Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Polemik "Tıksırana kadar içiyorlar, karışmıyoruz"

        Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti İl Başkanları Toplantısında konuştu. Son günlerde çok tartışılan içki yasağı düzenlemesiyle ilgili olarak muhalefete ve medyaya yüklenen Erdoğan, "Seçimler yaklaşınca yine kampanya başladı" diye konuştu.

        Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:

        "HÜKÜMETE KARŞI KAMPANYA BAŞLATILDI"

        "Hükümet aleyhine bir kampanyaya dönüştürülen meseleleri alın önceki seçim dönemleriyle karşılaştırın tamamının aynı olduğunu göreceksiniz. Çoğu meselede analizi, bakış açısını değiştirmeye dahi tenezül etmediklerini, bayat manşetlerle bayat yorum ve analizlerle hükümete saldırdıklarını farkedeceksiniz. En son tütün ve alkol konusundaki bazı modern düzenlemeleri, yargı, heykel, RTÜK gibi konuları hükümetle ilgili olup olmadığına dahi bakmadan bizim aleyhimize bir kampanayaya dönüştürme çabası içindeler. Son tartışmalar doğal akışı içinde giden tartışmalar değil, açık bir kampanyadır. Üstelik hükümet aleyhine yönetilen zorlama kampanyalardır.

        MUHTEŞEM YÜZYIL TARTIŞMASINA GÖNDERME

        Bizim için mahremiyet çok önemlidir. Tarihi şahsiyetlerin manevi değerleri bizim için son derece önemlidir. Biz köksüz bir millet, devlet değiliz. Biz medeniyet inşa etmiş ve medeniyet tasavvuru olan bir milletiz.

        "AKSIRANA TIKSIRANA KADAR İÇİYORLAR"

        Muhafazakar olduğumuz kadar demokrat bir partiyiz. Evrensel değerleri benimsemiş, özgürlüklere saygı duyan, başkasının özgürlüğünü kısıtlamadığı, kutsal değerlerine hakaret etmediği sürece her türlü fikrin savunulmasına saygı gösteren bir partiyiz. Kimsenin inancına, ibadetine, yemesine, içmesine kısıtlama getirmeyen en geniş özgürlükleri sunan bir partiyiz. 8 yıldır bu noktada bizim samimiyetimiz test ediliyor. En basit meseleler büyütülerek rejim meselesine dönüştürülüyor. Birileri ısrarla bize gizli hedefler, ajandalar izaf ediyor. 8 yıldır hangi özgürlüğü kısıtladık? Özgürlük alanlarını genişletmekten başka kimin yaşam tarzına müdahale ettik? Kimin yaşamına, giyimine, kuşamına müdahale ettik? Herkes istediği gibi giyiniyor, istediği gibi eğleniyor, içiyor. Hangisine dedik ki sen ne kadar şarap içiyorsun, bira içiyorsun... Böyle bir derdimiz oldu mu bizim? Aksısırıncaya, tıksırıncaya kadar içiyorlar bişey demiyoruz. Tarfik kazalarında yakalananlar kimler? Onları da yakalamasınlar mı? Bunlara karşı bir şey ödetmesinler mi? Onların yaptıklarını ölümle, yaralanmayla mı ödeyeceğiz? Biz yaşam tarzlarına yönelik olarak neyi yasakladık? AK Parti yasaklıyor, sindiriyor, mahalle baskısı diyorlar.

        CHP'YE OKTAY EKŞİ VE NEBİL İLSEVEN ELEŞTİRİSİ

        Şu AK Parti hükümetine, bakanlara, ailelerimize atılan iftiralar bugüne kadar hangi partiye, hangi siyasetçiye bu boyutta yapılmıştır? En büyük hakaretleri yapanlara, onu köşesinde yazanlara rozet takacaksın sonra da bu ülkede özgürlük yok diyeceksin. Sonra da yandaş medya diyeceksin. Yandaş medyanın bütün mensuplarını partine davet edeceksin ve partinden aday yapmaya hazırlanacaksın. Sevsinler seni. Bunu kimse yutmaz. Kendisini yolsuzlukla itham ettiğin kişiyi İstanbul'a il başkanı yapacaksın, sonra çıkıp namuslu insanları yolsuzlukla itham etmeye devam edeceksin. Bu nasıl iştir"

        RTÜK KANUNU

        Şimdi CHP Genel Başkanı RTÜK Kanunu'nu diline dolamış, bize en ağır hakaretleri savuruyor. İnsan kimi neyle itham ettiğine önce bir bakmaz mı? Neyi eleştirdiğinden bu denli habersiz olabilir mi? RTÜK Yasası CHP'nin iktidar olduğu dönemde çıkarılmış. Gerektiğinde bakanlar ve başbakana yayın durdurma yetkisi verilmiş. Şimdiki CHP Genel Başkanı bunu bilmiyor, belli ki kimse de kendisini uyarmamış. Şimdi çıkıyor kendilerinin çıkardığı yasadan bizi sorumlu tutyor. Yüzün kızarması edeptendir. Atalarımız güzel söylemiş; utanmak edeptendir. Malesef yüzlerin kızaradığı, edebin rafa kaldırıldığı bir muhaefetle karşı karşıyayız. Yine malesef sadece siyasi değil sivil muhalefetin de edebi, uslüp erkanı terk ettiği bir süreçten geçiyoruz. Birileri yıllarca bu toplumun belli bir kesimine tepeden baktılar, küçümsediler. Seçkinci bir tavırla karşıladılar. Bilim bunların tekelindedir, estetikten sadece bunlar anlar. Müzikten, mimariden, heykelden, resimden sadece bunlar anlar. Başkası hiçbir şey anlamaz. Maşallah bunlara göre entelektüellik kazanılan bir şey değildir, babadan oğula geçer.

