Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Polemik BANA 'SÜRTÜK' DİYEN DİNCİLER OLDU

        AK Parti MKYK üyesi Ayşe Böhürler, Gül’ün adaylığına yaklaşımı nedeniyle Müslüman ve dinci kesimin erkeklerinden gördüğü tepkiyi ve uğradığı haksızlıkları yazdı.. İşte Böhürler'in yazısı..

        A'raf…

        İncinmek ve incitilmek ince bir ayardır aslında. Genelde nedense de çok çabuk incinen insanlar çok da kolay incitirler hem de hiç bunun farkına varmadan. Bu nedenle incelik ya da kabalık, incitmek ya da incinmek başka duygusal durumlar gibi çok subjektiftir.

        Ülke siyasetine ilişkin değerlendirmeler yapar, kazanan kaybedenleri şahsileştirmeden duygularınız değil düşüncelerinizi paylaşırsınız, bakarsınız birileri alınır. Oysa konu ne duygusaldır ne de şahsi bir şeydir sadece bir değerlendirmedir.

        Tek sesli bir koroya dahil olmak istemezseniz de tepkilere hazır olmalısınız. Öncelikle kendi mahallenizden gelir suçlamalar.

        “Niye bizim gibi düşünmüyorsun” soruları, sürüye boyun eğmek zorundasın yaklaşımı imani bir sorgulamaya bile dönüşebilir çoğu zaman. “Yoksa sen de mi onlar gibi oldun, davayı satıyorsun?” “Hangi dava ne davası, fanatik mahalleli olmak zorunda mıyım, ne fısatları değerlendirmek ne de yıldızların yükselişini yakalamak ne de siyasi arenada şahsi ikballer gibi bir derdim var” demeye kalmadan mahalleli kıyıcılığı “kimlerle yanyana duruyorum, burada ne işim var” sorusunu sordurur insana...

        Allahtan inanç dünyamın şekilenmesinde insanlar değil İslami öğretiler etkili oldu!

        “Size oy vermek için 2000 euro harcadık” diyen Almancılar...

        “Size bunun için mi oy verdim hem de sizin ikiyüzlü olduğunuzu düşünürken” diyen MHP'liler...

        “Müslümanların başa geçmesini istemiyor musun”, “Bizi içimizden mi vuruyorsun”, “Başörtüsünü çıkarın, niçin kullanıyorsun” ve en acımasızı da “Sen Gül'ün niye cumhurbaşkanı olmasını istemiyorsun sürtük” diyen dinciler... Dinciler diyorum çünkü Müslüman ahlakını benimsemeden dindarlık iddiasında olanlarla da, bir kadına sadece siyasi alanda farklı fikirlerin tartışılabilir olmasını seslendirdi diye hakaret edebilenlerle de bir kardeşlik hukukumuzun olmadığını düşünüyorum.

        Bir de tabii ne demeye çalıştığımı anlamayıp tepki verenler “Biz onu hiç öyle bilmiyorduk, çok kırıldık” diyenler, mimleyenler hatta fişleyenler... İşlerine geldiği yerde “Ne güzel temsil ettin başörtülüleri” diyenlerin “Başka bir bakış açısı ile konuya baksak” mırıldanmalarında bile çıldırabiliyorlar olmaları insanı ürkütüyor. Üstelik sorgulamayı her alanda olduğu gibi siyaset içinde önemseyen birisi olarak müteaddit defalar dile getirdiğim farklı, muhalif fikirlere destek çıkanların tutumlarını da yadırgıyorum. Hem de zaten ikbal, statü, mevki derdinde ve görünümünde olmadığım ortada iken!

        Tüm bunlar koroya dahil olmadım ve cumhurbaşkanlığı tartışmalarını gerilim konusu yapmadan çözme alternatifleri bulunabilir mi dediğim için. Dediğim de tam da budur. Yoksa Sayın Gül'ün cumhurbaşkanlığına karşı çıkmak değil/ velev ki çıkmış olsaydım kimbilir başıma neler gelirdi kimbilir mürtedlikle bile suçlanabilirdim/. Üstelik bu konuda katıldığım siyasi toplantılarda da kesinlikle Sayın Gül'ün cumhurbaşkanı olması gerektiği konusunda görüş bildiren birisi olarak haksızlığa uğradığımı düşünüyorum.

        Hiçbir şey talep etmeden yürüttüğüm siyaset tarzı içinde, başörtüsünün sözkonusu olduğu her yerde “Aman kimseye zarar vermeyelim” anlayışı içindeyken gördüğümüz destek bu sefer nedense tam tersi bir şekle büründü. Haksız tepkiler insana mahalle ahlakını sorgulatıyor ne yazık ki...

        Son hafta benzer durumu meslektaşım Nihal B. Karaca da yaşadı. Tesettürlü bir kadının deniz güncesini, birçok başörtülü kadının tatil serüvenini son derece ironik ve eğlenceli bir üslupla içerden anlatan bir yazı yazdı. Radikal gazetesinde yayınlanan yazıda sorun yoktu. Ancak konu medyanın örtünme anlayışı ile dalga geçen, hafifletmeye çalışan çarkına düşünce tartışmalar başladı. Başörtülü kadınların özel alanlarına ilişkin medyada görülen iştaha, sanki bilinmeyen bir canlı türü sözkonusuymuş ve “bakalım orada ne neler yapıyorsunuz” merakını yansıtan alıntılar yazıya başka bir içerik katmanın yanısra Nihal'e haksızlık yapılmasına da sebep oldu. Had bildirmelere, ağır ağbi tavsiyelerine, “Vazgeç bu hevesten nazlı Nihal” küçümsemelerine maruz kaldı.

        Sözkonusu olan bir başörtülü olunca akıl verenler bol oluyor. “Denize girme, haşema giyme... yapıyorsan da yazma... biz muhabir gönderir yazdırırız... her fikrini söyleme... başını şöyle ört... yok yok aç... ne biçim başörtülü bu... peruk taksan... eşine saygıda sevgide kusur edemeyiz ama seninle istediğimiz gibi dalga geçeriz... hadi inat ettin açmıyorsun başını bari stilini biz dizayn edelim... Sophie Loren gibi örtsen belki Köşk'te sana katlanabiliriz...”

        Anadolu muhafazakarlığı da elit Türklerin buyurgan öğretileri de kadınlara dar ediyor dünyayı... “Yetti gari” dedirttiği gibi sorguladığımız alanları da arttırıyor... Vurun abalıya modelinde başörtülüler, akıl dışı hukuki yasakların yanında bir de sürekli olarak iki mahallenin görünmeyen yasakları ve engelleri ile karşılaşıyorlar. Herkesin gücü kadınlara yetiyor.

        Artık direniş sathı görünmeyen engeller ve yasaklar ile özel alanı da kamusal alanı da kapsıyor.

        Yoksa modern dünyada makam-mevkii, para, hırs derken erkeklerin dünyasında kendine yer bulamayan yiğitlik vasıfları kadınlarda mı tecelli ediyor?

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