Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Sağlık 1-2-3 Tıp!

        hkoseoglu@haberturk.com

        Kat edeceğimiz çok yol var. Siyasette, eğitimde, sağlıkta, birbirimize “tahammül etmeyi” öğrenerek gideceğimiz çok yol var. Kayıtsız kalamayacağımız, tartışarak, ilerleyebileceğimiz, konuşmazsak uzamaya devam edecek uzun bir yol var.

        Neyse ki birileri hala konuşuyor. Birileri sesini yükseltmekten korkmuyor. Umutları var, pes etmemişler, her yoklamada ellerini kaldırıyorlar. Onlardan biri de Tuğba Akın. Akın, geçtiğimiz ay Antalya Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden bölüm birincisi olarak mezun oldu. Diploma töreninde, kürsüden çıkan sesi sadece Akdeniz Üniversitesi’nde değil, tüm fakültelerde yankılandı.

        Akın, staj yapan son sınıf öğrencileri arasında yaptıkları ankette arkadaşlarının çoğunun staj dönemlerini “iş yükü ağır, vakti kısıtlı ve hastanede bulunma nedeni eğitim almak olan asistan hekimlerden” aldıklarını söyledi. “Kendi döneminizden bir hekim arkadaşınıza anne babanızı emanet eder misiniz?” sorusuna yüz öğrenciden sadece biri “evet” derken bu “acı gerçek” bütün çıplaklığıyla ortaya çıktı. Kimilerine göre haklı, kimilerine göreyse “fazla idealistler.” Ancak hem fikir olunan bir konu var: Türkiye’deki tıp fakülteleri ve kontenjanlarının yükselişi. Türk Tabipler Birliği’nin hazırladığı rapora göre, ÖSYM kılavuzundaki 9 tıp fakültesi eğitime hazır değil. Bu fakültelere sürekli yenisi eklenirken, öğrenciler kağıt üzerinde başka, pratikte başka okulda eğitim görüyor. 400 kişilik sınıflardan kendi yöntemleriyle “sıyrılmaya” çalışıyorlar. Hasta bakıp, pratik yapmaları gereken son senede de TUS( Tıpta Uzmanlık Sınavı)’a hazırlanırken dersler kaçıyor.

        Tercihlerin yapıldığı şu günlerde konuyu gündeme getirmekte yarar var: Tıp kazanmanın en kolay olduğu yıl ilan edilen 2009’da, ÖSS birincilerinin popüler tercihi tıp fakülteleri eğitimde ne kadar “birinci?” Tıp fakültelerine de yerleşen dershane odaklı eğitim geleceğin hekimlerini nasıl etkiliyor? Öğrencilerden sonra söz, öğretim üyelerinde… Tartışıyoruz, ilerleyebilelim diye.

        Prof. Dr. Serhat BOR

        Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı

        “Türkiye’deki tıp fakülteleri gereğinden fazla. Tıp fakülteleri en azından eğitim akreditasyonu almdan öğrenci almamalılar. Bunun için kurulmuş Ulusal Tıp Eğitimi Akreditasyon Kurulu var. Kendi kurallarını koydu ve çok da iyi yaptı. O kurulun önerdiği standartları yerine getiren tıp fakültelerinin öğrenci almalarında yarar var. Biz de fakülte olarak başvurduk. Bu gereklilikleri yerine getirenler kalmalı. Tıp fakültelerinde ciddi bir öğrenci fazlası var. Öğrenci sayısının da azaltılması gerekiyor. YÖK’ün haricinde, Sağlık Bakanlığı’nın da yaptığı araştırmalar var ve bizim hesaplamalarımızla onlarınki çok farklı: Şöyle ki: Sağlık Bakanlığı, öğrenciye düşen öğretim üyesinin fazla olduğunu söylüyor ama böyle bir durum yok. Öğretim üyeleri ile ilgili sıkıntı” fazla” olmaları değil, dengesiz dağılmaları. Bizim hesaplamalarımıza göre öğrenci/öğretim üyesi sayısı optimal düzeyde aslında. Öğrenci fazlası oluşunca-ki bu yönde gidiyor-, bunun devlet için de olumsuz bir getirisi var: devlete yük olacak bir işsizler ordusu. Dershane olayı tüm tıp fakülteleri için çok ama çok ciddi bir tehdit. Öğrencilerin internlük dönemi verimli geçemiyor, bazısı 12 ayın 10 ayında TUS’a çalışıyor. Bu dershaneler, artık 4. sınıftan itibaren yaz kampına almaya başladı öğrencileri. Bunun sonucunda da aynen ÖSS’deki gibi “5 seçenekli öğrenciler” yetişiyor. Acilen alternatif ihtisas teknikleri üretilmeli.”

