Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam "Yeğenimin eceline mi ısrar ettim?"

        gelen olayda, New York'a gitmek için Paris'ten 400 yolcu ile havalanan Air France uçağının bir motoru, okyanus üzerinde yanmaya başlamış, uçak geri döndükten sonra bavullar boşaltılmasına rağmen yolcular bekletilince Güner, 20 bin TL manevi tazminat talebi ile mahkemeye başvurmuştu. Şirket ise "Ölmediniz" gerekçesiyle ödeme yapmamıştı.

        Yüksel KOÇ / AHT

        ÖZEL HABER

        Özel bir bankanın hukuk müşavirliğini yapan avukat Nergis Güner, bir üniversitenin bilgisayar mühendisliği bölümünü birincilikle bitirerek "Onur Ödülü" alan yeğenini ABD seyahatine götürmek istedi. Ramazan Bayramı'nı fırsat bilen Güner ve yeğeni Onur, 27 Eylül 2008'de, Paris'ten New York'a gitmek üzere Air France uçağına bindiler. 400 yolcu ile havalanan uçak, 3 saatlik yolculuğun ardından geri döndü. Uçağın kaptan pilotu, uçağın bir motorunun yandığını, geri dönmek zorunda olduklarını ancak Paris'e ulaşmalarının mümkün olmadığını, Fransa'nın okyanusa en yakın şehri Brest'e mecburi iniş yapacaklarını anons etti. Pilot, "Gri renkli duman

        görürseniz korkmayın" uyarısında da bulundu. Korku dolu 1.5 saatin ardından uçak, normal koşullarda Airbus 330 tipi uçakların inemeyeceği Brest Havalimanı'na mecburi iniş yaptı. Bir an önce tahliye edilmeyi bekleyen yolcuları, uçağa yöneltilmiş itfaiye hortumları ve ambulanslar karşıladı. Ancak yetkililer yolcuları ancak bagajlar boşaltıldıktan sonra tahliye ettiler.

        "Yeğenimin eceline mi ısrar ettim?"

        "Yeğenim okulunu birincilikle bitirince onu tatile götürmek istedim. Bir turizm

        şirketiyle anlaştım.Yeğenime vize vermediler. Tapular, banka hesapları, dilekçeler, ısrarlar sonucu vize almayı başardım. Uçağımızın motoru yanında bu ısrardan çok pişman oldum. 'Çocuğun eceline mi ısrar ettim?' diye düşündüm bir an" diyen Güner, yaşadığı korku ve endişeyi şöyle anlattı:

        "Uçağın geri döndüğünü önümdeki monitörden fark ettim. Kısa süre sonra kaptan pilot açıklama yaptı. 'Merak etmeyin sizi sağ salim indireceğim' dedi. Tabi, uçakta bir panik başladı. Ardından dumanlar göründü. Kaptan pilot bu kez "Gri dumanları görünce korkmayın' diye anonsta bulundu. Ayılanlar, bayılanlar, bağıranlar... Hostlar bayılanları götürüp isakinleştirmeye çalışıyor, ilaç veriyor. Kaptan pilot tek tek yolcuların omzuna vurup onları sakinleştiriyor. Ama hiçbiri çare değil ki, ne kadar bağırırsan bağır, uçaktasın. Binlerce kilometre havadasın. Yapabileceğin hiçber şey yok. Ben 49 yaşımdayım, yaşadığımı yaşamışım. Yeğenime daha çok üzülüyorum. Havadayken yeğenimin ayakkabılarını çıkarttırdım, okyanusa düşersek ağırlık yapmasın

        diye. Kibritleri sakladım, kara parçasına yakın bir yere düşersek lazım olur diye. Kuyruktayız ya, yaşama şansımız olur diye. Uçak inişe geçince ayaklarımı koltuğun altına doğru çekerek havaya kaldırdım, çakılırsak ayaklarıma bir şey olmasın diye, sanki ayaklarım hep havada kalacak. Çakıldıktan sonra neye yarar bunlar? Ama içgüdü işte."

        "Yakıtı boşalttım"

        Bir süre sonra uçağın kaptan pilotunun yakıtı boşalttığını anons ettiğini anlatan

        Güner, şöyle konuştu: "Pilot, sadece inişimize yetecek kadar yakıt tuttuğunu

        söyledi. İneceği pist de A300'ler için uygun değilmiş. Çok küçükmüş. Uçak gövdeden parçalanırsa patlamayız anonsu idi bu. Yanmazsınız ama parça parça olursunuz anonsu yani..."

        Önce bagajlar

        Güner iniş anını ve uçak indikten sonra yaşadıkları şaşkınlığı ise şöyle özetledi:

        "Herkesi bir korku sarmış. Ama hiçbir faydası olmayan bir korku bu. Bağrışmalar, panikler içinde ineceğimiz alana yaklaştık. Artık ineceğiz, ama sevinemiyoruz. İtfaiye araçları öyle hortumları hazır bizi bekliyor ama inemiyoruz. Çünkü önce bagajları boşaltıyorlar. Oysa tüm önlemler bizim içi alınmış, bir türlü anlam veremedik buna. 20-25 dakika böyle uçakta bekledik. Bagajlar bittikten sora bizi indirdiler. Bu 20-25 dakika yolculuktan daha zor geçti. Yerdeyiz ama çıkamıyoruz. Yolcular sabırsızlandı, ayaklandı. Yine de bagajlar bittikten sonra bizi çıkardılar. Patlamaya karşı itfaiyeciler hazırda duruyor, ama bizi bekletiyorlar. Bir türlü anlam veremedik. En önemlisi insan hayatıdır."

        Rio uçağı düştükten sonra dava açma kararı

        Bir arkadaşının geçen yıl Paris'ten İstanbul'a Air France uçağı ile gelmek

        istediğini, o uçağın da Budapeşte'ye mecburi iniş yaptığını anlatan Güner, "Bizim uçağımız gibi onları taşıyan uçağın da motoru yanmıştı. İhmal demeyeceğim ama Air France yoğunluktan dolayı yeterli bakım yapamıyor olabilir" diyen Güner, sözlerini şöyle sürdürdü:

        "Rio uçağı düştükten sonra dava açmaya karar verdim. Uçakla kaybolan Ceren Necipoğlu ve yüzlerce yolcunun benimle aynı korkuları, duyguları yaşadığını anlamıştım. Ben, ölüm karkusu dahil o yolcuların yaşadığı korkuların tümünü yaşadım. Aynı şey bizim de başımıza gelebilirdi. Uçağımızın motoru yandı. Bu yeterli bakım yapılmadığını gösteriyor. Teknik hata olduğunu onlar da kabul ediyor. Sonuçta rüzgar çıkmadı, kuşlar çarpmadı, pilotaj hatası yoktu."

        "Ölürsem tazminat vereceklerdi"

        Güner, Air France'a noter aracılığıyla ihtar çekip tazminat talep ettiğini

        belirtirken, aldığı yanıttan duyduğu şaşkınlık ve öfkeyi de dile getirdi:

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