Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Festivaller iptal ediliyor ve festivaldeki o güzelim filmleri seyredemiyoruz. Ne kadar acı! Neyse ki, bizi teselli edecek bir festival var, eğer iptal edilmezse tabi… Film Ekimi ile bir parça da olsa kendimize gelip, birbirinden güzel filmler ile kafamızı dağıtacağız. Bu, bizim en büyük eğlencemiz! Elimizdeki imkânları sonuna kadar kullanmak için her türlü fedakârlığı yapmaya hazırız. Festival iptal mi ediliyor, o zaman güçlerimizi birleştirip hep beraber soluğu festivalde alacağız ve yolumuzu çizeceğiz. Oturduğumuz yerden üzülmek fayda sağlamıyor ne yazık ki…

        Şu sıkıntılı günlerde şiddet olayları nedeniyle hepimiz kendimizi bırakmış durumdayız, içimiz kan ağlıyor, ama hayatta bazı güzellikler de var. Mesela yedinci sanat biraz olsun nefes almamızı sağlıyor. Ama onu bile idame ettiremediğimiz durumlar oluyor. Severek takip ettiğimiz ve merakla beklediğimiz 22.Adana Altın Koza Film Festivali ne yazık ki, iptal edildi.

        Birleştirici bir etkiye sahip olan sinema sadece eğlence aracı olarak tanımlanmamalı, sinema sorunlardan iki saatliğine uzaklaştığımız özel bir yer, bu nedenle ona sıkı sıkıya bağlanmalıyız. Geçmiş yıllarda insanlar sinemaya gidip hoşça vakit geçirirlerdi. Hem de savaşlar yaşanırken! Unutmayın sinema bizim mutluluk hormonumuz. Nasıl ki, çikolata yedikten sonra mutluluk hormonu salgılıyorsak, film izlerken de aynı hormonu salgılıyoruz.

        Bu hormonu kesinlikle kaybetmek istemiyoruz. Festivaldeki filmler yar olmadı belki, ama sonbaharda izlenecek çok değerli filmler var. O filmler kafayı dağıtmamız adına iyi bir tercih olabilir.

        SİNEMA MEVSİMİ

        Şu şüphe götürmez bir gerçek ki, yazın birbirinden güzel filmler seyrettik ve çok keyifliydi, şimdi bizi çok daha zorlu bir süreç bekliyor. Sebebi de şu: Bu kış birbirinden farklı ve bizi düşündürmeye sevk eden filmler ile iç içe olacağımız için, kafamızı boşaltmamız gerekiyor. İzleyeceğimiz filmlerin çoğunun popüler film olduğunu hatırlatmakta fayda var, ama şunu da unutmayalım; ara ara vizyona uğrayacak olan bağımsız filmler ile özgürlüğümüze kavuşacağız. Bağımsız filmleri seyretmenin tadı bir başka! Bağımsız filmleri genellikle festivalde izlediğimiz için bu bile bizi sevindiriyor. Adana Altın Koza’nın iptalinden sonra diğer festivallerin durumları hakkında net bilgiye sahip olmamakla beraber, konu hakkındaki endişelerimiz halen sürüyor. Umarız bize o güzel filmleri bağışlarlar.

        Hazır festivallerin bahsi açılmışken devam edelim. 3–11 Ekim tarihleri arasında her yıl olduğu gibi Film Ekimi bize dünya sinemasından örnekler sergileyecek. Festivalde izleyip de unutamadığımız o kadar çok film var ki… Festivalin adı bize her ne kadar sonbahardaki hüznü ve dökülen yaprakları anımsatsa da, öyle olmadığının altını çizmek lazım…

        Hangi filmleri mutlaka görmeliyiz sorusunu sorduğunuzu duyar gibiyiz. Birkaç ufak tüyo verip, sizi şimdiden festivale ısındıralım. Berlin Gümüş Ayı – Alfred Bauer ödüllü “Valley of Love”, Edebiyat tarihinin en popüler lezbiyen âşıklarından Therese ve Carol’ın hikâyesinin anlatıldığı “Carol”, siyasal gerilimi merkeze alan“Paulina”, Sundance Dünya Sineması Büyük Jüri Ödülü’nü evine götüren John Maclean’in ilk göz ağrısı “Slow West”, Türkiye’de vizyona girmeyip de DVD’si çıkan fütüristik bilim kurgu “Ex Machina”, Yunan yönetmen Yorgos Lanthimos, Cannes’da üç ödül kazandığı “The Lobster”, Şilili yönetmen Pablo Larraín’in yeni filmi “El Club”, Cannes’da Jüri Özel Ödülü kazanan“Mia Madre”, Paolo Sorrentino’nun yeni filmi “Youth” ve daha niceleri…

        VİZYON ÖNERİLERİ

        Gördüğünüz kadarıyla festival programı oldukça dolu, kalbimiz o filmler için atıyor. Peki, bayramda ve Ekimde (vizyon) bizi hangi filmler bekliyor? Bayramın en iç açıcı filmi Anne Hathaway ile Robert De Niro’nun başrollerini paylaştıkları Nancy Meyers’ın yönettiği “The İntern”… Robert De Niro bu filmiyle yine benzer sularda yüzüyor. Yıllardır güzel filmleriyle bizi yalnız bırakmayan Robert De Niro’yu yeni filminde oldukça yaşlanmış olarak görüyoruz. Film hakkında ufak bir not düşelim: Reese Witherspoonfilmin kadrosunda yer almaktan vazgeçip yeriniAnne Hathaway'e devretmiş.

