Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Koronaya yakalanmam nedeniyle yaklaşık üç haftadır yazı yazamadım. Gerçekte insanda güç, kuvvet bırakmıyor. Arayan, soran, iyi dileklerini ileten herkese çok teşekkürler.

        Üç haftanın dikkat çeken birkaç gelişmesi var. Önümüzdeki günlerde nasıl olsa bu gelişmelerin devamı olacak, o zaman konuları işleyeceğiz.

        ÜRETİCİ FİYATLARININ ÖNEMİ

        Bugün açıklanan enflasyon ise en önemli veri niteliğinde. Normalde nisan ayı ile birlikte enflasyonda baz etkisinden kaynaklı olarak aşağı yönlü kırılmanın başlaması beklenirdi.

        Ancak gelişmeler beklendiği gibi gitmedi. Üretici fiyatları hızlı artışını sürdürüyor. Üretici fiyatları aylık yüzde 4.34, yıllık yüzde 35.17’ye vardı. Üretici fiyatlarının tüketici fiyatlarını katlaması enflasyonda hesapları bozdu.

        -Hem dünyadaki gelişmeler hem yurtiçi kur gelişmeleri enflasyonda daha zor bir dönemin bizi beklediğini gösteriyor.

        İTHALATLA GELEN ENFLASYON

        -Dünyadan gelen zorluk emtia fiyatlarının yükselmesi. Yılın dört aylık döneminde hammadde fiyatlarının ortalama artışı CRB Endeksi ile yüzde 19, Bloomberg Endeksi ile yüzde 17. Artışlar dolar bazında.

        -Ayrıca çip krizi süreceğe benziyor ve önümüzdeki dönem pek çok malın üretiminde aksamalar meydana getirebilir ve fiyatlara yukarı yönlü baskı yapabilir.

        REKLAM

        -Navlunlar da hızla yükseliyor. Baltic Dry Endeksi 4 ayda yüzde 127 arttı.

        -Türkiye ise üretimin çarklarını çevirmek için hammadde ithalatına bağımlı. Genelde toplam ithalat yıllık 200 milyar dolar civarında seyrederken, hammadde ithalatı son 10 yılın ortalaması olarak 166 milyar dolar. Enerji, metal, makine, otomobil, kimya, tarımsal hammadde ithal ediyoruz. 166 milyar dolarlık ithalat doğrudan üretimin içine giriyor. Bu durumda ithal edilen ürünlerin dünya fiyatları belirleyici duruma geliyor ve son yılların en şanssız dönemini yaşıyoruz.

        -İthalat söz konusu olunca işin içine döviz kuru giriyor. Türkiye’de üretimin yapısından gelen gerçeği, Türk Lirası’nın reel olarak değer kaybettiği dönemlerde enflasyonu düşürmenin mümkün olmadığıdır. TL ne kadar değer kaybederse enflasyon da o ölçüde artıyor.

        DEĞERLİ TL, DÜŞÜK ENFLASYON

        -Bitişikte 1994 sonrası Reel Efektif Döviz Kuru’nun ve yurtiçi üretici fiyatlarının yıllık hareketli ortalamaları yer alıyor. 1994-2021 dönemini üçe ayırmak mümkün.

        Reel Kurla Enflasyon Seyri

        -2001’e kadar olan dönem aslında kurun enflasyona paralel gittiği, yıllık ortalama ÜFE’nin de yarı yarıya gerilediği bir dönemdir. Yüzde 120’den yüzde 61’e gerileme meydana gelmiş.

        Ekonomik istikrarsızlığa karşılık kurun kontrolü enflasyonun kontrolünü mümkün kılmış.

        -2002-2014 arası ise TL’nin genelde değerlendiği bir dönemdir. En değerli yılı 2007 ve kurun ortalama düzeyi 127.72dir. 2008 ve 2011 yıllarında TL’nin değerliliği törpülendiyse de 2014 yılına kadar devam etti. TL’nin 2003 yılını 100 kabul eden Reel Efektif Döviz Kuru 2014’te 105.74 ortalama ile son değerli yılını yaşadı.

        -13 yıllık değerli TL döneminde yıllık enflasyon ortalaması da yüzde 7.4 ile tek haneli rakama indi. Enflasyonun 1970 sonrasında tek haneli rakamlara indiği tek dönem de bu.

        REKLAM

        DEĞERLİ TL, TEK HANELİ ENFLASYON

        -2015 yılı ile başlayan son 7 yılda TL reel olarak değer kaybediyor. İlk defa da TL’nin reel değer kaybı yılları kapsıyor. Yıllık ortalamada 2001’deki yüzde 22.4’lük kaybın ardından ikinci en çok kayıp yüzde 18.4 ile 2020’de yaşandı. Bu yılın ilk üç aylık ortalaması ise yüzde 5.61’lik değer kazanımına işaret ediyor. Bunu koruyabilirsek iyi.

        -Son 7 yılda TL’nin birikimli değer kaybı yüzde 38’e vardı. Yine aynı dönemin ortalama üretici fiyat artışı yıllık yüzde 22 düzeyinde.

        Değerlenen TL döneminde yıllık enflasyon yüzde 7.4, değer kaybeden TL döneminde enflasyon yüzde 22. Arada üç katlık artış var.

        -Üretici fiyat artışlarının yüzde 35’in üzerine çıkmasının en büyük nedeni döviz kurlarındaki artış. Bu açıdan TL değerlenmeden üretici fiyatlarının kontrol altına girmesi mümkün değil.

        Üstelik bu kez ekstra olarak dünyadan da enflasyon ithal etmek zorunda kalıyoruz.

        FAİZDE KİLİTLENME DÖNEMİ

        -Bu durum aynı zamanda Türkiye’nin döviz kurunda hareket alanının kalmadığını gösteriyor. Türkiye ne yapıp edip TL’yi değerlendirmek zorunda. Ancak kuru kontrol edecek yeterli rezervimiz yok. Net rezervler bitirilmeyecekti.

        -Bu durumda geriye faiz silahını kullanmak kalıyor. Siyasi yaklaşım ise faizlerin ancak düşürülebileceği tek yönlü kullanıma izin veriyor.

        -Faizlerde bir dönem kilitlenme yaşanması olasıdır. Böyle olması da ehveni şer bir durumdur. Çünkü kilitlenmenin çözülmesine ancak aşağı yönde olursa izin çıkar ama bu da yeni bir karmaşaya yol açar.

        REKLAM

        Diğer Yazılar