Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dolar dün nihayet 4.5 lirayı da gördü. Ve o saatlerde Merkez Bankası’ndan beklenen açıklama geldi: “Gerekli adımlar atılacaktır.” Ardından da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’le görüşeceği açıklandı. Dolar 3.40’a indi. TL yüzde 2’den fazla değerlendi. Bu yazı yazılırken Hakan Atilla davası sonuçlanmamıştı. Buradan çıkacak sonuca göre de faizin düzeyi ayarlanacak diye tahmin ediyoruz.

        - Ancak bu kez durum sadece faiz artışıyla toparlanamayabilir. Çünkü Türkiye’nin finansal varlıklarına yatırım yapan yabancı yatırımcıları hem ciddi kayıplara uğrattık hem de önümüzdeki dönemde para politikasının Cumhurbaşkanı tarafından belirleneceğini ilk ağızdan açıkladık. Bunu da Türkiye’de yerel bir seçim kampanyasında değil, Londra gibi uluslararası finans merkezinde Türkiye’ye yatırım yapmış olanlara karşı söyledik.

        - Dün de belirttim Türkiye’deki sıcak para stoku nisan sonu itibarıyla 113 milyar dolar. 851 milyar dolarlık GSMH içinde yüzde 13 gibi bir büyüklüğe ulaşıyor. Ekonominin çarklarını çevirmede, finansmanını sağlamada, faiz oranlarını düşürmede bu sıcak paranın pozitif etkisi oluyor. Hem kur artışından hem de faiz yükselmesinden dolayı son dönemde yüksek zararlar yazmış yabancı yatırımcılar ise Londra toplantısında hayal kırıklığına uğradı.

        - Çünkü piyasalar, 24 Haziran sonrası eğer seçilirse para politikasında daha etkili rol üstleneceğini bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan öğrendi.

        - Uluslararası sermaye bir ülkeye finansal yatırım yaparken elbette getirinin iyi olmasına bakar. Ancak ülke para biriminin seyrine, dolayısıyla enflasyona ve makro dengelere de bakar. En önemlisi finansal sistemin işleyişinde muhatabının kim olacağıdır. Bunların başında bağımsız merkez bankası gelir. Güçlü bankacılık sistemi ve reyting kuruluşlarının varlığı daha sonra gelir. Muhatabın siyasi olması parayı korkutur.

        - Üç günlük Londra temasları ile para politikası mekanizmasında merkez bankasının pozitif etkisini kaybettik. Yabancıların baktığı en önemli çıpanın etkisini azalttık.

        - Şimdi faiz yükseltilse bile bunun asıl etkisi yerleşiklerin davranışında görülebilir. Çünkü yabancılar üzerindeki pozitif etkisi geçmişteki gibi işlemeyebilir. Faizin yüksekliği yabancıların karar vermesinde tek kıstas değil. Güven en önemli şey. Eğer böyle olsaydı Türkiye’den daha yüksek faiz veren başka ülkeler var, oralara giderlerdi. Ama gitmiyorlar. Yabancılar ve sıcak para için, piyasa koşullarının işleyip işlemediği, o koşullar içinde para politikasının kurallı yönetilmesi, merkez bankasının bağımsızlığı ve yerel paranın değeri de önemlidir.

        - Bu açıdan geçen çarşamba günü Cumhurbaşkanlığı’ndan yapılan yazılı açıklama gayet yerindedir. Deniyordu ki, “Açık piyasa ekonomisi kurallarına sıkı sıkıya sahip çıkılacaktır. Kur rejimi, döviz tevdiat hesapları ve kambiyo rejimi başta olmak üzere hiçbir konuda, piyasa mekanizması dışında yöntemler asla söz konusu olmayacaktır.”

        ***********

        ‘NE OLURSA OLSUN TÜRKİYE AYAKTA KALMAYI BAŞARIYOR’

        - Bu açıklama piyasada istenen pozitif sonucu doğurdu ama Londra gezisi her şeyi yeniden başa döndürdü. Üzerine Merkez Bankası faktörü de eklendi ve işleri toparlamak çok daha zorlaştı. Bu aşamadan sonra belki bir yazılı açıklama da faiz veya merkez bankası konusunda yapılabilir. Fakat kısa sürede yabancıların kaybolan güvenlerini yeniden kazanmak zor olabilir.

        - Mart ayı ödemeler dengesi verileri yeni açıklandı ve gördük ki, finansman tarafı iyice bozulmuş. İhtiyaç duyduğumuz dövizin 4.8 milyar dolarını hazırdan, Merkez Bankası rezervlerinden karşılamışız. Mayıs ve haziran da böyle giderse üç ay daha cepten yeme durumuyla karşı karşıya kalabiliriz. Gayet ince bir çizgide devrilmeden gitme gereği var.

        - Geçmişte buna benzer gelişmeler yaşandı, adeta uçurumun kenarından döndüklerimiz oldu. Ocak 2014 ve Ocak 2017 hemen aklımıza gelen iki tarih. Hatta böyle bir gelenek veya sicil oluştu da denilebilir. Hafta başında Siyah Kuğu ve Antikırılganlık kitaplarının yazarı Prof. Nassim Nicholas Talep ile arkadaşımız Sefer Yüksel’in söyleşisi bu sayfalarda yayımlandı. Taleb diyordu ki “Türkiye ile ilgili izlenimlerim ülkenin kırılgan olmadığı yönünde. Ne olursa olsun Türkiye ayakta kalmayı başarıyor. İnsanlar pek çok şeyden korkuyor. Ekonomiyle ilgili karar vermede yetkileri dağıttığınız sürece hiçbir sorun olmayacaktır.”

        Diğer Yazılar