Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Polemik Korkmayın! Tarih nehri geri akmaz

        HT PAZAR / Nazenin TOKUŞOĞLU

        Ankara Oran’da mütevazı bir apartman dairesinde yaşıyor, öyle yalılarda, villlalarda değil. Kapıyı açan yardımcısı Fatma Hanım “Hoş geldiniz” der demez elimize maske ve galoşları tutuşturuyor. “Demek tam düzelmedi” diye iç geçirirken Turgut Özakman kapıda görünüyor, gözlerini sevecenlikle kısarak cevap veriyor: “Aslında iyiyim ama doktor ‘Nezle sonun olur’ dedi”... “Lütfen iyi olun” diyorum içimden. Telefonu hiç susmuyor. Bana fenalık geliyor, ona gelmiyor. Ha ona da fenalık getiren bir şey var tabii; kameraya poz verme safhası. Bu arada evde her yer kitap; koltuklar, masalar, odalar... Nane yaprakları ve limon ikilisinden oluşan doğal çayını içerek cevap veriyor sorularıma. O günlere gidiyorum... Saçımdan Türk askeri için süpürge yaptığımı hayal ediyorum, ya da tamamı trahom hastalığına yakalanmış bir köyde gönüllü hemşire olduğumu...

        - Geçen sene çok ciddi bir ameliyat geçirdiniz, şimdi iyi misiniz?

        Aman sigara içme, ben yakın zamana kadar sigara içmede dünya şampiyonuydum, çok kötü bir ameliyat geçirdim. Ama iyiyim şu anda... Çok sosyal olamıyorum. Doktor “Ne yaparsan yap nezle olma” dedi. Kitap fuarında yine cam girecek okuyucuyla arama...

        - “Cumhuriyet–Türk Mucizesi”nin ikinci cildi Cumhuriyet Bayramı’nda çıktı. Ameliyat sonrası, 79 yaşında 850 sayfa!.. Bunu hangi güç yaptırdı size?

        Cumhuriyet ve onu yaratanlar yaptırdı. Hastaneden çıktığımda 6 saat çalışmaya başladım; son zamanlarda 12 saati buldu. Hiçbir kitapta bu kadar yorulmamıştım.

        - İlk cilt 9 Eylül 1922, bir başka deyişle İzmir’in kurtuluşuyla başlıyor, Cumhuriyet’in ilanıyla bitiyor. İkinci cilt tabii daha kapsamlı 15 yılı anlatıyorsunuz...

        Vatan kurtuluyor, sıra milleti kurtarmada... Fakir bir Doğu ülkesinde Cumhuriyet kuruluyor. İkinci cilt bu güzel günden Atatürk’ün ölümüne kadar geçen zamanı anlatıyor. Ama sadece devrimleri değil, isyanlar, suikast girişimleri, ilginç hikâyeler de var. 118 milyon liralık bütçeyle bir ülke kalkınmış. Atatürk’ün deyimiyle “Amerikalı bir ailenin yıllık bütçesi”... Aynen... O dönem çevre ülkelerle hiçbir sorunumuz yok. Bizim devrimimiz dünyanın en kansız devrimi. Konuşarak ikna ediyor halkı da komutanları da. Ama o halk o bütçeyle destan yazıyor.

        ATATÜRK HATAY İÇİN KENDİSİNİ FEDA ETTİ

        - Hiç bilinmeyen, okuyunca “Aa” dedirten bilgiler var mı kitapta?

        Bilinen şeyleri de anlatsam şaşacak çok insan var bu ülkede. Cumhuriyet tarihi devrimlerden ibaret değildi. Köylü devletiydik biz, İsviçre’nin medeni kanununu aldık. Dünyanın en büyük sağlık savaşı verildi. 40 bin köy vardı, 337 doktor. Nüfusun dörtte biri trahomluydu (kör eden bulaşıcı bir hastalık), beşte dördü sıtma. Dönemin Sağlık Bakanı Refik Saydam “Doktorlara benim maaşımın üç katını verin” diyor.

        - İnanılmaz... Peki Atatürk böyle bir hastalığa yakalanmış mı?

        Muhtemelen sıtmaya yakalanmış. Kalbinde de sorun olmuş, İzmir’e yollamışlar dinlensin diye. Ama sirozun anlaşılamaması büyük talihsizlik. 1937 yılında Yalova’da Nihat Reşat Belger “Paşam karaciğeriniz büyümüş perhiz zamanı” diyor. Öyle çıkıyor ortaya. Günde 23 saat istirahat etmesi lazım ama Gazi bu, sürekli geziyor. Hatay için kendisini feda ediyor.

        - Hataylı kadınlar da yeminlerini tutuyorlar...

        Saçlarını dibinden kesip süpürge yapıyorlar, kışlayı o süpürgeyle temizleyip askeri buyur ediyorlar. Vatanını kaybetmeyen bu duyguyu bilemez. İnşallah bizim çocuklarımız bu duyguyla hiç tanışmaz.

        - Kaygınız mı var?

        Bunun için bütün Türkleri kesmek lazım. 75 milyonu kimse kesemez...

