Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Seçim gelip geçer, Londra’daki para sahipleri temel gelişmelere göre davranır. Bu toz duman içinde değişmekte olan küresel eğilimleri, jeopolitik riskleri ve yükselmekte olan cari açığı gözden kaçırmayalım

        Irak, Suriye, İran, AB, ABD hepsi bizim için jeopolitik risk. Hele ki İran- ABD ilişkilerinin yeniden gerilmesi petrol fiyatlarının son 4 yılın en yükseğine çıkması demek. FED ise küresel faizleri yukarı çeken ve doları değerlendirerek sermaye akışlarını zayıflatan, dış kaynak maliyetini yükselterek işimizi zorlaştıran kurum. Yurtiçinde ise seçime 40 gün kaldı.

        - Siyasetin, ekonominin ve piyasaların tansiyonu yüksek, bunun yanında ekonomide enflasyon, cari açık, faizler ve kur da yüksekten uçuyor.

        - Cumhurbaşkanı Erdoğan kurdaki tansiyonu düşürmek için ekonomi yönetimini topladı. Finansal piyasalara müdahale ettiği iddiasıyla sık sık “dış güçler” diye eleştirilen uluslararası finans çevrelerinin yoğunlaştığı Londra’ya hafta sonu ziyareti ise önceden planlanmıştı. Bu ziyaretin öncesinde ekonomi değerlendirme toplantısında “Açık piyasa ekonomisi kurallarına sıkı sıkıya sahip çıkılacaktır” açıklamasının yapılması, bir yerde iki taraf arasında ateşkes gibiydi.

        - Ancak nedense bu ateşkes bir gün sürdü ve cuma günü öğleden sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan faiz söylemine kaldığı yerden devam etti. Piyasalar da kaldığı yerden hızla kötüleşmeye doğru döndü. En somut biçimde dolar 4.37’den 4.24’e düşmüşken haftayı 4.32’den kapadı. Londra’da uluslararası finans çevrelerine ne söylendiğini, ikna edilip edilmediklerini herhalde bugün piyasaların seyriyle de, yapılan açıklamalarla da öğrenebileceğiz.

        - Küresel sisteme açık ekonomilerde ülke bazlı söylem, eylem ve gelişmelerin etkisi sınırlıdır. Kalıcı ve uzun vadeli olan küresel eğilimlerdir. Türkiye’de seçim öncesi finansal eğilimlerin seçim sonrası değişmediğini ve sürdüğünü görüyoruz. Muhtemeldir ki, bu seçimde de böyle olacak.

        - Faizlerin ve dövizin yükseliyor, borsanın ve varlık fiyatlarının düşüyor olması, bu dönemin koşullarındandır ve bu seçimin şansızlığıdır. Böylesi bir toz duman ve gürültü arasında ana eğilimleri gözden kaçırmamakta büyük fayda vardır. Ana eğilimler için de önce küresel finansal eğilimleri ve çevremizdeki jepolitik riskleri, sonra da yurtiçi gelişmeleri izlemeliyiz.

        - Bitişikte TL’nin değeri ve Hazine gösterge faizinin seyri yer alıyor. Uzun vadeli eğilimleri ve büyük kırılmaları dış gelişmeler yaratıyor. TL’nin kalıcı değer kaybında ve kırılmasında küresel kriz dönüm noktasıdır. 2003’ten itibaren değerlenmeye başlaması da aynıdır. Küresel krize kadar 5 yılda TL yüzde 54 değerlendi. Ağustos 2008’den başlayarak geçen son 10 yılda ise yüzde 73 değer kaybetti. 2013 sonrasındaki kayıp ise yüzde 59.5’u buldu. 15 yıllık kayıp da yüzde 59.9 ile aynı düzeyde. Yani TL asıl değer kaybını son 5 yılda yaşadı. Zaten grafikte 2003 ile 2013’te TL’nin değerinin 56.4 ve 57.2 sent olduğu görülüyor.

        - Gösterge hazine tahvil faizi de 2003’ten 2013’e 10 yıl boyunca geriledi, yüzde 62’den 4.79’a indi. Düşüş oranı yüzde 92. Mayıs 2013’ten itibaren 5 yılın sonunda yüzde 16.14’e çıktı ve iki kattan fazla arttı. Bugünkü yükselmiş düzeyi bile, 15 yıl önceki düzeyinin dörtte biri kadar.

        - Küresel krizden çıkış için faizlerin dünyada düşürülmesi Türkiye’nin şansıydı ve bu nedenle faizlerin düşüşü 2013’e kadar uzadı. Ancak aynı tarihte FED’in parasal genişlemeden çıkış adımı bütün piyasalarda ve bütün gelişmekte olan ülkelerde kırılma başlattı.

        - Türkiye cari açığını düşürmeyi başarabilirse kur artışlarını dizginler, enflasyonunu düşürür ve faizlerin üzerindeki baskıyı da azaltır. Ancak yetmez, Türkiye’ye özgü jeopolitik risklerin de azalması gerekir. Canımızı yakan ve Türkiye’yi dünyadan negatif ayrıştıran, dış koşulların aleyhimize dönmeye başlaması yanında jeopolitik risklerin ve cari açığın artışıdır.

        Diğer Yazılar