Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Cumartesi Tarih içilebilir mi?

        Palais de France’tayım. Fransa’nın Osmanlı İmparatorluğu’ndaki elçilik binası. Burası Fransa’nın dünyadaki ilk elçilik adresi. Fransızlar, Kanuni’nin 1534’teki ihsanıyla bu araziye kavuşmuş.1831’deki yangından sonra bu binayı inşa etmişler. Beyoğlu, İstiklâl Caddesi’nin biraz altında, çok hoş bahçelerle bezeli. Biraz da anıtsal olma hevesiyle inşa olunmuş bir yapı. Yine de itiraf etmeliyim, bu eski elçilik sarayının etrafındaki saklı bahçeler beni her defasında bir mıknatıs gibi çekivermede. HT Cumartesi'nden Ali Esad Göksel'in haberi...

        Hoş bir sonbahar akşamında Fransız Sarayı’na ulaşıyorum. İçerisi tıklım tıklım. Şarap meselesiyle ilgili hemşerilerimiz de orada. Bu kez saraya bir neşe hâkim. Paris’teki başkan, buradaki tüm konuşmaların ilk konusu. Öyle ya kendileri Mutti Merkel’e kafa tutmada!

        REKLAM

        O gün beaujolais kadehlerde! Bugün Fransız toplumsal hayatının olmazsa olmazlarından. Neredeyse kutsal bir gün. Söz konusu senenin şarabı sokaklarda, meydanlarda servis olunuyor. Bir ayin edasıyla yaşanıyor bu uzun akşamüstü... Fransızlar kendi içlerindeki ayrımları kenara bırakıyor. Bertrand Buchwalter ve gecenin yıldızı Ali Başman ile konuşuyoruz. Başkonsolos bize son 2-3 senenin beaujolais’lerini kıyaslıyor. Fransız Sarayı’nın önündeki sukân bahçesi, bizleri dert ve tasadan teslim alıveriyor.

        GENÇLER MESAFELİ

        Şarap, küresel kültürde yer sahibi. Son 20 yılın fotoğrafıysa şu: Özellikle genç nesiller devrede ve yüksek alkollü içeceklere mesafeli. Ayrıca ne yiyip içtiklerini bilmek, anlamak ve paylaşmak istiyorlar. Bu da çok önemli. Hem de birkaç açıdan... Öncelikle toplumsal hayatımız açısından. Çünkü gençleri zararlı alışkanlıklardan uzak tutabilmenin bir yolu da belirli bir zarafeti ve kültürü tahsis etmek. Neyse ki bu yönlendirme bütün dünyada mevcut.

        Dünyada yeni ve yepyeni yatırımcılar çoğalıyor. Çoğu ya dostlarım ya da yakından takip ettiğim, başarılarına şahit olmak istediğim insanlar. Ben kulvardakileri 3 ana gruba ayırıyorum.

        İlki 50 yılı devirmiş olanlar. Sakin sakin otururlarken, bir baktılar ki ortama hareket ve bereket hâkim. “Haydi Bismillah!” deyip yeniden risk aldılar. İlk grup ekabir eşraf sınıfı... Bir de sahneye yeniçıkanlar var. Ya komşu yahut bambaşka bir işten direksiyon kırıp bu konuya atlayanlar. İkinci bahar tayfası. Ya da daha hayatlarının erken baharındaki romantik idealistler. Üçüncü grupsa yeni yetme bitirimler.

        REKLAM

        Velhasılı önümüzde günbegün uzayan bir liste. Tekrar etmiş olalım. Bu bize mahsus bir manzara değil. Bu hal küresel bir ana akım iken her yöne sirayet etti. İşte Türkiye de bu furyadan nasibini alıyor.

        Dedik ya bir yandan büyük firmalar, ülke ölçeğinde yeni bağlar açmadalar... Öte yandan mahalli oyuncular büyük ataklar içindeler. İsimlerini henüz duymadığınız yepyeni bireysel müteşebbisler de cabası. Geçenlerde Denizli’nin Güney İlçesi’ne gittik. Her Türk’ün göğsünü kabartacak bir coğrafya. Uluslararası bağ uzmanlarının söylediği şu: Eğer bu bölgede önümüzdeki dönemde tuhaf hatalar yapmazsak, “Güney bağlarının önü çok açık!”

        Herkesin hemfikir olduğu da şu: Güney ve civarı “terroirteruar” ve iklim olarak tarif olunmuş bir ideal gibi. AdetaCalifornia’nın Napa Valley’ini andırıyor. Büyük konuşmuş olmayalım ama, belki de bazı avantajlarla 1-2 adım da önde...

        Güney’de gezerken öyle yeni projeler gördük, dinledik ki... Türk üretiminin Cumhuriyet’in yüzüncü yılında sınıf atlayacağına inanıyorum. Diyeceksiniz ki, “Nedir bu Güney’in özelliği?”

        REKLAM

        Gecenin sponsorlarından Ali Başman ve kızı Cevza

        100 MİLYON YILLIK DÜNYA TARİHİ

        Ne diye Türkiye’de şöhretli, şöhretsiz ne kadar ilgilisi varsa, burada. Ufağı falan geçiniz, minnacık bir bağ alabilmek için yarışıyorlar. Geliniz size bir yol haritası hikâye edeyim. Adamcağız parasını yatırıp rica minnet bir bağ alıyor. İslah için canla başla ne nakdiyle savaşıyor.

