Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Polemik "Milli görüş öyle çıkarılacak gömlek değildir"

        Numan Kurtulmuş: Hayır beklediğimiz aralıktaydı seçim sonuçları Yüzde 5-7 aralığında bekliyorduk sonuçları. Bizim için iyidir. Tahmin ettiğimiz gibi hedeflediğimiz bir sonuç.

        B.P.: Ne kadar arttı oyunuz yüzde kaç arttı?

        N.K.:Oylarımız geçen seçimde 820 bindi. Bu seçimde 2 milyon 61 bin oranlık arttı. Yani seçmen sayısındaki artışı çıkarttıktan sonra yüzde 250'lik bir artış var. Yani iki buçuk katından fazla bir artış var. İlçe belediye başkanlıkları sayısında da 13'den 24'e çıkmışız. Oransal olarak da ciddi bir artış var. Kaldı ki Biz Ekim ayında partinin kongresini yaptığımızda parti aşağı yukarı diğerlerinin yer aldığı yüzde üçlük bandda görülüyordu. Çok şükür her hafta artarak üstüne koyarak seçim gününe kadar yükseliş ortaya çıktı.

        B.P.:Bir cümlenizi not almışım. "En sert konuyu bile karşımdakine kırmadan anlatmayı becerebiliyorum"

        N.K.Aslında gençlik yıllarımdan, çocukluğumdan beri böyledir. Rahmetli pederinde bunda çı-ok etkisi var. Babam da öyleydi. Yani herkes tarafından çok dinlenen bir insandı ve kendi doğruları vardı. Ama ona rağmen en farklı olan insanla dahi anlaşabilir, uzlaşabilir, görüşünü anlatabilir ve karşısındakini ikna edebilirdi.

        B.P.:Otoriter bir baba mıydı size karşı hiç azar işitmediniz mi?

        N.K. Yok hayır, değildi. Azar işitmişimdir tabi, işitmemek mümkün değil. Ama evde hep soğukkanlı, yapıcı, hep bişeyler öğretti bize haliyle tavrıyla davranışlarıyla, çevresiyle. Bize çok geniş bir çevresi olan birisiydi. Evet belki otoriter ama üzerimizde hiç baskıcı olmadı.

        B.P.:Peki nasıl yapabiliyorsunuz? Karşı taraf bazen öyle şeyler söyler ki, bu seçim döneminde de maruz kaldınız. İnsan sakin duramaz, sakin olmayı beceremez ama siz sakin olmayı beceriyorsunuz. Nasıl beceriyorsunuz?

        N.K.Gayretim yok. Bu oturmuş bir karakter özelliği heralde. Kızdığım zamanlar var, sesimi yükselttim hatta en güzel konuşmalar da kızdığım ve sinirlendiğim zamanlarda ortaya çıkıyor.

        B.P.:Demek sizi kızdırmak mı lazım?

        N.K.Ama buna rağmen belli etmiyorum. Ancak beni çok yakın tanıyan eşim çok yakın arkadaşlarım farkedebilir, benim kızdığımı anlarlar. o zamanlar hakikaten çok iyi konuşmalar yaptığımı görüyorum.

        B.P.:Peki seçim döneminde sizi en çok kızdıran ne oldu? En iyi konuşmanızı nerde yaptınız? Çok gezdiniz biliyorum.

        N.K.Çok iyi konuşmalar çıktı bunu nerden anlıyoruz; halkın katıldığı işin içersine girdiği. Bu seçim kampanyası çok fazla kızdığım yer olmadı. Mesela İstanbul mitingindeki konuşmanın iyi bir konuşma olduğunu zannediyorum. Çünkü halk her cümlesine katıldı ve reaksiyon gösterdi. Müsbet olarak katkıda bulundu. Çok ilginç şeyler oldu mesela Maraş konuşmasında ben konuşurken vatandaşın birisi dedi ki "Ben de söz istiyorum" "Peki" dedim "alın, buyrun" mikrofonu gönderdim. Riskli birşeydi. Yani ne diyeceğini bilmiyorsunuz.

        B.P.:Provokasyon olabilir.

        N.K.Olabilir. Ve hiç tanımadığınız birisi ilk sefer gördüğünüz birisi. Ve adam kalktı 'Numan Kurtulmuş' ismine yazdığı bir şiiri okudu orada.

        B.P.:Şanslıymışşınız.

        N.K.O niyetin karşılığı olarak öyle oldu. Çok kızdığımız şeyler olmadı. Mesela Hükümetin IMF ile anlaşma konusunu, sadaka ekonomisi ile ilgili konularda bir de halka sorular soruyoruz. Yoksulların ortaya koyduğu tavır, onların sözleri, onların reaksiyonalrı hakikaten onları dinledikçe sinirlenmemek elde değil.

        B.P.:Kesin eleştirilerde de bulundunuz yani. Seçinden sonra da değerlendirmeleriniz oldu ama çok nasıl oldu da Saadet Partisi bu kadar oyunu arttırdı? 3-5 maddede sayalım. Bir Numan Kurtulmuş ben deyin yeni bir lider taze kan değil mi?

        N.K.Tabi onun etkisi olduğunu zannediyorum ama benim bu konuda konuşmamı doğru bulmam ama bir kere teşkilatlarımız çok iyi motive oldu. Anadolunun dört bir tarafında arkadaşlar çok iyi çalıştılar. Seçim meydanlarında çok ciddi bir kavga gördü millet özellikle iktidar ve ana muhalefet arasında incir çekirdeğini doldurmayan, hiç bir anlamı olmayan zaman zaman seviyesi de son derece düşük nerdeyse sokak çocuğu kavgası yapıldı. Bizse tam tersi gittiğimiz illerde o bölgenin sorunları Türkiye'nin sorunları, zaman zaman Hükümet'in yaptıklarını takdir eden, zaman zaman ana muhalefetin yaptığı doğruları takdir eden ama çok da açık, net ve sert bir biçimde eleştiren konulu, seviyeli bir muhalefet yaptık. bu üslup tuttu. Üçüncüsü Türkiye'de çok farklı kesinlerin, bizim siyasetimize karşı oluşmuş bir takım önyargılar balki vardı. Şunu gördük ki bu seçimlerde en çok kazançlı çıktığımız husus şu; etrafımızda çok ciddi sempati halkaları oluştu. Bunlar belki çok büyük oranda oya dönmedi ama artık insanlar bizi dinlediler. Kulak verdiler doğru söylüyorsunuz dediler, bunu gelen maillerden, mesajlardan anlıyoruz.

