Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Sperm bağışı devasa bir endüstri

        Alihan MESTCİ/Habertürk Gazete

        amestci@haberturk.com

        Amerikalı bir kadın, Wendy Kramer, 1990’da eşiyle birlikte bir sperm bankasına gitmiş ve şöyle demişti: “Eşimi görüyorsunuz, ona benzer birinden olsun...” Nihayet bir insana canından can vermenin heyecanını yaşıyordu. Oğlu Ryan’ı yalnız büyüttü; ilk adımları, ilk sözleri, okulun ilk günleri geldi... Ve ardından o nihai soru: “Benim babam kim?” “Oğlum 10 yaşındayken üvey kardeşlerini tanımakta çok ısrarcıydı” diye anlatıyor Wendy Kramer. Bu yüzden 2000’de oğluyla birlikte, donörler yoluyla dünyaya gelenleri ve onların hayat bulmasını sağlayan bağışçıları bir araya getiren platform, “Donor Sibling Registry”yi (BağışçıKardeş Veri Defteri) kurdu. Platform, hem aynı donörden dünyaya gelmiş ‘kardeşleri’ bir araya getiriyor hem de bağışçıları ‘çocukları’yla tanıştırıyor. Sistemin işleyişi şöyle: Size zamanında tahsis edilmiş donör numaranızı giriyorsunuz ve -siteye kayıtlıysalaraynı donör numarasına sahip kardeş, anne-baba veya çocuklarınıza ulaşıyorsunuz. Kimilerininse donör numarası yok... Onlar sayfalarca bilgi, belge, yıllık ve kayıtlar arasından en yakın akrabalarını arıyorlar.

        ‘DNA, YOLLARI MUTLAKA KESİŞTİRİYOR’

        Wendy Kramer’ın bir Yahoo grubundan yola çıkarak kurduğu platformda bugün 40 bini aşkın çocuk ve yetişkin üye, izlerini arıyor. Bu platformun, eski arkadaşlarını arayanların akın ettiği Facebook henüz portakalda vitaminken, 2000’de biyolojik izlerini arayan küçük bir çocuğun isteğiyle kurulduğunu hatırlatalım! Bugün 10 binden fazla üye genetik takipte başarılı oldu. Ve aralarında Ryan da var. Ryan, 6 kardeşini buldu; 3’üyle bir araya geldi. Biyolojik babasıyla da... Ve hatta dedesi ve babaannesiyle de... Ancak herkes Ryan kadar şanslı değil. Mesela bazı aileler çocuklarına gerçeği söylemeyi reddediyor. Ryan, diğer 3 kardeşiyle bir araya gelemiyor. “Ama” diyor Wendy, “DNA bir gün yolları kesiştiriyor. Eğer bir gün birilerinin sizi bulmasını istemiyorsanız bağışçı olmayın!”

        ‘EN SON 1988’DE KAYIT TUTULDU’

        Sperm bağışı son yılların en çok konuşulan, hatta Hollywood’a konu olan gelişmelerinden biri. Böyle olmasına rağmen ABD’de kaç sperm bağışçısı var, ne kadar sıklıkla sperm bağışı yapılıyor ya da bağışlar sonucu kaç çocuk doğuyor gibi soruların cevapları bilinmiyor. ‘Donor Sibling Registry’nin yönetiminde Wendy Kramer’la birlikte çalışan, George Washington Üniversitesi Hukuk Profesörü Naomi R. Cahn “Bu, istatistik ve kayıtların tutulmadığı, ulusal ve uluslararası düzeyde inanılmaz sorunlu bir konu” diyor. Donörlerin kayıtlarını ve doğan çocukların izini, İngiltere ve Hollanda’nın başını çektiği birkaç ülke tutuyor sadece. Dahası, başka bir ülkede sperm bağışı yapmayı düzenleyen, merkezi, uluslararası bir yasal düzenleme de yok. Cahn, mevcut karmaşanın altını çiziyor ve anlatmaya devam ediyor: “ABD’de yılda kaç çocuğun sperm bağışı yoluyla doğduğunu bilmiyoruz. 30-40 bin deniyor. Ancak bu takibi en son 1988’de yaptık.” Evet; ABD’de donöre sağlık testi zorunluluğu gibi düzenlemeler var. Ama bir donörün kaç çocuğa hayat verdiğini bilmek imkânsız ve daha da fenası bu donörlerin bir kısmı bağış sırasında genetik hastalıklarından bihaberdi. “Hayatta 10-12 çocuk sahibi olabilirsiniz” diyor Naomi Cahn, “Ama sperm bağışı yoluyla genetik hastalıklarınız yüzlerce insana geçer.” Amerikan Tıp Derneği Dergisi’nin yayınladığı bir vaka çalışması, denetim eksikliğinin sebep olduğu çarpıcı bir sonuca yer veriyor. Çalışmada genetik bir kalp rahatsızlığı olan 23 yaşındaki bir bağışçının kendi spermiyle dünyaya gelen 22 çocuğun en az 8’inde bu rahatsızlığın görüldüğü belirtiliyor. Bunlardan biri geçirdiği kalp rahatsızlığı sonucu ölen bir bebekti. Amerikan Üreme Tıbbı Derneği, benzer sebeplerden ötürü sperm bağışçılarının genetik denetimini öneriyor. Çoğu sperm bankası da bu denetimi uyguluyor ama Amerikan hükümeti bunu gerekli kılacak bir düzenleme yapmıyor.

