Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Gazetenin bulunduğu Taksim- Talimhane’de bir dükkândan kuru kayısı alacaktım ki, fiyatını sorma gereği duydum. Kilosu 76 liraymış. İyi ki sordum, vazgeçme seçeneğimi kullandım. Sonra marketten paketli kayısıyı 10 liraya aldım. Kilosu 50 liraya geliyordu. Eminönü’nde 25 liraya kadar inen aynı kalitede kayısıya rastladım. Sonra bir de Malatya Ticaret Borsası’nca tescil edilen son toptan fiyatlara baktım. 20 lira civarındaydı.

        - Çiftçide ya da tarlada bir lira olan fiyat, tezgâhta rahatlıkla 5 liraya çıkabiliyor. Çürür, akar, kokar bir madde de değil. Kayısı örneği tam olarak perakendede fiyatlama davranışlarının nasıl bozulduğunun bir örneğini veriyor.

        - Mesela süt ürünleri olan peynir ve yoğurtlarda yüksek zamlar söz konusu. Ana madde olan sütte böyle bir zam yok ki, üreticiler kan ağlıyor.

        - Et ne oldu diye akla gelebilir. Baktım Temmuz 2017’de dana etinin kilosu ortalama 43.77 liradan aylar itibarıyla giderek düşmüş ve son olarak iki büyük süpermarkette aynı fiyattan et satışları etkili olmuş ki, Şubat 2018’de fiyat 39.87 TL’ye inmiş. Kırmızı et fiyatlarındaki 8 aylık düşüş yüzde 9 düzeyinde. İthalatın bunca yıkıcı, yerli piyasayı bozucu etkisine karşılık böyle bir iyiliği olmuş. Ancak bu fiyat düşüşünün yurtiçinde hayvan sayısı gerilerken ve et üretimi azalırken sağlandığını da belirtmek gerekiyor.

        - Şubat ayı rakamları enflasyonla mücadelenin ne kadar zor olduğunu bir kez daha gösteriyor. Çünkü baz etkisinden kaynaklanan iyi bir fırsat penceresi varken, enflasyon bir türlü tek haneli rakamlara inmedi. Belki önümüzdeki aylarda şöyle bir değecek ama tekrardan yönünü yukarı çevirme ihtimali daha yüksek. Çünkü yılın iki ayında henüz bir kur artışı da yaşamadık.

        - Şubatta ortaya çıkan sürpriz ise taze meyve ve sebze fiyatlarının yüzde 4.56 gibi yüksek bir düzeyde artışıydı. Ocak ayı artışı da yüzde 3.35 idi. Ardı ardına iki aylık artış yüzde 8.07’yi buldu. Bütün bir yıl boyunca olabilecek enflasyon meyve ve sebzede iki aya sığdı. Şaşırtıcı olan ve şubat ayı enflasyonunu piyasa beklentilerinin üzerinde çıkaran da bu ürünlerin yüksek zammıydı. Yüzde 0.73’lük aylık tüketici enflasyonunun 0.52’si gıdadan geldi.

        - Üstelik normal yıllarda giyim ve ayakkabı sektöründeki indirimlerin mart ve nisan aylarında yaşanmasına karşılık bu yıl erkene çekilmesine ve şubat ayında yüzde 4 düşmesine rağmen, tahminlerin üstünde bir enflasyonla karşılaştık. Giyimde kışlık indirimlerin erkene çekilmesinde ise hava koşullarının mevsim normallerinin üzerinde seyretmesi etkiliydi. Henüz İstanbul’da doğru dürüst bir kar görmedik.

        - Kar ve yağışların azalması, Türkiye’nin hafif bir kış geçirmesi, yolların kapanmaması, ulaşımın rahat yapılması, don olmaması, fırtına olmaması hem örtü altı üretim için elverişli bir hava koşulu sunuyor, hem de taşımada avantaj sağlıyor. Akaryakıt zamlarına karşılık ulaştırma hizmetlerindeki fiyat artışının yüzde 0.43’te kalması ve iki aylık artışının da yüzde 1.01 düzeyine varması buna işaret ediyor.

        - Bu durumda taze meyve ve sebze fiyatlarındaki fahiş artışın nedeni nedir? Üreticinin maliyet artışı mı, yoksa satış zincirindeki bazı halkaların yüksek kâr hırsı mı? Yoksa ikisi birden mi? Benim aklıma ise taze meyve sebze fiyatları hava koşuları kötü gittiğinde zaten artar gibi bir alışkanlık geliyor. Yani olsa olsa alışkanlıktan dolayı artmıştır diye düşünüyorum. Hava koşulları ve üretimi azaltacak herhangi bir doğa olayı yaşamadığımıza, döviz kurlarında yukarı yönlü sıçramalar meydana gelmediğine göre başka neden bulamıyorum.

        - Bunca taze meyve ve sebzeyi ithal edemeyeceğimize göre alışkanlıkları kıracak başka yapısal önlemler almak gerekiyor. Mesela Ticaret Kanunu’nu kökten değiştirmek, rekabetçi bir piyasa düzeni kurmak, perakende zincirini azaltmak, zincir içinde kayıp ve kaçağı azaltmak olabilir. Bunun başka yolu da yok çünkü meyve sebzede üretim yeterli. Daha fazlasını üretmek de ziyan.

        Diğer Yazılar