        B.P.:AK Parti seçmeninden mi o sempati? Hep tartışılıyorya AK Parti-CHP, laik-anti laik, biri şeriat getirecek öbürü daha laikçi davranıyor vs..Bunlar tabii komplo teorileri,şimdi böyle bir durum varsa eğer milli görüşe sonuna kadar sahip çıkan Saadet Partisi'ne ilgi niye arttı farklı kesimlerden?

        N.K.Biz dört şey söyledik. 'Saadet Partisi yerli milli bir partidir' dedik özelliklerini tanımlarken, hatta miting meydanlarında şunu söyledim: "Daha hangi partiye oy vermiş olursa olsun ister AK Parti'ye ister CHP'ye ister DSP'ye ister MHP'ye ya da 'Ben siyasetle ilgilenmiyorum oy falan da vermiyorum herhangi bir partiye' demiş olursa olsun şu dört özelliğimizi benimseyen herkesi Saadet Partisi'ne davet ediyoruz. Bunlardan birisi milli yerli bir parti olması. İkincisi bu topraklarda yaşayan özgürlüğünü adaletini ve refahını temin etmek için mücadele etmesi. Üçüncüsü anti-emperyalist olması, sömürüye karşı olması. Dördüncüsü ise kalkınmayı sadece maddi kalkınma olarak değil maddi ve manevi kalkınmayı birlikte düşünmesi. Bunların hangisinde vatandaşlarımız kendilerini bize yakın hissediyorlarsa hoş gelsinler sefa gelsinler. Adresiniz burasıdır diye uzun uzun adresimizi anlattık. Kendisini daha evvel diyelim ki sosyal demokrat hisseden, milliyetçi hisseden, liberal hisseden farklı toplum kesimlerinden insanlar "Evet biz bu görüşleri benimsiyoruz, doğru söylüyorsunuz, biz size katkıda bulunmak istiyoruz" diyenler oldu. Seçim için gittiğimiz illerde öyle enteresan olaylarla karşılaştık ki; mesela birisi "Ben 30 yıldır falanca görüşteyim ama bundan sonra şu, şu, şu görüşlerinizden dolayı- yazılı olarak takip etmiş- sizi destekliyorum" dedi. Bir başka arkadaşımız dedi ki yine başka bir siyasi fikirden bize gelmiş ;"İstanbul'dan Niko isimli Rum bir arkadaşım 'Ya ben Numan Bey'i dinledim çok doğru şeyler söylüyor, ben acaba Saadet Partisi'nin Adalar Teşkilatı'na gitsem kaydolsam çalışabilir miyim?'dedi" diye anlattı. "Tabii, seçimden sonra gelsin görüşelim" dedik.

        B.P.: İşte bu noktada lider farkı sizin kabul etmek istemediğiniz ama benim söylediğim lider farkı giriyor. Çünkü yeni bir isim önemli birşey.

        N.K.Bir de uslup tuttu. Evet belki bunun rolü var. yani herkesin kavga ettiği bir yerde "Durun bir dakika kavga etmeyin memeleketin ortak meseleleri bunlardır ve bizim çözüm şeklimis de budur" diyen bir uslup.

        B.P.:Lider anlamında size şöyle eleştiriler getirdiler; "Akademisyen ve kent soylu, lider olmaz" duymuşsunuzdur bu cümleleri muhtemelen. Hatta siz de dediniz ki 'kent soylu' lafı için yanlışsam lütfen düzeltin; "Ne var canım kent soylu olmuşsak, bu bize bahşedilmiş birşey değil ki"

        N.K.Ben nerde, nasıl, hangi aileden doğacağımı tespit etmedim. Bunun bir ayrıcalık olduğunu da kabul etmem asla bir negatif durum olduğunu bir ayrımcılık vesilesi olmasını da kabul etmem. Yani mühim olan şey, insanın kendi iç dünyasında hiçbir nedenden dolayı; yaşam tarzı dolayısıyla, dini inançları dolayısıyla, siyasi düşünceleri dolayısıyla, sosyal sınıfı dolayısıyla, zenginliği yoksulluğu dolayısıyla hiçbir vatandaşa karşı hiçbir ayrıcalık, ayrımcılık hissetmemesidir. Allah'a şükür öyle birşey kalbimizin içinde asla olmaz, davranışlarımızda da olmaz. Dolayısıyla toplumun bütün kesimlerine çok rahat ulaşabilen uslup, şimdi geriye doğru bakıyorum belki siyasetin ilk yıllarında bende kendimi eleştiriyorum.

        B.P.: Neyi eleştiriyorsunuz?

        N.K.Mesela daha akademik, daha üst perdeden ister istemez alışkanlıklar gereği, ama şimdi Anadolu'nun en ücra yerinde bir köy kahvesinde de vatandaşlara rahatlıkla dinletebilecek bir konuşmayı yapabiliyorum.

        B.P.:O iş galiba sahaya inmekle ilgili birşey, konuştukça açılıyor insan öğreniyor, herkesden herşeyden birşey öğreniyor.

        Biz sizi 21 Ekim'de burada konuk etmişiz. 5 ay olmuş. Öncelikle bir kere kilo vermişsiniz.

        N.K.Evet, kampanya sırasında 6-7 kilo verdim.

        B.P.:Mideden küçülme durumu var yani.

        N.K.Belki bir buçuk beden küçüldüm.

