Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        !f film festivalinde mutlaka görülmesi gereken filmler var, özellikle de ilk yönetmenlik deneyimi ile yola çıkan filmleri! Daha sonradan göremeyeceğiniz filmleri !f kapsamında seyretmek daha doğru diye düşünüyoruz. Festivalde yer alan bazı filmler daha sonra vizyona giriyor zaten, onları vizyona bırakın ki, festivalin tadı çıksın. "Makul Davranışlar" hayatı sorgulayan, rahatlığı merkeze yerleştiren, abartıdan kaçınan, doğal ve renkli bir film... Hayat çok kısa, o yüzden onu kafamıza göre yaşamalıyız mantığına göre şekillendiren film, karakterlerin kendilerini kasmadan içlerini boşaltmalarını istiyor. Sıkıntıları bir köşeye fırlatıp, zevk alacağımız şeylere yönelmemizin daha doğru olduğunu savunarak bize arka çıkıyor.

        !f'in 'Keşif' bölümünde izlediğimiz "Makul Davranış", hikâyesi ve çatışması güçlü, eğlenceli bir film... Filmin her karesinde, adeta kahkaha atasınız geliyor. Amerikan vatandaşı olan İran asıllı kadın yönetmen Desiree Akhavan tarafından çekilen film, Amerika ve İran arasındaki uçurumlara yer vererek, iki kültür arasındaki farklılıkları ortaya koyuyor. 'Yaşasın özgürlük' diye haykırıyor dünyaya...

        İran'daki yasaklara gönderme yapmak için, özgür bir yol seçen yönetmen, ironik söylemleriyle 'ak ve kara' olgusunu tartışıyor. Ak eşittir Amerika, kara eşittir İran...

        Buradaki amaç kültür farkını, çapraz duygular üzerinden işleyip, sadeliği korumak. Tabi bunu da suya sabuna dokunmadan yapmak! Düşünsenize İran'da biseksüel ve lezbiyen olarak yaşamını sürdüren insanları... Filmin zıt kavramları olan biseksüellik ve lezbiyenlik, hikâyenin sınırını çizen 'çatışma' ile climex noktasının bileşimi.

        İran kültürüne bir hayli uzak olan film, hayatı dilediği gibi yaşamak isteyen insanlara selam sarkıtarak, konformizm akımını eleştirip onun yerine düşünce özgürlüğünü yerleştiriyor. Olayların esprili bir dille yansıtılıyor oluşu, hikâyenin siyasi tarafını alıp götürüyor ve farklı yaşam biçimleri ortaya konularak 'baskı'yı saf dışı bırakıyor. Bir nevi Amerikan Rüyasını izliyoruz. Amerika'da özgürlük olduğu için, gençlik aynı Amerikalılar gibi takılıyor. İçki, seks, esrar ve cinsellik ile örülü film, yasaklar olmadığı zaman insanın kendini kuş kadar hafif hissedeceğine dair vurgu yapıyor.

        İRAN'IN ACI GERÇEĞİ...

        1979 yılında anayasal monarşiden, İslam Hukuku ve Şii mezhebi görüşlerini esas alan Şeriat Cumhuriyetine geçilmesiyle ülkesini terk eden Akhavan yer yer bize bu akıl almaz gerçeği gösteriyor, tamamıyla gösterdiğini söyleyemeyiz tabi... Akhavan'ın anlatmak istediği şey şu: Kuş bile uçurmayan bir diktatörün boyunduruğuna girerek, tiranlığın ileride insanlığı ne derece kemireceğini ve çökerteceğini simgeliyor oluşu. Tiranlıktan kaçan nasıl bir yol seçer ki? Uç noktalar tiranlıktan kaçanların seçim merkezi gibidir. Ya öyle ya da böyle hesabı...

        Filmin hem yönetmenliğini, hem oyunculuğunu üstlenen Akhavan kendi hayatını aynen filme yansıtarak, benliğinden kopup gelen ilhamın öncüsü oluyor adeta. Bunu şöyle tasvir edelim: gerçekler ve yaşanması gereken sınırsız bir hayat... Yönetmen iki dünya arasında gidip geliyor, hatta edindiğimiz bir bilgiye göre kendisi biseksüelmiş. Sanki 'self-parody' yapar gibi... Red Scarlet kamera ile çekilen film, komik kararlar veren karakterlerin yaşamlarını didik didik ederek, hayal kırıklıklarına eğlenceli yöntemlerle rötuş yapıyor.

        Film için sıralayabileceğimiz kelimeler sırayla: etkileyici, şaşırtıcı, mizahi, dramatik, ironik, uçuk, frenetik ve oldukça tuhaf... Zekice kurgulanmış sahneleriyle konvansiyonel geleneği çöpe atan film, sıradışı hikâyesiyle hiç kimsenin tesiri altında kalmadan özel bir yaşam sürdürmemiz için önerilerde bulunuyor. Tüm bunları seyirciyi sıkmadan anlatan filmin en etkileyici tarafı da mizahın yerli yerinde kullanılışı, yönetmen mizahın dozunu kesinlikle kaçırmıyor.

        MÜZİKLERE DİKKAT!