        ENTELEKTÜEL DESPOTLAR

        Bunlar mürebidir, mürebbiyedir. Allam-i cihandır. Her şeyin en iyisini bunlar bilirler. Her türlü özgürlüğü savunurlar ama bir o kadar da entelektüel despotturlar. Bunlar benim Kars'taki o malum heykel için ucube derken kralın da çıplak olduğuna işaret ettim. İçlerindeki despotizmi yıkamayanlar, içlerindeki o görünmez krala da çıplak dedirtmek istemiyorlar. Gözü olan, gözüyle izamı olan herkes güzelle çirkini, estetikle ucubeyi birbirinden ayrırır. Bunun için asil bir aileden gelmiş olmaya, sırça saraylardan gelmiş olmaya gerek yoktur. Sadece milletin siyasi tercihlerini değil, beğenilerini, değerlerini, estetik, güzellik anlayışını aşağılamayı alışkanlık haline getirmiş olanlar bunlardır.

        "UCUBE TARTIŞMASI"

        Bu heykelin dikildiği yer öyle bir yüksek nokta ki; orada Seyit Hasan Hazretleri'nin camii ve vakfın eserleri o tepenin altında kalıyor. Heykelin altında kalacak şekilde tarihi bataryalar var. Bunlar da tarihi eser. Bir tarihi eser var diye, İstanbul'da belediye başkanlığı yaptığım dönemden bu yana bizim metroyu Unkapanı'nda durdurdular. Daha yeni yeni açıldı gidecek. 10 yıl kaybettirdiler. Burada ise rahatlıkla bunu yapıyor ve o dediğim noktadan itibaren de 48 m yüksekliğinde. Tüm o tarihi eserler adeta onun gölgesinde kalıyor. Ben 4 buçuk yıl İstanbul'da belediye başkanlığı yaptım arkadaş. Bu işlere yorum yapabilmek için illa güzel sanatlar akademisini bitirmek zorunda değilim ki. Vatandaşa bile görsel medya mikrofonu uzatır sorar beğendiniz mi diye, ilk soru hangi akademiyi bitirdiniz olmaz.Böyle bir eser inşa edecekseniz o çevreyle uyumlu olmasına bakmak zorundasınız. Orada siz inşaat bile yapamazsınız. Tarihi eser olan bir yerde belli mesafede hiçbir şey yapamazsınız.

        Şimdi Karşıyaka Belediyesi istiyormuş. Çok da talipliler. Buyursun alsın diksin. Hiçbir itirazımız yok. Kaldı ki bu heykeltraşın çok başarılı olmasını eleştirmiyorum, ona saygı duyarım. Ama kusura bakmasınlar, ben o tarihi eserlerin o yerde, böyle bir olayın yaşanmasına -sorumluluk mevkiinde bir insan olarak- müsaade edemem.

        Benim hükümetim en doğuda Moğolistan'dan batıya kadar tüm sanat eserlerine sahip çıkmış bir hükümettir. AK Parti 8 yıldır bu ülkede bir tane heykel yıktı mı? Dert başka. Çünkü AK Parti'nin yükselişini bununla durduracağız zannediyorlar. Durduramazsınız boşuna uğraşmayın. Kars'lı vatandaşlarım bile buna müsaade etmiyor zaten. 'Biz burada 8 yıldır çok çektik sizden önce' diyorlar. Eğer yaptıkları sevilseydi yeniden seçilirdi. Akıl veriyor şimdi bir tane sanatkar, 'hükümet bunlarla uğraşacağına Kars'ta işsizlikle mücadele etsin' diyor. Biz de onun için bunları buraya dikmeyin diyoruz. Bunlara verilen para Kars'taki altyapıya verilmiş olsaydı Kars çok daha farklı bir yer olurdu. Edirne'den Kars'a, Trabzon'dan Hatay'a kadar 5000'e yakın kültür eserine shaip çıkan bu hükümet olmuştur. Sporun da sanatın da altın çağını yaşadığı dönem bu hükümetin dönemidir. İstanbul bu dönemde Avrupa'nın kültür başkenti oldu. Bunları biz sağladık. Türkiye'nin dünya çapında artan önemi, itibarı, bu organizasyonları getirdi.

