Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Oscar'a aday olamayan 35 sinema klasiği
        1

        Frankenstein 1931
        Yönetmen: James Whale

        Bilimkurguyla korku gerilimi buluşturan “Get Out”un geçen yıl aday olmasının dahi büyük tezahüratlarla karşılandığını düşünürsek “Frankenstein” gibi bir filmin Akademi Ödülleri'nin beşinci yılında aday gösterilmemesinin çok normal olduğu söylenebilir.

        2

        Ama “Frankenstein”ın da yarışa dahil olduğu 1932 yılında verilen Oscar ödüllerinde bir başka bilimkurgu – korku gerilim filmi olan “Dr. Jekyll and Mr. Hyde”ın 3 dalda aday gösterildiğini ve en iyi erkek oyuncu dalında heykelciği kazandığını unutmamak gerekiyor. Sonuçta, “Frankenstein” Akademi'nin ıska geçtiği ilk klasiklerden biri...

        3

        King Kong 1933
        Yönetmenler: Merian C. Cooper, Ernest B. Schoedsack

        Oscar ödüllerinin verildiği ilk yıllarda Akademi'nin bu kadar cesur bir adım atması, bir canavar filmini aday göstermesini beklemek kuşkusuz hayalcilik olurdu... Daha ilk yıllardan, geniş kitleye yönelik tür filmlerine karşı bir ön yargı vardı.

        4

        Akademi, ödüllerde eğlence sinemasının örneklerine değil, dramlara ağırlık vermek istiyordu. Ne var ki, 1934 yılında en iyi film dalında aday gösterilen yapımlara baktığınızda hiçbirisinin “King Kong” kadar kalıcı olamadığını görüyorsunuz. King Kong'un beyazperde macerası bugün hâlâ sürüyorsa, bunda hiç kuşkusuz ilk filmin de büyük payı var.

        5

        Asri Zamanlar 1936
        (Modern Times) Yönetmen: Charlie Chaplin

        Charlie Chaplin'in 3 Oscar'ı var... Onur Oscar'larından ilkini 1929'da, ikincisini 1972'de kazanmış. Üçüncü Oscar'ını ise 1973 yılında 1952 tarihli “Sahne Işıkları”nın yıllar sonra Los Angeles'ta ilk kez gösterime girmesi nedeniyle kazanmış. Ama film, yönetmen ya da senaryo değil, en iyi müzik dalında...

        6

        Yönetmen olarak bir kez bile aday gösterilmemesi, kuşkusuz Akademi'nin tarihi utançlarından biri... Kazandığı onur ödüllerinin asla unutturamayacağı bir başka gerçek de “Asri Zamanlar” gibi sinema tarihine damgasını vurmuş nefis bir klasiğin Akademi tarafından tümüyle görmezden gelinmesi, tek bir dalda dahi aday gösterilmemesi... Çok mu “sınıfsal” bulmuşlardı acaba?

        7

        Bringing Up Baby 1938
        Yönetmen: Howard Hawks

        Çağdaş romantik komedinin öncüsü olarak bilinen “screwball” komedileri 1930'lu yılların gözde türlerinden biriydi. Güçlü kadın karakterlerin yer aldığı bu filmlerde kadın erkeğe zekâsıyla meydan okurdu...

        8

        Başrollerinde Katharine Hepburn ve Cary Grant'in oynadığı “Bringing Up Baby” gösterime girdiğinde gişede başarısız olmuş, eleştirmenlerin dikkatini çekmemiş, Oscar adaylıklarında adı dahi geçmemişti. Ama 1950'li yıllarda televizyonda gösterilmesiyle birlikte yeniden keşfedilmiş ve kısa sürede bir “screwball comedy” klasiği haline gelmişti.