        B.P.:O yorğunluğun ifadesi ama şimdi gerçekten düşüncelerinizin çoğuna ulaşmayı başardınız mı yoksa? Bir karne çıkarırsanız..

        N.K.Nihayetinde insanoğlu için başarmanın sonu yok, ama başarma yoluna girdik diyelim. Bu işaret fişeği olacaktı, evet bu oldu. Bu bir uslup, uslup tuttu. Teşkilatlarının ötesinde toplum da Saadet Partisi'ndeki bu değişikliği benimsediğini ortaya koydu. Saadet Partisi artık dinlenilir, sözüne kulak verilir, ciddiye alınır bir parti hale geldi. Bunların gerçekten 4-5 ayda ciddi bir başarı olduğu kanaatindeyim.

        B.P.:Saadet Partisi'ninde başarısı var bunda kuşkusuz ama konjonktürün de önemi var galiba değil mi Türkiye adına? Ekonomik krizin de etkisi vardır örneğin başka şeyler de sayabilir misiniz bunun için?

        N.K.Ekonomik krizin etkilerini seçmenin hissetmediğini düşünüyorum. Tam tersine gelmekte olan ekonomik kriz, Aman ha iktidarı da fazla yıpratmayalım Türkiye daha fazla badirenin içine düşmesin gibi bir his oluştuğunu hissettim.

        B.P.:Siz onu mu algıladınız meydanlarda? Tam tersini anlatıyorlar iş-aş istiyorlar özellikle.

        N.K.İstiyor ama geniş kitleler de bir taraftan diyelim kredi kartı borçlusu, tarım kredisi borçlusu yani sadece devlet değil aynı zamanda vatandaşta borçlu vaziyette. Vatandaş şöyle bir hisse kapıldı; "Türkiye çok ciddi bir türbülansa girerse, siyasi istikrarsızlık ortaya çıkarsa buradan yine ceza görecek olan bizleriz". Dolayısı ile iktidar partisine, bu kadar yanlış politikalara rağmen vatandaşın bu kadar borçlanmasına işsizleşmesine rağmen bu oranda oy çıkmasının altındaki temel gerekçe budur. Böyle bir istikrarsızlaşma korkusu olmasaydı Hükümet'in bu seçimdeki oyları daha fazla aşağıya düşerdi. Kaldı ki bir hem iktidar hem ana muhalefet sizin de demin söylediğiniz bu kutuplaştırma siyasetinden başka birşey yapmadılar. Seçimin son haftasında işte "bize oyları vermezseniz CHP iktidara gelir" diye AK Parti'nin propagandası çok yoğunlaştırıldı, hatta bazı yerlerde "hükümet partisinin elemanını seçmezseniz hizmet alamazsınız" gibi yarı tehditkar açıklamalar oldu. Bütün bunlar olmasaydı daha sağlam daha sakin yerel adaylar üzerinde konuşulan, Türkiye'nin meselelerinin konuşulduğu bir seçim yapılabilmiş olsaydı hem bizim açımızdan sonuç daha farklı olacaktı, hem iktidar hem muhalefet açısından daha farklı olacaktı.

        B.P.:"Bitirirse AK Parti'yi Saadet Partisi bitirir." diye bir söylem. Biraz iki yüzlü buluyorum bu söylemi AK Parti'yi istemeyenler Saadet Partisi'nin değerlerine sahip mi çıkıyorlar emin değilim o ayrıca bir tartışma konusu ama ne düşünüyorsunuz bu söylem için.

        N.K. 26 Ekim 2008 kongresindeki konuşmamda bu konuyu işaret ederek çok açık birşey söyledim Saadet Partisi AK Parti'nin ya da başka bir partinin zaafları üstüne siyaset bina etmez. Saadet Partisi kendi fikri gücü, kendi siyaseti, kendi kadroları, kendi teşkilatı ve topluma bunları yayabilme kabiliyeti üzerine siyasetini bina eder. Hatta bana çok açık soruyorlar 'Acaba Meclis'te, Parlemento'da grup kurar ve böylece partimiz siyasi denklemleri değiştirir mi?' diye. Onu da çok açık söylüyorum bizim derdimiz bir takım olağandışı yollarla Parlemento'da grubu olmak değil. Bizim bundan sonraki hedefimiz 5.2'yi nasıl 10'a çıkartırız değil, bundan sonraki hedefimiz: 'Nasıl olurda biz Türkiye'de iktidar partisi oluruz?' mücadelesidir.

        B.P.:Bu kadar iddialı.

        N.K.Tabii. Yoksa siyaset yapmanın anlamı kalmaz.

        B.P.:Evet ama adım adım gitmek gerekmez mi?

        N.K.Bu bir adımdı, kuvvetli bir adımdı, ilk adımdı. İlk adımdı milletimizin desteği ile iyi olmuştur. Yani burada biz sadece AK Parti karşıtlığı üzerine birşey kurmuyoruz. İster istemez AK Parti iktidarda olduğu için yoğunluklu olarak eleştirilerimiz AK Parti'ye.

        B.P.:Neden özellikle öyle istiyorlar. Çünkü milli görüş geleneğinden gelen tabandan, dolayısıyla birbirlerinin -tabiri hoş görün- açıklarını da çok iyi biliyorlar, neleri yanlış yaptıklarını çok iyi biliyorlar ve doğru muhalefet o anlamda daha iyi yapabiliyorlar diye söyleniyor.

        N.K.Bu tabirler belki doğru olabilir ama biz 72 milyonun bütününü Türkiye'nin bizim siyasetimizin muhattabı olarak kabul ederiz yoksa sadece belli bir tabanı siyasetimizin muhattabı olarak kabul etmeyiz.

        B.P.:Örnek vermek gerekirse Kılıçdaroğlu İstanbul'da birçok yolsuzluk dosyası açıklıyor, sizin adayınız Mehmet Bekeroğlu bir tane açıklıyor ortalık karışıyor. Yani bu anlamda söylemeye çalışıyorum.