        Yıllarca sabırla bekliyor. İklimdi, yöndü, şu idi, bu idi tamam! Ya gerisi? İşte belki de en önemlisi, hayati olan da bu geride kalanı. Fransızların terroir diye vaftiz ettikleri toprak.

        Son zamanlarda terroir yani bağın bulunduğu toprakla ilgili bir altın çağ yaşanıyor. Bir çeşit rönesans! Artık sık sık raflarda rastlanan şu: Riesling, kireçtaşı ya da riesling, kızıl yamaç. Bunlar yetiştikleri topraklar hakkında vaatlerde bulunan ürünler! Yani eskiden beri özellikle eski kıtanın heyheylendiği etiket öyküleri. İşte bu hikâyeler şimdilerde yeniden keşfolundu, yeniden rağbette...

        REKLAM

        Şaraba karakterini verdiği kabul olunan bağ toprağına verilen önem artıyor. Amerika’nın prestijli üniversitelerinden Berkeley’e uzanalım. Bu okullara kampüsleri saran sarmaşıklara atfen ivy league denilegelir. Neyse ki asma yaprağı değildir. Jeoloji dalından David Jones’un fetvasına kulak vermeliyiz. Tam da bizim konuya düşmüş üstelik: “Bir şişeye 100 milyon yıllık dünya tarihi sığıyor.”

        Son yıllarda şarap uzmanları, jeologlarla kol kola bu işin sırlarına ulaşmaya uğraşıyor. Kırmızı meyvelerin; çilek, ahududu ya da böğürtlenin kokusunu alıyoruz. Ve yahut da muz kabuğu, bazen kedi çişi kokluyoruz!

        Uzmanlar topraktan asmaya oradan da üzüme giden yol ve zamana bakıp ayrıştırmaya çalışıyor. Ne kadarı ilahi yaratı, ne kadarı bağcı marifeti diye...

        TOPRAKTAN ŞİŞEYE DÖKÜLENLER

        Üzüme giden yoldaki mühim safhalar nelerdir? Önce şu: Mikro organizmalar fermantasyonu etkiliyor. Dolayısıyla asmaların ihtiyaç duyduğu mineraller var. Bir çeşit koenzim olarak. Sonra; bağcı aroma yoğunluğunu artırabilmek için asma yapraklarını keserek alacakları güneş miktarını düzenleyebiliyor ya da üzümlerin bir bölümünü henüz olgunlaşmadan kesebiliyor. Bir sonraki adımdaysa su verileri var. Taşlı ya da kumlu topraklar daha uygun. Asma kökleri marifetiyle minerallere, çinko ve demire ulaşır. Bunlar da üzümlere intikal etmedeler. Aromaya nasıl geçtikleri mevzuunda rivayet muhtelif...

        REKLAM

        İşte son yıllarda küreselölçekte bu konu işleniyor. Uzmanlar haklı olarak soruyorlar. Fransa’nın şöhretli Burgundy Bölgesi’ne bakınız. PulignyMontrachet’in yamacının konumuna! Efsanevi ve çok değerli bağlar yaratan bu toprağa... Fakat o da nesi: Hemen yanı başında en sıradan şaraplar çıkmada. Hem iklim aynı hem de şarap yapım yöntemleri. Şu halde fark terroir dediğimiz toprakta olmalı. Minerallerde yahut da toprağın ısı ve suyu nasıl muhafaza ettiğinde. Bu denli gözde bir sektörde, herkesin cevapları aradığına emin olabilirsiniz. Hem de uzaydaki uydulardan, toprağın MR’ını çeken bir cins radara kadar teknolojinin her türlü nimetinikullanarak.

        Son marifetlerden biri de şu: Traktörünüze binip bağa dalıyorsunuz. Bu traktör bildiklerimizden değil. Bir cins gelecek zaman makinesi. Kısa aralıklarla dev bir matkapla toprağı deliyor. Derinlemesine! Kimyasal analiz için örnek oluyor. Burgunun üzerindeki sensörlerle de toprağın nemini ve yapısını ölçebiliyor. Sonra bir de kamerası var. O da toprak altının, özellikle taşlı yapıdakilerin strüktürünü gösteriyor. Asmalara gidecek su miktarının nerelerde nasıl depolandığını görebilmek için. Malum traktör her ne bulduysa anında bir GPS yardımıyla dijital bir harita üzerine yerleştiriliyor. Sonuç? Şaşırtıcı. Kısa mesafeleriçinde öylesine büyük farklar bulduk ki diye anlatıyorlar.

        Napa Valley’in içinde 100’den fazla birbirinden çok farklı toprak formasyonu bulunmuş. Peki bu ne demek? İşte eğlenceli ama dramatik bir soru: Çok değerli şaraplarla sofra şaraplarının nasıl olup da yan yana bağlardan çıkabildiğinin izahı!

        REKLAM

        Bu hal tam da Tatlıses’e librettoluk değilse ne?

        Son soru: Bu veri ve tespitler ortalama ya da sıradan bağların hayrına kullanılabilir mi? Daha iyi şarap yapabilmek için bilim haldır haldır uğraşıyor. Ama sizlere de soralım. Kullanılabiliyorsa bile, sona dek kullanılmalı mı?

        Şurada Paylaş!

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