Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Sinema Sinema tarihinin unutulmaz anti kahramanları
        1

        MÖSYÖ VERDOUX – CHARLES CHAPLIN
        Monsieur Verdoux 1947

        Seyircilerin Mösyö Verdoux gibi anti kahramanları başrolde görmeye hiç alışık olmadığı yıllarda böyle bir filmi çekmeye ancak Charlie Chaplin gibi usta bir sinemacı cesaret edebilirdi. Chaplin’in yazdığı, başrolünü oynadığı ve yönettiği film, II. Dünya Savaşı öncesi ekonomik krizlerin insanları çaresizliğe ittiği bir dönemde geçer. İşsiz ve parasız kalan Verdoux, engelli eşine bakabilmek için alışılmadık bir yol bulur. Gözüne kestirdiği zengin ve yalnız kadınlarla evlenir, onlardan para sızdırır. Yeri geldiğinde öldürmekten kaçınmaz. Filmin akışı içinde vicdani sıkıntı hissetmediğini, buna bir iş, bir geçim yolu olarak baktığını anlarız. Değeri sonraki yıllarda anlaşılan bir kara komedi olan ‘Monsieur Verdoux’, Chaplin’in az bilinen filmlerinden biridir.

        2

        HARRY POWELL – ROBERT MITCHUM
        The Night of the Hunter 1955

        Büyük Bunalım döneminde kendisini din adamı vaiz gibi tanıtan Harry Powell (Robert Mitchum), yalnız ve dul kadınları parası için öldüren bir seri katildir. Basit bir suç nedeniyle içeri alındığında Ben Harper adında biriyle aynı hücreyi paylaşır. Harper, iki adamı öldürdüğü banka soygununda çaldığı 10 bin doları çocuklarına teslim etmiş, eşine yerini söylememiştir. Paraya göz koyan Harry, Ben Harper’ın idam edilmesinin ardından harekete geçer. Dul eşin paranın yerini bildiğinden emindir. David Grubb’ın romanından James Agee’nin sinemaya uyarladığı film yönetmen olarak Charles Laughton’ın imzasını taşır. Gösterime girdiği yıl tüyler ürpertici anti kahraman Harrry’nin de etkisiyle seyirci ve eleştirmenlerden olumlu tepkiler almayan film, yıllar içinde bir klasiğe dönüştü, birçok soruşturmada en iyi Amerikan filmlerinden biri olarak gösterildi.

        3

        BONNIE PARKER VE CLYDE BARROW – FAYE DUNAWAY VE WARREN BEATTY
        Bonnie and Clyde 1967

        Büyük Bunalım döneminde, yani 1930’lu yıllarda yaşanan gerçek olaylardan yola çıkılarak çekilen film, Bonnie ve Clyde adlı iki soyguncunun hikâyesini anlatır… Clyde, Bonnie’nin annesinin otomobilini çalmak isterken tanışırlar. Çalıştığı iş dahil bütün hayatından sıkılan Bonnie, Clyde’ın peşine takılmaya karar verir. Biraz yaramazlık ve eğlence peşinde koşarken bir benzin istasyonunu soymalarıyla birlikte iş ciddiye biner. İki genç soygunlarını sürdürür. Kanun kaçağı ve suçlu olma fikrinde hoşlanırlar. Halk ilk başta onları sever ama gittikleri yol tuzaklarla doludur ve ‘kötü olmanın’ tahmin ettikleri kadar eğlenceli olmadığını anlamaya başlarlar… David Newman ve Robert Benton’un yazdığı, Arthur Penn’in yönettiği ‘Bonnie & Clyde’, iki marazi karakteri öykünün merkezine koymasıyla seyirciyi şaşırtmış, içerdiği cinsellik ve şiddet sahneleriyle dönemin Hollywood’unu değiştiren ilham verici bir film olmuştu.

        4

        ALEX DELARGE – MALCOLM MCDOWELL
        Otomatik Portakal 1971 (A Clockwork Orange)

        Anthony Burgess tarafından yazılan ve usta yönetmen Stanley Kubrick tarafından sinemaya uyarlanan roman, toplumun şiddetten arındırılmaya çalışıldığı distopik bir gelecekte geçer. Hali vakti yerinde ama sevgisiz bir ailenin çocuğu olan Alex DeLarge, arkadaşlarıyla birlikte zevk için şiddet uygulamayı alışkanlık haline getirmiş bir gençtir. Süt içmeyi, Beethoven dinlemeyi sever. Her şeyiyle iflah olmaz, merhametsiz bir sosyopattır. Devlet onu yakaladığında farklı ve deneysel bir ‘beyin yıkama’ tedavisi uygulamaya karar verir… Filmin çekilmesinin üzerinden 50 yıl geçmesine rağmen, Malcolm McDowell’in canlandırdığı Alex DeLarge, sinema tarihinin en rahatsız edici ana karakterlerinden biri hâlâ…