        Prof. Dr. Okay BULUT

        Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Eski Dekanı

        “Yeni kurulan tıp fakülteleri ne durumda, bunu sorgulamalı. Son derece yetersiz ve kötü. Açılıyor açılmasına ama kadrolar inanılmaz boyutta yetersiz ve her sene bu koşullardan mezun olan genç hekimler var. Gerçek bir kalite düşüşü var.

        Peki yine de mevcut hekim sayısı yeterli mi? Bu, 10 yıldır güncelliğini kaybetmeyen bir tartışma konusu. Hekim sayısı yeterli olabilir ancak yanlış istihdam yüzünden sağlıklı bir dağılım yok, sorun da buradan kaynaklanıyor. Tıp fakültelerindeki son sınıf öğrencilerine bakalım: Sosyal nedenlerden dolayı “pratisyen hekimlik”, statüsü gereği genç mezunlara yetmiyor. Yasal haklarını kullanarak uzmanlaşmak istiyorlar ve TUS’a hazırlanıyorlar. Ama bu sırada, tıp fakülteleri en önemli misyonu olan pratisyen hekim yetiştirmede başarısız kalıyor. Öğrenciler, 3.-4. sınıfta TUS’a harcadıklarını enerjilerini iyi bir pratiysen hekim olmaya harcasalar Türkiye’de çok kaliteli pratisyen hekimler olur ve pratisyenliğin algılanan sosyal statüsü de değişir. Toplumun pratisyen hekimlik kabulü konusunda çok adım atması gerekiyor, kilit nokta burası. Yoksa bu aksak sistemi zorunlu olarak devam ettireceğiz.”

        Prof. Dr.Sema UMUT

        İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı

        “Tıp fakültelerinde köklü bir eğitim verilebilmesi lazım, ciddi bir altyapı kurmak lazım. Sadece tıp fakültesi açmak değil, bunu devam ettirmek de önemli. Genelleme yapmak da doğru olmaz ama fakültelere göre değişiklik gösteren bir eğitim sistemi var. Öğretim görevlisi sayısının az, öğrenci saysınınsa fazla olduğu bir gerçek. Fazla öğrenci, eğitimin kalitesini düşürebiliyor. Ama hoca sayısı ne kadar fazla olursa o kadar iyi, çünkü tıp eğitimi ne kadar birerbir olursa o kadar işlevsel olur. Bazı öğrenciler mezun olduklarında kendilerini yetersiz hissedebiliyorlar ama şu var ki, her öğrenci biraz da kendi gayretiyle öğreniyor. Biz yeterli eğitimi verdiğimizi düşünüyoruz ama kendini “mezun” hissetmeyenler de olabiliyor. Ben bu öğrencilerin fazla idealist olduğunu düşünüyorum. Asistanlar ders veriyor deniyor ama tıp eğitiminde hocanın ne kadar yeri varsa asistanın, hemşirenin de o kadar yeri var. TUS’a gelince beğenelim ya da beğenmeyelim TUS bu ülkenin gerçeği. Haklı olarak uzmanlaşmak istiyorlar ve bu da derslere devamsızlık yaratıyor.”

        Prof. Dr. Feride AKSU

        Türk Tabipler Birliği İkinci Başkanı Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi

        “Türk Tabipler Birliği olarak 2008 yılında “Sayılar ve Gerçekler” diye bir rapor çıkardık ve burada da belirttiğimiz gibi Türkiye’de hekim sayısı yetersiz değildir. Geçen sene tıp fakülteleri kontenjanında yapılan fahiş artışlar, hekim ihtiyacından kaynaklanmıyor. Tıp fakültelerinin kontenjanları artarken olanaklarına baktığımızda çok köklü üniversiteler dahil dershanelerdeki sandalye sayısı, laboratuvarlardaki mikroskop sayısı, hastanelerdeki yatak sayısının azlığı eğitimi çok zorlamaktadır. Pek çok tıp fakültesi öğrenciye dayalı, probleme dayalı çağdaş eğitim teknikleri kullanmak istiyor ama bu bir anfiye 500 öğrenci doldurarak olmaz. Öğrenci, birebir hasta başında olmalı ve onu tedavi edebilmeli. Bu fakülte ve doğru orantılı olarak öğrenci artışı eğitimin kalitesini azaltmaktan öteye gidemiyor çünkü gereksinim karşılamaya yönelik bir politika değil. Her ilde tıp fakültesi oluşmaya başlıyor ve bu çok tehlikeli. Herhangi bir altyapı olmaksızın, eski devlet hastanelerinin binalarını kullanarak, temel bilimler dahil hiçbir dalda öğretim üyesi tedarik etmeden tıp fakültesi açmak siyasi bir vakadır; toplumun sağlık düzeyini olumsuz etkileyecek bir girişimdir. Pek çok tıp fakültesi var ama kendi olanaklarıyla öğrenci yetiştiremeyen, komşu illerde başka tıp fakültelerinden aldıkları destekle eğitim sunmaya çalışıyorlar. Böyle bir fakülteden mezun hekimin de vereceği tedavi kuşkuludur. Mantar gibi çoğalan altyapısız tıp fakülteleri de tamamen siyasi gerekçelerle açılıyor. TUS endeksli bir tıp eğitimi verildiği şüphesiz, lise eğitimi nasıl ÖSS yüzünden dejenere oluyorsa tıp eğitimi de TUS yüzünden bu tarz sorunlar yaşamaktadır. Son sene bu nedenle yaşanan devamsızlık, biraz da fakültelerin müsamaha göstermesiyle ilgili bir durum. Biz de dahil birçok büyük fakülte buna müsamaha göstermiyor, göstermemeli.”

        Prof.Dr. Hasan BİRİ

        Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi

        “Bu çok boyutlu bir konu. Tıp eğitimi başka hiçbir eğitime benzemez. Tolere edilebilir bir şey değildir. Türkiye’de doktor sıkıntısı olduğu hep tartışılır ama problem sadece uzman hekim sayısının azlığı da değil. Türkiye’deki bazı üniversitelerin Tıp Fakültelerinde öğretim üyesi sayısı çok yüksek. Kadro dolgunluğu var. YÖK’ün Tıp Fakültelerini çoğaltma yaklaşımı yanlış değil ancak şöyle bir şey var ki şu an Gazi’de, Hacettepe’de bulunan öğretim üyeleriyle 2 tıp fakültesi daha kurulur. Ama bunun yanında güneydoğuda açılan tıp fakültesinde ne eğitim verecek öğretim üyesi bulursunuz, ne de laboratuvar. Yeni fakülte kurmak değil önemli olan, geliştirebilmek. Türkiye’deki tıp fakültelerinin sorunu sadece öğretim üyeleri bazında algılanmamalı. Batı illerinde, öğretim üyelerinin daha yoğun olduğu yerlerdeki üniversitelerde de altyapı sorunu yaşanıyor. Altyapısız bir halde doğru bir tıp eğitimi vermek mümkün değil.

        Üniversitelerde ciddi bir ekonomik kriz var. İyi idare edilmiyor, kamu kaynakları kullanılamıyor vs her şey söylenebilir ancak bu hala bir problem olarak duruyor. Tıp fakültelerinde asistan hekimler ders veriyor diyorlar bu doğru değil çünkü asistanın o kadar çok işi var ki, nöbetleri o kadar içler acısı halde ki eğitim vermeye vakti yok. Bu çarpık düzende tek bir suçlu aranmamalı. Bu, ülkenin problemidir ve çözüm tartışmaktan geçer. Türkiye’de tüm öğretim üyeleri geçim derdine düşmüş durumda. Toplumsal olarak tartışma kültürümüz zayıf olduğundan çözüm de üretemiyoruz. Ortak akıl oluşturma konusunda bir konsensu yaratamıyoruz. Türkiye’de aksayan tek şey sadece tıp eğitimi de değil. Mühendislikler de böyle, eğitim fakülteleri de böyle… Aynı mesele birçok kalemde var ama sonuçta mağdur olan bir üniversite gençliği, 130 tane kamu üniversitesi… Bu problem Türkiye’nin problemidir.”

        Prof.Dr. Münir BÜKE

        Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