        N.K.Doğru söylüyorsunuz mesela benim kongrede söylediğim kendi kendime verdiğim sözlerden birisi; "Harun gibi gelip Karun gibi gitmeyeceğim" sözüydü. 15 maddelik bir söz. dedimki Türkiye'de siyasetçiler gelirler kendileri tabanlarından söz alırlar milletten söz alırlar bu bir ilk olsun ben söz vermiş olayım, bu arada 15 madde sıraladım. Bunlardan bir tanesi buydu. Ama sonra gördümki Anadolu'da olağanüstü derecede tuttu. Bütün demekki Türkiye'de Karunlaşma problemi varmış ki biz oraya parmak basmışız. İçerden yapılan bir eleştiri gibi algılanmış. Bu anlamda Saadet Partisi Türkiye'nin vicdanı oldu. Türkiye'de herkesin içinde saklı tuttuğu eleştirilerini Saadet Partisi çok net korkusuz bir şekilde ortaya çıkardı.

        B.P.: O yüzden zaten, başka partilerin seçmenini bir tarafa bırakırsak AK Parti'nin seçmeninin bir kısmını aldınız çünkü doğru eleştiriyle, ihtiyaç olan eleştiri geldi. Bir anlamda AK Parti de beğenmediği şeyi biri çıkıp söyledi. CHP söyleyince bu kadar etkili olmuyor. Hatta AK Parti'yi rahatsız dahi etmiyor Saadet Partisi söyleyince o iş başka noktaya gidiyor. Yanıldıysam siz düzeltin.

        N.K.Doğru. Bu doğru bir gözlemdir.

        B.P.:Dolayısıyla dediniz ya Karun hikayesi, yolsuzluklar açıklandı. Bir de hayat tarzları vardı. O konuda ne düşünüyorsunuz? Örneğin Bekeroğlu dedi ki;" Jipe binen türbanlı bana oy vermese de olur"

        N.K.Onu ben desöyledim aynı cümlelerle olmasa da. Sayın Bekeroğlu'nun söylediği asıl şey şu; Türkiye'de bu kadar yoksul insan, kimsesiz, çaresiz, işsiz yani evine götüreceği ekmeği olmayan 2 milyon 500 bin insan mutlak yoksulluk sınırında yaşıyor. Yani bu insanların başl-kasının katkısı yardımı olmasa yaşamaları mümkün değil. Böylesine kötü bir tablo var. Toplumun üçte biri yoksul vaziyetinde ve yüzde 20 işsiz vatandaşımız var. Çok haklı bir eleştiridir. Hele dindarlık özellikleri yüksek olduğunu düşünen vatandaşlarımızın, insanlarımızın, kardeşlerimizin bir kere daha kendilerine çeki düzen vermesi lazım. Türkiye'de bu jip meselesi aslında bir simgedir. benim çocukluğumda hatırlıyorum kırmızı Mercedesler vardı. 'Kırmızı Mercedesler' sonradan görme zenginliğin işaretiydi. Anap zamanında rahmetli Özal'ın damadı Asım jaguar. Jaguar sonradan görme zenginliğin işareti oldu. Şimdide jip sonradan görme zenginliğin işareti oldu.

        B.P.:Jipi olanları kızdıracaksınız ama..

        N.K.Hayır, herkesin kendisine dikkat etmesi lazım. Hele şehirde jiple dolaşmak kadar yani çok lüzumsuz birşey olamaz.

        B.P.:Çelişkiye dikkat çekiyorsunuz.

        N.K.Evet. Burada dindarlık iddiasında olan insanların parayı nerden kazandıklarına dikkat etmeleri lazım, ama yetmez nereye harcadıkalrına da dikkat etmeleri lazım.

        B.P.: Peki, AK Parti kendi zanginlerini yarattı, kendi yaşam biçimini yarattı, evin dekorasyonalrından kıyafetlere, türbana kadar; lüks ayakkabılara, çantalara, markalı şeylere kadar bunları nasıl algılıyorsunuz?

        N.K.Büyük İslam düşünü İmam gazali diyor ki; " Toplumun önünde bulunan insanlar ilim adamları, siyasetçiler onlar hayatlarına dikkat etmeleri lazım, ne kimsenin şaibeyle bakacağı kadar lüks ve sefehat içinde yaşayacaklar ne de kimsenin hakir göreceği, yoksulluk zaruret içerisinde yaşayacaklar" Özellikle toplumun önünde bulunan insanların buna dikat etmeleri lazım. tekrar söyleyeyim evet herkes istediği şekilde harcayabilir, biz kimsenin paralarını kazanmalrında harcamalarında gözümüz olmaz.

        B.P.:Zengin düşmanlığı yapmıyoruz diyorsunuz.

        N.K.Tam tersine keşke bütün vatandaşlarımız çok zengin olsa.Ama bu kadar yoksul ve zenginin içiçe yaşadığı toplumda; iktisat teorisinde gösteriş tüketimi dediğimiz şey, toplumları çöküşe götüren hususlardan birisi budur. Meşhur Veblen'in teorisi; bir toplumda bir grup gösteriş tüketimi içerisine girerse ve o toplumda yoksulluk varsa o toplumda çok ciddi sosyal çatışmalar ortaya çıkar. Biz bu toplumun selameti bakımından da zenginler ve yoksulların içiçe yaşadığı bir toplumda efendim benim param var istediğim gibi har vurup harman savururumun kimsenin ahkkı olmadığı kanaatindeyiz.

        B.P.:Aslında bir anlamda Saadet'inde şansı oldu. AK Parti'nin gösteriş tüketimi içerisine girmesi.

