Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar David Passig, IŞİD, II. Dünya Savaşı, üçüncü dünya savaşı ne zaman, David Passig 2048

        Alihan MESTCİ / HT PAZAR

        amestci@haberturk.com

        İsrailli Profesör David Passig’in 2010 çıkışlı kitabı “2048”, 1 yıl sonra Türkiye’de ‘İki Bin Elli’ adıyla çıkmış ve epey bir ses getirmişti. Teknolojik, sosyal ve eğitime dair eğilimlerin tahmini konusunda uzman, fütürist David Passig, “21. yüzyıl Türkiye’nin olacak” diyordu. Gazeteler, köşe yazarları da büyük bir heyecanla Türkiye’nin süper güç olacağının müjdesini Passig’in ağzından vermişti. Peki sonra ne oldu? Passig’in tahminleri tutuyor mu? Passig ve tahminleri 3 yıldır konuşulmuyor... Oysa ki 2050’ye kadar kapısını çalabiliriz! Passig’in kitaptaki iddiası şuydu: “ABD’yle Rusya arasındaki Soğuk Savaş’ın sonunun, aslında 2020 yılı civarında yeni bir raunttan önceki duraklama olduğunu ispatlayacağım.” Türkiye’nin ABD’nin 21. yüzyıldaki tek dostu olduğunu söylüyor Passig. “Türkiye, ABD’nin hem Rusya’ya karşı hem de Ortadoğu’daki kartı...” Öte yandan, 21. yüzyılın ikinci 10 yılında Ortadoğu’daki devletlerle Türkiye arasındaki ekonomik, siyasi bağlılığın pekişeceğini anlatıyor. Peki gidişat o yönde mi? Türkiye, Rusya’yla savaşa mı tutuşacak? IŞİD’in çıkışı sürpriz mi? Sonumuz yeni bir dünya savaşı mı? Passig’i aradık ve tahminlerinin gidişatını sorduk...

        ■ Size “Kitaptaki öngörüleriniz tutuyor mu” diye sorsam, erken mi olur?

        Kitapta kullandığım bilimsel metodolojinin güvenilirliği yüzde 50’ydi. Ama öngördüğüm olayların yüzde 80’i gerçekleşti. Mesela Mısır’ın, Suriye’nin çökmesi veya Batı’yla Rusya arasında gitgide artan anlaşmazlık. Kitabı yazdığımda bu olaylar ancak hayal edilebilirdi, kimilerine göre imkânsızdı. Soğuk Savaş’a geri mi dönüyoruz? Bu daha başlangıç. 2020’lerde doruğa ulaşacak.

        Dünyada olan bitenleri nasıl bir hisle seyrediyorsunuz?

        “Ben bunları 5 yıl önce söylemiştim” diye düşünüyor olmalısınız. Kitabı 2009’da tamamladım, 2010’da yayımlandı. (Gülüyor)

        ■ Kitabınız Türkiye’de yayımlandığında büyük heyecan yaratmıştı. 3 yıldır bölgede yaşananlardan sonra bu süper güç olma heyecanını kaybetmiş olabilir miyiz?

        Türkiye’nin birkaç yıldır izlediği yoldan çıkarımlar yapabilirsiniz. Ama bu birkaç yıl, tarihin akışında küçücük bir gürültüden öteye geçemez. Mesela, Türkiye Batı’dan ziyade Doğu’ya yaklaşıyor gibi gözüküyor. Ama Türkiye’nin tarihini şekillendiren yegâne şey Batı’yla Doğu arasındaki konumu ve bunun yol açtığı felsefi ve toplumsal çatışmalardır.

        ■ “Tek adamlar, liderler tarihin akışını değiştirmez” diyorsunuz.

        Mesela bugün insanlar Putin’in kararlarına anlam vermeye çalışıyor. Ama Putin’in davranışları aslında Rus coğrafyası, topografyası ve demografisinin bir sonucu; hatta gereği... Putin, Batı’dan öyle korkuyor ki her hareketini Batı’nın Rusya üzerindeki hâkimiyet emellerini engellemek üzere tasarlıyor. Moskova’yla Batı arasında bir tampon bölge yok. Rusların genlerinde, kolektif hatıralarında bir kural var: Her yüzyıl, bir ya da iki kere Batılı birileri Moskova’yı almaya çalışır. Psikolojilerini bu algı şekillendiriyor. Ukrayna’daki karışıklıklarda da Batı’nın onlara doğru geldiğini düşündüler. O yüzden tüm imkanlarını Batı’nın baskısını kırmak üzere tesis ettiler. Kimi zaman siyasi kimi zaman da askeri manevralarla bunu yapıyorlar. Aslında geçen tüm 3 bin yıl, bu tip kararların tarihidir. İnsanlık Batı’yla Doğu arasındaki coğrafi, topografik korkuların esiri. Bugün de bu tarihi çatışma akımının içinde yaşıyoruz.

