapi, Maruz Kalma Terapisi gibi davranışsal psikoterapötik yöntemler uygulanabilir. Bunlar dışında daha derinlikli bir anlayış geliştirmek isterseniz, psikodinamik veya psikanalitik terapi daha uzun vadeli bir süreçte kendinizi anlamanızda ve kaygılarınızın sizin hikayenizle bağlantılarına dair farkındalık oluşturmanızda yardımcı olabilir.