        N.K.Ben bunu şans değil ödev olarak görüyorum. Bu bizim mişlete karşı bir görevimizdir. Herkesi uyarmak vazifemizdir. Herkesin bir ortalama içerisinde ama esas mesele toplumsal refahın sağlanmasıdır yani yaygın milli, güçlü bir kalkınmanın sağlanmasıdır. Neo-liberal politikalar Türkiye'yi buraya getirdi. İşin uygulanan iktisadi politikalarına bakmak lazım. Yaşayışa bunun bir kısmı yansıyor. Siz 1908 model Margeret teacher'ın İngilteresinde uygulanmış ve artık geri kalmış neo-liberal politikaları, çağdışı bu politikaları politika diye benimseyeceksiniz, küçük balıklar büyük balıklar tarafından yutulacak. Tabii bu büyük balıkların bir kısmı da dindar muhafazakar insanlar olacak doğal olarak böyle olacak. Ondan sonra siz diyeceksiniz ki işte;"Bu dindar muhafazakar zenginleşmiş yeni sınıflar lüks içerisinde yaşasın, o yoksullarda ne yaparsa yapsın.Onlara da üç kuruş sadaka verirsek bu da iyidir " Buraya doğru gidiyor Türkiye.

        B.P.: Meydanlardan da bunu hissettiniz mi?

        N.K.:Hissediyoruz ve bu sözlerimizin arkasında milletimizin büyük çoğunluğu duruyor. Bu adalet talebidir. Toplumsal adaletin kaybolduğu toplumlar ciddi sıkıntılar içerisine düşer. Adalet zaten yönetim bir numaralı şart. Diyoruz ya "Adalet mülkün temelidir". "Adalet mülkün temeli"dediğimiz şey mahkemelerimiz iyi işlesin demekten ibaret deildir. Tabii ki mahkemeler iyi işleyecek "Adalet mülkün temelidir" gelir dağılımında da adalet sağlayın demektir. Toplumun yoksul kesimlerini de uygulayacağınız sosyal politikalarla bir takım alım gücü yükselen noktalara getirmeniz gerekir.

        B.P.:Yani bu yardımlar ters mi tepti sizce?

        N.K.Ters tepti demiyelim de ama yardımların mantığının yanlış olduğunu söylüyorum seçim meydanlarında da söyledik. Bu sadaka ekonomisi, biz sadakanın ne olduğunu biliriz. Bu topraklarda müslüman bir millet olarak yaşıyoruz. Toplumumuzun en güzel özelliklerinden birisi yardımseverliktir. Başkasının açlığını açıklığını gidermektir. Şuna dikkat etmek lazım. Sadakayı zengin Mehmet Bey yoksul Ahmet Bey'e verir, devlet vatandaşın asadaka vermez. İkincisi sadakayı gösteriş içerisinde vermezsiniz. Kameralar önünde vermezsiniz. Ben hatırlıyorum çocukken mahallemizin fakirlerini herkez kimse görmeden gece gider yardımını yapar.

        B.P.:Doğrusu da odur.

        N.K.Ama devletin vazifesi sadaka dağıtmak değil sosyal devlet olmaktır.

        B.P.:Kime neye göre veriliyor değil mi?

        N.K.İktidarın problemi şu; bu yardımları yapmayı sosyal devlet olmak zannediyorlar. Ben bir sosyal siyaset hocası olarak söylüyorum, sosyal devlet demek asgari ücretliden vergi almamak demektir. Sosyal devlet demek ürünü beş para etmeyen adama destek vermek sübvansiyon vermek demektir. Sosyal devlet belli yerlerde yatırım öncelikleri tanımak teşvikler yapmak ve oralara yatırım sağlayarak insanların iş, aş sahibi olmalarını sağlamak demektir. Sosyal devlet az geliri olanları ya da hiç geliri olmayanları bir takım resmi yollarla, kamusal yollarla alım gücü yüksek hale getirmek demektir. Yoksa siz diyeceksiniz ki "zayıflar ölsün, güçsüzler ölsüm küçük balıklar büyükleri tarafından yutulsun, e ondan sonra onlara üç kuruş yardım edelim." bu sosyal devlet değil. Bu bambaşka birşey.

        B.P.:Bu seçimde medya desteğini ciddi şekilde arkanıza aldığınızı söylüyorlar ki aldınız gerçektende, bilmiyorum katılır mısınız..genel seçimlerde bu medya desteği eğer olmazsa çünkü medya desteği bazen değişebilir diye düşünen izleyicilerimiz var "Ne yapacaksınız?" diye soruyorlar.

        N.K.Evet bu seçimde medya SAaadet partisi'ni görmüştür ama şunu söyleyeyim Saadet partisinin faaliyetleriyle oranladığımız zaman faliyetlerimizin tam karşılığında medyanın gösterdiğini söylemek mümkün değil. Mesela şunu söyleyebiliriz Gazze mitingi yaptık İstanbul'da, ben İstanbul'da birçok mitingde bulundum, organize ettim şimdiye kadar gördüğüm en muhteşem mitingti.

        B.P.:Gazze için ilk mitingi yapan siz miydiniz?

        N.K.Evet. CNN İnternational'a göre 750 bin kişi, El Cezire'ye göre 1 milyon kişi katıldı. Polis kayıtları da 300-400 bin kişinin üstünde olduğunu söylüyor. Yani bu olağanüstü bir mitingti, ihtişamıyla katılımıyla fakat sonra bakın -evet bunu çok iyi gören medya kuruluşları oldu ama bunu 10. sayfasında çok küçük bir haber olarak veren olduğu gibi hiç yazmayan gazeteler oldu. hatta şu ara veren medya kuruluşu bile oldu. İstanbul'da 200 sivil toplum kuruluşunun katıldığı bir siyasi parti tarafından organize edilen miting diye veren kuruluşlar da oldu. Dolayısıyla evet, medya Saadet Partisi'ni gördü bunu olağanüstü bir medya ilgisi olarak söylemek doğru değil Saadet Partisi'nin faaliyetleri bu dönemde çok yoğun oldu bir kongre yaptı kongreden sonra bir değişiklik ortaya çıktı.Saadet Partisi uslup itibariyle de farklı bir uslup farklı bir yönelim içerisinde oldu bütün bunlar doğal olarak ilgi çekiyor. Ben Saadet Partisi'nin hakettiği ilgiyi gördüğünü düşünüyorum.

