Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Şubat ayı yine geldi çattı. Şubat ayını neden çok severiz sizce? Çünkü !f Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali, heyecanımıza heyecan katar, izleyeceğimiz bağımsız filmlerin tadının damağımızda kalışından tutun da, etkinliklere ve partilere kadar her şeyin bir arada oluşu, sinemasal zevkimizi güçlendirir. Sinefiller salonları doldurarak, filmlerin büyüsüne kapılırlar ve kısa bir süreliğine de olsa sorunlarını arkalarında bırakırlar. Buna ek olarak; sinema yazarları ile sinefillerin beraber film seyredecek oluşları da, güzel bir dayanışma örneğini temsil eder. !f'e olan aşkımızı bilen festival ekibi, bunu simgelemek için aşk ile sevginin kutsal gücüne parmak basarak, duygularımızın harekete geçmesi adına bizi atağa kaldırıp, pozitif olmaya davet ediyor.

        !f 2015'in yeni reklam filmini gördünüz mü? Her yıl farklı sloganlarıyla kendini sevdiren !f bu yıl barış ve sevgi mesajlarını reklam filminin altına süpürerek, 'dünyadaki savaşlar bitsin artık' diye haykırıyor. Sevginin varlığını tekrar ve tekrar hatırlatan reklam bize şunu anlatıyor: "o kadar kalpsiz olduk ki, kalbimizin atış sesini bile duymaz olduk." Reklam boyunca oradan oraya savrulan, sevimli şirin kalp ne badireler atlatıyor, atlatıyor atlatmasına ama ölümle burun buruna gelmesi her şeyi ortaya koyuyor. Kimsecikler görmüyor kalbi... Kalpsiz insanları boş bir çerçeveye benzeten reklam, elimizi vicdanımıza koyup, kalbimize iyi bakmamız gerektiğini vurguluyor. Acımasız ve vurdumduymaz olmazsak, içimizdeki şiddetle birlik olamayız, öyle değil mi? Kalbimiz her zaman !f'le atıyor!

        Tabi reklamda bir de şu var; 14 Şubat'ın Sevgililer Günü olması nedeniyle, kalp metaforunu reklama monte eden festival ekibi, bu yılki seçkilerinin çoğunda aşkı öne çıkarıyor. Filmlerin hepsi aşk filmi değil, ama hemen hemen hepsinde aşk var. Dolaylı yoldan da olsa o aşkı hikâyede hissediyoruz. Aşk filmlerinden hoşlanmayanlar ne yapacak derseniz, buna da cevabımız hazır! Geçen yıl festival seçkilerinde hep Bağımsız Amerikan filmleri vardı, bu sefer bir farklılık söz konusu. Dünya sinemasından güzel örnekler görebileceğimiz, festival kapsamında çeşitli etkinlikler ve söyleşiler de olacak.

        "X+Y" İLE "DÓLARES DE ARENA" (KUM PARASI)

        Listede gözümüze özellikle iki film çarptı. Bunlardan önceliklisi; Dominik Cumhuriyeti'den katılan Dólares De Arena isimli film, ikinci ise X+Y... Daha önce sanıyoruz ki Dominik Cumhuriyetinden katılan herhangi bir film olmadı, bu nedenle filmin önemi büyük. Pedro Almodóvar"ın "Hable Con Ella" (Konuş Onunla) filmiyle usta oyunculuğunu gösteren ve 1950'li yıllarda mesleğe başlayan Geraldine Chaplin gibi bir oyuncunun filmin başrolünde oluşu ise, iyice meraklanmamıza vesile oluyor. Umuyoruz ki kültürünü bilmediğimiz ülkelerden değişik filmler izlemeye devam ederiz.

        İkinci önemli film olan "X+Y" genç bir matematik dehasının aşk ile karşılaşmasını ve aşka dair karmaşayı çözmesini ele alıyor. Matematik ve aşkın iç içe geçtiği film, duygusal tarafımıza selam yollayarak, hayat denklemindeki x ve y'nin değerini arıyor. O değerlerden biri aşk olabilir mi acaba?

        DAVİD LYNCH'İ ANIMSATAN YÖNETMEN GUY MADDEN

        Filmleri sıralamaya devam edelim. Festivalin en önemli filmlerinden biri olarak listemize alabileceğimiz "The Forbidden Room" festivalin en uçuk filmlerinden... David Lynch'e benzerliğiyle tanınan Kanadalı Guy Madden, mistik öğelerle süslediği filmi gerilim ile mitleştirerek, aklın almayacağı alanlara doğru uzanıyor. Metaforik öğeler ile açıklanması zor olan nesneler ve kavramlar üzerine hikâye kuran yönetmen, karakterleri labirente doğru yönlendiriyor, o labirentte karşılaşacakları garip olaylar da cabası!

        Tim Burton'ın "Big Eyes" filmiyle açılışı yapacak olan festival, bizi yeniden Burton'ın gotik dünyasına götürerek, sıradışı güçlerin ruhumuzu teslim almasına ön ayak olacak. Festivalin açılışında ya da festival kapsamında filmi izleyemezsek ne olacak diye soranlar vardır elbet, onlara konuyla ilintili olarak ufak bir açıklama yapalım. "Big Eyes" sanıyoruz ki 20 Şubat'ta gösterimde olacak.