        YILLAR GEÇTİKÇE SPERME TALEP ARTTI

        Peki sperm bağışı, nasıl oldu da kişisel bir üretim uygulaması olmaktan çıkıp seri imalat sunan bir endüstri haline geldi? Sperm bağışının ilk kullanımlarından biri 1909’da gerçekleşti. 41 yaşındaki zengin bir tüccar ve eşinin çocuk sahibi olamadıkları için başvurduğu doktor, yaptığı araştırmada tüccarın sperm üretmediğini gördü. Doktor, sınıfın en yakışıklı öğrencisinden sperm örneği istedi. Tüccarın eşini de tıbbi bir inceleme için yanına getirterek, kloroform ile bayılttı ve bilgisi olmadan sperm örneğini kadına aşıladı. 9 ay sonra kadın sağlıklı bir erkek çocuğu doğurdu. Tıp, bu işte başrol oynamaya devam etti. Yıllar boyunca doktorlar, bağışçıları kendi zevklerine göre seçti, gizliliğe önem verildi ve sperm belli bir alıcı için üretildi. Yale Üniversitesi’nde cinsiyet, tıp ve doğurganlık üzerine çalışan sosyolog Rene Almeling’in araştırmasına göre her şeyi değiştiren AIDS oldu. Doktorlar 1980’lerde hastalığın bir başkasına geçtiğini, sperm örneklerinin doğrudan alıcıya verilmesinin doğru olmadığını keşfetti. Fizikçiler, ‘ticari’ bankalardan alınan donmuş spermleri kullanmaya başladı. Çünkü bunlar 6 ay boyunca karantina altında tutulabiliyordu ve donöre AIDS testi daha sonra tekrar yapılabiliyordu. Rene Almeling, “Sperm dondurma teknikleri, spermlerin deniz aşırı yolculuğunu ve büyük bankalarda saklanmalarını kolaylaştırdı” diyor. Bununla da kalmıyor. Almeling, “1970’lere kadar sadece çocuk sahibi olmak isteyen aileler bu teknikten faydalanıyordu. Ama bir kırılma oldu” diye anlatıyor. “Toplumun eşcinsel çiftlere ve yalnız kadınların çocuk sahibi olmasına açık hale gelmesi işleri hızlandırdı. Teknolojide ve kültürel değerlerde kat edilen mesafe, sperm bağışına talebi artırdı.”

