Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Sinema Sürpriz finalli en iyi 10 suç filmi
        1

        1. Chinatown 1974
        Yönetmen: Roman Polanski.
        Robert Towne imzalı senaryoda Jake Gittes (Jack Nicholson), çoğunlukla zina davaları için çalışan, Los Angeles’lı vasat bir özel dedektiftir. Her zaman yaptığı gibi ‘evli erkeği sevgilisiyle yakalayıp’ fotoğrafını çeker ve işini tamamladığını düşünür.

        2

        Ne var ki, adamın cinayete kurban gitmesiyle birlikte, şehrin yeni su sistemine ve rant peşindeki zenginlere kadar uzanan karmaşık suç ağının orta yerinde bulur kendini... Para hırsının yönettiği yozlaşmış çıkar ilişkilerinin sırlarını çözse de hiçbir şey finalde ortaya çıkan suçun karanlığına ve ürkütücülüğüne hazırlayamaz onu. Finalde Gittes’le birlikte biz de tarifsiz bir iç sıkıntısıyla kala kalırız Los Angeles sokaklarında…

        3

        2. Yedi 1995 (Se7en)
        Yönetmen: David Fincher.

        Tecrübeli, sağduyulu dedektif Somerset (Morgaan Freeman), emekli olmasına günler kala genç meslektaşı Mills’le (Brad Pitt) birlikte bir seri katilin peşine düşer. Yalnız yaşayan Somerset, tam bir düşünce adamıdır, katilin zihnini okumaya, bir sonraki adımını kestirmeye çalışır. Yeni evli Mills ise kibirli, atak, hırslı ve sabırsızdır…

        4

        Hıristiyan inanışındaki yedi ana günahı işleyen insanları özel mizansenler hazırlayarak öldüren katilin son adımını ne onlar ne de biz tahmin edebiliriz. Senaryo yazarı Andrew Kevin Walker’ın finali, bakış açımızı değiştirmez ve filmi yeniden seyrettirmemizi gerektirmez ama içerdiği sürpriz unsuruyla hafızamıza çakılı kalır. O anda en başından beri sadece bir polisiye değil, insan zaafları üzerine karanlık bir trajedi seyrettiğimizi de hissederiz.

        5

        3. Olağan Şüpheliler 1995 (The Usual Suspects)
        Yönetmen: Bryan Singer.
        Senaryosunu Christopher McQuarrie’nin yazdığı filmde, Verbal (Kevin Spacey) gemide gerçekleşen çatışmadan sağ çıkan tek kişidir. Aksak ayağı, mütevazı kişiliği ve saklamaya çalışmadığı zayıflıklarıyla kendimizi ona yakın hissetmekte pek zorlanmayız. Biliriz ki o her şeye tanıklık etmiş sıradan, basit bir suçludur sadece…

        6

        Olağan şüphelilerin toplanmasıyla başlayan karmaşık suç entrikasının ve efsanevi suçlu Keyser Söze’nin gizemlerini polis merkezinde onunla birlikte çözmeye çalışırız. Finale kadar gözümüzde sadece duygusal bir anlatıcıdır Verbal. Ama popüler kültüre mal olmuş, defalarca parodisi yapılmış o son sahnede her şey aniden değişir. Verbal’ın anlattığı tüm öykü bulanıklaşsa da o ana kadar hiç farkında olmadığımız başka bir gerçek netleşir.

        7

        4. Şeytan Çıkmazı 1987 (Angel Heart)
        Yönetmen: Alan Parker.
        Harry Angel (Mickey Rourke), serseri ruhlu, Brooklyn’li bir özel dedektiftir. Esrarengiz ve karizmatik müşterisi Louis Cyphre (Robert De Niro) tarafından Johnny Favorite adlı kayıp şarkıcıyı araması için görevlendirilir. Angel, soruşturmasının birçok aşamasında şiddet dolu cinayetlerle karşılaşır.

        8

        Artık sadece Johnny’yi değil kendisini takip eden katilleri de aramaktadır… William Hjortsberg’in romanından uyarlanan filmin son dakikaları, sürpriz finallere henüz çok alışık olmayan 1980’li yılların seyircisi için tam bir şoktur. Alan Parker, hızlı kurgu tekniğiyle aslında başından beri burnumuzun dibinde olan ama Johnny’nin bakış açısını takip etmemiz nedeniyle bir türlü göremediğimiz gerçeği bize gösterir. Sorun sadece katilin hiç beklemediğimiz birisi olması değildir. Karanlık final, trajediyi derinleştirir ve her şeyi baştan seyretme arzusunu uyandırır.

        9

        5. Akıl Defteri 2000 (Memento)
        Yönetmen: Christopher Nolan.
        Daha ilk dakikalardan, yeterince tuhaf ve şaşırtıcı bir film seyretmekte olduğumuz aşikârdır… Senaryosunu Nolan’ın yazdığı film, finalden geriye doğru akar ve ana karakterimiz Leonard’ın (Guy Pearce) hafızası her 5 dakikada bir sıfırlanır; çünkü beyni yeni anılar oluşturma yetisine sahip değildir.

        10

        Leonard bu sorunla baş etmek için farklı çözümler geliştirmiştir ve karısının katilini yakalamaya kararlıdır… Ama geçmişe doğru ilerledikçe, Leonard’ın gerçek trajedisi gözlerimizin önünde netleşmeye başlar. Sürpriz final, acımasız ve baş döndürücü olmasının yanı sıra öykünün neden tersten anlatıldığı dâhil zihnimizdeki birçok soruyu da yanıtlar.