        KURT KADIN İLE VAMPİRLER

        Danimarka'nın ilgi çekici filmlerinden biri sayılan "Hayvan Düşü" bağımsız bir 'kurt kadın' hikâyesini konu alıyor. Danimarkalı yönetmen Arnby'nin bu ilk uzun metrajlı filmi olan "Hayvan Düşü" seks ve kanla donatılmış sahnelere toplumlardaki şiddet ve saldırganlığı da ilave ediyor. Kurt kadına küçük kasabanın dar geliyor oluşu, onu kısıtlıyor ve melankolikleştiriyor. Kurt kadının dönüşümünün ardındaki gerçekleri de böylece görmüş oluyoruz. Bu sadece kurt kadın filmi değil, aynı zamanda bir büyüme filmi.

        Hazır fantastik yaratıklardan konu açılmışken, devam edelim filmleri listelemeye... Yeni Zelanda filmi olan "What We Do In The Shadows" (Aylak Vampirler) "Being Human" dizisinin bakış açısıyla ağını örüyor. Korku-komedi türünün karışımından oluşan film, aynı evde yaşayan üç vampirin yaşantısını merceğe alarak, onların başından geçen maceraları aktarıyor. "Being Human"da üç farklı fantastik karakter vardı, burada sadece vampirler var, ama aralarındaki iletişim benzeşiyor. Vampir olmanın zorluklarına değinen film, komik ve sıradışı tarzıyla vampirleri ötekileştiriyor. Bu filme mutlaka bir şans vermek lazım...

        "Tusk" ise; çok yakın arkadaşının kaybolan kız arkadaşını bulmak için Kanada'nın kuytu ormanlarını arşınlayan, genç bir adamın öyküsü. Filmin başrolünde "Veronica Mars" ve "A Case of You" filmlerinin başrol oyuncusu Justin Long yer alıyor. Enteresan bir film olduğu aşikâr...

        Sırada masal dünyası ile iletişim kurabileceğiniz bir film var: "Luna"... Büyükler için yazılmış olan uçuk masal, hayal dünyamızı renklendirerek, anılarımızı, sevgimizi ve acılarımızı paylaşıyor. Fantezi ve dramın birlikteliğinden doğan film, acılardan ve hayal kırıklıklarından oluşturduğu hikâyesini, ruhsal çözümlemelerle destekliyor. Büyülü ve gerçek yaşam arasındaki ince çizgide bizi dolaştıran film, zaman zaman izolasyonu merkeze alarak, karakterin iç dünyasında yaşadıklarını gözler önüne seriyor. Hatta şöyle bir soru soruyor: Gerçeklik mi, yoksa kendi gerçekliğimiz mi?

        KORKU DA VAR!

        Geldik en son kısma... Festivalde bu sene korku filmi az olduğundan, elimizdeki en iyi korku filmi olan "Starry Eyes" (Şeytanın Gözleri) ile yetineceğiz. Film; 80'ler korku filmlerini yeniden günümüze taşıyarak, "Şeytanın Gözleri", "Rosemary'nin Bebeği" ve "Gözü Tamamen Kapalı" filmlerindeki bazı önemli detayları hikâyeye yaftalıyor. Tam bir paranoya hikâyesi olan "Starry Eyes", Hollywood'a taş atıp, ünlü olmanın bedelinin kolay olmadığını ima ediyor. Saplantı ve esareti hikâyenin tepe noktasına oturtan film, okültizmin altına gizlediği olayları yüzeye çıkartarak, seyirciyi tedirgin etmeye çalışıyor. Bu bir taşlama filmi.

        Peki, "Surprise Film" isimli korku filmi için ne düşünüyoruz? Şimdi burada anlayamadığımız bir nokta var, filmin adı mı "Surprise Film" mi, yoksa filmin sürpriz film olması nedeniyle mi böyle isim koymuşlar? Çok ilginç gerçekten!

        Evde yaşanan bir korkuyu anlatan film, kurbanın kim olduğunu tahmin etmekte zorlanacağınızın garantisini veriyor. Ev ve korku arasında bir köprü kuran film, yarattığı gizemi sonuna kadar koruyarak, bulmaca oyunlarıyla dört bir tarafımızı kuşatıyor, o evden kaçmanız mümkün değil, çünkü siz de o evin bir misafiriniz artık! Sanki zemin ayağınızın altından kayıveriyor. Bakalım nasıl bir etki yaratacak üzerimizde?

        Festival kapsamında gösterilecek daha birçok film mevcut, ancak bunlar bizim dikkatimizi çekenler oldu. Özellikle de Portekiz filmi "Cavalo Dinheiro". Aldığımız bir habere göre filmin yönetmeni Pedro Costa filmini tanıtmak ve söyleşi yapmak amacıyla festivale konuk oluyormuş. Portekiz ve Türkiye arasındaki bağ da böylece perçinlenmiş olacak. Bir taşla iki kuş!

        Netice itibariyle; 14. !f Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali etkinlikleriyle, söyleşileriyle, özel gösterimleriyle, digitürk galalarıyla ve daha birçok avantajıyla sinefillere selam sarkıtıyor ve güzel bir deneyim yaşayacaklarının sözünü veriyor. Bu yılın filmleri, sivri ve keskin uç noktaları, tek bir alana yönlendirerek, özgürlük ve deneyselliğe vurgu yapıyor. Yani film yaratıcıları çekinmeden düşüncelerini peliküle aktarmışlar. Merakla bekliyoruz.

        Arzu Çevikalp'in listesine aldığı diğer önemli filmler:

        Cut Snake

        1001 Grams

        Ventos De Agosto

        Buzzard

        The Smell Of Us

        La Princesa De Francia

        Diğer Yazılar