        9

        The Shop Around The Corner 1940
        Yönetmen: Ernst Lubitsch

        İnternet çağında geçen “Mesajınız Var” (You've Got Mail) gibi başarılı bir yeniden çevrimin yanı sıra başka birçok romantik komedi filmine ilham vermiş bir başyapıt, her şeyiyle gerçek bir klasik... Miklos Lazslo'nun oyunundan yapılan uyarlanan senaryo ve Ernst Lubitsch'in yönetmenliği harika.

        10

        Üstelik romantik komedinin altın yıllarında çekilmiş bir film... Diğer bir deyişle, Akademi'nin romantik komediyi ciddiye aldığı ve “It Happened One Night” (1934) ya da “You Can't Take It With You” (1938) gibi yapıtlara en iyi film Oscar'ını takdim ettiği bir dönem... Ne var ki, en azından birkaç adaylık alması beklenirken tümüyle pas geçilmişti.

        11

        His Girl Friday 1940
        Yönetmen: Howard Hawks

        “Bringing Up Baby”den birkaç yıl sonra Akademi, Howard Hawks'ın yönettiği bir başka “screwball comedy” klasiğini de görmezlikten gelmeyi becerdi. “The Front Page” adlı bir tiyatro oyunundan sinemaya uyarlanan film, muhabir olan eski eşinin gönlünü yeniden kazanmak için elinden geleni yapan bir gazete yayın yönetmeninin hikâyesini anlatıyordu.

        12

        Başrollerinde Cary Grant ile Rosalind Russell'ın oynadığı film, Akademi tarafından nedense ciddiye alınmadı... Ama daha sonraki yıllarda resmi ya da gayri resmi birçok yeni çevrimi yapılan film, bugün bir klasik olarak kabul ediliyor ve hâlâ seyrediliyor.

        13

        Aşk ve Ölüm 1946
        (A Matter of Life and Death) Yönetmen: Michael Powell, Emeric Pressburger

        İkinci Dünya Savaşı sırasında geçen film, ölümle yaşam arasında kalan bir İngiliz pilotun hikâyesini anlatıyor. Pilotun hayatta kalmak için çıktığı ilahi mahkeme sahnesiyle akıllarda kalan film, 1999'da British Film Institute tarafından en iyi 100 İngiliz filminden biri seçildi.

        14

        Sinema dergisi Total Film'in düzenlediği bir soruşturmada tüm zamanların en iyi ikinci İngiliz filmi oldu. Sight and Sound'un düzenlediği 2012 en iyi filmler soruşturmasında ise 90'ncı sıradaydı... Bugün hâlâ seyredilen gerçek bir klasik... Ama “Stairway to Heaven” adıyla gösterildiği ABD'de ne yazık ki Oscar adayları arasına girememişti.

        15

        Şangaylı Kadın 1948
        (The Lady from Shanghai) Yönetmen: Orson Welles

        9 dalda Oscar'a aday gösterilen “Yurttaş Kane”in en iyi film kategorisinde ödül kazanamamış olması hâlâ konuşulan konulardan biri olsa da senaryo dalında gelen Oscar bir tür teselli ikramiyesi gibidir... Welles'in ikinci uzun filmi “Magnificent Ambersons” da her şeye karşın 4 dalda Oscar'a aday olmayı başarmıştı.

        16

        Akademi'nin Orson Welles'e kapılarını kapattığı film ise “Şangaylı Kadın”dır... Daha sonra yapılan birçok soruşturmada “Yurttaş Kane”le birlikte Welles'in en iyi filmlerinden biri olarak kabul edilen “Şangaylı Kadın”, özellikle aynalar sahnesiyle hatırlanan şahane bir kara film klasiğidir ama tek bir kategoride dahi Akademi'nin gözüne girmeyi başaramamıştı.

        17

        Johnny Guitar 1954
        Yönetmen: Nicholas Ray

        Uzun vadede Akademi'yi utandıran filmlerden biri olduğu kesin... Ama gösterime girdiği dönemde değerinin anlaşıldığını söylemek mümkün değil. Üstelik bir westerndi. Yani, Akademi'nin mesafeli olduğu bir türden geliyordu...

