Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Polemik Siyaset Banka hortumcularının davaları bitirilmeli

        Başabakan Erdoğan mevzuyu gündeme getirmese neredeyse ben bile unutmuştum.

        Unutulur tabii, öyle uzun zaman geçti ki üzerinden.

        Dile kolay, tam 13-14 sene.

        Ben ki, o dönemde bu konuları en fazla yazan, bu konuları en fazla gündeme getiren...

        Devletin parası, yetimin hakkı yenmesin diye bas bas bağıran; günlerce, haftalarca, aylarca okurları sıkma pahasına bu konuları yazan ben bile unuttuysam gerisini siz düşünün.

        "Unuttuğumuz ve Başbakan'ın hatırlattığı ne?" diye soracaksınız elbet.

        Ne olacak "batık bankalar skandalı".

        Hatırlayın o günleri.

        Devletin meteliğe kurşun attığı, IMF'ye 1 milyar dolar için dilendiği günler.

        1990'ların son günleri, 2000'lerin ilk yılları.

        Bankalar peş peşe batıyor.

        Pek azı gerçekten ekonomik koşullar yüzünden, büyük bölümü ise "sahipleri ve ortakları tarafından" HORTUMLANDIĞI, içleri boşaltıldığı için.

        İçinde biriken halka ait para, sahipleri tarafından "cebe indirilen" ve Tansu Çiller'in marifeti "mevduata sınırsız garanti" yüzünden "ödemesi devlete" düşen paralar.

        O günlerde bu banka patronları tarafından cebe indirilen miktarın "ana parası" ne kadardı biliyor musunuz?

        Üç aşağı beş yukarı 30 milyar dolar.

        Rakam önemli.

        O günlerde Türkiye'nin yıllık ihracatı 25 milyar dolar.

        30 milyar dolar ana paraya faizlerini de eklediniz mi rakam ikiye katlanıyor.

        Oluyor 60 milyar dolar.

        Devletin kapattığı miktar üç aşağı beş yukarı bu.

        Kapatılan miktarın o günden bugüne birikmiş faizlerini de hesaplarsanız ülkeye, millete verilen zararı bulursunuz.

        Ben diyeyim 150, siz deyin 250 milyar.

        Neredeyse Türkiye'nin o günkü gayri safi milli hasılası kadar.

        Başbakan Erdoğan, "O günler için araştırma komisyonu kuracağız" diyor.

        İyi ederler, bu işten kim nemalanmış, kim bu işlere siyaseten çanak tutmuş, ortak olmuş, en basitinden göz yummuş çıksın ortaya da "vatan haini kimler" görelim.

        İşin siyasi boyutu, bürokrasi boyutu ortaya çıksın.

        Ama ondan önce başka bir şey var...

        BANKA HORTUMLARI YARGIDA TAKILDI

        O günlerde bankalar, sahipleri tarafından soyup soğana çevrilirken batınca, Türk yargısı konuya el attı hemen.

        Bugün bu bankaların patronları hakkında onlarca dava açıldı.

        Yargı büyük heyecanla işe koyuldu.

        Cumhuriyet tarihinin en büyük soygunu yargı tarafından açığa çıkarılacak, sorumlularından hesap sorulacaktı.

        İlk bir aç yıl işler fena gitmedi.

        Hayli kapsamlı dosyalar, bu konuda uzman mahkeme olarak görevlendirilen İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülmeye başlandı.

        Ve ilk birkaç yıl sonunda birkaç bankanın dosyası karara bağlandı.

        Ardından sıra büyük dosyalara, büyük zararlara geldi.

        İşte orada ipler koptu.

        Mahkeme başkanı birdenbire değiştirildi.

        Mahkemeye yeni bir başkan atandı.

        Aslında mahkemenin üyelerini de değiştirmek istediler ama beceremediler.

        Ama başkan değişikliği yetti.

        Yargılamalar birdenbire "yavaşladı".

        Hemen hemen 5 yıla yakın bir süre hiçbir dosya karara bağlanmadı.

        Zaten sanıkların her biri dolar milyarderiydi.

        Ellerinde büyük güç, geçmişten gelen büyük bir çevre ağı vardı.

        Bir de üstüne milyonlarca dolar vererek tuttukları avukatların becerisi eklenince davalar arapsaçına döndü.

        Sanıklar davaları uzatmak için her yolu denediler.

        Mahkeme de buna uyunca karar çıkmaz oldu.

        Öyle bir hava oluştu ki, sanki "Zamanaşımı süresi dolsun da bu davalar düşsün" diye bekleniyordu.

        Birkaç hâkimin ve bir iki savcının ısrarı sayesinde davalar yürüyordu belki ama o kadar aksak gidiyordu ki, asla bitmeyecek gibiydi.

        Türkiye'nin en büyük soygununa ışık tutacak ve sorumlularını cezalandıracak davalar "sürünüyordu".

        Sonra mahkemede yine bir değişiklik oldu.

        Başkan emekli oldu.

        Davalar yeniden hareketlendi. Bazı davalarda çok önemli kararlar çıktı ama sadece bazı davalarda.

        Ama arapsaçına döndürülen davalar bir türlü çözülemez hale getirilmişti bir kere. Ve hâlâ "zengin" birer işadamı olarak ortalıkta gezinen davalılar her türlü gücü kullanarak bu davaların "Uzaması" için çabalarını sürdürüyorlardı.

        ÖNCE SOYGUN SABİT OLMALI

        Başbakan Erdoğan haklı olarak bu soygunun siyasi ve bürokratik ayağından hesap sormak istiyor.

        Ama o hesabı sorabilmek için en önemli unsur, bu davaların bir an önce sonuca bağlanması.

        Suç sabitleşmeli ki, varsa siyasi ayağı da "sabitlenen suçun ortağı" olarak hesabını verebilmeli.

        Bence Türkiye gözünü yeniden bu davalara çevirmeli.

        Bu davalara neredeyse hayatını adamış birkaç hâkim ve birkaç savcı devletin gücünü, devletin hesap sorma arzusunu yanında, yüreğinde hissedebilmeli.

        Çünkü Türkiye halkının birikimini, servetini ve Türkiye'nin geleceğini çalanlar ortalıkta hâlâ gezdikçe "hesap sorma" lafı havada kalıyor.

        O hesabın ayaklarını yere değdirmek lazım.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Hırsıza hesap sormamanın, namusluları salak yerine koymak olduğunu anladığımız zaman.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