        11

        6. Kızımı Kurtarın 2007 (Gone Baby Gone)
        Yönetmen: Ben Affleck
        Bostonlu iki dedektif, yoksul ve uyuşturucu müptelası bir kadının ortadan kaybolan 4 yaşındaki kızını aramaya başlar… Her ikisi için de zorlu ve pek de başarılı olmayan, çeşitli çıkmazlarla dolu bir süreçtir bu…

        12

        Sürprizi öğrendiğimiz ana kadar çaresizlik üzerine gerçekçi ve buruk bir film seyrederiz. Filmin son bölümü iyilik adına suç işlemenin doğru olup olmadığı dâhil birçok soru ve ahlaki ikilemle baş başa bırakır bizi… Her karakter açısından yüzleşilmesi gereken kritik sorular vardır. Kötü sonuçlara yol açacağını bile bile yasaları uygulamak nereye kadar doğrudur? Kan bağı gerçek bir anne ve baba olmak için yeterli bir özellik midir?

        13

        7. Zindan Adası 2010 (Shutter Island)
        Yönetmen: Martin Scorsese.
        Dennis Lehane'in romanından uyarlanan film, 1954’te Soğuk Savaş döneminde, dış dünyadan yalıtılmış bir adada geçiyor... Devlet adada suç işlemiş akıl hastalarını tutuyor. Dolayısıyla, hem tedavi hem ceza yeri… Filmin ruhu da bu ikilemde gizli aslında...

        14

        Teddy Daniels (Leonardo DiCaprio) adaya esrarengiz bir firar olayını araştırmak için gelen bir polistir. Ama bir süre sonra derin devletin tutsağı ya da deneği olduğunu düşünmeye başlar. Rüyalar, hayaller, geçmişe dönüşlerle her şey belirsizleşir ve ne zaman Teddy Daniels'in zihninde, ne zaman dış gerçeklikte olduğumuzu ayırt edemez hale geliriz… Tüm bu belirsizliklere karşın final, yine de bizi şaşırtmayı başarır ve bütün akıl hastaneleriyle hapishanelerin birer ‘zindan adası' olduklarını düşündürür.

        15

        8. İlk Korku 1996 (Primal Fear)
        Yönetmen: Gregory Hoblit.
        Etkin ve saygın bir başpiskopos öldürülür. Görgü tanıklarının teşhis ettiği zanlı Aaron (Edward Norton), kilisede çalışan kendi halinde bir gençtir ve herkes suçu onun işlediğine kesin gözüyle bakmaktadır. Prestijli avukat Martin Vail (Richard Gere), medyanın yakından ilgilendiği davayı üstlenir.

        16

        Toplumun karşısında yapayalnız kalan Aaron’un masum olduğu fikrinden yola çıkar ve bir süre sonra olayların seyrini değiştirmeyi başarır… 1990’lı yıllarda seyirci sürpriz finallere alışkındı ama ‘İlk Korku’nun finali yine de şok edicidir. William Diehl’in romanından uyarlanan filmin sonu, sadece gerçekliğin çarpıtılması ya da yanılsama üzerine değil, şişkin egolar ve vicdani sorumluluk üzerine de düşündürür bizi.

        17

        9. Amerikan Sapığı 2000 (American Psycho)
        Yönetmen: Mary Harron.
        Bret Easton Ellis’in romanından uyarlanan filmin ana karakteri New Yorklu yatırım bankeri Patrick Bateman’dır. Christian Bale’in canlandırdığı Bateman, 1980’li yılların açgözlü, merhametsiz, kibirli ve zengin finansçılarından biridir. Hobileri arasında müzik ve cinayet vardır.

        18

        Bateman bir neden aramaksızın zevk için öldürür; şiddet uygulamaktan, acı çektirmekten ve kan dökmekten zevk alır. Ancak bir süre sonra cinayetleri kontrolden çıkar. Bütün cinayetlerine tanık olduğumuz katilin ne zaman ve nasıl yakalanacağına odaklandığımız anlarda gelen sürpriz final ise Bateman’ın hastalık derecesindeki sapkınlığı dışında olup biten her şeyi yeniden gözden geçirmemizi gerektirir… Erkeklik hallerinin ve gücün yarattığı deliliğe zihnin içinden bakan sert bir kara komedi.

        19

        10. Gizli Pencere 2004 (Secret Window)
        Yönetmen: David Koepp.
        Gerilim romanlarıyla tanınan yazar Mort Rainey Johnny Depp), karısının başka bir erkekle ilişkisi olduğunu öğrenince, yaşadığı ruhsal çöküntüyü aşmak için New York yakınlarındaki Tashmore gölünde bir eve yerleşir. Amacı yeni romanına başlamaktır ama tutulup kalır, hiçbir şey yazamaz… Bir gün kapısını çalan John Shooter (John Turturro), Rainey’yi kendi hikâyesini çalmakla suçlar ve olaylar gelişir…

        20

        İçinde yazarların olduğu hikâyelerden gerilim çıkarmayı çok iyi bilen Stephen King’in romanından uyarlanan film, seyircinin sürpriz finallere çok alıştığı bir dönemde gösterilmiş ve aslında büyük bir yankı uyandırmamıştı. Ama Depp ve Turturro’nun oyunculuklarının yanı sıra seyirci beklentilerini umursamayan karanlık finaliyle hâlâ hatırlanan bir filmdir.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