        18

        Nicholas Ray de o yılların Hollywood'unda kalıpların dışında kalan, aykırı bir yönetmendi. “Johnny Guitar” zaman içinde daha çok sevilen ve önemsenen, ikonik bir film haline geldi; klasikleşti... Nasıl klasikleşmesin ki? Sadece Joan Crawford'un oynadığı karakter ve westerne getirdiği feminist dokunuş bile yeterdi...

        19

        Caniler Avcısı 1955
        (The Night of Hunter) Yönetmen: Charles Laughton

        Usta İngiliz aktör Charles Laughton'un yönetmen olarak imza attığı ilk ve son film... Robert Mitchum'un serinkanlı bir katili oynadığı film, özellikle görsel atmosferiyle benzersiz bir nitelik taşır.

        20

        Dönemin Hollywood sinemasının kalıplarının hayli dışında karanlık ve ürpertici bir hikâye anlatır. Laughton'un yönetmenliği mükemmel, Stanley Curtiz'in görüntü yönetimi ilham verici, Robert Mitchum'un oyunculuğu ise müthiştir... Akademi bunların hiçbirini görmemeyi tercih etse de “The Night of the Hunter” bugün artık bir klasik olarak anılıyor.

        21

        Öp Beni Öldüresiye 1955
        (Kiss Me Deadly) Yönetmen: Robert Aldrich

        Eskiden düşük bütçeli tür filmlerine “B filmi” denirdi... B filmleri, bazen büyük prodüksiyonlara göre daha yenilikçi ve özgün olabilirdi; çünkü kurallara daha az bağlıydılar... Ama Akademi, ne kadar nitelikli olursa olsun B filmlerine karşı önyargısından vazgeçmezdi. Robert Aldrich gibi prestijli bir yönetmenin filmi olsa bile bu durum değişmezdi...

        22

        Mickey Spillane'nin yazdığı bir Mike Hammer polisiyesinin uyarlaması olan “Öp Beni Öldüresiye” için de kurallar esnetilmedi. Gösterime girdiği yılın en iyi kara filmlerinden biriydi ama tek dalda bile aday gösterilmedi. 1999'da ise Kongre Kütüphanesi tarafından ABD Ulusal Film Arşivi'nde muhafaza edilmesine karar verildi.

        23

        Çöl Aslanı 1956
        (The Searchers) Yönetmen: John Ford

        Bu listedeki birçok filmin Oscar'a aday olamamasının nedenleri anlaşılabilir. Ama “Çöl Aslanı”nın tek bir dalda dahi Oscar'a aday olamamasını anlamak hâlâ kolay değil. Başrolünde John Wayne'in oynadığı “Çöl Aslanı”, bugün sadece bir John Ford başyapıtı olarak kabul edilmiyor. Sinema tarihinin en iyi westernleri deyince akla gelen ilk filmlerden biri...

        24

        Hatta birçok soruşturmada sinema tarihinin en iyi filmleri arasına girmeyi başardığını da unutmayalım. Üstelik gösterime girdiğinde eleştirmenler tarafından beğenilmiş ve gişede başarılı olmuştu... Peki, Akademi neden inat etti? İki gerekçe geliyor akla. Birincisi, western olması. İkincisi John Ford'un daha önce 4 kez Oscar kazanması...

        25

        Zafer Yolları 1958
        (Paths of Glory) Yönetmen: Stanley Kubrick

        Sinema tarihinin en güçlü savaş karşıtı filmlerinden biri... Birinci Dünya Savaşı'nda geçen filmde komutanlarının düşüncesizce ölüme gönderdiği askerler emre karşı direnince olay savaş mahkemesine taşınır... Hikâyesi ve ele aldığı cesaretli temalar bir yana, anlatım olarak da harika bir filmdir.