        - Bu Türk mucizesi olayının genetik olduğunu düşünüyor musunuz?

        Mesela Dünya Basketbol Şampiyonası Türkiye-Sırbistan yarı final maçında? Kesin genetik!.. O maçın son dakikasında içeri kaçtım, dayanamadım. Sonra eşim “Gel gel, bak neler oldu” diye çağırdı. Kaydettim, sürekli seyrediyorum. Bir başka Türk mucizesi de Galatasaray’ın Neuchatel Samax’tan önce 3 yiyip sonra 5 attığı maçtır. Finalde ABD’yi yenerdi çocuklar, vallahi yenerdi. Yorgun olmasalardı..

        Tarihimize sahip çıkmalıyız

        - Türk mucizesi tabirini ilk kim çıkarmış?

        Avrupalı yazarlar... Milli Mücadele’nin sonlarında hepsi Türkiye’ye hayran. Türkler Yunanlıları denize dökerken aslında emperyalizm adı altındaki her şeyi denize döküyor çünkü Yunanlılar Avrupa’nın askeri. Amerikalı bir diplomat “Dünyada böyle diplomatik bir zafer yok” diyor. 250 bin ölmeye hazır Türk askeri, hiçbir şeyden korkmuyorlar. Bunlar birinci ciltte çok ayrıntılı olarak yer alıyor.

        - O zamanlar Kürt, Ermeni gibi azınlıklarla durum nasıldı?

        5’inci ve 9’uncu Tümenler doğu bölgesinden aralarında kürtler var, Orta Anadolu’da da öyle. Üç beş çıkıntı oluyor ama o da İngiliz dalaveresi. Türkiye’nin zayıf anını kollayan bir “Batı ülkeleri propoganda makinesi” var ve ne yapmaya çalıştıklarını ilkokul çocukları bile öğrendi.

        - Şeyh Sait isyanı?

        Gerçekten çok talihsiz bir olaydır. Ondan önceki dört ayaklanmanın üzerinde durulmaz ama bu öyle olmadı. Bağımsız Kürt Hareketi süsü vermeye çalıştılar ama olay diniydi. Yarı yoldan sonra belki biraz ama ağırlıklı tarafı gericiliğidir. Orduya da yazık oldu, onlarla dövüşmeye kalkan yarı çıplak adamlara da. Olmasaydı keşke...Tunceli’deki olaylara da devlet 12 yıl sabretti, kan dökülmesin diye. Olmadı... Ağalığın biteceği korkusu halkı ayaklandırdı. 31 ağalık ayaklandı, “Ne yaptım ben” diyenler orduya sığındı. Tunceli’de kıyım oldu falan, bunlar tarihe sığmayan laflar. Bir tek belge olsun, vallahi yazacağım.

        - Ermeni meselesi de mi öyle?

        Ah kızım bizim tarihçiler çalışmıyor. Bir de hainlerimiz var. Tarihimize sahip çıkmalıyız. Tarih kutup yıldızı gibidir, yol gösterir. Herkes biliyor ki Türkiye katil, barbar değil, ne yaptıysa barış için yaptı. Ama özellikle Ermeni meselesinde İngiltere’nin propogandası AB’yi ele geçirmiş durumda. Biz istediğimiz kadar “Olmadı” diyelim.

        - O zaman tarihçiler ne yapacak?

        ABD’de Türk büyükelçileri belgelerle iki büyük gazetede haber yaptırdı, bir süre olay kapandı sonra yine açıldı. Türk Tarih Kurumu her yıl kongreler düzenleseydi, belgeler her dile çevrilseydi. Kamuran Gürün’ün “Ermeni Dosyası” kitabı bu konuda yazılan en harika kitaplardan biri, üstelik rakamlar Ermeni, İngiliz ve Fransız resmi belgelerinden. Bilal Şimşir’in “Ermeni Meselesi” kitabını İngilizce’ye çevirin, basın, iki kişi okusun dünyada, yeter ki siz o gediği çatlatın.

        Tiyatrocuları çarşafa sokabilirmisin?

        - Atatürk’ün ateist olmadığını biliyoruz, peki türbanla ilgili demeci var mı?

        Türban diye bir şey yok ki, 10 senenin konusu bu. Kadınların uygarlığın gereklerini yerine getireceklerine inandığını söylüyor, kadınlar da gereğini yapıyor. Türkler’in yarattığı bir şey değil türban; dışarıdan geldi, dini gereklilik olarak anlatıldı. Siyasi bir nitelik kazandığı için tartışılması zor.

        - İlköğretimde türban ürküttü mü sizi?

        Çabucak gereken tepki gösterildi, yüzlerce kişi olsaydı ürkütürdü ama iki kişi yaptı.

        - İlk cildin önsözünde “Cumhuriyet’i, bir de Afganistan’ı, İran’ı düşünün” diyorsunuz ama Türkiye İran olacak diye herkesin ödü kopuyor.

