Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Medya Ya balık da denizden şikayetçiyse

        Öyle ilginç günler yaşıyoruz ki…

        Hepimiz bir şeylerden rahatsızız.

        İnsan için yeni bir duygu değil elbette rahatsızlık ama bu kadar yoğun olunca,ne olduğunu araştırmak gerekiyor bence.

        Ama bana kalırsa,rahatsızlığımız kadar “huzursuzluğumuz” üzerinde de durmalıyız.

        İğneyi kendimize batırarak başlayalım. Her sabah açılan gazete yapraklarında, gün boyu evin baş köşesinde kurulan televizyonlarda,hatta alışık olmadığımız halde radyolarda bile,üzerimize gelen bir şeyler var…

        Fark ediyor musunuz, sanki gazetelerin birinci sayfalarında kırmızı renk biraz daha arttı gibi...

        Acaba televizyon ekranlarındaki “son dakika” bantlarını oluşturan kırmızıdan etkilenmiş olabilirler mi?

        Ya da, rengini göremesek bile, bir anda “yeni gelişme” anonsuyla kesilen radyo haberleri,kıpkırmızı gelmiyor mu size de?

        Gazeteci penceresinden bakmak ve o açıdan değerlendirmek gerekirse,yapılan işler elbette önemli.Yoğun haber bombardımanı altında,iş atlamama telaşıyla,bir anda her şey “son dakika” olabiliyor çünkü.

        İyi de,habercinin son dakikasıyla,sıradan vatandaşın son dakikası birbirini tutuyor mu bakalım?

        Bu soruya vereceğimiz yanıt her zaman için “evet” olamıyor dürüstçe söylemek gerekirse.

        Örnekleyelim,HSYK Başkanvekili’nin “Anayasa değişikliği içinde kararlarımızın yargı denetimine açılmasının bulunmasını biz de istiyoruz” sözü,sıradan bir insanın günlük,olağan hayat akışında ne kadar yer bulabilir?Doğru ya,hakim ve ya da savcı değilse, oradan çıkacak karar kendisini ne kadar etkiler ki?

        Ya da,”Kıbrıs’ta,iki devlet arasında anlaşma olursa,adadan asker çekebiliriz”diye konuşunca Başbakan,gündelik hayatına ne katar sade vatandaşın?

        Sevgili okuyucular,sizden gelen yanıtın net bir “hiç” olduğunu biliyorum.

        Ama bizler için öyle değil işte.

        Örnek verdiğim bu iki haber,yöneticilerinden biri olduğum kanalda da, diğer haber kanallarında da,”son dakika” başlığıyla ve o kırmızı renk altında yayınlandı.Çünkü gün boyu izlediğimiz ve birbiriyle çok ilişkili haberler içinde,önemlilerdi.

        O zaman tartışmamız gereken şey, vatandaşın önem sıralamasıyla, habercilerinkinin aynı olup olmadığı?

        Ve görünen o ki, aynı değil!

        Peki bu bir çelişki değil mi?

        Bizim izlenme oranlarımızı-daha fiyakalı söyleyişle- reytingimizi arttıran, ekran başına geçen vatandaşlar değil mi? Vatandaş ilgilenmiyorsa, nasıl oluyor da izleniyor bu haberler?

        Farkındayım, bu tartışma kaçınılmaz olarak ”yumurta-tavuk” ikilemine gidiyor.

        Öyleyse konuyu burada bırakıp, başka bir noktadan devam edelim. İçimizdeki huzursuzluğun kaynağı ne?

        Öyle ya, kiminle konuşsak bir iç sıkıntısından söz ediyor, hatta birileriyle konuşmaya da gerek yok, bu satırların sahibi de aynı derten muzdarip.

        Üstelik huzursuzluğumuz o kadar büyük ki, havaların erken ısınmasından tutun da, karın az yağmasına kadar bir çok şeyi, "hakkımızda hayırlısı bakalım” sözleriyle yorumluyor yaşlılar.

        Şili’deki 8.8’lik depremi saymıyorum bile…

        Çoğu vatandaşımız haritada yerini bile gösteremezken,görüntüleri izledikten ya da fotoğrafları gördükten sonra,”var başımıza bir gelecek” korkusuyla çaresiz bakınıyor etrafına…

        Acaba “gündem ağır gelmiş” olabilir mi?

        Ya da şöyle söyleyelim:

        “Başka bir ülkeye bir yıl yetecek olayları,biz bir günde yaşarız” kabullenmemizin sonuna mı geldik? Artık biz de “sıradan dünya vatandaşları” gibi, yorulduk mu?

        Bence öyle!

        Utanacak bir şey yok, siz de söyleyin rahatlayacaksınız.

        YO-RUL-DUM!!!

        Haberi iletenden çok “oluşturan” huzursuzluk yaratıyor bana kalırsa.

        Öyle yoğun bir bilgi kirliliği var ki, o kesif dumanın arasından, haber iletmek gerçekten zor oluyor,sonuçta suçlanacağını bile bile hem de…

        Şaka gibi ama maalesef yazıya bile “son dakika” atmak zorundayım…

        Az önce Cumhurbaşkanı, Meclis’te grubu bulunan siyasi partilerin liderlerini Köşk’e davet etti çünkü. ”Normal” bir ülkede,hele de demokrasiyle yönetiliyorsa,son derece “sıradan” görülecek bu durum bizde haber değil mi?Bir düşünün lütfen,o liderlerden biri,”önemli devlet işleri olmadıkça Köşk’e çıkmam”demişti.Bir diğeri”Cumhurbaşkanı tarafsızlığını çoktan yitirdi”diye konuşurken öbürü,”bize verilen sözler tutulmadı”diye açıklama yapmıştı…

        Buyur buradan yak bakalım!

        Kırmızı zemin üzerine yazsan bir dert,yazmasan bir dert…

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