        26

        Sadece yönetmenliğiyle değil, prodüksiyon kalitesi, oyuncuları ve uyarlama senaryosuyla, özetle her şeyiyle Oscarlık bir filmdir. Ama Akademi nedense görmezden gelmiş, tümüyle pas geçmiştir. Kubrick'in yönetmen olarak hiçbir Oscar kazanamadığını da belirtelim.

        27

        Bitmeyen Balayı 1958
        (Touch of Evil) Yönetmen: Orson Welles

        ABD – Meksika sınırını geçen otomobile yerleştirilen bombanın patlamasını gösteren o uzun tek çekimlik açılış sekansı hâlâ unutulabilmiş değil... Uzun tek çekimlerle başlayan neredeyse her filmde bu sahneyi yeniden hatırlıyoruz. Kaldı ki, sadece açılış sahnesi değil, filmin kendisi de çok sağlam.

        28

        Cinayet, çocuk kaçırma, toplumsal yozlaşma ve kötü polisleri anlatan gerçekçi bir film. Akademi'yi rahatsız eden belki de karanlık yanıydı. Ama bugün Amerikan polisiyesinin en iyi örneklerinden biri olarak görülüyor. Orson Welles'in kirli polis karakteri de müthiş. Belki de asıl başarı, bu filmi tek bir dalda dahi aday göstermemeyi başarmakta...

        29

        Rio Bravo 1959
        Yönetmen: Howard Hawks

        Bazı usta yönetmenlerin Akademi'yle yıldızı bir türlü barışamamıştır. Howard Hawks da bunlardan biridir. “Bringing Up Baby” (1938) ve “His Girl Friday” (1940) gibi iki “screwball comedy” başyapıtıyla aday dahi olamayan Hawks, Amerikan western türünün klasiklerinden biri olarak kabul edilen “Rio Bravo”da da Akademi'nin dikkatini çekmeyi başaramamıştı.

        30

        Başrollerinde John Wayne ve Dean Martin'in oynadığı film, “kültürel, tarihi ve estetik” açıdan taşıdığı yüksek nitelikler itibarıyla 2014 yılında ABD'de National Film Preservation Board tarafından koruma listesine alınmıştı.

        31

        Serseri Âşıklar 1960
        (A Bout de Souffle) Yönetmen: Jean-Luc Godard

        Genç Fransız yönetmen Godard, “Serseri Aşıklar”la klasik hikâye anlatma sinemasının bilinen şablonlarını bir yana bırakmış ve özellikle kurguda devrim gerçekleştirmişti. Film, sadece Avrupa'da değil, ABD'de de çok beğenildi ve ses getirdi.

        32

        Aslına bakarsanız Akademi, Fransız Yeni Dalga'sına karşı kayıtsız ve uzak değildi. Bir sene önce François Truffaut'nun “400 Darbe”sine senaryo dalında aday göstermekten çekinmemişti. Ama aynı sevgi ve anlayışı genç Godard'a göstermediler.

        33

        The Innocents 1961
        Yönetmen: Jack Clayton

        Henry James'in “The Turn of the Screw” adlı romanından William Archibald ve Truman Capote tarafından sinemaya uyarlanan film, bir hayalet hikâyesi anlatır. Evet, Akademi'nin sevmediği türde bir filmdir. Ama kesinlikle ucuz bir korku örneği değildir. Tam aksine, nitelikli bir dramın tüm özelliklerini taşır.

        34

        Başrollerde Deborah Kerr, Michael Redgrave ve Megs Jenkins gibi isimlerin oynadığı film, Cannes'da yarışmasına, çok olumlu eleştiriler almasına ve 2 dalda BAFTA'ya aday gösterilmesine rağmen Akademi'nin korku film inadını kıramamıştı. Bu listedeki birçok film gibi intikamını bir klasik haline gelerek aldı.