        ABD’NİN İHRACAT KAYNAĞI

        İşte, bu koşullar altında sperm bağışı bir nevi “seri üretim” halini aldı. Uygulanan sperm programı; personelin bağışçı kontrollerini yapmasını, laboratuvar teknisyenlerinin örnekleri test etmesini, tesislerin donmuş örnekleri saklamasını ve dağıtım departmanlarının ürünü dünyanın çeşitli yerlerine göndermesini gerekli kıldı. Doktorlar bu süreci yalnız başlarına idare edemeyecekleri için, sperm üretimi kâr amacı güden bankalara yaptırılmaya başlandı. Küresel sperm bankacılığının yüzde 65’ini yöneten ABD’de yaklaşık 700 sperm bankası bulunuyor. ABD Gıda ve İlaç Birliği’nin verilerine göre, 1988 yılında 979 milyon dolar olan sektörün büyüklüğü bugün 7 milyar dolar civarında. Prof. Naomi Cahn, “Çok sayıda sperm bankası bulunması, ortaya çıkan sorunların önemli bir parçası” diyor. “Bu, epey kazançlı bir iş alanı ve denetim çok eksik.” Sperm aynı zamanda ABD’nin yeni ihracat kaynağı... ABD, son 5 yılda sperm ihracat oranını yüzde 40 artırdı. Peki Amerika’nın spermi neden bu kadar talep görüyor? Öncelikle donör arayışında olan eşcinsel çiftler artış gösteriyor. 2009’dan bu yana lezbiyen çiftler de çocuğun yasal ebeveyni olabiliyor. Bu noktada İngiltere’de değişen arz-talep dengesine de değinmek gerekiyor. Zira, ABD’den en çok İngilizler sperm alıyor. 2005’te İngiltere hükümeti sperm bağışının anonim olarak yapılmasını yasakladı. Çocukların biyolojik babalarını bulması garanti altına alındı. Buna rağmen, İnsan Üremesi ve Embriyoloji Kurumu’na (HFEA) kaydolan sperm donörleri artış gösterdi ve 2010’da en yüksek sayıya ulaştı. Edinburgh Üniversitesi Üreme Sağlığı Merkezi Profesörü Richard M. Sharpe’a göre bu talep artışının diğer bir sebebi, 1930’lardan bu yana erkeklerdeki sperm sayısında görülen düşüş. Sharpe, çiftlerin ileri yaşlarda çocuk yapmak istemesinin üreme problemlerini daha da artıracağını söylüyor. İngiltere’deki Ulusal Sperm Bankası’ndan Pip Morris ise internet kullanımının da ABD’den ihraç edilen sperm sayısını artırdığını belirtiyor.

        SPERMLER TAKİPSİZ KALIRSA

        Bugün, ABD’deki sperm tedariği genelde üniversite kampuslerına yakın yerlerde ofisleri bulunan büyük şirketler tarafından sağlanıyor. Reklamlar da dikkat çekici: “Zaten her gün yaptığınız şey için size para ödüyoruz”. Bağışçılara ödenen para 40-150 dolar arasında değişiyor. Ücreti belirleyen iki temel unsur var: Bir, bağış yapılan şehir ve kuruluş. İki, kimlik. Eğer donör anonim kalmamayı yani takip altına alınmayı seçerse daha çok para ödeniyor. Haftada en fazla 3-4 örnek verilebiliyor. Bu durumda donör düzenli olarak bağış yaptığında ayda 8002000 dolar arası gelir sağlayabiliyor. Kurum çalışanlarıysa, yüzlerce başvurunun arasında “birkaç uygun erkek” bulmak için herkesi derinlemesine araştırıyor. Bu araştırma kapsamında, adaylar özenle tıbbi testlerden geçiyor ve spermlerin donmuş ortamda canlı kalması için sperm sayısı yüksek tutuluyor. Bağışçılara ayrılan yüksek bütçeden ötürü, sperm bankaları erkeklerin aylarca düzenli olarak sperm örneği vermelerini istiyor, bu da onlarca hatta yüzlerce çocuğun doğmasını sağlayabilecek geniş çaplı genetik bellekler oluşturuyor. Düzenlemeler henüz üreme endüstrisinin nasıl sperm tedarik ettiğiyle ilgili bu önemli geçişi yakalamış değil. Rene Almeling, “Mesela sperm bankaları her donörün ne kadar çocuğu olduğunu takip ediyor ama sperm aşılanan kişilerin ne zaman hamile kaldığı ya da doğum yaptığıyla herhangi bir şekilde ilgilenmiyor” diyor. Bağışçıların sayısı veya bağışlar ile dünyaya gelen çocuklarla ilgili bilgi eksikliği yumurta bağışını akıllara getiriyor, fakat şimdilik yumurta bağışı piyasası sperm bağışının eski halini anımsatıyor. Tıpkı sperm bağışının ilk halinde olduğu gibi kadınlar belirli bir müşteri için az sayıda yumurta üretiyor. Bilim adamları yumurtaları da başarılı bir şekilde nasıl dondurabileceklerini keşfettiklerine göre yumurta bankaları da kurulmaya başlıyor. Üretim ölçeği ise sperm bankalarının karşılaştığı zorlukların aynılarına yol açabilir. Almeling, “Temel verileri toplama konusunda bağışçılara ve bu sayede bağışlardan doğan çocuklara minnettarız. Ama en azından her bir bağışçının sperminden doğacak çocuk sayısıyla ilgili düzenlemenin gerekliliği tartışılmalı” diye anlatıyor. “Hiç değilse, söz konusu sayının 10 mu yoksa 100 mü civarında olduğunu bilmiş oluruz.” Nitekim, 2013 çıkışlı “Delivery Man” (Süper Baba) isimli komedi filminde, eski bir sperm bağışçısı bu düzensizlik sonucu 533 çocuğu olduğunu öğreniyordu. Almeling devam ediyor: “Sperm bağışı bir endüstri haline gelmesine rağmen filmdeki sayının Hollywood’un abartısı mı yoksa muhtemel bir sonuç mu olduğunu bilemiyoruz.”