        B.P.:Gazze konusu açılmışken siz Davos konusunda Başbakan'ı eleştiren ender isimlerden bir tanesiydiniz. Ne düşünüyorsunuz Davos çıkışı konusunda?

        N.K.'Davos çıkışı' için Başbakan'ı ilk tebrik eden benim. Oradaki çıkış doğrudur milletin hissiyatını yansıtıyor, ama sadece bu şekilde olmaz. Şimdi önümüzde 5 tane temel konu var. Bu konularda bir eylem planı öngörüyoruz, bu eylem planını yaparsanız görevinizi yapmış olursunuz dedik.

        B.P.: Ben "Perez'e fırça atmak yetmez, başka şeyler yapmak lazım" dediğinizi hatırlıyorum, hatta sonrasında bakanların açıklaması vardı.

        N.K.Tabii onları eleştirdik. Başbakan o fırça atmadan yarım saat sonra düzeltiyor diyor ki "Bizim tepkimiz moderatöredir, yoksa sayın Perez'e değildir" diyor. Ama ondan sonra üç tane değerli bakan; "Hiçkimse endişe etmesin bizim İsrail ile ilişkilerimiz artarak devam edecektir" diyor.Bi yerde özür manasına gelen hususlardır. Davos'a daha gelinmeden bizim Gazze ilk işgal edildiğinde yaptığımız miting 23 gün süren o işgal boyunca her gün 9 maddelik bir eylem planı söyledim. Bunlardan bir tanesi İsrail'deki büyükselçimizi Gazze saldırıları durana kadar geri çekmekti. Şuna yürekten inanıyorum eğer biz büyükselçimizi geri çekebilmiş olsaydık İsrail saldırılarını 23 gün sürdüremezdi. Bu 9 eylem planı Türkiye'nin ağırlığını arttıracak hususlardı. Sayın Başbakan önce "Biz bakkal dükkanı yönetmiyoruz" dedi. Biz de "Ama yönettiğiniz yer Selçuklu'nun Osmanlı'nın varisi olan Türkiye Cumhuriyeti devletidir" ben yine kendimi bozmadan o görüşlerimi her gün her vesile ile söyledim sonra Başbakan "Bekara karı boşamak kolaydır" dedi. Biz Gazze işgali sırasında Hükümet'in üstüne düşen meseleleri yapabileceği kanaatindeydik. Davos çıkışından sonra da Türkiye'nin önüne önemli bir fırsat gelmişti. Türkiye İslam dünyasında , Arap dünyasında ve bütün İsrail'in saldırgan politikalarına karşı olan Batı dünyasında çok ciddi bir itibar kazandı. İlk sefer böyle uluslararası bir platformda sözlü bir şekilde İsrail Cumhurbaşkanı'na karşı ağır bir eleştiri yapılıyor. Bu belki siyasi olarak bir ilkti, bu itibarı da kazanmışken; Türkiye'nin bir özelliği var İsrail ile konuşabiliyoruz, Amerika ile konuşabiliyoruz, Arap dünyasında konuşabiliyoruz bu gücünüzü kullanın ve İsrail'in 1967'den beri en büyük gücü askeri gücü değil, teknolojik gücü değil en büyük gücü diplomatik gücüdür.

        B.P.:Yani biz bu çıkışı iyi değerlendiremedik yerel seçim malzemesi yaptık biraz galiba değil mi?

        N.K.Öyle düşünmediklerini ümit ederim. O çıkışa uygun olan husus İsrail'in saldırganlığını durduracak diplomatik bir barajın oluşturulması. Gazze meselesinin ne kadar güncel olduğunu gösteren daha dğn İsrail tekrar saldırıda bulundu.Bombalarını attı iki tane masum Filistinli vatandaşı orada öldürdü. Yani demekki İsrail'e karşı dünya hiçbirşey yapmış değil.Burada yapılacak şey diplomatik olarak karşısında bir cephe oluşturmaktır, bu saldırganlığı durdurmaktır. Bunlar beklenirken bütün dünyada gastelerde haber oldu İsrail savunma bakanlığı yetkilileri bu önümüzdeki dönemde Türkiye ve İsrail'in Akdenizde çok büyük kapsamlı bir askeri tatbikat yapacağını söylüyor. O zaman Hükümet'in kalkıp şunu söylemesi lazım; "Türkiye ile İsrail'in ortak düşmanı kimdir?" gazze halkı mıdır?, Mısır halkı mıdır? ürdün halkı mıdır? Türkiye halkı mıdır? Yani birisiyle ortak bir düşmanınız varsa, ortak bir tatbikat yaparsınız, yani İsrail ve Türkiye neyin antremanını yapacaklar? Dolayısıyla Gazze'deki tavır Türkiye'yi böylesine bir tavıra getirmemesi gerekirdi.

        B.P.:Gelen sorulardan bir tanesi de "milli görüş"le ilgili. "Milli görüş gömleğimi çıkardım" diyorsu Sayın Erdoğan. Bu milli görüş gömleği sürekli çıkabilen birşey mi? Ve "milli görüş" yumuşayacakmı Numan Kurtulmuş'la birlikte diye soruyorlar. ne olacak "milli görüş"?