        35

        Genç Hizmetçiler 1963
        (The Servant) Yönetmen: Joseph Losey

        1960'ların başlarında Akademi, marazi karakterlerle dolu böylesine karanlık bir filme kuşkusuz hazır değildi. Cinsellik bazı açılardan ABD için hâlâ bir tabuydu... Sonuç olarak, Amerika “The Servant”a henüz hazır değildi.

        36

        Eve uşak olarak giren ama kısa sürede efendisini ve bizleri şaşırtan Barrett'in hikayesini anlatan film “İngiliz Oscarları” olarak kabul edilen BAFTA'da kazandığı 8 adaylığın üçünü ödüle çevirdi. Ama Akademi, tüm bunlardan hiç etkilenmedi. Dirk Bogarde'ın müthiş oyunculuğunu, Joseph Losey'nin yönetmenliğini ve Harold Pinter'in uyarlama senaryosunu tümüyle pas geçmeyi tercih etti.

        37

        Bir Zamanlar Batı'da 1968
        (Once Upon A Time in the West) Yönetmen: Sergio Leone

        Western türüne yıllarca mesafeli davranan Akademi'nin Leone'nin bir önceki filmi “İyi, Kötü ve Çirkin” gibi bir spagetti westerne ilgi göstermesi kuşkusuz beklenemezdi... Ama “Bir Zamanlar Batı'da” sadece bir spagetti western değil, hikâyesi ve karakterleriyle de seyirciyi çarpan destansı bir filmdi...

        38

        Sadece Leone'nin yönetmenliğiyle değil, görüntüleriyle, Henry Fonda'nın oyunculuğu ve Ennio Morricone'nin muhteşem müziğiyle de Oscar'a aday olması gerekiyordu... Bugün kült bir klasik olarak milyonlarca insanın DVD raflarını süslemeye devam ediyor.

        39

        Karanlığın Gölgesi 1973
        (Don't Look Now) Yönetmen: Nicolas Roeg

        Özellikle yaratıcı kurgu anlayışıyla 1980'ler popüler sineması üzerinde derin etkisi olan yönetmenlerden biridir Nicolas Roeg... Kızlarının ölümünün ardından Venedik'e gelen bir çiftin yaşadıklarını anlatan “Don't Look Now” da onun başyapıtlarından biri olarak kabul edilir.

        40

        Akademi'nin “Şeytan” (The Exorcist) gibi bir filmi en iyi film kategorisinde aday gösterdiği bir dönemde “Don't Look Now”ı unutmuş olmasını affetmek mümkün değil. Üstelik BAFTA ödüllerine 7 dalda aday olmuş bir filmdi... En azından yönetmen, kurgu ve görüntü dallarında aday olabilirdi.

        41

        Mean Streets 1973
        Yönetmen: Martin Scorsese

        Charlie (Harvey Keitel), New York'ta Little Italy'de amcası Giovanni için çalışan İtalyan kökenli bir Amerikalıdır. Kardeşi Johnny Boy'un (Robert De Niro) bölgedeki birçok belalı insana kumar borcu vardır ve Charlie ona yardım etmek ister...

        42

        Scorsese'nin senaryosunu Mardik Martin'le birlikte yazdığı “Mean Streets”, gerçekçi bakışıyla, sahici karakterleri ve yönetmenliğiyle 1970'ler Amerikan sinemasının özgün filmlerinden biridir. 1993 yılında Kongre Kütüphanesi tarafından "kültürel, tarihi ve estetik olarak önemli" filmler arasına seçilerek ABD Ulusal Film Arşivi'nde korunmasına karar verildi ama gösterime girdiği yıl Oscar adayı olamamıştı.

        43

        The Parallax View 1974
        Yönetmen: Alan J. Pakula

        1970'li yıllar Amerikan sineması deyince akla gelen ilk filmlerden biri... Watergate skandalı sonrası, Amerikan halkının devlete ve onun tüm kurumlarına olan inancının derinden sarsıldığı bir dönemin huzursuzluğunu yansıtır.

