Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        2016 ortasından itibaren siyaset öne çıktı, ekonomi ikinci plana itildi. Sorunlar büyüdü, enerji birikti. Küresel konjonktür de aleyhimize döndü. Seçim sonrası önemli bir restorasyon ve reform aşamasına girerek ekonomide kötüye gidiş pekâlâ durdurulabilir. Seçimlerin geride kalması Ankara’ya bu fırsatı veriyor

        24 Haziran seçimleriyle Türkiye siyasi hayatında ve ekonomisinde önemli bir kavşak geçildi.

        - Sandık sonuçları bir yana dün yapılan seçimlerle Türkiye’nin 72 yıllık yönetim yapısı değişti. Tek partili dönemden sonra uygulamaya konulan parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçildi. Artık başbakanlık makamı yok, icraatın tümü, yürütmenin bütün yetkileri ve bütçe yapma hakkı cumhurbaşkanında.

        - Meclis’in yetkileri önemli ölçüde azalıyor, yeni Meclis sadece yasa yapacak. Sistemi değiştirmek yeni bir anayasa yapmaktan geçiyor. Bu da Türkiye şartlarında zor. Biz ancak 50 yılda bir Anayasa değiştirebiliyoruz. Mevcut sistemin kalıcı olmasını sağlayacak nedenlerden biri bu. Diğeri de yetkilerin tek elde toplanmasının verdiği yönetim kolaylığı ve icraatta hızlılık. Muhalefet parlamenter sistemi vaatederek iktidara gelse bile, bu kolaylığa ve süper yetkilere kolay alışacağını, böylesi avantajları kimsenin kendi isteğiyle kolay kolay bırakmayacağını düşünüyorum.

        - Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ilk aşamada yüzde 50 artı bir oyu, olmazsa ikinci turda çoğunluğu almayı gerektiriyor. Bu durum partiler arasında ittifakı zorunlu kılıyor ve siyasette konsolidasyonu beraberinde getiriyor. Partilerin baraj sorununu da kaldırıyor. Bundan sonra siyasette rekabet iki güçlü taraf arasında geçmeye adaydır.

        - İki kutuplu rekabet sandığa önemli ölçüde yansıdı. Muharrem İnce’nin açtığı yoldan kendisi ya da başkaları yürüyecek ve muhalefet boşluğu da doldurulacak. Bu yeni bir durumdur. Siyasete rekabet gelecek.

        - Yeni dönemin risklerinden biri, Meclis ile Cumhurbaşkanlığı’nı ayrı ittifakların kazanmasıdır. Bu risk bu seçimlerde gerçekleşmedi. Dolayısıyla uyumlu, sorunsuz, kesintisiz icraat dönemi pekâlâ mümkün. Böyle bir tablo erken seçim beklentisini ortadan kaldırdı. Normal seçimler Haziran 2023’te.

        - Yeni dönemde erken seçime gidilmesine cumhurbaşkanının iki kez seçilebilmesi önemli bir engel. İkinci kez seçilme ihtimali olan birinin görev süresini kısaltmasını beklemek rasyonel değil. Meclis’le uyumsuzluk olsa bile, güç cumhurbaşkanında. Yeni ittifaklar ve yeni işbirlikleri yapması çok kolay. Meclis muhalefete dahi geçse cumhurbaşkanı ülkeyi rahat yönetebir.

        - Bu nedenlerden ekonomi aktörlerinin de, finansal piyasaların da erken seçim beklentisine kapılmamaları gerekiyor. Bütün hesap kitaplar seçimlerin zamanında ve 2023’te yapılmasına yönelik olmalı.

        - Önümüzde 9 ay sonra yapılacak yerel seçimler bulunuyor. Merkezi hükümette yeni yönetimin oluşması, atamaların yapılması belli bir zamanı alır. 2019’un ekonomik hedefleri ve büyüklükleri de sonbaharda belirlenir. Uygulama yeni yılla başlar.

        - Radikal uygulamalar yeni yılda başladığında bunun seçmen tercihini hemen etkilemesi beklenmez. Bu nedenle ekonomide alınacak önlemlerin uygulama tarihini 2019 olarak görüyoruz. Yerel seçimlerin geçilmesiyle 4 yıllık kesintisiz, seçimsiz bir icraat dönemi başlıyor olacak.

        - 2016 ortasında hain darbe girişiminden sonra siyaset öne geçti, ekonomi ikinci plana itildi. Sorunlar büyüdü, enerji birikti. Küresel konjonktür de aleyhimize döndü. Sermaye hareketleri zayıflıyor, dolar güçleniyor, faizler yükseliyor. Böyle bir döneme Türkiye yine yüksek dış borç, yüksek cari açık ve yüksek enflasyonla yakalandı. Bu nedenle TL önemli oranda değer kaybetti ve faiz oranları yükseldi. Seçim sonrası önemli bir restorasyon ve reform aşamasına girerek kötüye gidiş pekâlâ durdurulabilir. Seçimlerin geride kalması Ankara’ya bu fırsatı veriyor.

        ***********

        İLK İŞ TL’NİN DEĞER KAYBINI DURDURMAK

        - Ekonomide işlerin toparlanmasının göstergesi döviz kurundaki artışın veya TL’nin dolara göre değer kaybının durdurulmasıdır. Bitişikte yer alan dolar/TL kurunun seyri seçimden seçime ne olduğunu bize gösteriyor. Ekonominin en iyi döneminin AK Parti’nin ilk dönemi olduğunda herkes hemfikir. Bu dönem aynı zamanda TL’nin yüzde 33 değerlendiği bir dönem. Ardından küresel kriz ve AK Parti’nin kapatılma davası geliyor. Üçüncü seçim dönemine ise FED’in parasal genişlemeyi durdurması, Gezi olayları rastlıyor ve TL değer kaybetmeye devam ediyor. Son seçim döneminde TL’nin değer kaybı hızlandı ve yüzde 52.5’e ulaştı.

        - Yeni dönemin en acil konusu da bu. Çünkü TL değer kaybettikçe, döviz yükseldikçe ekonomi kur riski artıyor. Şirketler yüksek döviz borçlusu. Dövizdeki açık pozisyonları 223 milyar dolar. Kurdaki yüzde 10 reel ve kalıcı artış şirketlerin bilançosuna 22 milyar dolar kadar zarar veriyor.

        - Döviz kurunun kontrolü aynı zamanda enflasyonun kontrol altına alınması açısından zorunlu. Çünkü başta tarım ve sanayi sektörü olmak üzere girdilerin yarısı ithal. TL’nin aşırı değer kaybı enflasyonu aynı oranda yükseltici etki yapıyor.

        - Aşırı ısınmış olan ekonomiyi kademeli bir şekilde soğutmaya hükümet yanaşmayınca, bu işi döviz üstleniyor, kur artıyor. Kur arttığı oranda pek çok kanalla ekonomiyi daraltıyor, yüksek cari açık ve yüksek enflasyonu dengeliyor. Ama bunu kontrolsüz ve sert bir şekilde yapıyor.

        - Seçim sonrasında ortaya çıkan fırsat da burada. Hükümet ekonominin gazına değil artık frenine dokunarak yumuşak inişi pekâlâ başarabilir ve ekonomiyi toparlayabilir. Bunu yaptığında kuru kontrol altına alması kolaylaşabilir. TL’nin değer kaybının durması hem özel sektördeki kanamayı durdurur hem de enflasyondaki işimizi kolaylaştırır. Zaten aşırı değer kaybeden TL’nin bu düşüşü durduğunda veya TL’de değerlenme başladığında ekonomi de toparlanıyor demektir.

        Diğer Yazılar