        N.K.Ben siyasetin böyle gömlekler üzerinden tasvir edilmesini asla tasvip etmem. Dediğiniz gibi canın istediğin zaman çıkart canın istediğin zaman tak olmaz. kaldı ki hiçbir insan hayatı boyunca 40yıl-50 yıl getirdiği fikirlerini bir günde değiştirip kapının önüne koyamaz. Bu bir kravat bir gömlek değil ki koyalım kapının önüne. Dolayısıyla bu gömlek meteforunu ciddi kullanmak lazım. İlla bir kostüm üzerinden birşey konuşacaksak; Türkiye'nin ve dünyanın bulunduğu şartlar öyle bir noktaya geldi ki değil üstümüzdeki gömleği çıkarmak gidip Sultan Fatih'in kaftanını giyip onunla siyaset yapsak yeridir. Peki bizim "milli görüş" dediğimiz şey ne? 3 tane temel özelliği var. Bir kere milli görüşü olmayan bir millet olmaz. Hele bizim gibi tarihte köklü medeniyetler kurmuş bir milletin mutlaka bir milli görüşü olur. Bugünün siyaset sahnesinde de bunun 3 tane temmel unsuru olduğunu düşünüyorum. Birincisi, biz bu topraklarda yaşadığımız medeniyetin değerlerini ciddiye alıyoruz önemsiyoruz. İkincisi, "yeniden büyük Türkiye" dediğimiz şeydir. Biz Türkiye'nin yeniden güçlü muktedir bir hale getirilmesini istiyoruz. Daha açık söylemek gerekirse IMF'nin önünde düğme ilikleyen, AB'nin tebiye salonlarında terbiye edilen, Amerikanın İsrail politikası kapsamında, Ortadoğu politikasında paranteze alınan bir Türkiye olmasına asla rıza göstermiyoruz. Üçüncüsü yeni ve adil bir dünya siseminin kurulması için gayret ederiz. Özellikle soğuk savaştan sonra dünyada tek kutuplu bir sistem kuruluyor iddiasıyla bir dünya sistemi oluşturulmaya çalışılıyor, ama aslında tam bir düzensizlik hali hakimdir. Burada Türkiye'nin imkanlarının arttığını düşünüyoruz. Ve yeryüzünde bundan sonraki dünya denkleminin sengesinin adalet ve özgürliük esasında kurulmasını benimsiyoruz. Milli görüş dediğimiz şey bu üçüdür.

        B.P.:Bu çıkarılan gömlekteki "milli görüş" anlayışı nedir? Herkesin korktuğu şey şeriat hikayesi mi?

        N.K.Hayır.Herkesin korktuğu şey zannediyorum bu arkadaşlar bizimle beraberken IMF programlarına karşıydılar. Şimdi seçim kampanyasında çok ilginçtir; "'Sayın Başbakan IMF ümüğümüzü sıktırmazsa anlaşmayız diyorsunuz' doğru söylüyorsunuz bu konuda devam edersenız sonuna kadar sizi destekleriz ama korkarım ki Saadet Partisi büyüyür gelişiyor seçimden sonra bunu anlaşırız, anlaşmayı seçim sonrasına bırakırız derseniz hata edersiniz" Bizim Saadet partisi olarak görevimiz Türkiye'de hiçkimseye din empoze etmek veya bir hayat empoze etmek değildir. Bizim siyasetçi olarak vazfemiz yapacağımız şey Türkiye'de herkesin nasıl inanıyor, nasıl yaşamak istiyorsa inançları ve yaşam tarzları önündeki engelleri ortadan kaldırmak, dini yaşayış ve düşüncenin özgürleşmesini sağlamaktır. Eğer ben kendi inandığım, yorumladığım dini inancımı topluma empoze etmeye kalkarsam bu zaten Müslümanlık'a da aykırı olan birşey olur. İnançlarımıza da aykırı olan birşey olmuş olur. Bu konuda en rahat olan inanç sistemi de Müslümanlık'tır. 'Senin dinin sana, benim dinim bana' diyor. Hatta Allah'ın insanları yoktan yaratmış olmasına rağmen insanalara kendisine inanma mecburiyetini bile koymuyor. Onlara akıl veriyor, özgür irade veriyor ve diyor ki; "Bu yol buradan giderseniz burasıdır, burdan giderseniz bu yoldur" Dolayısıyla herkesin bir serbestisi var, bir inanç özgürlüğü var. Bizim vazifemiz de kimseye bir inanç, bir fikir, bir düşünce, din ya da dini yorum empoze etmek değil, dini düşünce ve yaşayışın önündeki engellerin kaldırılması ve özgürlüğün sağlanması.

        B.P.:Ama İslam vurgusu her zaman için partinizde ağırlıklı oluyor Saadet Partisi'nde değil mi?

        N.K.Bu toplumun çok temel ortak değerlerinden birisi, medeniyetimiz, kültürümüzdür. Bu medeniyetimizin kültürümüzün istesek de istemesek de en ağırlıklı parçası da bizim yaşamış olduğumuz Müslümanlık tecrübesidir geleneğidir. Bu geleneği toplumun bir parçası olarak görürüz. Ama bu geleneğin içinde olmayan insanlşarımız da var bu toplumda Süryanilerimiz varGayri-müslimlerimiz var, inanmayanalarımız var. Onlara da illa siz bu geleneğin içerisinden bu inançlara uyacaksınız deme mecburiyetimiz yoktur. Kaldı ki benim çok kendisini ataist hisseden arkadaşlarımız olmuştur, onlar bile kendilerini sosyolojik olarak Müslüman kabul ederler. Nihayetinde hepimiz Müslüman kültürün olduğu bir ortamda büyümüşüz, yaşamışız. Hatta Gayri-müslimlerimiz 'inşallah' der 'maşallah' der; Müslümanlık terminolojisini kullanır. Bizim söylediğimiz bu; bu geleneklerin rahat bırakılması, özgür bırakılması insanların çok rahat bir şekilde bu atmosferi kullanmaları. Zaten tarihte de bunu sağlamışız. Biz 400 sene Kudüs'te Kudüs dediğim Şam'ın altından taa bugünkü Kudüs'ün olduğu bölgede bütün farklı dinleri, mezhepleri, etnik yapıları bir tek etnik kavga olmadan, tek din-mezhep kavgası olmadan yaşayabilmiş bir medeniyetten geliyoruz. Biz buna sahip çıkıyoruz. Bu birikimimize sahip çıkıyoruz. Bu Türkiye'nin aslında çok büyük bir kazanımı.