        Kesinlikle olmaz. Kendinize güvenin kızım, Cumhuriyet sizi korur, mollalar mı yönetecek bizi, tek partili döneme mi geçeceğiz, tiyatrocuları çarşafa sokabilir misin, operayı yasaklayabilir misin? Meyhane kapatmaya benzemez bu, bir milyon 4. Murat olması lazım. Tarih ırmağı bulanabilir, hızı kesilebilir ama kimse geri akıtamaz. Bağnazlık derecesindeki yaklaşımlar sizi ürkütebilir ama medeniyet hoşgörüdür, birbirimize katlanacağız. İşte halk eğitimi bunu sağlıyor.

        - Kurtuluş, Cumhuriyet ve Dersimiz Atatürk’ün senaristi olarak, günün birinde “Schindler’in Listesi” gibi dünya çapında bir film yapabileceğimizi düşünüyor musunuz?

        Hayır, sinemamız o tarz filmler çekecek durumda değil ama gelişme var.

        - Yorgun Savaşçı filmini yakılmaktan son anda kurtardınız mı, film yandı mı?

        Farklı bilgiler var. Bir kısmı yandı ama asıl film kurtuldu. TRT’de şu an ama milli filmler çok gösterilmiyor.

        - Filmin yönetmeni Halit Refiğ’e haksızlık yapıldı mı?

        Yapıldı ama sağlam kopyanın kalmasında payım olduğu için çok mutluyum.

        Gevşedik...

        - “Türkiye’nin son 30 yılı Osmanlı’nın son 100 yılına benziyor” demiştiniz. Açar mısınız?

        Şu anda çok zayıflamış bir durumdayız. Ama o zamanlar herkes Osmanlı’nın düşmanıydı, şimdi Yunanlılar mı saldıracak? Tarihin ırmağını kimse tersine akıtamayacağına göre kendi içimizde toparlanma şansımız var

        - Atatürk “Biz bir nesile bu kadar sığdırdık. İşler üç-dört nesil daha yürümeli ki gerçek kurtuluşa ulaşalım” diyor. Bu durumda yapamadık mı?

        Atatürk ve sonraki nesil tamam ama üçüncüden itibaren gevşedi. Beşinci nesildeyiz ve gevşeklik devam ediyor. Üç nesildir halkevleri yok, benim neslimin tamamı oralarda yetişti. Sadece eğitim olarak bakmayın halkevlerine, Anadolu’da temiz tuvalet bulamıyorum.

        - Ne yapmalı?

        Bunu Milli Eğitim Bakanı’na sormanız lazım. Üniversite öğrencisi kapitülasyon ne demek bilmiyor. Kazım Karabekir’i tanımıyor. Tüylerim diken diken oldu.

        Kürtler bizden kopmadı

        - Sizi okuyan belli bir kesim var, hatta şimdi moda bir tabir çıktı “Beyaz Türkler” diye, sizi onlar mı okuyor?

        Anadolu’yu gezdim ben, herkes okuyor benim kitaplarımı. Dil Tarih Fakültesi’nde okuyan bir sürü Kürt öğrencim var, onlar da yaşadıkları topraklarda ne olup ne bittiğini bilmek istiyor. Ben zaten Kürtlerin bizden koptuğuna inanmıyorum. Çok içten söylüyorum. Kürt ayrılıkçılara da özellikle tavsiye ediyorum kitaplarımı, belki daha ılımlı bakmayı öğrenirler.

        - Biz sizin kitaplarınızı okurken gözyaşlarına boğuluyoruz. Siz yazarken ne halde oluyorsunuz?

        Aşağı yukarı sizin gibi oluyorum, bazen daha beter, yaşım da yufka yüreklilik yaşı ya... Bir de okuduğum her şeyi kitaba koyamıyorum, yüzlerce hikâye var. Ya bunlar ne güzel insanlarmış. Medeni olan hiçbir insan yurtseverliği reddedemez. Ama aynı kaynakları kullanarak biri eleştiren kitap yazıyor, ben övüyorum, çünkü ben empati kuruyorum, o siyasi görüşünü koyuyor.

        - Sırrınız ne peki, okuma alışkanlığı olan bir halk değiliz neticede. Sizin kitaplarınız moda oldu. Şu Çılgın Türkler özellikle de...

        Doğruyu yazıyorum, insana yer veriyorum, roman gibi yazıyorum, politikanın uzağında duruyorum. Konya’da fuarda biri geldi yanıma, “Benim inancıma ters şeyler yazıyorsun ama yine de hoş geldin” dedi. O saygıyı sağladım. Adam geliyor “Benim dedem Çanakkale’de savaşan Eyüp Çavuş, ne güzel yazmışsınız” diyor, bin tane var. Sakarya’da yedi alay komutanı şehit oldu isimleri ilk defa benim kitapta çıktı, aileleri çok mutlu oldu. Belgesel tarih alanında dünya rekoru “Şu Çılgın Türkler”de. En az üç katı da korsan satıştan. Bunu Türkler becerdi.

        - Hiç “Sahil kasabasında eşimle yaşayım” gibi bir hayaliniz yok mu?

        Yok, geçen hafta gelseydin salonun başından sonuna kitaptı, eşim hiç sesini çıkarmadı. Başarımın yarısı onundur. Evin hiçbir sorunu bana gelmedi.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