        44

        Siyasi komplo teorilerini gerilimle birleştiren filmin başrolünde dönemin ünlü yıldızlarından Warren Beatty vardır. Üstelik Akademi'nin benzer filmlere kapılarını açtığı bir dönemdir. Gösterildiği yıl olumlu eleştiriler almasına karşılık tek bir adaylık dahi kazanamaması hâlâ şaşırtıcıdır.

        45

        The Shining 1980
        Yönetmen: Stanley Kubrick

        Sinema tarihinin en iyi korku – gerilim filmleri listelerinin vazgeçilmez başyapıtı... Gerçi kendisi kabul etmiyor ama en iyi Stephen King uyarlamalarından biri olduğu da kesin.

        46

        Hayaletlerle dolu büyük boş oteli, tekinsiz odaları, koridorları, yazamayan yazarı ve kardaki labirent sahnesiyle sinema tarihinin belki de en çok gönderme yapılan filmlerinden biri... Ama gösterime girdiği yıl Akademi'nin umurunda bile olmamış; ne kadar iyi olursa olsun korku filmlerini pas geçme alışkanlığından vazgeçmemişlerdi.

        47

        Body Heat 1981

        Yönetmen: Lawrence Kasdan

        1980'ler Hollywood için bir yanıyla geçmişe dönüş gibidir... Romantik komedinin yanı sıra kara filmin de yeniden canlandığı bir dönemdir. Modern kara filmin öncüsü hiç kuşkusuz “Chinatown” olarak kabul edilir ama “Body Heat”in etkisi de en az onun kadar derindir.

        48

        1980'ler ve 90'lardaki birçok film “Body Heat”in izinden gider. Marazi ana karakterlerin hikâyesini anlatan karanlık filmlerdir bunlar... Her şey bir yana Kathleen Turner'ın “femme fatale” karakteri çok iyi yazılmıştır. En azından, bu yıl tek adaylığı olan “First Reformed” gibi özgün senaryo dalında adının anılması durumu kurtarabilirdi.

        49

        The Terminator 1984
        Yönetmen: James Cameron

        Bu seçkideki bazı filmler için Akademi’yi eleştirmek kuşkusuz çok anlamlı değil. Burada da benzer bir durum sözkonusu... Açıkçası, o yıllarda “The Terminator”ın bir bilimkurgu klasiğine dönüşeceğini öngörebilecek film eleştirmenlerinin sayısı çok fazla değildi.

        50

        “Black Panther” gibi istisnaları saymazsak, bugün bile bir aksiyon filminin en iyi film, senaryo ve yönetmenlik dallarında çok fazla Oscar adaylığı şansı olduğu söylenemez. Üstelik James Cameron’ın henüz bir sinema dehası olarak anılmadığı bir dönem olduğunu da unutmayalım. Yine de teknik dallarda filme haksızlık edildiği kesin.

        51

        Kansız 1984
        (Blood Simple) Yönetmen: Joel ve Ethan Coen

        Evet, Coen Kardeşlerin ilk uzun filmiydi. Üstelik, Akademi'nin her zaman arasına mesafeli koyduğu modern kara filmlerden biriydi ve her haliyle eski usul B filmlerini andırıyordu... Özetle Oscar'a aday olabileceğini bekleyenlerin sayısı çok azdı. Ama “Blood Simple” bugün bir klasik olarak kabul ediliyor.

        52

        Yıllar geçtikçe şöhretinin giderek arttığı ve yeni kuşaklar tarafından da çok sevildiği söylenebilir. Birçok eleştirmene göre Coen Kardeşlerin hâlâ en iyi filmlerinden biri... Oscarlı “İhtiyarlara Yer Yok”tan çok daha iyi olduğunu düşünenlerin sayısı da az değil.

