Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ekonomide nasıl bir yıl geçirdiğimize dair dün başladığımız değerlendirmemize devam ediyoruz. Bugünkü bakış açımız daha kapsamlı verilerle daha uzun vadeli olacak. Ekonominin 2015 yılındaki seyri kendine özgü değil, tohumları 2011’de atılan ve 2012’den itibaren hâkim olan düşük büyüme döneminin devamı. Cumhurbaşkanı Erdoğan bir ara bu dönemi “ekonomide patinaj çekiyoruz” diye tanımlamıştı.

        - Ekonominin nereden nereye geldiği bitişikteki son 10 yılı kapsayan verilerden izlenebilir. Hemen belirtelim ki, 2011 ekonominin dönüş veya kırılma yılı. Dış finansman ihtiyacının yüksekliğinden, cari açığın rekor düzeye çıkmasından ve hanehalkının borcunun artmasından dolayı frene basılmış.

        - 2011 sonrasının ortalama büyüme oranı yüzde 3.15. Yine aynı dönemin ortalama işsizliği yüzde 9.4, ondan önceki 4 yılda ise işsizlik ortalaması 10.8. Araya kriz girmiş. Dolayısıyla benzer ve karşılaştırılabilir dönemler değil denilebilir. Ancak bu 4 yılın ortalama büyümesi de yüzde 3.47, yani son dört yıldan daha yüksek ama işsizlik oranı da yüksek. Sanki son yıllarda istihdam yaratan hizmetler sektörüne ağırlık verilmiş gibi.

        - Aslında bu durum Türkiye’nin rekabet gücünde azalmayla da kendini gösteriyor. Dünya rekabet gücü sıralamasındaki yerimiz 2015’te 45’ten 51’e düştü. Halbuki 2012 yılında 43’e kadar yükselmiştik.

        - 2011 yılında ekonominin frenine basılmasını gerektiren durum ise cari açığın milli gelirin yüzde 9.7’sine ulaşmasından ve yıllık 75 milyar doları bulmasından kaynaklandı. Son dört yıldır ihracatı artıramadığımız için, ithalatı da artırmaya niyetlenemiyoruz. Ekonomi yönetiminin ayağı frenden bir türlü kalkamıyor. Kalksaydı ne olurdu sorusunun yanıtı ise, o hızla duvara toslardık. Muhtemelen bu 2013 yılında FED açıklamasıyla olurdu.

        - Geldiğimiz aşamada rekabet gücünü artırmadan, ihracatı büyütmeden, ithalatı artırmanın ve büyümenin gazına basmanın imkânı yok. Küresel atmosfer buna geçit vermiyor. Ya Avrupa ve diğer ihracat bölgeleri düzelecek ya da tıkanıklığı aşmak ve yeni ihraç pazarları bulmak amacıyla üretimde değişikliğe gideceğiz. Bunun yolu da bir dizi reformdan geçiyor. Aksi ise patinaja devam olur.

        SEPET KUR 1 YIL DİNLENİP 1 YIL KOŞUYOR

        10 yıllık tabloyu hazırlarken dikkatimizi çekti. Yarım dolar ve yarım Euro’dan oluşan döviz sepetinin TL karşısındaki değer artışı şimdiye kadar bir yıl gerilemiş veya yerinde saymış, ikinci yıl bariz şekilde yükselmiş. Bunun tek istisnası küresel krizin yaşandığı 2008 ve 2009 yılları. Döviz kuru arka arkaya yüzde 4.2 ve yüzde 15.4 yükseldi. 2011, 2013 ve 2015 kurun kayda değer biçimde arttığı yıllar. 2011’deki yüzde 15 artışın bir nedeni Avrupa krizi ama diğer nedeni ekonomi yönetiminin frene basması ve bunun döviz kurunda bilinçli bir oynaklık yaratması. 2013’teki yüzde 34’lük artışın en büyük nedeni ise FED’in parasal genişlemeyi durduracağını açıklaması. Bu yıl yüzde 18.4’e varan artışın arkasında da piyasaların FED’in faiz artırımına hazırlanması ve bu sırada Türkiye’den 10 milyar dolar olmak üzere gelişen ülkelerden sermaye çıkışı var. Çifte seçim ve jeopolitik risk artışı da işin tuzu biberi oldu.

        Diğer Yazılar