        500 çocuğa tek baba: 3 litre sperm

        Illinois Üniversitesi’nden fizyoloji profesörü Gail Prins, bir adamın 533 çocuğa sahip olmasının hiç de kolay olmadığını söylüyor. Ama teorik olarak mümkün ve bu sayıya yaklaşanlar; ve hatta aşanlar gerçekten var! Nasıl mı? Öncelikle, bir erkekten litrelerce sperm toplamak epey bir mesele... Örneğin, donör bir erkek tek seferde 3 ila 4 sperm tüpü dolduruyor. Bu tüplerin hacmi 0.5-1 mililitre... Dahası, alınan her örnek, yumurtayı dölleyecek kalitede olmuyor. Şöyle açıklayalım; yumurta, döllenmeye müsaitse dahi yapay döllenmede başarı oranı 3’te 1... 500 çocuğa sahip olmak için gerekli sperm miktarıysa 1.5-3 litre! 500’den fazla çocuğa hayat verecek bir erkeğin, her örnekte yüksek kaliteyi yakalaması durumunda toplamda 3 bin kere o tüpleri doldurması gerekiyor. Basit bir hesaplamayla, haftada 3 örnek veren bir bağışçı bu sayıya ulaşabilmek için aralıksız 7 sene sperm bankalarına uğramalı. Birincisi, bağışçıların rutininde böyle bir yoğunluk yok. Genelde yılda 1 ya da 2 kere sperm bağışında bulunuluyor. 1 haftada verilen 3 örneğin de yüksek standartta olması da pek mümkün değil. Bunun da ötesinde, ABD’de sperm bankaları bu kadar sperm saklamıyor. Özellikle 2000’li yıllardan beri, hayat veren sperm sahipleri takip altında tutuluyor ve başka sperm bankalarına bağış yapmalarının önü kesiliyor. Amerikan Üreme Tıbbı Derneği, 800 binlik bir nüfusta, bir donörün 25’ten fazla çocuğa sahip olmasını riskli kabul ediyor. Ancak, derneğin beyanı ABD’de yasalarla desteklenmiyor. Fakat bahsedilen limit, dünyada çoktan aşıldı. ABD’de bir donörün bugün 200’e yakın çocuğu olduğu ortaya çıktı. İngiliz Bertold Wiesner’ın 1940’larda kurduğu klinikte, kendi verdiği spermlerle 600 kadar çocuğa baba olduğu biliniyor. Dahası, geçtiğimiz haftalarda Britanya’nın en etkili 500 sperm bağışçısının 6 bin 200’ü aşkın çocuğun babası olduğu anlaşıldı!

        YA KARDEŞLER EVLENİRSE?