        53

        Bir Zamanlar Amerika 1984
        (Once Upon A Time in America) Yönetmen: Sergio Leone

        1969'da “Bir Zamanlar Batı'da”ya yapılan o büyük haksızlıktan sonra Sergio Leone'nin yeni filminin en az 5-6 dalda aday olması beklenirdi. Ama ne yazık ki, “sıfır” çekti. Bazılarınızın “Vay, vicdansızlar!” dediğini duyar gibiyim. Haklısınız. Aslında tam bir vicdansızlık.

        54

        Sadece Leone'ye değil. Ennio Morricone'nin şahane müziklerine, görüntülere, sanat yönetimine ve elbette oyunculara... Bir İtalyan olması nedeniyle pek akla gelmez ama Sergio Leone gibi sinema sanatı üzerinde derin etkileri olan bir yönetmenin Oscar'a hiç aday gösterilmemesi, Akademi için bir utanç kaynağıdır.

        55

        Rezervuar Köpekleri 1992
        (Reservoir Dogs) Yönetmen: Quentin Tarantino

        İkinci filmi “Ucuz Roman”la (Pulp Fiction) özgün senaryo Oscar'ını kazanmasından ötürü Tarantino'nun “Rezervuar Köpekleri”yle tek bir dalda dahi aday gösterilmemesi çok dert edilmez...

        56

        Kaldı ki, film o yıl çok fazla ödül kazanmamış; mesela Sundance Film Festivali'nden eli boş dönmüştür. Bazı sahnelerin “City on Fire” adlı Hong Kong filmiyle benzerlikler taşıması da cabası... Ne var ki, “Rezervuar Köpekleri” hikâye kurgusuna getirdiği yenilikle, yani geçmişle gelecek zamanlar arasında serbestçe gidip gelmesi itibarıyla çağdaş sinemanın öncü filmlerinden biridir.

        57

        Bugün Aslında Dündü 1993
        (Groundhog Day) Yönetmen: Harold Ramis

        Evinizden uzakta, tatsız ve sıkıntılı geçirdiğiniz bir günün içinde sıkışıp kalsanız ve sürekli aynı güne uyansanız…Üstelik çevrenizde bunu sizden başka yaşayan hiç kimse olmasa, ne yapardınız? Bugün bilimkurgu ve fantazi sinemasına ilham vermeye hâlâ devam eden bu mütevazı film, ilk bakışta bir romantik komedi gibi durur.

        58

        Amerikalıların deyimiyle bir “kendini iyi hisset” filmidir aynı zamanda… Oscar’ın çağrıştırdıklarına çok da yakın olmadığı söylenebilir. Belki de bu nedenle sadece Akademi değil, yapımcı şirket bile elindeki filmin potansiyelinin farkında değildi. Ama nedenleri ne olursa olsun sonuçta, Akademi bir klasiği daha ıskalamış oldu…

        59

        Büyük Lebowski 1998
        (The Big Lebowski) Yönetmenler: Joel ve Ethan Coen

        Akademi’nin komedi filmleriyle arası pek iyi değildir. Gerçi özellikle usta yönetmenler sözkonusu olduğunda Akademi türe değil kaliteye bakar ama bazen de “Büyük Lebowski” örneğinde olduğu gibi komedi bariz bir dezavantaja dönüşebilir…

        60

        Ne var ki, başta eleştirmenler olmak üzere birçok kişinin, “Büyük Lebowski”nin bir başyapıt olduğunu gösterime girdiği yıl keşfettiğini ve filme övgüler düzdüğünü unutmamak gerekiyor. Sadece bir kara komedi değildi, politik anlamda son derece incelikli ve anlamlı bir filmdi. Geçip giden yıllar filme daha çok değer kattı, kült bir klasiğe dönüştü.

        61

        Üç Kral 1999
        (Three Kings) Yönetmen: David O. Russell

        David O. Russell'ın son yıllarda çektiği filmler, Oscar adaylığı kazanmakta pek zorlanmıyorlar ama 1999'da durum farklıydı. Akademi, eleştirmenlerin övgü dolu yazılarına karşın “Üç Kral” gibi bir filmi tümüyle görmezden gelmeyi tercih ederek herkesi şaşırttı.