        Bu filmin dışında dikkate alacağınız film ise şu şekilde: “45 Years” (45 Yıl)… Orta yaşlı bir çiftin nikâh tazelemek isteyişlerinin nedenlerini anlatan film, seyirciye bazı gizli mesajlar bırakıyor ve aşkın yaşı olmadığını ileri sürüyor. “Aşk her yaşta güzeldir” cümlesini filme yayan yönetmen Andrew Haigh, sevginin gücünden yararlanıyor.

        Gelelim Ekim ayının filmlerine… Sürekli tarihi ertelenen Anthony Hopkins ile Colin Farrell’ın başrollerini paylaştıkları “Solace” Ekim’de nihayet perdeye kancallanıyor. “Solace”ın yanı sıra, “Mar Adentro” (İçimdeki Deniz) filmiyle ünlenen yönetmen Alejandro Amenábar’ın ( yarı İspanyol, yarı Güney Amerikalı) yeni filmi “Regression” seyirciyi bir hayli gerecek. Film, hafızasındaki boşlukları doldurmaya çalışan bir adamın parçaları yavaş yavaş birleştirmeye başlamasını konu alıyor. Amenábar sinemasıyla iç içe olanlar çok iyi bilirler, Amenábar seyirciyi zorlamayı sever ve fazla ipucu vermez, nedeni de seyircinin ipuçlarını kolayca bulamayacak oluşu... Seyirciye oyun oynatan Amenábar, soru işaretleri ile seyirciyi bambaşka bir yöne doğru çekerek ters köşe yapar. Yine aynı şey olacak gibi gözüküyor.

        Ekim vizyonunda asıl merak ettiğimiz ise gitgide batan Keanu Reeves’in “Knock Knock” filmiyle yükselişe geçip geçemeyeceği… Korku delisi yapımcı-yönetmen Eli Roth’un projeye imzasını atıyor oluşu belki, durumu kurtarabilir, ama şu bir gerçek ki, fantastik-korku filmleri pek iş yapmıyor. Bekleyip göreceğiz.

        Bu not düştüğümüz filmler dışında en enteresan olan da, bir süre önce ortalığı karıştıran Woody Allen ve son filmi “Irrational Man” (Mantıksız Adam)… Allen bize hem Ekim sürprizi yapıyor, hem de kafamızı karıştırıyor, sebebi de şu: Woody Allen’ın sineması melodramatiktir, ama görünen o ki, Allen artık derinleşme konusunda sıkıntıya düşüyor ve benzer notalardan gidiyor. Allen, varoluşsal bir krizin ortasında olan orta yaşlardaki felsefe profesörünün hikâyesinive içinde bulunduğu durumu çatışma sahneleriyle beraber ortaya koyuyor.

        Şimdi de sırada son iki film… Geçtiğimiz yılın en sevilen bilimkurgu kitaplarından biri olan Andy Weir imzalı“The Martian” romanından adapte edilen film, Mars’ta yaşam mücadelesi veren bir adamın amansız savaşını aktarıyor. Hem de yönetmeni yakın kadraja aldığımız Ridley Scott. Dev oyuncularla dolu filmin nasıl bir iz bırakacağı merak konusu…

        “Mortdecai” ve "Transcendence"filmleriyle biraz gözden düşen Johnny Depp “Black Mass” isimli filmle seyircinin karşısına çıkmaya hazırlanıyor. Unutmadan yazalım film Dick Lerh-Gerard O’Neill imzalı romanın uyarlaması… Güney Boston bölgesinin azılı suçlularından biri olan Johnny Depp, kendisini aklamak için,FBI muhbiri olmayı kabul eder ve olaylar iyice kızışır. İnşallah Depp de aynı Keanu Reeves gibi gözden düşmeye devam etmez.

        Kıssadan hisse; yazıyı noktalamadan evvel Kasım ayı için de güzel bir öneride bulunalım. Kasım ayının en önemli filmi eskimeyen ve halen büyük bir heyecanla izlediğimiz James Bond’un yeni filmi “Spectre” olacak. Duyduk duymadık demeyin Daniel Craig bize bu filmle veda edip, bayrağı bir başka oyuncuya teslim ediyor. Merak edenlere söyleyelim film 6 Kasımda izleyicisiyle buluşacak. Tabi tüm bunları yapabilmemiz için barış içinde hareket etmemiz ve kötücül olayları yedinci sanattan uzak tutmamız gerekiyor. O halde yedinci sanat konuşsun!

        Diğer Yazılar