        Yine matematiğe sarılalım... ABD’de yılda 30 bin ila 60 bin arasında çocuğun donörler sayesinde dünyaya geldiği tahmin ediliyor. Wendy Kramer, gönüllü olarak yapay döllenmeyi tercih eden annelerin sadece yüzde 20 ila 40’ının gerçeği açıkladığını söylüyor. Yani, ortada kronik hastalıklar taşıyan on binlerce ‘benzer’ çocuk ve onlardan gerçeği saklayan anne babalar; dolayısıyla kazara evlenebilecek kardeşler var! Peki ya kardeş olduklarını bilmeden evlenirlerse? Sosyolog Almeling, “Aynı babadan 100-150 kardeşin birbiriyle karşılaşmayacağının hiçbir garantisi yok” diyor. Henüz bu yılın başında, ABD Louisiana’daki Tulane Üniversitesi’ne giden iki kız öğrenci, Mikayla Stern-Ellis ve Emily Nappi aynı donörden geldiklerini, yani kardeş olduklarını öğrendi! İkisi de lezbiyen çiftlerin çocuklarıydı. İkisinin de ebeveynleri Los Angeles’taki California Cryobank’e gitmiş, aynı donörün spermlerini edinmişlerdi. Ve tesadüf o ki, bu kızlar büyüdüler, üniversite çağına geldiler ve 18 yaşında aynı yurtta buluştular. Bir okul dönemi sonrasında da kardeş olduklarını öğrendiler... Sosyolog Almeling, “Birinin erkek olduğunu ve aralarında aşk başladığını düşünün” diyor. “Kazara ensest ilişkiye girmenin güçlü bir olasılık olduğunu pek çok örnekle görüyoruz artık.” Naomi Cahn ise “Henüz kardeşlerin evlenmesi vakasıyla karşılaşmadık ya da bilmiyoruz. Ama tesadüfen birbirleriyle karşılaşan üvey kardeşlerin hikâyeleri var. Doğumunun donör sayesinde gerçekleştiğini bilenler ise romantik ilişkilerinde önlemlerini baştan alıyor” diye anlatıyor. Öte yandan gün geçtikçe donörlere ulaşmak, onların sağlık kayıtlarını öğrenmek isteyenlerin sayısı artıyor. ABD’de “23andme” gibi (‘23 ve ben’ ismi, yarısı anneden yarısı babadan gelen 46 insan kromozomuna atıfta bulunuyor) DNA izlerinizi takip ederek akrabalarınızı bulmanızı sağlayan ve genetik raporunuzu çıkaran platformlar var. Rene Almeling, “Anne-babaların izini sürmek gitgide kolaylaşıyor” diyor. “Hele ki 100150 çocuğun biyolojik babaları için dünya artık çok çok küçük!” Belki bir donörün 2-3 biyolojik çocuğuyla buluşup kendinden bahsetmesi bir mesele değil ama yüzlerce çocuğunu bir arada görse kendinden geçebilir. Peki yüzlerce kardeşi olduğunu öğrenen çocuklar ne hissediyor? 500’de 1 olmak iyi mi hissettirir insana? Almeling, “Bu konularda henüz cevaptan çok, soru var” diyor. Wendy Kramer ile ailelerini arayan donör çocukları hakkında bir kitaba da imza atan Naomi Cahn ise “Bazen büyük bir topluluğa ait olmak iyi geliyor” diyor. “Bazen de kardeş olmanın pek değeri kalmıyor onlar için.”

        TÜRKİYE'DE NASIL?

        Türkiye’de sperm ve yumurta bağışına bilimsel ve teknolojik bir engel olmamasına rağmen, sperm bankaları aracılığıyla çocuk sahibi olmak yasal değil. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın resmi sitesindeyse şöyle yazıyor: “Bu uygulama nesillerin dejenere olmasına, nesebi belli olmayan çocukların dünyaya gelmesine, sperm yoluyla stratejik amaçlı olarak birçok hastalıkların aktarılabilme olasılığına vb. birçok sosyal problemlerin ortaya çıkmasına sebebiyet vereceği için caiz değildir.” Türkiye Jinekoloji ve Obstetrik Derneği ise sperm ve yumurta bağışının yasal olması gerektiğini savunuyor. Türkiye’de yasak olmasından dolayı yurtdışında yaptırmak isteyenlere de engel söz konusu. 2010’da çıkan yasaya göre yurtdışındaki sperm bankalarından sperm veya yumurta ile hamile kalanlar hakkında suç duyurusunda bulunuluyor ve 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasıyla yargılanıyor. Ancak Türkiye’de bunun örnekleri görülmedi değil. Leyla Bilginel ve Münir Özkul’un kızı Güner Özkul daha önce yurtdışında sperm bankalarından sperm alarak hamile kalmışlardı ve bu durum tartışma konusu haline gelmişti. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeyse sperm ve yumurta bağışı yasal olarak uygulanabiliyor. Dolayısıyla sperm ve yumurta bağışının yasak olduğu ülkelerden her yıl pek çok sayıda insan KKTC’ye anne-baba olmaya gidiyor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