        62

        Russell o yıllarda Akademi için belki yeni bir isimdi ama aksiyon, macera ve komediyi incelikle harmanlayan “Üç Kral” özellikle politik alt metinleri açısından çok sağlam bir filmdi. O yıllarda film dalındaki adaylar 5'le sınırlı olmasaydı büyük ihtimalle aday olabilirdi.

        63

        Aşk Zamanı 2000
        (In the Mood for Love) Yönetmen: Wong Kar Wai

        Wong Kar Wai, günümüzün önemli yönetmenlerinden biri... İlk filmlerinden bu yana, kendine özgü bir stili ve görsel dünyası var. Ama o da Nuri Bilge Ceylan gibi, Akademi'nin gözüne bir türlü giremiyor.

        64

        2014'de “The Grandmaster” ile gelen iki adaylık (görüntü yönetmenliği ve kostüm tasarımı) dışında Akademi nezdinde kayda değer hiçbir başarısı yok. “Aşk Zamanı” gibi gösterime girer girmez klasikleşmiş, birçok soruşturmada 2000'li yılların en iyilerinden biri olarak gösterilen bir filmin tek bir kategoride dahi aday gösterilmemesi şaşırtıcı. Belki de Akademi için fazla sanatsaldı...

        65

        Donnie Darko 2001
        Yönetmen: Richard Kelly

        26 yaşında genç bir yönetmenin yazıp yönettiği bir bilimkurgu filmiyle Oscar'a aday gösterilmesi kuşkusuz kulağa mucize gibi gelebilir... Ama olsaydı, Akademi ezber bozarak tarihe geçebilir ve sinemaseverlerin takdirini kazanabilirdi. Üstelik elinde böyle bir fırsat da vardı.

        66

        Çünkü “Donnie Darko”nun, gösterime girdiği yılın en iyi filmlerinden biri olduğu ayan beyan ortadaydı. Bir bilimkurgu olmanın ötesinde çok iyi yazılmış sağlam bir dram filmiydi. Ergenlik bunalımlarıyla zaman yolculuğu ve paralel evrenler gibi temaları benzersiz bir hikâyede buluşturuyordu. En azından özgün senaryo dalında aday gösterilebilirdi.

        67

        4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün 2007
        (4 luni, 3 saptamâni si 2 zile) Yönetmen: Christian Mungiu

        Filmin 2007 ve 2008 yıllarında, Cannes'da aldığı Altın Palmiye başta olmak üzere kazandığı bir sürü ödül var... Gösterime girdiği bütün ülkelerde eleştirmenler tarafından yılın en iyileri arasında anılması da cabası.

        68

        Tüm bunlar bir yana, hikâyesinin çarpıcılığı, yarattığı gerilim duygusu, oyunculukları ve anlatımıyla seyredenin kolay kolay unutamadığı çok sağlam, etkileyici bir film...Neden Oscar aday olamadığı sorusunun yanıtı ise hâlâ bulunmuş değil.

        69

        Zodiac 2007
        Yönetmen: David Fincher

        En iyi seri katil filmleri deyince akla gelen ilk filmlerden biri... 1960'ların sonunda ve 1970'lerin ilk yarısında yıllarca kamuoyunu meşgul eden Zodiac Katili'ni bulmaya çalışan kişilerin gerçek hikâyesini anlatıyor. Katilin hâlâ yakalanmamış olması filmi aynı zamanda bir gizem öyküsü haline getiriyor...

        70

        Saplantı ve başarısızlığa dönüşen bir polis soruşturmasının bu kadar iyi anlatıldığı başka bir film bulmak zor... Ve en önemlisi, “Kuzuların Sessizliği”yle başlayan “süper zeki seri katil” fetişini ortadan kaldıran bir seri katil filmi. Özetle türünün belki de en özgün örneği.

        Haberi Hazırlayan: Demet Demirkır

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