        ‘RUSYA, TÜRKİYE’YE EN BÜYÜK TEHDİT’

        ■ Batı’yla Rusya arasındaki sürtüşmeden Türkiye nasıl etkilenecek?

        Bu sürtüşme büyüdükçe NATO üyesi Türkiye’nin Batı’nın yanında yer almaktan başka tercihi olamaz. Rusya, Türkiye’ye karşı en büyük tehdit. Batı olmadan Türkiye, Rusya’nın eline düşer. II. Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye, Rusya himayesinden Batı sayesinde kurtulmuştu. Nihayetinde coğrafyayı etkileyen güçler, liderleri kimi ittifaklar kurmaya sürükler. Öyle de olacaktır; bu güçler bazen o ülkenin kendi hayrına olmadığını düşündüğü, inanmadığı kararlar almasını da sağlar. Türkiye bir süre başka bir doğrultuda seyredebilir.

        Ne gibi?

        Mesela 10 yıl önce Türkiye, Suriye’yle İsrail arasında arabuluculuk yapıyordu. İsrail’in bu anlaşmaya yanaşmaması Türkiye’den tepki topluyordu. Sonra Suriye’yle birlikte İsrail’e karşı bir tavır tutundu. 2-3 yılda her şey değişti. Türkiye, Suriye’nin karşısına geçti bu sefer. Kimse bunu düşünemezdi bile. Ve Suriye, Irak gibi çöken ülkelerin içinden kuvvetler çıktı. Büyüyen IŞİD tehdidi böyle doğdu. Bu durum Türkiye’nin bölgeye yaklaşımını çok başka şekilde değerlendirmesini beraberinde getiriyor. Türkiye yüzünü tekrar Batı’ya dönecek. Türkiye’nin bir tarafı her zaman Batı’da çünkü... Batı da Türkiye’ye desteğini esirgemeyecek, IŞİD tehdidiyle baş etmek için epey efor sarf edecek. En olumlu tahminle bu süreç en az 2 yıl sürecek.

        ‘IŞİD 10 YIL DAHA KALACAK’

        ■ IŞİD nasıl ortaya çıktı sizce?

        IŞİD, sistemin çöküşünün ürünüdür. IŞİD, daha adil, özgür bir toplum özleminin, hemen hemen bir asır o bölgeyi yöneten yozlaşmış, zenginliği paylaşmayan liderlere duyulan tepkinin sonucudur. İnsanlar da “Bu liderleri alaşağı edelim ve geniş kalabalıkları özgürleştirelim” diye düşündüler. IŞİD, söylemleri doğrultusunda hareket etmiyor. Adalet ve özgürlük getirmeyi vaat ediyor ama tam aksi yönde davranıyor. İnsanların IŞİD’in yarattığı hasarı fark etmesi bir 10 yıl alacak.

        ■ Yani önümüzdeki 10 yıl kalacaklar mı?

        Evet, çünkü bölgedeki toplumlar ve liderler yıkıldı. Bu çöküşün artçısıdır IŞİD. İnsanlar, onları kaostan kurtaracak bir ideoloji arıyor. IŞİD, insanlara, bazı hedefleri elde ettikten sonra o kaostan kurtulmanın mümkün olduğunu anlatan bir ideoloji aşılıyor. Bir süre daha yerlerinde olacaklar çünkü bölgedeki yıkımın tedavisi zor ve uzun olacak.

        ■ “IŞİD, sistemin verdiği hata” mı diyorsunuz?

        Kesinlikle... Bir asırlık kurulu sistem çöktü ve insanlar yeni bir sistem arayışındalar. En azından onlara umut veren bir sistemin... IŞİD aslında doğru zamanda doğru yerde... Ama geniş kalabalıklar için sürdürülebilir bir sistem sunmuyor. Dini bir hayal IŞİD. Ama 21. yüzyıl dünyasında dini hayaller, ekonomiye, jeopolitiğe, ifade özgürlüğü taleplerine cevap veremez. Bu meseleler, IŞİD bölgeye yerleştikten bir süre sonra idare edilemeyecek. 21. yüzyıl örgütlenme biçimlerine uymuyorlar, bu çağı karşılamıyorlar. Sadece toplumsal ve dini meselelere cevap verebiliyorlar.

        ‘İNSANOĞLU DURMADAN ÇATIŞIR’

        ■ Çok kesin öngörüleriniz var. “2050” kitabında, “Ortadoğu’da İsrail’le barışı Türkiye kuracak; Türkiye Rusya’yla savaşa tutuşacak” diyorsunuz. Gidişat o yönde mi?

        Rusya, Batı’dan ve Batı’nın etkisinden öyle korkuyor ki arada tampon bölgeler yaratıyor. Bu tampon bölgelerden biri Ukrayna... Litvanya ve diğer Doğu Avrupa ülkeleri sırada. Aslında Türkiye de Rusya için bir tampon bölge. Ama II. Dünya Savaşı’ndan sonra bunu beceremediler. Batı, Türkiye’yi Rusya’nın eline düşmekten kurtardı. Ama Rusya’nın Batı’yla arasında Türkiye’ye veya Türkiye’nin bir parçasına ihtiyacı var. Batı’yla Rusya arasındaki gerilimin tırmandığı bir noktada, Türkiye, Rusların peşlerinde olduğunu görecek.

