Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam Metroda bir güzel yasak!

        hkoseoglu@haberturk.com

        İnsan birçok durumdan, bizzat yaşamadan haberdar olamıyor. Çocuk sahibi olmadan ebeveyn olmanın dertlerini ya da birini kaybetmeden kayıp duygusunun nasıl bir şey olduğunu bilemiyor. Ya da şehirde bisiklet sahibi olmadan, bunun nasıl gerçek bir kahramanlık olduğunu!

        En son ergenlik yıllarımda düzenli bisiklet kullanıyordum, her yer yeşillikken. Ağzımda tellerim, her şeye “Of anneaa bi git yaaa!” deyip bisikletimle evden çıkıp, hayata karşı uyduruktan öfkemi yollara vurduğum o düşmanımın başına yıllarda. Kutu kutu apartman dairelerine tıkılınca, yürüyüş yollarının yerini tepelere kurulmuş eğri büğrü site yolları alınca şeker pembesi -düzene isyan için çok doğru bir renk- bisikletimle de yolları ayırmak zorunda kaldım. Ancak yıllar süren ayrılık dün ani bir kararla son buldu. Her ay trink para yatırdığım spor salonuna gitmiyordum madem, madem evdeki koşu bandı sıcakta hiç çekilmiyordu, eh bu sıcakta yürüyüşe de çıkılmazdı zaten vakit de pek yoktu ve daha bir sürü saçma neden vardı, o zaman tek çare kalıyordu: Serin ve hızlı çözüm iki tekerli sevgilim. Yokuş da bayır da olsa, bu kez ayrılmamak üzere.

        Ancak işin rengi, bisikleti eve götürmeye gelince değişti. Peki neden bisiklet beni götürmüyor, ben bisikleti götürüyorum? Güzel soru. Hemen cevap vereyim: 1) Çünkü İstanbul’da bisiklet kullanma hakkı ancak birkaç metrekareyle sınırlı ve benim iş-ev güzergahım bu metrekarelere dahil değil, hatta olabilecek en namümkünü. (Taksim- Maslak) 2) Çünkü şehrimizin ağzı açık bekleyen, çıplak kol gördüğünde bile kendinden geçen tacizden sorumlu erkeklerinin ekmeklerine yağ ve de bal sürmek, isteyeceğim en son şey.

        İşbu nedenlerden dolayı, ağzım kulaklarımda, bisikletimi ittire ittire akşam vakti metroya girdim. Bu sırada “Bağyaaaann bağğğğyan!” şeklinde bir ses duydum, pek çok sevdiğim bu kelimeyi ciddiye almadım. Ancak bana söylüyormuş. 07-30-09.30 ve 16.00-20.30 olarak belirlenen yoğun saatlerde metroya bisiklet sokmamız yasakmış, diğer saatlerde de ücretliymiş. Neden? Çünkü yer kaplıyormuş.

        Metrodan çıkıp tek çare olan taksiye bindiğimde birkaç soru biriktirdim:

        - Yoğun saatte daha da teşvik edilmesi gereken bisiklet kullanımı neden cezalandırılıyor? Herkesin gideceği yer metronun çıkış kapısının yanında mı? İnsanlar metrodan çıktıklarında 2 otobüs 1 minibüs yapmak yerine gidecekleri yere 100 pedalla gitseler fena mı olur?

        - Yukarıda belirtilen yoğun saatler dışında yani 09.30-16.00 ve 20.30-23.59 saatlerinde neden bisiklet için ekstra ücret isteniyor? Madem yoğun olmayan saat, niçin bisiklete para ödüyorum? Pekala ferah ferah yan yana gidebiliriz.

        -Bu uygulama tekerlekli sandalye kullanmak zorunda olan kişiler için de geçerli mi? Yani “Engellileri de sosyal hayata dahil ediyoruz, bakın otobüsleri bile onlara göre yaptık” deyip kaldırımları alçaltmayı unutan ilgili kişiler, yoğun saatlerde bu vatandaşlarımızı da metroya almıyorlar mı? Mantık yer kaplamaksa, tekerlekli sandalye bisikletten daha büyük bir suç(!) işliyor. Hemen ilgilenilsin.

        -Ve en temel soru: Her türlü engele rağmen bisiklet kullanmak isteyen bu insanlar doğayı kirletmiyor, trafik yaratmıyorlar diye teşvik edilip ödüllendirileceklerine neden cezalandırıyorlar?

        Sorularımı bitirdiğimde eve geldim. Taksiye ödediğim paranın acısı henüz içimdeyken derdimin hala bitmediğini fark ettim. Çünkü yıllarla beraber bisiklet kullanma alışkanlıkları da değişmiş. Bisikletimi şimdilik annelerimizin küçükken bizler için belirlemiş olduğu “Camdan baktığımda seni göreyim, seslendiğimde beni duy” şeklindeki evden uzaklaşma limitinde kullanabiliyorum. Çünkü her yer araba. Araba olmayan her yer çocuk. Çocuk olmayan her yerde de bisiklete binmek yasak. Sonra okullarda “Ali bisiklete bin. Bin Ali bin” diyorlar, çocuklar da gerçekten böyle bir şey var sanarak büyüyorlar, üzülüyorum.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