        5

        LOPE DE AGUIRRE – KLAUS KINSKI
        Aguirre The Wrath of God 1972

        1560 yılında, İspanyolların yüzbinlerce insanı öldürerek Güney Amerika’yı fethettikleri ama toprağa, paraya ve şiddete henüz doymadıkları bir dönemdeyiz… Kraliçe tarafından görevlendirilmiş bir grup İspanyol askeri köleleştirdikleri yerlilerle birlikte Amazon nehrinin derinliklerindeki efsane altın ülkesi El Dorado’yu arar. Yolculuk giderek zorlaşınca komutan önden bir keşif ekibi yollamaya karar verir. Keşif ekibinde yer alan subaylardan biri olan Lope De Aguirre (Klaus Kinski), kararlarını beğenmediği ekip komutanını kendisine sadık askerlerle birlikte darbe yaparak devirir. İçlerindeki bir soyluyu kukla komutan yaparak tüm kontrolü eline alır. Yolculuk çok zor şartlarda açlık sınırında sürmesine rağmen Aguirre, El Dorado’yu bulmaktan vazgeçmez ve bir avuç askerle kendi krallığını kurmaya karar verir. Alman yönetmen Werner Herzog’un yazıp yönettiği filmde Kinski, karakterin çılgınlığa varan hırsını ve açgözlülüğünü abartısız bir tarzda yorumluyor.

        6

        KIT CARRUTHERS – MARTIN SHEEN
        Badlands 1973

        Hikâye 1950’li yıllarda geçer. Çöp kamyonunda çalışan Kit (Martin Sheen), işini erkenden bırakıp gittiği bir gün 15 yaşındaki Holly (Sissy Spacek) ile karşılaşır ve ona ilgi gösterir. Holly, James Dean’e benzettiği Kit’in ilgisine kayıtsız kalmaz ve iki genç giderek yakınlaşır. Holly ile bir hayat kurmak isteyen Kit, birlikte evden ayrılmalarına engel olmak isteyen Holly’nin babasını öldürmekten çekinmez. Cinayetin ardından olaya intihar süsü vermek isteyen Kit ve Holly kaçarlar. Bu, Kit’in ilk cinayetidir ve devamı gelir. Holly bütün bu süreçte babasını öldüren sevgilisinin yanından ayrılmaz, suç ortağı olmaktan çekinmez. Terrence Malick’in yazıp yönettiği ilk film olan ‘Badlands’, zihninden geçenleri hiçbir zaman tam olarak anlayamadığımız, tuhaf ve marazi bir adamın hikâyesini anlatır.

        7

        TRAVIS BICKLE – ROBERT DE NIRO
        Taxi Driver 1976

        Vietnam gazisi Travis Bickle, çok yalnız biridir. Geceleri uyumakta zorluk çektiği için taksi şoförlüğü yapmaya başlar. Liberal bir senatörün seçim ofisinde çalışan Betsy (Cybill Shepherd) ile ilk çıktığı akşam onu erotik filmler gösteren bir sinemaya götürür. Şaşkınlık ve öfke içinde yanından kaçıp giden Betsy’nin tepkisini anlayamaz. Bu olaydan sonra dengesi giderek bozulur. Kafayı şehri pisliklerden temizlemeye takmıştır artık. İlk iş olarak, çocuk denebilecek bir yaşta fahişelik yapan Iris’i (Jodie Foster) sokaklardan kurtarmaya karar verir... Paul Schrader’in yazdığı, Martin Scorsese’nin yönettiği film, De Niro’nun unutulmaz oyunculuğu ve başka filmlere ilham veren sıra dışı öyküsüyle bugün bir klasik olarak kabul ediliyor.

        8

        TOM RIPLEY – MATT DAMON
        Yetenekli Bay Ripley 1999 (The Talented Mr. Ripley)

        Entrikadan ve katil kim sorusundan ziyade insan psikolojisine odaklanan ünlü suç romanları yazarı Patricia Highsmith‘in eserlerinde karşımıza çıkan Tom Ripley, dışarıdan bakıldığında zararsız kendi halinde biri gibi görünür… Ama Ripley, özendiği tatlı ve rahat burjuva hayatına ulaşmak için her şeyi yapacak biridir. Gerektiğinde öldürmekten hiç kaçınmaz. Yakalanmadığı sürece her suçu işlemeye hazır, ahlaki ilkelerden tümüyle uzak bir karakterdir. Sinemacıların çok sevdiği Tom Ripley, filmlerde John Malkovich, Barry Pepper, Alain Delon, Ian Hart, Dennis Hopper, Andrew Scott ve Jonathan Kent gibi farklı oyuncular tarafından canlandırıldı. En popüler Tom Ripley ise İngiliz yönetmen Anthony Minghella’nın filmi ‘Yetenekli Bay Ripley’de başrolleri Jude Law ve Gwyneth Paltrow ile paylaşan Matt Damon oldu hiç kuşkusuz. Damon karakterin marazi iç dünyasıyla masum dış görünüşü arasındaki farkı çok iyi yorumladı.