        Madalyonun diğer yüzünde İran geleneğine ait bazı olumlu özellikler var. Amerika'da yaşayan İranlılar toplanıp geleneksel bir eğlence düzenliyorlar, o eğlencede çalan müzikler hala kulağımızda! Filmde çalan fon müziklerini zaten unutmak mümkün değil, çünkü müzikler filme hareket katıyor. Yalnızca hareket mi? Hayır, aynı zamanda içimizi kıpırdatan bir coşkunun yaşamasına neden oluyor, bu yüzden enerji patlaması yaşıyoruz.

        Peki, bu nasıl bir film? Komedi ve eğlence başlığı altına topladığımız bazı olayları ti'ye alan bir film. Filmi komedi olarak sınıflandırabiliriz, ama daha çok 'sert durum komedisi' ile ilişki kuruyor. Nedeni de katı söylemlerinin oluşu... Film bir sürü olumlu kritere kucak açıyor, iyi hoş da, finalinin havada kalmasına ne demeli? Son dönem filmlerin en büyük kusuru da bu ya! Pat diye bitiveriyor ve öylece donup kalıyorsunuz, hatta nasıl yani diye sarkastik bir şekilde çıkış yapıyorsunuz. Daha da öteye gidersek; yönetmen acaba ne anlatmak istedi diye, saatlerce düşünüyorsunuz. Belki de yönetmen bunu bilerek yaptı veyahut nasıl bir son çekeceğini bilemediği için sonucu seyirciye bıraktı. Ucu açık...

        Yalnız film boyunca bizi rahatsız eden 'ses sistemi' diyalogları fısıltı halinde duymamıza neden oldu, biz de haliyle şunu düşündük: yönetmenin ilk filmi olduğu için ses sistemi konusunda sıkıntı çekti, ya da filmin kopyasında bir sorun vardı. Sonuçta film bütçe işidir. Eğer bütçe nedeniyle böyle olduysa kusurunu görmezden gelip şans vermek istiyoruz. 'Keşif' olarak gayet başarılı bir film, aksini savunmak yersiz olur.

        OTO ELEŞTİRİ YAPINCA ORTAYA DÖKÜLENLER...

        Gelelim filmi farklı açılardan okumaya... Karakterlerin ters köşelerini, hikâyeye ustaca ekleyen Akhavan, otobiyografik dokunuşlarla onların çözülemeyen problemlerini hayatın içinde eriterek, dışarıdan her şeyin mükemmel görünmediğini, bazı örneklemlerle açıklıyor. Hayat şartları bazen insanları orta noktada buluşturarak, planlı yaşamanın insanlara çok büyük sorunlar açacağı konusunda bizi ikaz ediyor. Zaman zaman gelişigüzel takılmanın insanı daha mutlu edeceği hususuna dikkatimizi çeken Akhavan, bize önerilen formülleri hiçe saymamızı ve kalıbın dışına çıkmamızı arzu ediyor sanki... Bazen mucizeler yaratırız, bazen de hiçbir şey. Önemli olan ne istediğini bilmek! Filmin çok fazla yüzeyi olduğu için, filmi parçalara ayırdığımız zaman, eleştirel boyutlarla karşılaşıyoruz.

        Aslında film, Amerika'daki rahatlığı hem olumlu olarak eleştiriyor, hem de ters bir pencereden bakıyor. "Azı karar çoğu zarar" özdeyişine göre tahlil ettiğimizde; ne İran'daki ne de Amerika'daki yaşamın insanları tam anlamıyla tatmin etmediğini görüyoruz. Uç noktalarda bulunmak ve onu içselleştirmek kötü esasında! Belirli bir sınırlama olmalı, ama o sınırlama insanın baskı altında yaşaması anlamına da gelmemeli. Didaktik yönleri fazla olan film, olumsuzluklarla yüzleşmemiz gerektiğini ve bunu yapmamız için de korkuyu hayatımızdan atmamızı ön görerek, istemediğimiz şeylere hayır dememizin doğru olduğuna parmak basıyor. Değişik düşünce sahibi insanların, hayata zor tutunduklarını, bir kez daha çıplak gözlerle izlemiş oluyoruz. Herkesin idealleri olduğunu belirten Akhavan, o idealler doğrultusunda yapılan seçimlerin, yürüdüğümüz yolda bize başarı getireceğine inanıyor, filmi çekmesini sebebi belki de bu...

        Sonuç olarak; "Makul Davranış" makul olmayan davranışları makulmüş gibi gösteren, limitleri ortadan kaldıran, uçuşa geçiren, akıl karıştıran ve irdeleten bir mizahi taşlama... Desiree Akhavan o kadar çok yönlü ki, hem yazıyor, hem yönetiyor, hem de oynuyor. Üçü bir arada kahve misali... İlk deneyimini güzel bir şekilde sergileyen Akhavan, günümüzün en çok konuşulan yönetmenlerinden biri olacak gibi gözüküyor, daha şimdiden güzel bir çıkış yakaladı. Akhavan'ın filmini izlerken onun günlüğünü okuyormuş gibi hissediyoruz. İnsanın kendi günlüğünü çekinmeden film yapması gerçekten yürek isteyen bir iş... Akhavan bundan sonra takip edeceğimiz yönetmenler arasında yerini alır.

        Diğer Yazılar