        Ama seçim öncesi bir kampanyaya ihtiyaç vardı, şimdi o kampanya yönetiliyor. Milletimiz engin ferasetiyle artık neyin ne olduğunu çok net olarak görüyor. Bunu hep beraber vatandaşımıza anlatacağız. Herkesin yaşam tarzı bu hükümetin teminatı altındadır. Biz bu milletin can güvenliğini, mal güvenliğini, nesil, akıl güvenliğini sağlamak zorundayız.

        102'DEN TAHLİYELER

        Yoğun şekilde tartışılan bir başka konu da tahliyeler. Özellikle malum bir davadan dolayı tahliye edilenlerle ilgili, hükümetle bir örgüt arasında bir illiyet bağı kurulmak istendiğini görüyoruz. Biz tarafların birbirini suçlama zamanı olmadığını biliyoruz. Ne var ki muhalefetin de istismarıyla sürecin faturasının hükümete kesilmek istendiğini görüyoruz. Bu tahliye kararlarını hükümet mi verdi? Yargı verdi! aynı yargı benimle ilgili 24 saatte dosyayı Diyarbakır'dan alıp Ankara'ya getirebildi. Bizzat Hayati Bey bu sürecin içerisindeydi. Erbakan'la ilgili kararı da aynı hızla verebildi. İşlerine geldiğinde verebiliyor. Meşhur Erzincan dosyası süratle yürütülebildi. Ankara'da Sincan gayet başarılı çalıştı. Oralarda birçok dosya çok çabuk çıkabildi. Bunlar çıkabiliyordu da sizin öncelikler denen bir yol haritanız yok muydu? şimdi bak görülmeyince hemen verdiniz kararı. Bir ay önce de verebilirdiniz. Dert başka. Burada da yine bir farklı organizasyon söz konusu.

        YARGITAY'IN İŞ YÜKÜ

        Yargıtay'ın iş yükünün fazla olduğunun farkındayız. Cemil Bey'in Adalet Bakanı olmasından itibaren çalışmaya başladık. Dedik ki daireler arttırılsın diye adım attık. Hemen ortaya çıkan şu oldu 'bizler sözlü imtihanlarla kamera yerleştireceğiz, kamerayla bu iş yapılacak'. Bu işin tarihinde kamera diye bir şey olmuş mu, nereden çıktı bu? Dert ipe un sermek. Bu süreci adeta engellediler. Ama biz bunu da aşacağız. Uygulama noktasında gelindiğinde sudan bahanelerle hep engellendik. 2007 yılında uygulama başlayacakken bizzat yüksek yargının talepleri doğrultusunda bu süreç ertelendi. Hakim ve savcı alımları bizim dönemimize kadar hiç olmayan gerekçelerle engellenmiş, yüksek yargı adeta üzerindeki iş yükünü azaltmamak için direnmiştir. Bizim dönemimizde 2006 yılında sınavlara itiraz edildi ve 2008 yılında mülakatlarda görüntü ve ses kaydı şartı getirildi. Farklı kurumların sınavlarında görüntü ve ses kaydına itibar etmeyen Danıştay, burada bunu şart koşuyor. Adalet Bakanlığı bu yürütmenin durdurulması için başvuruda bulunuyor, iki yıldır genel kurula gelmiyor. Ama aynı Danıştay tam gün yasasını 24 saatte karara bağlıyor. Hakim-savcı alımları için 4 yılda 5 kere yürütmeyi durdurma kararı verdiler, sonra çıkıp iş yükü fazla diye hükümete yükleniyorlar. Ama bazı durumlar da işyükü mazeret olmuyor.

        12 Eylül halkoylamasıyla millet söyleyeceğini söylemiştir. Biz de yasama ve yürütme olarak bu noktada üzerimize düşeni yerine getirecek ve yargıdaki sorunları hızla aşacağız. Yargıyı birilerinin arka bahçesi olmaktan çıkarıp milletin ön bahçesi haline getireceğiz. Onama mı istersin bozma mı diyerek belli çevrelerin fikrine göre karar veren bir yargıdan, vicdanına göre karar veren bir yargıya geçeceğiz.

        YENİ ANAYASA

        Milletimize gidip bu tezgahların hepsini bozacağız. Bugünlere böyle geldik. Cesaretimiz, kararlılığımız, samimiyetimiz sayesinde milletin takdirine mazhar olduk. Bu anayasa -bazı gazeteler yanlış yazmış, ben Katar'da öyle bir şey demedim- salt anayasacıların yapacağı bir anayasa olmayacak. Bu çalışmalarda halkın her katmanı ekonomist, sosyal bilimci, siyaset bilimci, STK'lar, kadınların gençlerin sendikaların temsilcileri olacak, birçok kesimi, anayasadaki malum başlıkların bu temsil noktasında olan halkın katmanları tarafından temsil edildiği bir anayasa ön çalışması başlatmayı hedefledik, ama çerçevesi olacak. Orada anayasacılar devreye girecek. Normal vatandaş da anayasayı açtığı zaman rahatlıkla ne yaptığını anlayabilecek. Detaylarda fazla boğulmadan halkın anlayacağı bir anayasa olacak.

        Mevlana ne güzel demiş, "bulanmadan, donmadan akacak, menzile erişeceğiz".

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