        Ve Rusya’yla savaşa mı tutuşacak?

        Türkiye, oyunun bu boyutunu kavradığında Batı’ya yanaşacak ve Rusları geri itmek için onlara yardım edecek. Bu durumda, Rusya ile Türkiye arasında da çatışma yaşanacak. Bu, askeri bir çatışma olmak zorunda değil.

        ■ İsrail’in Gazze’ye tekrar saldırmasının sizi şaşırtmayacağını yazmıştınız.

        En yıkıcı savaşın İsrail’le Gazze arasında değil, Hizbullah ve Suriye arasında olacağını yazmıştım.

        Bu savaş yakın gelecekte mi olacak?

        2020’lerde.

        ■ Bizi 2020’de “üçüncü dünya savaşı” mı bekliyor?

        Mesele de bu... Başka bir kitabımda, ayrı bir metodolojiye dayanarak 3 bin yıllık tarihte “Yükseliş çağlarının bir döngüsü var mı” diye baktım. Gördüğüm şuydu: Bu mükemmel dönemler, büyük savaşların ardından ortaya çıkıyor. Yani tekrar eden bir düzen var. Bu döngüler 80 yıllık.

        ■ Nasıl yani?

        Muazzam savaşların ardından insanlar o yıkımı tekrar yaşamamak için yeni sistemler kurdular. Çoğu defa, 60 yıl boyunca bu yeni düzen sorunsuz işledi. Ama olumsuz bir yanı bulunmayan hiçbir sistem yok. Dolayısıyla, o 60 yıldan sonra, o düzenin olumsuz yönleri iyice ortaya çıkıyor. Ve ardından yeni anlaşmazlıklar başlıyor. Başta, “kazalar” oluyor. Ama aslında bir doruğa tırmanış var. Bazı bölgesel, küçük çatışmaların iyice kızışması 20 yıl alıyor. İşte burada yine tamamen aynı şeyi görüyoruz. 2. Dünya Savaşı’ndan ileriye 60 yıl saydığınızda 21. yüzyılın başlarına geliyorsunuz. İleriye bir 15-20 yıl daha saydığınızda da 2020’lere geliyorsunuz. Bu, pek çok ülkenin dahil olduğu bir ihtilafın doruk noktası. Ve bu çatışmanın ardından pek çok kurumla, yeni, uluslararası bir düzen kurmak zorunda kalacağız.

        ■ II. Dünya Savaşı’ndan sonra da BM gibi kurumlarla bu yıkımı tekrar yaşamamak üzerine bir düzen kurduk.

        Evet, bu sistem epey de iyi işledi. Pek çok sorun da yaşandı ama insanlar farkına varmadı. II. Dünya Savaşı’nda 60 milyon insan ölmüştü. Ama II. Dünya Savaşı’ndan bugüne kadar farklı savaş ve çatışmalarda dünyada 100 milyon insan öldü. İnsanoğlu durmadan çatışır. Ki bu başka bir felsefi soru... İnsanoğlu öyle bir tür ki sürekli savaşıyor, öldürüyor, öldürülüyor!

        ■ 21. yüzyılın dünyanın gördüğü en barışçıl yüzyıl olacağını söyleyenler var.

        1910 yılında da aynı şeyi söylediler. Arşivlere bakın, tüm liderler 20. yüzyılın küreselleşmenin, barışın yüzyılı olacağını söylüyor. “Uçaklarımız var, bir kıtadan diğerine seyahat ediyoruz, ticaret yapıyoruz. Ancak deliler savaş çıkarır. İnsanlık artık savaşa izin veremez” diyorlar.

        ■ Ve sadece 3-4 yıl sonra dünya tarihinin en yıkıcı savaşı başladı.

        Şimdi de “Yeni, farklı bir çağda yaşıyoruz” diyorlar. Bu, maalesef ki tarihe çocukça bakmaktan başka bir şey değil. Çünkü insanları korkuları yönetir. Ve 60-80 yılda bir, yeni jenerasyon geçmişteki yıkımı unutur. Daha iyiye, yukarıya ilerleyeceklerini düşünürler ve büyük hasara yol açarlar. İnsanlar tarihten ders almıyor.

        ■ Ama tehdit daha büyük değil mi?

        Nükleer silahlar, feci yıkıcı bombalar, silah teknolojileri var. İşte, tek fark elimizdeki araçlarda oluyor. Bu araçlar korkutucular evet. Ama her nesil, bir öncekinden kat ve kat ölümcül araçlar geliştiriyor. Yarattıkları tahribat tartışılmaz. Ama bu da son olmayacak. ‘2050’, Koton Kitap’tan çıktı. Yazarın 2008 çıkışlı ilk kitabı ‘Future Code’ 25 hafta en çok satanlar listesinde kaldı.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