Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        2001 krizinin üzerinden 13 yıl geçti. Kur, faiz ve bankacılık olarak üç krizi bir arada yaşadık. Ağır bir bedel ödedik. Kamu ve bankacılık sistemini yeniden yapılandırdık. 22 banka battı ve batıkları kamu kesimi üstlendi. Kamu bankaları kurtarıldı. Özel bankaların bir kısmı yabancı sermaye ağırlıklı oldu. Sektörün artık yüzde 40’ı yabancıların elinde. Yeniden yapılandırma çerçevesinde IMF ile anlaşmanın bir parçası olarak 10 yıl süreyle yeni banka kurma izni de vermedik. Bildiğim kadarıyla süre 2011 sonuna doğru doldu. Yeni banka lisansları verileceği açıklandı. 10 yeni bankaya izin çıkacağı yönünde medyada haberler yer aldı. Bir yabancı banka geldi, faaliyete geçti. Bir yerli banka yabancılar tarafından satın alındı. Dün de bir büyük uluslararası banka daha faaliyet iznini aldı.

        YERLİLER BANKA İSTEMİYOR: Yani 10’a karşı elde 3 banka var. Üçü de yabancı sermayeli. Yerli sermayenin banka kurma isteği yok. Aranılan asgari sermaye şartı 300 milyon. Demek ki Türkiye’deki girişimciler bu sektörde yeterli kâr edeceklerine güvenmiyor veya sektörü bilmiyorlar ya da daha kârlı ve riski daha az başka sektörler mevcut. Bankalardan ve yüksek faizden o kadar yakınmalarına karşılık herhangi bir işadamı bu işe soyunmuyor.

        Yabancıların ilgisi ise sınırlı. Çünkü, Türk bankalarının iyi denetlendiği, yüksek karlılık oranlarını yakaladığı, küresel krizde kamu yardımı almayan dört ülke bankacılığından biri olarak biliniyordu. Böyle bir sektörde 10 yıllık kısıtlamanın ardından yeni lisanslara ilginin daha yoğun olması beklenirdi. Olmaması ise bir hayli düşündürücü.

        BANKALARLA DÜŞÜŞ: Uluslararası bir büyük bankanın Türkiye’de faaliyete geçiş izni aldığı gün borsada banka hisseleri yüzde 6’ya yakın değer kaybetti. Bir günlük kayıp olarak hayli yüksek. Bankaların etkisiyle borsanın geneli de yüzde 2.5 değer yitirdi. bu kayıpla Türkiye piyasası en önlerde. Gelişmekte olan borsaların kaybı sınırlı ve 4 Eylül’den bu yana ancak yüzde 1.7 düzeyinde. Bizim borsamızın bir günlük kaybı bu kadar.

        TL EN ÇOK DÜŞENLERDEN: Dolarda da ciddi bir artış vardı ve 2.16 seviyesinden 2.20’ye yükseldi. Euro ise yerinde saydı denilebilir. Doların TL karşısındaki yükselişinin büyük bölümü parite etkisinden, yani doların euroya karşı değerlenmesinden kaynaklı. Ancak genelde doların değerlenmesi de dolar endeksinin 84.5 seviyesine çıkmasıyla görüldü. TL’nin yanında dolara karşı diğer gelişmekte olan kurlar da geriledi. TL ise dünyada en çok değer yitiren para birimleri arasında yer alıyor.

        PARA ABD YOLCUSU: Dolar değerlenirken ABD faizleri yükseliyor. Gelişmekte olan ülke kurlarındaki yükselme ve borsalarındaki gerilemeyle ele alındığında uluslararası paranın ABD’ye doğru yollandığı sonucunu çıkarmak mümkün. Hareketin arkasında 17 Eylül FED toplantısına hazırlık olduğu söylenebilir. Şunun şurasında kalmış bir hafta. Küresel piyasalar için eylül ve ekim toplantıları son derece kritik. İkinci toplantı 29 Ekim’de.

        FED’İN RENGİ: Bu iki toplantıdan birinde faiz artırım süreci ile ilgili rengini belli edebilir. Parasal genişlemenin ekimde tamamlanması bekleniyor. Daha önce FED Başkanı Janet Yellen’in bir kez yaptığı açıklamaya göre, parasal genişlemenin durdurulmasından yaklaşık altı ay sonra faizlerin artırılması aşaması başlayabilir. Bu da faiz artırımı için gelecek yılın ikinci çeyreğini işaret ediyor. Ancak bu açıklama mart ayında yapılmıştı. Ondan sonra açıklanan veriler ve gelişmelere göre takvimde revizyona gidilebilir.

        Ne olursa olsun ya eylül veya ekimde karar beklendiğinden dolayı küresel yatırımların bir kısmı daha önceden hareket edebilir, pozisyonlarını kapatmayı tercih edebilir, ille de son ayı beklemeyebilir. Eğer durum buysa, önümüzdeki günlerde tansiyonun düşmesi pek de beklenmemeli.

        SONUÇ: “Büyük olayların ilk çıkışları, koca ırmaklarınki gibi cılızdır.” Swift

        Diğer Yazılar