        B.P.:Şimdi seçim sonrasında çok şey tartışılıyor işte Saadet Partisi tartışılıyor AK Parti'nin oyları tartışılıyor şöyle genel bir tartışma daha var sağ seçmende bir patlama oldu. Bunun altında bu korkuda var. Yalan değil, yani daha da muhafazakarlaşacak diye Türkiye altında Saadet Partisi Genel Başkanı olarak o yüzdfen bu soruyu size

        N.K.Ben hayatımda söylemek istediğim herşeyi ahep açıklıkla söyledim buradada söylrim eğer bir garanti ise eğer bir toplumsal sözleşme ise nasıl kabul ederseniz edin ben bu toplumda yaşayan herkesin kendi hayat tarzları, kendi düşünceleri, kendi inançları, kendi inançsızlıkları içerisinde hür ve özgür bir bişekilde yaşayabilmelerinin teminatının saadet partisi olduğu kanaatindeyim. Ve bunu siyasette bulunduğumuz süre içerisinde sonuna kadar takipçisi olacağız.

        B.P.:Sizce AK Parti bir merkez parti mi?

        N.K.Ben Türkiye'deki siyasetin en büyük sorununun bu olduğu kanaatindeyim. AK Parti 2002'den itibaren Türkiye'de bir siyasal merkez oluşturamadı, bunu defalarca ifade ediyorum toplumsal merkezin yani milletin oylarını alabilmeyi başardı. Ama millet bu oyları verirken bir takım ödevlerde verdi, geçtiğimiz 2007 seçimlerinde de verdi. Bu seçimde oylarını düşürmüş olmasının sebebi- AK Parti'nin bunu çok iyi okuması lazım - bir sarı kart göstermekti. 'bakın ben size oy verdim, ödev de verdim'. istediği refahın topluma yayılması ne istedi millet özgürlüklerin genişletilmesi,ne istedi statükonun değiştirilmesi, ne istedi sivil demokrat bir anayasa yapılması bu dördü bundan sonra Türkiye'nin toplumsal merkezinin de tanımıydı. Yani millet dedi ki;'Bakın toplumsal merkez burada al bu toplumsal merkezin taleplerini Türkiye'nin siyasi merkezini inşaa et' AK Parti bunu inşaa etmekten kaçındı, bunu yapamadı. Tam tersine az önce dediğim değişim hikayesi oydu. Millet bu konularda AK Parti'den musbet değişim beklerken AK Partinin değişimden anladığı tek şey; "Kendimi değiştirdim" demek oldu. Belki biraz kızıyorlar ama ben değiştim demekten bir türü Türkiye'deki mevcut statükoyu depğiştirmeye terfi edemedi. Bu seçimler aslında milletin bunu anlamaya başladığının göstergesi. ben dünkü basın toplantısında da ifade ettim Türkşye'de bu seçimin rakamsal olarak mağlubu AK Parti değildir. Yüzde 39 oy almış bir partiye kimse mağlup demez. Başarılı belediye başkanlıkları almıştır . sayısı düşmüştür. CHP 2-3 puan yükselmiş sayısal olarak başarılıdır. Hem AK Parti hem CHP bu seçimin siyasal olarak başarısızlarıdır. AK Parti merkezi kuramadığı için, CHP de mesela işsizlik konusunda, yoksulluk konusunda özgürlüklerin genişletilmesi konusunda, sendikacılık konusunda, alın terinin hakkının korunması konusunda ki bunlar sol taleplerdir, sosyal demokrat taleplerdir bu konualrın hiçbirisinde akılda kalan bir cümle söylememiştir.

        B.P.:MHP hakkında ne düşünüyorsunuz?

        N.K.MHP kendi bandında kendi oylarını koruyan geliştiren bir parti olmuştur. AK Parti ve CHP arasındaki kavgalara son zamanlarda çok fazla girmedi.

        N.K.Ben rakip üzerinden siyaset oluşturmak modernist bir yanılgıdır, düşman karşıt üzerinden kendisini tanımlamak. cadı ideolojisi diyorlar, biz yapmayız. Hiçbir parti bizim için cadı değildir. Türkiye'de var olan millet tarafından benimsenin hatta benimsenmeyen bütün partiler Türkiye'nin partileridir. Hiçbir partiye karşı düşmalık geliştirmeyiz

        B.P.:Genel seçimlere kadar Saadet Partisi ne yapacak? Bu seçimlerde nasıl bir sonuç bekliyorsunuz?

        N.K.Bizim bundan sonraki stratejimiz 5.2'yi nasıl yüzde 10'a çıkarırız değildir bizim hedefimiz 'Nasıl iktidar partisi oluruz?'dur. Saadet Partisi'nin önünde 4-5 tane husus vardır. Bunlardan birisi önce mutfak çalışmalarıdır bu senenin Ekim sonuna kadar bunları bitireceğiz inşallah. Türkiye'nin ekonomik restorasyonu, Türkiye'nin hukuki siyasi süreçlerinin yenileştirilmesi, Türkiye'nin sosyal sorunalrının giderilmesi gibi çeşitli konularda çalışmalardır. Bunalrı çok net hatta basılı hale getirerek milletin önüne çıkaracağız. Bunu yaparken de sadece Saadet Partililer'in görüşlerini almayacağız, bizim içimizde çok değerli uzman olan arkadaşlarımız var ama dışarıdan da arkadaşlarımızın bütün uzmanlıkların istifade edeceğiz bir. İkincisi bu seçimde çok başarılı bir seçim kampanyası yürüttük ama aynı zamanda eksikliklerimizi de gördük siyasal iletişim bakımından eksikliklerimiz nelerdir bunalrı gidereek programlar uygulayacağız. Üçüncüsü halkla ilişkiler konusunda eksikliklerimiz gördük bundaki eksikliklerimizi gidereceğiz. Dört teşkilatlarımızın eksikliklerini noksanlıklarını gidereceğiz. Arkadaşlara 'Biraz dinlenin şimdiye kadar il il Türkiye'yi dolaştık bundan sonra ilçe ilçe Türkiye'yi dolaşacağız.

        B.P.:Biz de sizi izlemeye devam edeceğiz o zaman Numan bey

        N.K.Saadet Partisini yeniden muktedir bir parti haline getireceğiz inşallah.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