        9

        MICKEY & MALLORY KNOX – WOODY HARRELSON VE JULIETTE LEWIS
        Katil Doğanlar 1994 (Natural Born Killers)

        1990’ların en çok tartışılan, seyircileri ve eleştirmenleri ikiye bölen filmlerinden biri… Yönetmen Oliver Stone ve iki ayrı yazar tarafından fazlasıyla üstünde oynandığı ve değiştirildiği için Quentin Tarantino’nun artık sahiplenmediği senaryosundan filme çekilen ‘Katil Doğanlar’, travmalarla dolu geçmişlerinden kaçmaya çalışan iki âşığın öyküsünü anlatır. Cinayetlerine Mallory’nin babasıyla başlar ve polisten kaçarken uğradıkları yerlerde aynı anda birçok insanı öldürmeye devam ederler. Ama her seferinde gördüklerini anlatsın diye birini sağ bırakmayı ihmal etmezler. Asıl korkutucu olan, bazı insanların onları sevmeye başlaması, yaptıklarını onaylamasıdır… ‘Bonnie & Clyde’ ile ‘Badlands’i akla getiren ama onlara göre çok daha kanlı, abartılı ve şiddet dolu bir film…

        10

        PATRICK BATEMAN – CHRISTIAN BALE
        American Psycho 2000

        Bret Easton Ellis’in 1991 tarihli aynı adlı romanından uyarlanan film, 1980’li yıllarda geçer. Patrick Bateman; New York finans dünyasında çalışan bir yatırım uzmanıdır ve aynı zamanda seri katildir. Seks işçisi kadınlarla başladığı cinayetlerine yakın çevresindeki iş arkadaşları ve sıradan insanlarla devam eder… Seyircilerin artık anti kahramanlara alıştığı bir çağda çekilmiş olsa da Patrick Bateman tüm açgözlülüğü, psikopatlığı ve ahlaksızlığıyla inanılmaz rahatsız edici bir karakterdir. Mary Harron’un yönettiği kara komedi türündeki film, Christian Bale’in kariyerinde de bir dönüm noktası oldu.

        11

        DANIEL PLAINVIEW – DANIEL DAY LEWIS
        Kan Dökülecek 2007 (There Will Be Blood)

        Paul Thomas Anderson’un Upton Sinclair’in romanından sinemaya uyarladığı film, sadece para kazanmaya ve güce odaklanan, yaşlandıkça daha da bencilleşip marazi, karanlık bir karaktere dönüşen Daniel Plainview’in hayat hikâyesini anlatır. Daniel’i 1898’de hayatını tehlikeye atarak gümüş madeni aradığı zor günlerde tanırız. Birkaç yıl sonra yetim bir çocuğu evlat edinen Plainview petrol işine girer. 1911’de ise hayatının en önemli fırsatını yakalar, Paul Dano’nun oynadığı bir genç ona toprağı kazdığın her yerden petrol fışkıran bir yerden söz eder. Bu görüşme Daniel’in hayatında bir dönüm noktası olur… Daniel Day Lewis’in kariyerinin en iyi performanslarından biri…

        12

        LOU BLOOM – JAKE GYLLENHAAL
        Gece Vurgunu 2014 (Nightcrawler)

        Lou Bloom (Jake Gyllenhaal) rögar kapakları çalıp satarak geçinen ve daha ilk sahnede kol saati için birini darp ederken gördüğümüz biri… Filmi yazıp yöneten Dan Gilroy, bir yükseliş hikâyesini, bir anti kahraman üzerinden anlatıyor. Lou, trafik kazası, cinayet, soygun gibi haberlerin peşinde koşan serbest gece muhabirlerinin ne yaptığını ve nasıl para kazandığını anladığında gazeteci gibi değil, iş adamı gibi hareket etmeye başlıyor. Önce küçük bir yatırımla kamera ve polis telsizi alıyor. Sonra “piyasanın ve müşterinin” (medya – editör) taleplerine göre “mal üretmeye” (haber) başlıyor. Para kazandıkça işine yatırım yapmayı, pazar payını artırmak için yeni stratejiler geliştirmeyi ihmal etmiyor. Rekabette zorlandığı noktada ise orman kurallarına dönüyor. Başkalarının hayatını tehlikeye atmak dahil her tür ahlaksızlığı yapıyor. Film için özel olarak zayıflayan Jake Gyllenhaal’un irileşen gözleri ve sert yüz hatlarıyla canlandırdığı Lou Bloom, seyircinin tüylerini ürperten bir karakter.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